Bölüm 604

avatar
5945 18

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 604


Bölüm 604 Bambu Kırar Gibi

Meng Hao bir an gözlerini kapattıktan sonra tekrar açtı. Gözlerinde garip bir parıltıyla beraber karşısındaki soluk yüzlü ve titreyen Zhixiang’a doğru baktı.   Onun kritik bir noktaya ulaştığı çok belliydi.   Meng Hao gözlerini çevirdikten sonra ayağa kalktı. Yürüyerek sisli göletten dışarı çıktı ve dış dünyaya girdi.   Onun ayrılmasıyla birlikte Zhxiang’ın üstündeki baskı arttı. Daha önce Yüce Şeytanların biçimsiz ışığı Meng Hao ile onun arasında paylaşılıyordu ama şimdi ışık tamamen ona odaklanmış durumdaydı.   Aslında Zhixiang için Meng Hao ile karşılaşmak büyük bir şanstı. Eğer Meng Hao burada onun yükünü paylaşmasaydı tek başına bunun üstesinden gelemeyebilirdi. Bu durumda sadece Şeytan Ölümsüzü Vücudunu elde etmek konusunda başarısız olmakla kalmayacak aynı zamanda hayatını tehdit edebilecek bir tehlikeyle karşı karşıya kalacaktı.   Meng Hao ile ilgili planında bu yoktu; o asla işlerin bu yöne evrileceğini düşünmemişti. Ne de olsa o yıllar önce ölümden kaçarak gelen insanların başlattığı Şeytan Ölümsüzü Tarikatındandı. Onların antik Şeytan Ölümsüzü Tarikatının yasaklı bölgelerine dair anlayışları tam kesin değildi. Zamanın geçişini de göz önüne alınca ve bütün değişimleri düşününce her şeyi bilmeleri imkansızdı.   Meng Hao sarnıcın suyundan dışarı çıktı ve dışarıda durdu. Şuan uzun ve inceydi, ve cildi artık yıllar önceki gibi koyu değildi. Şuan beyaz ve berrak görünümüyle tamamen gelişmiş ve incelikli bir görünüme sahipti. Bilgin havası öncekine göre çok daha belliydi.   Depolama çantasına vurarak çıkardığı uzun yeşil cübbeyi hemen giyindi. Şuan öncekine göre tamamen bambaşka biri gibi görünüyordu.   Artık daha yakışıklı ve daha doğal bir zarifliğe ve gençliğe sahipti. Fakat gözlerinin derinliklerinde zayıf bir kadimlik titreşti.   Uzun bir an sonra gözlerini kapattı ve dantian bölgesindeki sekizinci Gelişen Ruhuna odaklandı.   Qi ve Kan Gelişen Ruhu!   Bir an sonra gözlerini açtı ve yavaşça sekiz tane Gelişen Ruhunu bir araya kaynaştırdı. Bu sadece bir testti ama yine de zihni sanki yıldırım çarpmış gibi sarsıldı. Tarifsiz bir güce sahip Gelişim merkezi ve korkunç bir kuvvete sahip dünyevi vücut ortaya çıktı.   Dahası… Kutsal Duyusu da artmış ve yayılarak tüm bölgeyi kaplamıştı.   “Eee?” dedi Meng Hao. Yasaklı bölgenin derinliklerinde fark ettiği ilk şey garip hareler yayan bir şeydi. Kutsal Duyusu harelere dokunduğu anda Kutsal Duyusunun yerle bir olmasına neden olan bir geri tepme etkisi yayıldı.   Herkese göre savaş sırasında bütün bölgeler yerle bir edilmişti.   Aynı zamanda Meng Hao Kutsal Duyusuyla yasaklı bölgenin dışında bir kişiyi fark etmişti…. Meng Hao onu fark ettiği anda, gözlerinde öldürme arzusu titreşmişti.   Orada bacaklarını çaprazlayarak meditasyona oturmuş olan patrik Huyan’ın yüzünde soğuk bir gülümseme vardı!   “Demek orada beni pusuya düşürmek için bekliyor?” diye düşündü. Gözleri pırıldadı ve yüzünde bir gülümseme belirdi. Bu gülümseme alaycıydı ve gizlemesinin imkansız olduğu bir soğukluk ve öldürme arzusuyla doluydu.   Öldürme arzusu hala titreşirken gözlerini Zhixiang’a çevirdi. Bölge güvenliydi ve Zhixiang dönüşümün ortasındaydı. Herhangi birinin gelip onu rahatsız etmesine imkan yoktu. Meng Hao bölgeyi bir kez daha Kutsal Duyusuyla taradı, ardından Patrik Huyan’a doğru yöneldi. Onunla arasındaki Karmayı sonuca bağlamanın zamanı gelmişti. Fakat tam o anda aniden  duraksadı ve yasaklı bölgenin derinliklerine doğru bir bakış attı.   Bu bölgeyi iki kez Kutsal Duyusuyla taramış ve tam olarak aynı noktada Kutsal Duyusu iki kez yerle bir olmuştu. O belirli noktada neyin olduğuna dair en ufak bir ipucu yakalamak imkansızdı. Görebildiği tek şey bulanıklıktı ve görünüşte bir ceset vardı.   Meng Hao’nun gözleri titreşti ve geçici olarak Patrik Huyan ile savaşmaya gitmekten kendini alıkoydu. Bunun yerine döndü ve yasaklı bölgenin derinliklerine yöneldi. Ne de olsa Zhixiang’a onu koruyacağına dair söz vermişti; bu nedenle bölgenin gerçekten güvenli olduğuna emin olmak zorundaydı.   Meng Hao’nun Kutsal Duyusunun yerle bir olduğu noktaya varması çok uzun sürmedi. Orada bir kaya vardı ve kayanın yanında bir ceset yatıyordu. belli ki o bir kadındı.   Kadın elinde tahta bir kılıç tutuyordu.   Kılıcın yaydığı zayıf parıltı Kutsal Duyunun yerle bir olmasının kaynağıydı. Aslında Kutsal Duyunun yerle bir olduğu yerine tüketildiğini söylemek daha doğru olacaktı.   Meng Hao tahta kılıcı gördüğü anda tüm benliğini bir titreme almıştı. O Meng Hao’nun Bahar ve Güz ağacından yapılmış Tahta Zaman Kılıçlarından biri değildi, o kılıç daima bir cesedin yanında bulmuş olduğu tahta kılıçlardandı, bir Ölümsüz Katleden Kılıç!!   Şuan Meng Hao dört tane Ölümsüz Katleden Kılıca sahipti ve an itibariyle beşincisine bakıyordu.   Pırıldayan gözleriyle uzun bir an boyunca cesede baktı. Fakat ceset çürüme yüzünden tanınabilirliğin çok uzağındaydı.   Meng Hao sessizce sağ eliyle bir yakalama hareketi yaparak tahta kılıcın kendisine doğru uçmasını sağladı. Elbise kolunu savurarak onu aldı ve ardından ayağıyla yere sertçe vurarak derin bir çukurun ortaya çıkmasını sağladı.   Kadının cesedini çukura yerleştirdikten sonra ellerini kenetledi ve mezara doğru içten bir baş selamı verdi. Ardından dönerek Kutsal Duyusunu bir kez daha etrafa gönderdi. Bu sefer sıradışı hiçbir şey fark etmedi. Vücudu parlayarak bir ışık ışınına dönüştü ve yasaklı bölgenin dışına doğru fırladı.   “Patrik Huyan, aramızdaki meseleyi sonuca bağlamanın zamanı geldi!” Diye düşünürken son hızla hedefine doğru uçuyordu ve gözleri öldürme arzusuyla parlıyordu. “Sekizinci Animanın bir Ruh Bölme aşamasının öldürüp öldüremeyeceğini test edeceğim!”   Meng Hao havada yıldırım gibi ilerledi. Birinci Ainimada olsa bile dünyevi vücudu Yedinci Animadaki halinden bile çok daha korkutucuydu. O ilerlerken hava yerle bir oluyor ve gürleme sesleriyle doluyordu.   Gürleme sesleri giderek güçlenirken en son Gök ve Yeri sarsacak seviyeye gelmişti. Sesler yasaklı bölgenin dışına ulaştığında Patrik Huyan onu duydu ve gözleri şaşkınlıkla açıldı. Tam o anda Meng Hao göründü.   “Meng Hao!” yüzünde vahşi bir gülümsemeyle söylendi. Hiç tereddüt etmeden bir büyü hareketi uyguladı ve ileri doğru işaret etti.   Meng Hao ise yüzündeki her zamanki ifadesiyle yoluna durmaksızın devam etti. Patrik Huyan’ın büyü formasyonunu doğrudan delerek aniden çok sayıda siyah figürlerin ortaya çıkmasına ve ona doğru atılmalarına neden oldu.   Bu figürlerin her birinden hafif, şok edici bir güç algılanıyordu. Fakat onlar Meng Hao’ya yaklaştıklarında Meng Hao’nun ifadesinde en ufak bir değişim olmadı. İleri doğru devam ederken şiddetli bir gürültünün kopmasına neden oldu. Figürler ona dokundukları anda dünyevi vücudundan kaynaklanan şiddetli bir geri tepme etkisi anında onları yok etti.   Meng Hao yoluna devam ederken etrafı patlayan figürlerle sarılmıştı.   Bu sahne Patrik Huyan’ın gözlerinin hafiften kısılmasına sebep oldu. İçten içe şok olmuştu ama sonra Meng Hao’nun İkinci Düzlemdeki kimliğimi hatırladı ve bir anda rahatlamış hissetti. Yüzünde soğuk bir gülümseme açtı.   “Şuan ağıma düştün,” dedi. “Sana saldırmama bile gerek yok. Seni yavaş yavaş ölüme giderken sadece izleyeceğim.”   “Gerçekten mi,” diye cevapladı Meng Hao sakince. İleri doğru yoluna devam ederken etrafındaki bölge gürleyerek sayısız hayali bıçak ortaya çıktı. Bu keskin bıçaklar havada uğuldayarak doğrudan Meng Hao’yu hedef aldılar.   Yukarıdaki havada sayısız yıldırım ortaya çıktı. Bu gümüş yılanları andıran yıldırımlar ona doğru akın ettiler.   Hava gümbürtü sesleriyle dolarken Meng Hao durmaksızın yoluna devam etti. İleri doğru yürürken büyü formasyonunun içindeki bütün kısıtlayıcı büyüler Meng Hao’nun onlara dokunmasıyla yerle bir oldular ve tamamen onu durdurmaktan aciz kaldılar.   Bu durum Patrik Huyan’ın yüzünün titreşmesine sebep oldu. Fakat cevap olarak daha bir hamle yapamadan önce Meng Hao’nun gözleri titreşti ve hızını artırdı. Bir ışık ışınına dönüşerek hızla Patrik Huyan’a doğru fırladı.   Gümbürtü sesleri gökyüzüne ulaşmıştı. Kısıtlayıcı büyüler ve büyü formasyonu sanki acı içinde uğulduyor gibiydi, sanki bir bıçak onları kesip geçiyordu. Bunun ardından patlayarak paramparça oldular ve Meng Hao artık Patrik Huyan’ın tam karşısında duruyordu.   “Senin peşine düşmem gerektiğini düşünüyordum,” dedi Meng Hao. “Ama kendi isteğinle bana geleceğini hiç düşünmemiştim. Bu savaş sekiz parmak saldırısında bitecek.” Bununla birlikte elini kaldırdı ve bir parmağını salladı.   Bunun üzerine parmağının ucunda hayali bir dağ belirdi. Bu sadece tek bir parmağın gücü olsa da bu güç tıpkı bir dağın kudretine sahip gibiydi.   GÜMM!   Patrik Huyan’ın yüzü düştü. Sol elini engellemek için salladı ve saldırı ona çarptığı anda soluk yüzle geriye doğru savruldu. Gözlerinden öldürme arzusu saçılırken sağ elini Meng Hao’ya doğru salladı.   “Alan!”   “İkinci Anima!”   Patrik Huyan’ın Alanı bölgedeki her şeyin sanki prangalarla sınırlamış gibi göründü. Şiddetli bir baskı çöktü ve her şey yavaşladı; Sanki her şey şuan su altındaymış gibiydi. Fakat tam o anda Meng Hao da İkinci Animanın gücüyle patladı. Gelişim merkezindeki artış önem bakımından dünyevi vücudunun kuvvet artışı yanında ikinci sırada geliyordu.   Meng Hao Alanın sınırlamasını kırdı. Tıpkı bir aynanın kırılması gibi gevrek bir sesin çınlamasıyla beraber Alan tamamen yok edildi.   Bu yenilgiye Patrik Huyan adeta inanamamıştı. Daha önce Meng Hao’nun Alan karşısında çaresiz kaldığını hatırlıyordu ama şimdi onu basitçe parçalayıp geçmişti.   Bir nefes sonra Meng Hao Patrik Huyan’ın tam karşısındaydı.   “Sırada ikinci parmak saldırısı var,” dedi. İkinci Animanın gücüyle parmağını aşağı doğru salladı. Patrik Huyan’ın yüzü titreşti ve sağ eliyle bir büyü hareketi uyguladı. Aniden vücudunda ortaya çıkan siyah bir sis bir araya toplanarak Meng Hao’nun parmak saldırısına karşı koymak için siyah bir kalkan şekillendirdi.   Bir patırtı sesi çınlarken kalkan yere bir oldu. Meng Hao’nun parmağı doğrudan Patrik Huyan’ın göğsüne indi.   Yüzü şaşkınlıkla dolu olan Patrik geriye doğru savrulmuştu. Zihni uğuldadı ama içten içe şimdi derin düşünceler dalmanın zamanı olmadığını biliyordu. Başka bir büyü hareketi uygulamaya başlarken saçları savruldu. Kafasını kaldırdı ve bağırdı:   “Yedi Duygu ve Altı Haz. On Üç Dönüşüm Tao’su. Yedi Duygu! Yedi Tao!” Aniden vücudundan dışarı prizmatik bir ışık ışını fırladı. Işın havada yedi farklı ışık akınına ayrılarak tıpkı bir ipek kumaş gibi açıldı. Işıklar öldürme arzusuyla dolu bir şekilde Meng Hao’ya doğru fırladı.   Dikkatlice bakınca bu ışık ışınlarının her birinin içinde tıpkı birer Gelişen Ruha benzeyen bir habis ruh olduğu görülebilirdi. Bu figürlerin her biri birbirini andırıyordu.   “Üçüncü Anima,” Meng hao sakince başını sağa sola sallayarak konuştu. Gelişim merkezi tırmandı. Fakat dünyevi vücudunun gücü Gelişim merkezinin çok üstünedeydi. Önceki gibi vücudu genişleyip büyümek yerine kıyaslanamaz güçte korkunç hareler yarattı.   Meng Hao bir adım daha ilerledi. Üzerine doğru gelen ışık ışınlarını izleyerek onların vücuduna çarpmasına izin verdi. Aniden bir gümbürtü sesi patlayarak gökyüzüne yükseldi. Yedi ışık ışını yerle bir olurken içlerindeki habis ruhlar acınası çığlıklar içinde geriye doğru savruldular. Bir adım daha atan Meng Hao bir kez daha Patrik Huyan’ın tam karşısındaydı.   “Üçüncü Parmak saldırısı,” dedi parmağını sallayarak.   Patrik Huyan’ın gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. İki elini birden havaya kaldırarak Meng Hao’ya direnmek için parlak bir kalkanın ortaya çıkmasını sağladı. Kalkan patlarken bir gümbürtü sesi koptu. Patrik Huyan yine ipi kopmuş bir uçurtma gibi ağzından kanlarla geriye doğru savruldu. Yüzü hayret dolu bir bakışla doluydu.   “Ne… ne tür bir Gelişim merkezine sahipsin!?!?”   “Seni öldürecek türde bir Gelişim merkezine,” diye cevapladı Meng Hao sakince. Sakince ileri doğru bir adım daha attı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44254 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr