Bölüm 582

avatar
5841 18

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 582


  Bölüm 582: Dokuz Kelime

Ölümcül sessizliğin arasında bir anda şikayetçi bir ses yükseldi. Bu sesin sahibi Kuzey Menzili Gelişimcisine aitti: “Kim o? Yoksa Elit Çıraklardan biri mi? Ama Elit Çırak olsa bile o… o yine de büyülü eşyaları böyle har vurup harman savuramaz.”   “O cidden kaç tane büyülü eşya kullandı böyle? Hileci! O hile yapıyor!”   Daha sonra herkes sersemlemiş şekilde bakakalmıştı. 15.seviyedeki etrafı güçlü büyülü eşya parıltısıyla sarılı ışık noktası titreşerek 16.seviyeye geçmişti.   Daha sonra 17, 18 ve 19.seviyeye ulaştı. Işık noktası en sonunda 20.seviyeye ulaşıp duraksadıktan sonra izleyicilerin kalpleri inanılmaz bir kıskançlıkla dolmuştu. Belli ki bu seviye inanılmaz zordu.   Bunu görünce kalabalık nihayet rahat bir nefes almıştı. Hepsi de son derece karmaşık duygular içinde tartışmaya başlamışlardı.   “Hey söyledim değil mi? Bu kadar ilerleyebilecek hiç kimse yok. Bu herif daha fazla büyülü eşyaya sahip olsa da 20.seviyeye geçemeyecek!”   “Tanrıya şükür durdu. Aksi taktirde geriye kalanlar onunla nasıl boy ölçüşebilir!?”   Han Bei ve Wang Lihai gizlice rahat bir iç geçirmişlerdi. Şahit oldukları sahne onların korkuyla dolmalarına neden olmuştu. Sadece onlar değil diğer Güney Gök Gelişimcileri de aynı şekilde hissediyorlardı.   Fakat herkes daha tartışmalara devam ederken 20.seviyeden bir gümbürtü sesi duyuldu. Öyle güçlüydü ki pagodanın dışında yankılanmıştı.   Gürleme sesi yankılanırken 20.seviyenin yaklaşık yüzde otuzu Meng Hao’yu temsil eden ışık noktasın çevresindeki büyülü parıltıyla kaplanmıştı. Uzaktan bakınca parıltı sonsuz gibi görünüyordu.   Bu sahne aniden bölgedeki herkesin zihinlerinin gürleme sesiyle dolarken ağızlarının açık kalmasına neden oldu. Hepsi de tam olarak aynı şeyi merak ediyordu.   Tam olarak… böylesine bir parıltının ortaya çıkması için kaç tane büyülü eşya kullanmıştı?   Fang Yu’nun gözleri kocaman açıldı ve ifadesi tamamen kıskançlıkla doldu. “Bunun nedeni onun babası!” diye düşündü.   Ke Yunhai havada meditasyon pozisyonunda otururken yüzünde memnun bir gülümseme vardı ve diğer altı Paragonun yüzlerindeki garip yüz ifadelerini tamamen görmezden geldi.   “Aferin Jiusi! Böyle ilerlemeye devam et. Bu yaşlı adam için 90.seviyeye kadar süpür!” Ke Yunhai neredeyse bağıracaktı. Diğer herkes işin içine hile karıştığını düşünse de bir baba olarak o ister istemez bu sahne karşısında çok mutlu olmuştu.   20.seviyedeki Meng Hao hırpalanmış ve dağılmış bir halde hızla geriye doğru fırladı. Etrafı inanılmaz bir ışıkla parlayan muazzam bir kalkan ile sarılmıştı. Bir dizi Göksel ejderha ona arka arkaya saldırıyorlardı ve onların her biri Meng Hao’yu şok etmek için yeterliydi. Fakat o ejderhaların hepsi muazzam kalkan ile engellenmişti.   Ne yazık ki kalkan hızla sönüyordu. Meng Hao sol eli içinde Şeytan Taşlarıyla dolu olan bir çantadaydı. Onlar Ruh Taşlarına benziyordu ve Meng Hao kullanmış olduğu tılsımları ve büyülü eşyaları onlarla besliyordu.   Şuan neredeyse bir kutsal beceri mezarına gömülmüş gibiydi. O sırada her şeyiyle geri çekiliyordu ve aynı zamanda çok sayıda tılsım çıkartarak vücuduna yapıştırıyordu.   Güm!   Sönmekte olan kalkan bir kez daha kuvvetle doldu. Hemen yüzlerce katman belirdi, ardından birbirlerinin üstüne binerek Meng Hao’ya doğru gelen bütün kutsal becerileri engellemeye başladılar.   Meng Hao bir iç geçirdi. Bu kalkan onun buraya kadar gelebilmesinin ana nedeniydi. Dahası, Ke Yunhai’nin arıttığı bütün büyülü eşya ve tılsımlar arasında bu tip kalkan onun en çok sayıda yarattığı şeydi. Bu kalkanları yaratmak için kendi hayat kuvvetini kullanmıştı; kalkanlar Ke Yunhai’nin Qi, kan ve aurasını içinde barındırıyordu. Sanki kendisi buradaymış ve büyülü sanatlarıyla Meng Hao’yu koruyormuş gibiydi.   Meng Hao bu kalkan sayesinde seviyeleri yürüyerek geçer gibi kolayca geçmişti.   Bu durum dışarıdaki insanların hileci yakıştırmalarının ana sebebiydi. Ve bu küçük değil oldukça büyük bir hileydi.   Meng Hao etrafındaki figürlerin Gelişim merkezlerine baktı ve anında şok oldu. Hemen başka bir çantadan çok sayıda tılsım çıkartarak onları ileri doğru attı.   Gürleme sesleri çınladı ve her biri tam anlamıyla şok edici olan binlerce el havada belirdi. Anında aşağı doğru inerek önlerine çıkan her şeyi süpürdüler.   Büyülü eşyaların parıltısı neredeyse 20.seviyenin neredeyse yarısına yayılmış durumdaydı.   Meng Hao’nun her şeyi bir kenara süpürmesiyle birlikte 21.seviyenin parlayan ışığı yayılmaya başladı. Aynı zamanda on bin Taoist büyüsünün büyülü sembolleri bir kez daha ortaya çıktı. Meng Hao’nun etrafından dolandıktan sonra kırmızı bir sembol Meng Hao’ya doğru fırladı.   Meng Hao’nun alnına dokunduğu anda zihni bir gürlemeyle doldu. Zihninde antik bir ses duyuldu.   “Günışığı Efsunu!”   Ses sadece Meng Hao’nun zihninde değil, pagodanın 20.seviyesinden tüm tarikata yayıldı. Ses bütün öğrencilerin duyacağı şekilde yankılanırken bütün zihinleri şok ile doldurdu. Bir çok insanın nefesi hızlandı ve gözleri açgözlülük ve hırs ile doldu.   “Günışığı… Günışığı Efsunu!!”   “Lanet olsun! O gerçekten de 20.seviyede Günışığı Efsununu aldı!!”   “3,000 Taoist büyüsü sıralamasında Günışığı Efsunu 31.sırada! Eğer ona dair aydınlanma kazanırsan onu kullanarak sadece elini çevirip gökyüzünün kararmasını sağlayabilirsin. Elini diğer yöne çevirerek gündüz olmasını sağlayabilirsin! O gerçekten de Günışığı Efsununu aldı. Bunu kabul edemem!”   Şeytan Ölümsüzü Tarikatındaki bütün öğrenciler adeta deliye dönmüştü. En çok delirenler ise Güney Gök topraklarından gelenlerdi. Han Bei, Wang Lihai, Doğru Toprakları, Güney Diyarı ve Kuzey Menzili Gelişimcileri şiddetli bir özlem ile dolmuşlardı. Hiçbiri de artık beklemek istemiyordu. Vücutları titreşerek Şeytan ölümsüzü Pagodasına doğru fırladılar.   Ji Klanı, Fang Yu da dahil Fang Klanı, hepsi birlikte havaya fırlamışlardı.   Sadece onlar değil Tarikatın bir çok öğrencisi artık gözlem yaparak zaman kaybetmek istemiyordu. İleri doğru hücuma geçtiler, belli ki Meng Hao’nun kazancı onlarda şiddetli bir uyarı etkisi göstermişti.   Göz açıp kapayıncaya kadar 100,000’den fazla insan pagodaya doğru akın etmişti. Aynı zamanda Meng Hao 20.seviyede oturmuştu. Aniden tüm vücudunu şiddetli bir titreme aldı ve gözlerini açtı. Günışığı Efsunu şuan zihnindeydi. Fakat o kusursuz bir efsun olmasına rağmen Meng Hao’nun istediği Taoist büyüsü değildi.   Bir an düşündükten sonra aydınlanma kazanmayı denemekten vazgeçti. Vücudu titreşerek 21.seviyeye doğru fırladı.   22 ve ardından 23.seviye…. Bir tütsülük sürede Meng Hao inanılmaz bir hızla 29.seviyeye ilerlemişti. İzleyen herkesin kalpleri yanıyordu ve yumruklarını sıkıca kapatmışlardı. Öfkeleri giderek yükseliyordu ve inansızlıkla dolu bağırmaları bir araya gelerek büyük bir gürültü yaratıyordu.   “Bu kesinlikle hile!”   “Nasıl bu kadar çok büyülü eşyası olabilir!? Nasıl bu kadar hızlı olabilir!? Sanki her seviyede sonsuz bir hazine deposuna sahip gibi!!”   “Bu adil değil!” Şuan bütün öğrenciler bağırıyordu. Hatta pagodaya doğru hücum etmeye bile başlamışlardı. Fakat insanlar dışarı atılmaya devam ediyordu. Yarışmada Meng Hao ile en yakın takipçisi arasında en az on tane boş seviye vardı.   Doğu Topraklarının Gelişimcilerinden biri 7.seviyede başarısız olmuştu ve hayal kırıklığı ile bağırdı, “Gidip pagodayı zorla açalım ve o herifi dışarı çıkartalım! Şeytan Ölümsüzü Pagodası herkes için! Adalet talep ediyoruz!”   Fakat, kalabalık öfkeyle patladığı sırada Meng Hao’nun bulunduğu 29.seviye tamamen büyülü eşyaların parıltısıyla dolmuştu. En şok edici olan şey ise hazinelerin parıltısı doğrudan 30.seviyede tekrar belirmişti.   Ardından otuz nefeslik süreden sonra 30.seviye… geçilmişti!   30.seviyenin gökyüzü aniden garip bir görüntüye büründü. Her biri üç kafa ve altı kola sahip olan yedi tane devasa heykel belirmişti. Görünüşleri tamamen vahşiceydi. Aniden sanki cehennemden gelmiş gibi hissedilen Göksel bir kudrete sahip bir ses tüm toprakları doldurdu.   “Bizim Taoist büyümüz, Yedi Bodhisattva’nın Taosu’dur!”   Ses yankılandığı anda pagodanın dışındaki öğrencilerin gözleri artan çılgınlıklarıyla kıpkırmızı oldu. Yedi Bodhisattva’nın Tao’su  67.sıradaki bir kutsal beceriydi.   Bu sanat tam anlamıyla şok ediciydi. Aydınlanma kazanan kişi büyük sıçrama yapacak ve ölümlülüğün sınırlarının ötesine geçecekti.   “Bu adil değil!!” diye bağırdı Kuzey Menzili Gelişimcisi. Giderek öfkelenen insanların sayısı artıyordu.   “Bu son derece adaletsiz!!”   “Şeytan Ölümsüzü Tarikatı adil ve dürüst bir tarikattır! O herifi atın!!”   Fakat sesleri yükseldiği sırada Ke Yunhai onlara soğukça baktı ve hafifçe homurdandı. Bu homurdanma sesi aşağı çökünce tıpkı Göksel Gök Gürültüsü gibi bir hale büründü. Orada bulunan herkesin ağzından kanlar saçıldı ve bu özellikle Kuzey Menzili Gelişimcisi için geçerliydi. Adamın özü yerle bir olma eşiğine gelerek sallandı ve yüzü hayretle doldu. Aniden yukarıda havada süzülen Paragona doğru kafasını kaldırdı.   Ke Yunhai’nin kadim sesi Tarikat boyunca soğukça yankılandı: “Eğer saçma sapan konuşan olursa Tarikattan atılır.”   Her yere sessizlik çöktü. bir Paragon konuştuğunda kimse karşı çıkmaya cüret edemezdi. Fakat yine de herkes genelde başka meselelere aldırış etmeyen Ke Yunhai’nin neden aniden ağzını açtığı konusunda şüpheliydi.   Zaman geçti. Şeytan Ölümsüzü Pagodasının 10.seviyesi katılımcıların yüzde doksanının geçemediği bir sınır çizgisi gibiydi. Çok az kişi bu sınırı geçebilmişti ve ikinci sınır çizgisi 20.seviyeydi. Sadece 15 kişi buraya kadar gelmeyi başarmıştı.   30.seviyedeyse şuan sadece Meng Hao ilerleyebilmişti.   Zaman geçtikçe Güney Gök Gelişimcilerinin çoğu başarısızlığı tatmıştı. Wang Lihai 9.seviyede durmuştu ve soluk bir yüz ve yaralı bir vücutlar dışarı çıkmıştı.   9.seviyeyi geçme denemelerinde bütün gizli tekniklerini kullanmış ama yine de başarısız olmuştu. Şuan tek yapabildiği şey istemeyerek de olsa antik zamanların o Gelişimcisi ile kendisi arasındaki büyük farkı kabullenmek olmuştu.   Zhao Fang ise 5.seviyeyi bile geçememişti.   Han Bei başarısızlığı tatmadan önce 10.seviyeye gelip ilk 100 Taoist büyüsünden birini elde edemeyen az kişiden biriydi.   Güney Gök grubu içinde Ji ve Fang Klanları da dahil 10.seviyeyi geçebilen sadece üç kişi vardı.   Birisi Fang Yu, ikincisi Patrik Huyan ve üçüncüsü ise Kuzey Menzilinin İmparatorluk Soyu Klanından olan geçen adamdı. Bu üçün 10.seviyeye ulaşabilse de 11.seviyede durmuşlardı.   Daha fazla ilerleme elde edemeyerek yenilgiyi kabullenmiş ve pagodadan ayrılmışlardı.   O sırada Meng Hao’nun büyülü eşya parıltısıyla sarılı ışık noktası 40.seviyeye kadar ilerlemiş durumdaydı.   40.seviyeye ulaştığı anda kadim bir ses duyuldu. Dışarıdaki kalabalık şuan son derece kıskanç bir durumdaydı ve inanılmaz bir hoşnutsuzlukla dolulardı. Fakat, hiçbiri hislerini dışarı vurma cesareti gösteremiyordu.   Fakat bakışlar öldürme için yeterli olsa 40.seviye çoktan yerle bir olmuş olurdu.   Bu noktada herkes bu tükenmez büyülü eşya stoğu sayesinde 40.seviyeye kadar gelebilen lanet olası hilecinin kim olduğunu öğrenmek için sabırsızlanıyordu. Bu sadece Şeytan Ölümsüzü Tarikatı öğrencileri için geçerli değildi; bütün Güney Gök Gelişimcileri de bunu öğrenmek için can atıyorlardı.   Bazıları bu kişinin Ke Jiusi olduğunu çoktan tahmin etse de bunu teyit etmelerine imkan yoktu. Ek olarak, bu şüphelerini yüksek sesle dillendirme cesaretine sahip değillerdi.   Şuan kalabalık kabul etse de etmese de ve kaç kişi pagodaya girmiş olsa da orası bireysel bir savaş alanıydı.   Bu kişinin varlığı onları sinirlendiriyordu. Bir taraftan ondan nefret etseler de diğer taraftan onu ölümüne kıskanıyorlardı.   Eğer işler böyle devam ederse belki de en sonunda bu parlak ışığın Meng Hao olduğunu anladıklarında bir “beklenmedik olay” olabilirdi. Fakat o anda Meng Hao çoktan 40.seviyeye ulaşarak beklenmedik bir durumla karşılaşmıştı.   1,000,000 Şeytan Taşı yavaş yavaş eriyordu. Ne de olsa Meng Hao gerçekte Ke Jiusi değildi. Bu Şeytan Taşları onun için borçtu; Meng Hao onları özümseyemiyordu. Bu nedenle onları bol bol kullanmaktan geri durmuyordu.   “Bu işe yaramayacak,” diye düşündü kaygıyla. “Daha fazla Şeytan taşına ihtiyacım var….”   Şuan stoğu aşağı yukarı yüzde otuza adar düşmüştü. 40.seviyeyi de yerle bir ettikten sonra aklından türlü türlü fikir geçse de bir tanesinin dışında hiçbirini beğenmedi. Bunu denemeye karar vermişti. Gelişim merkezinin gücünü kullanarak çok sayıda büyülü eşyayı ileri doğru attı. Onların parıltısını kullanarak onları bir kelime zinciri şeklinde ayarladı.   Yakından bakınca ne olduğu belli olmuyordu ama pagodanın dışından bakınca büyülü eşyaların parıltısı neredeyse 40.seviyenin yarısını kaplamıştı. Yavaş yavaş dokuz kelimelik bir yazı dizisi ortaya çıktı.   “Baba, yeterince Şeytan Taşım kalmadı. Lütfen biraz daha gönder.








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr