Bölüm 576

avatar
5864 17

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 576


Bölüm 576: Sınırsız İhtimaller!

Meng Hao Xu Qing’in sözleri karşısında şaşırmıştı. Gözleri titreşti ve ardından kısıldı. Hemen cevap vermedi.   Odağını kendi fiziksel görünüşünü incelemeye verdi. Yüz özellikleri gerçekten de kendisine aitti. Herhangi bir değişiklik yoktu.   Meng Hao o anda bu noktayı tamamen gözünden kaçırmış olduğunu fark etmişti!   Xu Qing, Ji Mingfeng ve büyük ihtimalle diğer bütün Güney Gök Gelişimcileri tamamen farklı bir görünüşe sahiplerdi. Buraya gelmek için sahip oldukları özler başka bir vücutla bütünleşmişti.   Ama bu durum Meng Hao için geçerli değildi. Depolama çantasını açabiliyor ve içinden eşya çıkartabiliyordu. Bu dünyadan bir şey alıp onun içine koyamıyor olsa da yine de diğer insanlara göre bariz bir şekilde farklı pozisyona sahipti.   Daha önce bu meseleyle ilgili bir nebze tereddüt hissetmişti ama çok fazla da düşünmemişti. Fakat, Xu Qing’in gözlemi taşı gediğine koymuştu. Meng Hao’nun kalbi ve zihni aniden yıldırım çarpmışa dönmüştü.   Meng Hao ağır ağır nefeslenmeye başladı. Xu Qing ona baktı ve düşüncelere dalmış gibi görünce daha fazla soru sormadı. Meng Hao belli ki belli ki önemli bazı meselelerin üzerinde düşünüyordu çünkü yüz ifadesi değişmişti.   Meng Hao geriye giderek Birinci Düzlemde olanları düşündü. Dördüncü Zirveye adım attığında ceset bulamamıştı, sadece boş bir tabut vardı.   “Yoksa… ben buraya bizzat mı geldim!?!?” diye düşündü.   “Diğerlerinin konak vücutla gelmeleri, özlerinin bir hayalin içine girmesi anlamına geliyor. Ama benim konak vücudumum yok, yani ben gerçekten de buradayım!” Meng Hao buna neredeyse inanamadı ve konuya ilişkin herhangi bir açıklama bulamadı.   “Ama depolama çantamı açabilmemin ve görünüşümün değişmemesinin tek açıklaması bu! Ama… dış görünüşüm değişmemiş olsa da Ke Yunhai ve diğerleri nasıl fark etmedi…?”  Uzun bir an düşündükten sonra Meng Hao’nun zihninde bir cevap meydana geldi.   “Çünkü Ye Yunhai ve bu yer… antik zamanların hayali bir versiyonundan fazlası değil.” Meng Hao iç geçirdi ve burnunun üstünü ovuşturdu. Durumun içinde bir çok çelişki vardı. Ancak düşünce yoluyla bu kadar kavrayış elde edebilmişti. Tam kavrayış şuan Meng Hao’yu aşan bir şeydi.   “Eğer tüm bunlar doğruysa, o zaman diğerleri uyandıklarında benim kim olduğumu anlayabilecekler mi?” Meng Hao’nun gözleri soğuk bir ışıkla titreşti fakat ışık hemen kayboldu ve Meng Hao aniden güldü.   “Pekala, kimin umurunda? Statümü göz önüne alınca beni tanısalar bile benden saklanması gereken kişiler onlar olacak ben değil.” Meng Hao düşünce silsilesi bu noktaya ulaştıktan sonra XU Qing’e baktı ve tam bir şey söylemek üzereyken aniden zihninde kulağa çılgınca gelebilecek bir düşünce belirdi.   Fikir gelişmeye başladığında Meng Hao onun neredeyse imkansız ve hayalcilik olduğunu fark etti. Fakat onu düşünmeden edemiyordu. Fikir zihninde giderek derinleşti ve gözleri korkunç bir parıltıyla akmaya başladı.   Xu Qing ona baktı ve bir an tereddüt ettikten sonra hafifçe konuştu, “Sen….”   “Ben iyiyim,” Meng Hao gülümseyerek konuştu. Gözlerindeki parıltı kaybolarak yerini derin bir ifadeye bırakmıştı.   “Eğer yapacak bir işin varsa gidebilirsin,” Xu Qing iç geçirdi. “Benim hakkımda endişelenmene gerek yok.” Xu Qing ayağa kalktı ve ardından Ölümsüz mağarasına doğru işaret etti. “Ölümsüz mağaranı kullanmam gerekecek,” dedi.   Meng Hao başını salladı. Cübbesinden Ke Yunhai’nin verdiği içinde üç yüz Taoist büyüsü bulunan yeşim kayışı çıkarttı ve onu Xu Qing’e verdi.   “İçindeki Taoist büyülere bir göz at ve hangilerine dair aydınlanma kazanbileceğini değerlendir,” dedi.   Xu Qing yeşim kayışı aldı ve onu Kutsal Duyusuyla taradı. Gözleri bir anda inançsızlıkla kocaman açıldı. Meng Hao’ya bakakaldı, zihni dönüyordu. Gelmeden önce antik Şeytan Ölümsüzü Tarikatı hakkında iyi bilgi almıştı ama bu onun yeşim kayış karşısında daha da şaşkınlık geçirmesine neden olmuştu.   “Bunlar… bunlar….”   “Hepsi Şeytan ölümsüzü Tarikatının Taoist büyüleri,” Meng Haı kıkırdadı.   Xu Qing ona uzun bir an bakakaldıktan sonra başını aşağı yukarı salladı. Konak vücudunun kaynaşmış anılarını taramaya başlamasıyla birlikte yüzünde garip bir ifade görüldü. EN sonunda Meng Hao’nun kimliğine dair bilgi bulmuştu.   Xu Qing kim olduğunu fark ettikten sonra Meng Hao’nun üç bin Taoist büyünün tamamın en sonunda elde etmesinin imkansız olmayacağına karar kılmıştı….   Xu Qing Ölümsüz mağarasına girerken Meng Hao da olduğu yerde durmuş manzaraya bakıyordu. Depolama çantasını ovuştururken gözlerinde garip bir parıltı görülüyordu.   “Diğer herkes için burası antik, hayali bir dünya…. Ama ben gerçekten buradayım. Yani yaptığım değişikliklerin tarihi etkileme ihtimali olacağı anlamına gelmiyor mu?” Meng Hao böyle bir olasılığın ölçüsüz ve aynı zamanda paradoksik olacağını biliyordu.   Fakat yine de kendini bu ihtimali düşünmekten alamıyordu.   “Hatalı olma şansım %99 olsa da, ufak da olsa bir ihtimal var….” Meng Hao ağır ağır nefeslenmeye başladı ve gözler parladı.   “Bu ufak olasılık bile üzerine kumar oynamaya değer!” Bununla birlikte Ölümsüz mağarası bölgesinden ayrılarak Dördüncü Zirvede istediği şeyi aramaya başladı.   Çok geçmeden havada bir hayalet gibi devriye gezen bir İç Tarikat öğrencisiyle karşılaştı. Öğrenci Meng Hao’yu görünce anında duraksadı ve ellerini kenetledi.   “Selamlar, Küçük Patrik,” dedi.   Meng Hao Elit Çırak sıfatı elinden alınmış olabilirdi belki ama Dördüncü Zirvede onun daimi Küçük Patrik ünvanının yanında Elit Çırak ünvanı ikinci sırada geliyordu.   “Hiç tıbbi hapın var mı?” diye sordu gözleri pırıldayan Meng Hao. Öğrencinin biraz kafası karışmış gibi göründü ama hemen başını salladı ve depolama çantasından bir tıbbi hap şişesi çıkartarak Meng Hao’ya teslim etti.   Meng Hao hemen başını sallayıp ayrılarak arkasında İç Tarikat öğrencisini karmakarışık bir halde bıraktı.   Ölümsüz mağarasına döndükten sonra bacaklarını çaprazlayıp oturdu ve derin bir nefes aldı. Tıbbi hap şişesini açtı ve içindeki ejder gözü meyvesi büyüklüğündeki yedi tane haptan tıbbi bir aroma yayıldı. Meng Hao onu koklayınca çoğu bileşeninin tanıdık gelmediğini fark etti. Fakat yine de bu hapların Gelişim merkezini artırabildiğine dair genel bir kanıya ulaşabilmişti.   Tıbbi hapların kalitesi inanılmazdı; en az yüzde seksenlik tıbbi kuvvete sahiplerdi. En önemlisi ise bu haplar sıradan ürün değillerdi. Onlar antik Şeytan ölümsüzü Tarikatının bir İç Tarikat öğrencisine aitlerdi. Güney Gök topraklarındaki Gelişimcilere göre böyle haplar Ölümsüz Haplar olarak tarif ediliyordu.   Açıkçası bu hap şişesi Güney Gök topraklarının herhangi bir yerinde ortaya çıksaydı bütün büyük Tarikatlar arasında büyük bir karmaşa çıkardı.   Meng Hao bir an tereddüt etti, en sonunda dişlerini sıkarak haplardan birini aldı ve ağzına koydu. Daha hap çözülmeden Meng Hao’nun zihni bir uğultuyla doldu. Aynı zamanda tarif edilemez, sınırsız bir güç onu tamamen boğmuştu. Sanki bu bir sonsuz, öfkeli bir denizdi Meng Hao da tek bir darbeyle yok olacak kadar zayıf bir yaprak benzeri kayık gibiydi.   Meng Hao hemen hapı tükürdü. Bir kaç saat sonra dışarı aydınlanmıştı ve Meng Hao nihayet gözlerini açmıştı.   Gözlerini açtıktan sonra Gelişim merkezini kontrol etti ve hemen kaşlarını çattı. En ufak bir artış görülmemişti. Görünüşe göre gerçekten de her şey hayaliydi.   “İşe yaramadı….” dedi iç geçirerek. Bunun böyle olacağını zaten tahmin etse de yine de üzülmüştü. Ayağa kalktı ve yükselen güneşi izlerken aniden kalbi titredi.   “Tıbbi haplar işe yaramıyor ve Gelişim merkezimi artıramıyorum. Fakat, ya Şeytan Ölümsüzü Tarikatının dünyevi vücudu geliştirmeye odaklanan bölgeleri ve çeşitli teknikleri?” Büyük ihtimalle hızlıca öğrenilebilecek ve dünyevi vücudun gücünü artırmak için kullanılabilecek teknikler yoktu. Fakat, Tarikatta özellikle dünyevi vücut gelişimini ayıran alanlar vardı. Meng Hao bunu Ke Jiusi’nin anılarından biliyordu.   Onlardan biri Dördüncü Zirvenin Yeraltı Mağarasıydı.   Yeraltı Mağarasında Yeraltı Nehrinden gelen tükenmez bir Yeraltı Ölüm Kumu rezervi vardı. Yeraltı Mağarasına giren herhangi bir Gelişimcinin vücudu güçlü değilse derisi yüzülecek, kanı ve kasları pestile dönecek ve bütün kemikleri kırılacaktı.   Aynı zamanda, Yeraltı Ölüm Kumu ölümün zirvesiyle doluydu ve bu aynı zamanda hayatın  zirvesiyle de dolu olduğu anlamına geliyordu. Onda insanın Qi ve kanının dinçlikle gelişmesine neden olacak güç vardı. Yeraltı Mağarasında gelişim pratik etmek kişinin dünyevi vücudunun giderek güçlenmesini mümkün kılacaktı.   Mağaraya doğru yönelen Meng Hao’nun gözleri pırıldadı. Oraya vardığı anda koruma olan iki tane Dördüncü Zirve Oturum öğrencisi aniden şaşkınca bakakaldılar. Yıllardır burada nöbet tutuyorlardı ve Küçük Patriğin buraya bir kez bile geldiğini görmemişlerdi.   Onu hemen ellerini kenetleyerek selamladılar. Onun talebini duyduktan sonra Oturum öğrencilerinin alınlarından soğuk terler damlamaya başladı. Hemen onu bu eylemden vazgeçirmeye çalıştılar ama onun kararlı olduğunu görünce mağaranın kapısını açmaktan başka bir şey yapamadılar.   “Küçük Patrik, içerisi çok tehlikeli. Siz… siz dünyevi vücudunuzu güçlendirmek için başka yerler bulabilirsiniz biliyorsunuz değil mi? Gerçekten içeri girmemelisiniz….”   Meng Hao karşılık olarak başını aşağı yukarı salladı. Oturum öğrencileri mağarayı açarken taş duvarda bir parlak ışık belirdi. Meng Hao hemen uzun adımlarla ışığa doğru yürüdü.   Meng Hao içeri girdiği anda her şey karardı. Daha hiçbir şeyi net bir şekilde görmeye başlamadan önce tüm vücudu keskin acıyla kaplandı. Sanki sonsuz bir kum yığını her yeri kaplamış ve vücudunun etrafını sarmış gibiydi. Göz açıp kapayıncaya kadar Meng Hao’nun vücudu yerle bir olmanın eşiğine gelmişti.   Acıya katlanabilmek için Meng Hao anında Yedinci Animaya girdi.   Güüm!   Vücudu büyürken savaş hüneri altmış dört tane büyük döngü Gelişen Ruh seviyesine ulaştı. Dünyevi vücudu şiddetli bir güçle patladı. Fakat hissettiği acı sadece giderek güçlenmeye devam etti.   On nefeslik sürenin ardından ağzından kanlar saçıldı ve geriye doğru sendeledi. Bu uçan kumların korkunç dünyasından ayrılmak için bütün hızıyla çıkışa doğru fırladı.   Meng Hao çıktığı anda hemen bacaklarını çaprazlayarak meditasyona oturdu. Tüm vücudu kanlarla kaplıydı ve son derece şaşırtıcı görünüyordu. Yeraltı Mağarasından sorumlu Oturum öğrencileri onun beklenmedik şekilde ölüp gitmesi ihtimaline karşı kalpleri güm güm atıyordu.   Dört saat geçti. Meng Hao’nun dünyevi vücudu şuan tamamen iyileşmişti. Gözlerini açtı ve yorgun görünse de hemen vücudunu kontrol etti. Gözleri şiddetli bir ışıkla parladı, yüzü heyecan dolu bir bakışla doldu.   “Benim dünyevi vücudum… geliştirilebilir!” Meng Hao buradan ayrıldıktan sonra böylesine güçlü bir dünyevi vücudu tutabileceğinden emin olmasa da dünyevi vücudunun tecrübe ettiği güç hissiyatının tamamen gerçek göründüğünü biliyordu.   “Eğer Dağ Tüketme Efsunu yada Şeytani Dokuz Anima Dönüşümü gibi bazı vücut arıtma tekniklerini birleştirebilirsem… etkinliğim inanılmaz olacak!” Gözleri umutla parlarken arkasını döndü ve Ölümsüz mağarasına doğru yola koyuldu. İçeri adım attığı anda Xu Qing gözlerini açtı ve Meng Hao’ya heyecanla baktı. Yüzünde sıcak bir gülümseme belirdi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr