Bölüm 610

avatar
5844 18

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 610


  Bölüm 610: Yaralı Beşinci Lord

Görünüşe göre üç gözlü karga papağı tanıyordu….   Aksi takdirde böylesine abartılı bir şekilde, sadece onun sesini duyunca sarsılmaya başlayıp tüyleri diken diken olmuş bir halde uçarak fırlamazdı. Belli ki bir şeyler körüklenmişti. Karga acınası bir feryat koparttı ve ardından aniden havada dönerek tam zıt yönde kaçmaya başladı.   Aynı esnada papağan da depolama çantasından dışarı fırladı. Keyfi hayli yerindeydi ve her zamanki kibirli haliyle sahneye çıkmıştı.   Gözlerinde pırıltıyla kafasını kaldırdı ve bir kaç kez ciyakladı. Ardından üç gözlü kargaya doğru fırladı.   “Uzun zaman oldu! Niye benden kaçıyorsun? Eğer kaçmaya devam edersen Beşinci Lord seni düdükleyecek!!”   “Sevgili cariyem, kaçma benden!” heyecanla ciyaklamaya devam etti, “Karı ve koca sonu gelmeyen gün için karşılıklı hizmet veren kişilerdir! Uzun zamandır karı koca olarak kalamasak da bu senin kaçmanı gerektirmez! Seni her düşündüğümde ister istemez anılarım depreşiyor!”   Papağan kargaya yetişmek üzereydi. Fakat aniden karganın gözlerinde yaşlar görüldü. Sanki şiddete maruz kalmak yerine ölmeyi yeğliyormuş gibiydi. O anda bilinmeyen bir büyülü teknikle vücudundaki bütün siyah tüyler aniden dökülmeye başladı….   Göz açıp kapayıncaya kadar Beşinci Lord ve Meng Hao’nun karşısında artık siyah bir karga yoktu. O artık… et renginde tamamen çıplık bir kuştu.   Bu tüysüz kuşun görüntüsü ürkütücü ve adeta korku vericiydi.   Fakat havada yankılanan acınası feryat kuştan değil papağandan gelmişti. Bu feryat sanki içinden çok derin bir acı barındırıyomuş gibiydi. Papağan aniden havada duraksadı ve aşağı doğru süzülen tüylere bakarak bir çığlık daha kopardı.   “N-n-neden… neden yaptın bunu!?!?” Papağan bunu kabul edememiş gibiydi. Biraz önceki kuş onun güzellik duygusuna tam uyan bir cariyeydi. Şimdi ise her şey tam tersi bir hal almıştı.   Papağanın tüm vücudu titriyordu, sinirleri harap olmuştu. Biraz önceki olay son derece üzüntü vericiydi.   Papağanın bu anlık keyifsizliğinden faydalanan üç gözlü karga başka bir yöntem kullanarak havada kayboldu. Geriye hiçbir iz bırakmadan yok olmuştu.   O anda papağan adeta delirmenin eşiğine gelmişti. Kafasını gökyüzüne doğru kaldırdı ve bir kükreme koparttı.   “LANET OLSUN! Beşinci Lord kaçmana izin vermeyecek!”   Meng Hao aniden özellikle papağanın kötü söz kullanma huyunun nasıl değiştiğini düşününce ona karşı bir acıma hissetti. Belli ki papağan şuan sadece biraz sinirli değildi.   O anda papağanın ayağına bağlı olan çanın üzerinde bir yüz belirdi ve habis bir tona sahip olan et peltesinin sesi duyuldu. “Mutlu musun? Üçüncü Lorda göre o karga gerçekte oldukça dürüst ve içtendi. Örneğin, eğer biraz önceki hamlesini ya sen onu tam düdüklerken yapsaydı? O zaman ne olacaktı?”   Bunu duyunca Meng Hao bakakalmıştı. Papağan bir kaç kez daha titredikten sonra yüzünde şiddetli bir panik ifadesi belirdi.   Meng Hao et peltesi ve papağanın bu maskaralıklarına çoktan alışmıştı. Ayrıca onların neden Birinci yada İkinci Düzlemlerde ortaya çıkmadıklarına kafa yormuştu. Tahminine göre Şeytan Ölümsüzü Tarikatıyla ilgili özel bir şey onların kendilerini göstermelerini imkansız kılmıştı.   Papağanın biraz önceki sesinden yola çıkarak Meng Hao sanki onu yeni uyanmış gibi hissetmişti. Fakat bir denemenin ardından mastifin de ortaya çıkmasını sağlayamadı. Ardından Patrik Huyan’ın dediklerini hatırladı ve et peltesi ile papağanın kökenlerinin akıl ermez derinliklerde olduğunu fark etti.   Ji Xiaoxiao ise papağanı ilk kez görüyordu. Özellikle et peltesinin dediklerini duyduktan sonra gözleri şaşkınlıkla kocaman açılmıştı. O daima pikin bir insan olsa da en nihayetinde genç bir kadındı ve ister istemez biraz kızararak azarlayıcı bir “pei” sesi çıkarttı.   Yine de Beşinci Lorddan gözlerini ayırmadı….   “Pei” sesini çıkarttığı anda papağan kafasını çevirerek ona baktı. Gözlerinin içinde sanki bütün o hayal kırıklığını ve acısını Ji Xiaoxiao’ya aktarmak istiyormuş gibi ölümcül br parıltı belirdi.   Nefesi kesilmiş bir halde Ji Xiaoxiao’ya doğru bakındı.   “Ne tüyü ne de kürkü var! Lanet olsun! Hiç tüyü yada kürkü yok! Tanrım neden beni böyle cezalandırıyorsun!!” Papağan kükredi ve ardından dişlerini sıktı. Karganın tüylerini dökme düşüncesi bile onun derin bir acı hissetmesine neden oluyordu.   Ji Xiaoxiao onun sevdiği gibi kürke yada tüye sahip olmasa da o lanet bakışlarının vücuduna nüfuz ettiğini hissediyordu.   Meng Hao papağana aldırmadı. Sağ eliyle bir kavrama hareketi yaparak Ji Mingfeng’in depolama çantalarının kuyudan havalanmasını ve eline gelmesini sağladı. Onlara bir göz gezdirdi ve o an açmak istemedi. Bunun yerine onları bir kenara koydu.   Ardından inleyen papağanı kaptı ve rızası olup olmadığını önemsemeden onu tekrar depolama çantasına soktu. Ardından bakışlarını Ji Xiaoxiao’ya çevirdi.   “Gidip biraz hazine toplama zamanım geldi,” dedi. “Eğer yapacak başka işin yoksa benimle gelebilirsin. Gideceğim yer Dördüncü Düzlemin girişi olacak.”   Ji Xiaoxiao bir an tereddüt ettikten sonra başıyla onayladı. Sanki daha önceden biliyormuş gibi Dördüncü Düzlemi duyunca hiç şaşırmamıştı.   Meng Hao ona bakarken Klanının kaynaklarını göz önüne alınca Dördüncü Düzlem ile ilgili bilgili olmasının şaşırtıcı olmadığını düşündü. İkili Meng Hao’nun liderliğinde Üçüncü ve Dördüncü Zirveler arasında yer alan çukura doğru yola koyuldu. Orası çok uzak değildi. Yaklaşık iki saat sonra hedeflerine ulaşmışlardı.   Orada toplanmış olan bir çok kişi vardı. Aralarında Ji Klanı üyeleri de vardı ve onlardan Ji Mingkong Meng Hao’ya gözlerinde garip bir ışıkla bakıyordu. Li Shiqi ve Han Bei ise tıpkı Wang Lihai gibi çok uzak olmayan bir yerde bacaklarını çaprazlamış oturuyordu. Meng Hao geldiği anda hepsinin de ifadeleri titreşmişti.   Meng Hao orada bulunan herkesi selamlarken yüzünde daima bir gülümseme vardı.   “Hahaha! Dünya ne kadar küçük değil mi! Tekrar karşılaştık Yoldaş Taoistler. Pekala söyleyin bana Üçüncü Düzlemde işler nasıl gitti? Neler elde ettiniz?” Onun arkasında bulunan Ji Xiaoxiao’nun yanakları hafiften seğirdi çünkü Meng Hao’nun yine insanları dolandırmak üzere olduğunu fark etmişti.   “Meng Hao siz Yoldaş Taoistler için en içten iyi dileklerini sunuyor,” diye devam etti. “Umarım Üçüncü Düzlemde iyi kazançlar elde etmişsinizdir. Hepiniz gerçekten de iyi insanlarsınız.” Meng Hao biraz duyguluydu ve hatta biraz da utangaçtı. Etrafındaki sert ifadeli kalabalığa bakarken yüzünde mahcup bir ifade belirdi ve ardından ellerini kenetleyerek baş selamı verdi.   Güney Diyarı grubunun gözleri titreşti. Bu özellikle Han Bei için geçerliydi. Meng Hao’nun gülümsemesini görünce tüm vücudunu bir titreme aldı ve hızla başını eğdi.   Meng Hao’nun bu gülümsemesinin ne anlama geldiğini gayet iyi biliyordu. Meng Hao bu mahcup gülümsemeyle Güney Diyarında bir çok insanı dolandırmıştı….   Wang Lihai onun bu utangaç yanını daha önce hiç görmemiş olsa da onun dolandırıcı kişiliğini duymuştu. Bu gülümsemeyi ve Han Bei’nin tepkisini görünce aniden kendini hazırladı.   Li Shiqi ise yüzüne zorlama bir gülümseme yerleştirdi. Meng Hao’ya hiçbir şey söylemeden baktı.   Song Jia da oradaydı. Meng Hao’ya attığı bakışa karmaşık duygular hakimdi. Meng Hao nasıl gülümserse gülümsesin onun için hepsi aynıydı.   Li Klanı Tao Çocuğu olan Li Tiandao ise Güney Diyarı grubundan Meng Hao’nun bu özel gülümsemesinin anlamını bilmeyen tek kişiydi. Kaşlarını çattı ve aniden gözlerinde öldürme arzusu yükseldi.   Bu sırada Ji Klanı üyeleri daha önceki yaşananların haberini almışlardı. Onların hepsi de tamamen sıradan ifadeler takınsalar da gözlerinin derinliklerindeki temkinli ifadeler belli oluyordu.   Meng Hao etrafına şöyle bir bakındı, ardından bir anda cesareti biraz kırılmış gibi göründü. Tam  haraca bağlama girişiminin başarısız olacağını düşündüğü sırada Li Klanı Tao Çocuğu olan Li Tiandao’nın gözlerindeki bakış dikkatini çekti. Aniden keyfi biraz yerine gelmişti.   “Yoldaş Taoist,” dedi. “Seni tanımıyorum.” Yüzünde gülümsemeyle hızlıca ona doğru yürüdü. “Söyle bakalım, Üçüncü Düzlemde bir şeyler elde edebildin mi? Hadi, hadi depolama çantanı aç da bu Kardeşin payını seçsin.”   “Defol!” Li Tiandao soğukça söylendi.   Meng Hao’nun biraz önceki içten gülümsemesi ve utangaç ifadesi aniden değişmişti. Li Tiandao konuştuğu anda Meng Hao’nun yüzünde acımasız bir ifade ortaya çıktı. Sağ avucu aniden ona doğru fırladı.   Li Tiandao’nun gözlerinde soğuk bir alaycılık ışığı titreşti. Onun Gelişim merkezi sıra dışıydı. Eğer tüm Güney Diyarını düşünürsek kendi jenerasyonunda, hatta ölen Ji Daoyi’yi bile sayınca onun Gelişim merkezi sıra dışıydı. Soğukça sırıttı ve ardından sağ eliyle bir kavrama hareketi yaptı. Aniden elinde beyaz bir ışık bıçağı ortaya çıktı.   Fakat daha bıçağın gücünü serbest bırakamadan önce Meng Hao’nun inanılmaz bir hızla hareket eden avucu onun yüzüne çarparak büyük bir gürültünün yankılanmasına neden oldu.   Bu tokat Li Tiandao’yu tamamen sarsmıştı. Öfkelenerek karşı koymak istedi ama onun kaderi tıpkı daha önceki Kuzey Menzili Gelişimcileri gibiydi. Meng Hao onu doğrudan yere çarptı.   Üzerine tekmeler ve yumruklar yağarken dört bir yanda sesleri yankılanıyordu. Li Tiandao acınası feryatlar içindeydi. Direnmeye çalıştı ve hatta bıçağı Meng Hao’ya karşı kullanmayı denedi. Fakat Meng Hao’nun tek bir tokadı Göksel bıçağın paramparça olmasına neden olmuştu.   Bu ani şiddet oradan bulunanların gözlerinin şaşkınlıkla açılmasına neden olmuştu.   “Gerçekten de bana hakaret etmeye cüret ettin!” Meng Hao kelimelerini tekmeleriyle vurgulayarak bağırdı. “Ben içtenlikle senin iyiliğin için söylemlerde bulundum ve sen bana küfrederek karşılık verdin!? Saçmalık!” Meng Hao’nun ifadesinin giderek şiddetli ve vahşi bir alması izleyicilerin korkuyla titremesine neden oluyordu.   Li Tiandao çok öfkeliydi ama bu öfke hali yavaş yavaş yerini dehşete bırakmıştı. Kısa süre sonra da umutsuzluğa dönüşmüştü. Ağzından kanlar akarken ölümün gölgesi üzerinde belirmişti.   En sonunda Han Bei gözlerini kırptı, boğazını temizledi ve hızlı bir uyarı verdi. Bu en sonunda haksızlığa uğramış gibi hissetse de Li Tiandao’nun bir tepki vererek daha yüksek ücret önermesiyle sonuçlanmıştı.   Olay sonuçlandıktan sonra Meng Hao tekrar içten gülümsemesini takındı ve ardından Li Tiandao’nun elde ettiği toplam üç büyülü eşyadan iki tanesini kendisi için aldı.   Dahası… bu iki eşya diğer kalandan çok daha iyiydi. Li Tiandao içten içe acı hissederken Meng Hao onun omzunu kavradı, ardından iç geçirdi ve yüzünde utangaç bir ifadeyle içten bir teşekkür sundu.   Meng Hao bunun ardından etrafındaki diğer insanlara döndü. Li Tiandao’ya biraz önce olanları gören insanlar gönülsüzce depolama çantalarını açtılar ve elde ettikleri eşyaları çıkarttılar. Yaptıkları anlaşma gereği sözlerinden dönme şansları yoktu ve eşya saklamak anlaşmaya aykırı olacaktı.   Hissettikleri acıya rağmen Meng Hao’nun zorlukla elde ettikleri hazineleri dikkatlice seçmesini izlemekten başka bir şey yapamadılar.   “Vay, bu harika görünüyor!”   “Eee? Bu gerçekten de bir pul kalkanı! Harika, harika!”   “Bu çiçek saksısı inanılmaz! Tek bir bakışla onun değerli bir hazine olduğunu anlayabiliyorsun!”   “Ooh, şu balçık figüre bak! Bir kolu ve kafası yok ama yine de onu almalıyım. Evet.”   Meng Hao insanların arasında dolanarak kazanç elde etmesi görenleri şok edecek bir sahneydi. Hazinelerini ona veren herkesin yüzleri çirkin bakışlarla doluyordu. Eğer onu alt edemeyecek güçte olmasalardı kesinlikle ona saldıracaklardı. Ona karşı hissettikleri nefret Göklere ulaşmıştı ve adeta kalpleri kanıyordu.   Onlara göre Meng Hao sadece onların büyülü eşyalarını değil, aynı zamanda en değerli şeylerini alıyordu….   Meng Hao en sonunda Song Jia’ya gelmişti. Elinde tuttuğu yeşim kolyeye ve yüzündeki karmaşık ve soğuk gözlere baktı. Meng Hao bir an onun karşısında düşünceli bir halde durdu, ardından elde ettiği büyülü eşyalardan birini çıkartarak Song Jia’nın eline koydu.   Song Jia kaşlarını çattı ve tam bir şey söylemek üzereyken aniden uzaklardan yaklaşmakta olan üç tane ışık ışını göründü. Liderleri Fang Yu idi. Arkasındaki iki kişi adam ise Fang Klanı üyeleriydi.   O iki adamın yüzlerinde heyecanlı ifadeler vardı; belli ki kısa süre önce onları çok mutlu edecek nesneler elde etmişlerdi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44262 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr