Bölüm 611

avatar
5674 16

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 611


Bölüm 611: Yoldaş Taoistler, Bir Şey Söylememe İzin Verin

Meng Hao’nun gözleri parladı ve o tarafa doğru döndü. Gülümseyerek ellerini kenetledi ve gelen üç Fang Klanı üyesine baş selamı verdi. “Pekala, şu iki Kardeşin yüzlerindeki keyifli ifadeye bakarak Fang Klanı üyeleri belli ki Üçüncü Düzlemde iyi kazançlar elde etmişler….”   Fang Yu biraz çirkinleşen ifadesiyle Meng Hao’ya öfkeli bir bakış attı. Meng Hao şuanki bakışı onun öfkesinin alevlenmesine neden olmuştu.   “Hayır, öyle bir şey yok!” dedi Meng Hao’ya bakarak.   “Oh, bu iyi değil,” Meng Hao göz kırparak cevapladı.   “O iyi bile sayılmaz!” dedi Fang Yu, dişlerini sıktı ve yüzünde inatçı bir ifade belirdi. “Kendine bir bak, o kadar kazanç elde etmişsin, ama ablan canını dişine takarak sadece iki tane eşya elde edebildi! Hala benden faydalanmak mı istiyorsun?”   “Pekala, şuna ne dersin….” Meng Hao biraz utangaç bir tavırla konuştu. Fakat daha sözlerine devam edemeden önce Fang Yu’nun arkasındaki adamlardan biri soğukça kahkaha attı.   “Sana müsamaha gösterdik ama hala yüzsüzlük mü yapacaksın? Burayı İkinci Düzlem sanıyorsun herhalde? Hemen kaybol, seni küçük piç! Yoksa Üçüncü Düzlemden canlı çıkamazsın!”   Diğer Fang Klanı üyesi de ileri doğru adımladı, yüzünde alaycı ve küçümseyici bir ifadeyle konuşmaya başladı, “Gerçekten de sınırlarını bilmiyorsun. Ji Klanının bile Fang Klanına ait olan bir şeyi çalmak için iki kez düşündüğünü bilmiyor musun? Pekala sana gelirsek… elde ettiklerinin yarısını al ve gerisini bize teslim et. Aksi takdirde….”   İki adam konuşurken Meng Hao’nun bakışı onların üzerine sabitlenmişti.   Fakat daha Meng Hao öfkesini gösteremeden önce Fang Yu’nun yüzü öfkeyle dolmuştu. Yüzünü arkasındaki iki yoldaş Klan üyesine çevirdi.   “Onun kaybolmasını mı istiyorsun?” dedi. Dişlerini sıkarak ortadan kayboldu ve tekrar göründüğünde doğrudan Fang Klanı üyelerinin hemen yanındaydı. Aniden yumruğu inmeye başladı.   Fang Klanı üyesi daha bir şey söyleyemeden önce bir gümbürtü koptu ve adam yüzünde hayret dolu bir ifade ve ağzında kanlarla geriye doğru savruldu.   “Fang Yu, ne yapıyorsun!?!?”   “Yüzsüz mü dedin!?” diye bağırırken gözlerinden adeta alev fışkırıyordu. O anda tam anlamıyla patlayıcı bir ejderhaya dönüşmüş gibiydi. Vücudu titreşerek tekrar adamın yanında bitiverdi. Adam sarsılıyordu ve tam karşı koymaya yeltenirken bir gümbürtü daha koptu ve adam yine savruldu.   “Onu tehdit mi ediyorsun!? Üçüncü Düzlemden canlı çıkamayacağını mı söyledin!? Pekala… senin Üçüncü Düzlemden sağ çıkamayacağını garanti edeceğim!” Fang Yu’nun gözleri öldürme arzusuyla titreşti. Fang Klanı üyesi daha yere inemeden önce Fang Yu bir kez daha ortadan kaybolarak doğrudan adamın yanında belirdi. Yumruğu tekrar onu hedef almıştı. Bu üstünkörü bir darbe değildi, aksine onun bütün patlayıcı gücünü içinde barındırıyordu.   Gök ve Yeri sarsan bir gümbürtü koptu. Herkesin şaşkın bakışları altında Fang Klanı üyesinin ağzından kanlar saçıldı ve ardından tüm vücudu patlayarak paramparça oldu. Gelişen Ruhu dışarı çıktı ve bir yandan kaçarken bir yandan da çığlıklar atıyordu.   “Fang Yu, bir yoldaş Klan üyesini öldürmeye cüret ettin! Sen artık ölüsün! Gerçekten de bir yabancı için beni öldürmeye mi cüret ettin!?!?”   “Seni öldürsem ne olur?” Fang Yu soğukça homurdandı. Bir büyü hareketi uyguladı, ardından sağ elini salladı. Aniden devasa bir kare kazan ortaya çıktı. Kazan aniden kaçmakta olan gelişen Ruha doğru fırladı. Ona çarptığında acınası bir feryat koptu ve Gelişen Ruh paramparça oldu.   Aynı zamanda adamın depolama çantası havalanarak Fang Yu tarafından yakalandı. Depolama çantasının üzerindeki damgayı hemen sildi ve ardından onu Meng Hao’ya doğru attı.   Biraz önceki olan olaylar herkesi derinden sarsmıştı. Bu özellikle Ji Klanı için geçerliydi, hepsinin de gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Herhangi bir Klanda bir yoldaş Klan üyesini öldürmek büyük bir süçtu!   Fang Yu’nun bu sözlere neden böylesine bir tepki verdiğini gerçekten de kimse anlayamamıştı.   Fang Yu daha sonra diğer Fang Klanı üyesine döndü.   O anda adam titreyerek bir kaç adım geriledi. Kalbi gerginlik ve temkinle güm güm atarken hızla konuşmaya başladı, “Kıdemli Kız Kardeş Fang Yu, bu sadece bir yanlış anlaşılmaydı. Ben….”   “Sen ona sınırlarını bilmediğini mi söylemiştin?” dedi, gözleri öldürme arzusuyla titreşiyordu. Fang Klanı Gelişimcisi gergince geri çekilirken tüyleri adeta diken diken olmuştu. Dah fazla gerileyemeden Fang Yu onun yanında bitivermiş ve yumruğu inişe geçmişti.   Bir gümbürtü koptu; adam geriye doğru düşerken ağzından kanlar saçıldı.   “Kıdemli Kız Kardeş Fang Yu, hatalıydım. Gerçekten benim hatamdı!!”   “Kazancının yarısını çıkartıp teslim etmesini söylemedin mi?” dedi soğukça. Sağ eliyle bir büyü hareketi uygulayarak hayali kazanın ona doğru fırlamasını sağladı. İnanılmaz baskı altında Fang Klanı Gelişimcisinin yüzü düşmüştü. Bir yandan geriye doğru çekilirken aynı zamanda da depolama çantasını çıkararak Meng Hao’ya doğru fırlattı.   “Kıdemli Kardeş Meng, hatamı telafi etmeme izin ver. Küçük Kardeşin hatasını kabul ediyor!!”   Meng Hao çatık kaşlarıyla depolama çantasını yakaladı. Tam olarak aklından neler geçtiğini söylemek güçtü.   “Zekisin,” dedi Fang Yu. “Bu nedenle, ölüm cezasından kurtulabilirsin. Ama bu senin ceza almayacağın anlamına gelmez!” Fang Klanı üyesi bakarken kare kazan adamın üzerine doğru çöktü. Bir gümbürtüyle beraber adamın ağzından kanlar saçıldı. Adam soluk yüzüyle geriye doğru sendeledi. Artık hayatı için endişelenmese de hala korku içindeydi. Hemen ellerini kenetledi ve Fang Yu’yta baş selamı verdi.   Meng Hao iki depolama çantasını topladıktan sonra Fang Yu’ya doğru baktı. O da Meng Hao’ya dönmüştü.   “Bu ne içindi?” diye sordu.   “Seni ilgilendirmez,” diye cevapladı Fang Yu. Kaşlarını çatarak dişlerini sıktı ve devam etti, “Her halükarda bana ait olanlar benimdir, ve onları sana vermeyeceğim. Bunu aklından bile geçirme. Öyle bir şey olmayacak!”   Meng Hao ona bir an derin bir bakış attı ve artık bu mesele hakkında konuşmadı. Etraftaki diğer insanlar da düşüncelere dalmıştı ve hiç kimseden ses çıkmıyordu.   Tam o anda yanında durdukları derin çukur aniden gürültülü sesler çıkarmaya başladı. Sanki derinliklerde bir şey kükrüyor gibiydi. yer sallandı ve etrafı sarmış olan sayısız sarmaşık benzeri nesne titremeye ve tuhaf bir biçimde kımıldanmaya başladı.   Sarmaşıklar giderek büyümeye başlarken tıpkı birer yılan gibi alanı çevrelemeye başladılar. Çevredeki Şeytani Qi çukura doğru akarak gökyüzüne doğru yükselen devasa bir ışık sütuna dönüşüyordu.   O anda devasa ışık sütunu Şeytan Ölümsüzü Tarikatının Birinci Göğündeki herhangi bir yerden görünür durumdaydı. Bu tıpkı bütün Güney Gök Gelişimcilerinin zihinlerinde ve kalplerinde yankılanan bir çağrı gibiydi.   Herkese bir mesaj ulaşmıştı. Net bir şekilde onlara… Dördüncü Düzlem yolunun açıldığını söylüyordu!   Artık Dördüncü Düzleme girme ihtimali ortaya çıkmıştı!   Meng Hao’nun zihni titredi ve etrafındaki gelişimcilerin nefesleri hızlanmaya başladı. Herkesin gözleri titreşse de kimse ilk denemeyi yapmaya gönüllü değildi. Herkes aceleci davranmak yerine durup izlemeyi tercih edecekti.   Zaman geçtikçe ışık sütunu tarafından dikkati çekilen insanlar bölgeye gelmeye devam ediyordu. Tabii ki hiçbiri Meng Hao’nun haracından kurtulamayacaktı. En sonunda Xu Qing de gelince artık Üçüncü Düzlemdeki insanların çoğu bölgeye varmış oldu.   Herkes düşünceli gözlerle birbirine bakıyordu.   İlk hamleyi yapan kişi Güney Diyarından gösterişsiz, zayıf bir yaşlı adamdı. Havalanarak sarmaşıklardan birinin üzerinde durdu. Onu kavradıktan sonra arkasında bıraktığı kalabalığa doğru baktı ve ardından gülümsedi. Daha sonra büyülü eşya olan bir yelpaze çıkartarak onu sarmaşığın yüzeyine doğru ittirdi.   Aniden yelpaze yeşil bir parıltıyla sarıldı ve çözünmeye başladı. Daha sonra göz kamaştırıcı ışık noktalarına dönüşerek sarmaşık tarafından özümsendi. Aynı esnada sarmaşık daha da büyümüştü. Yaşlı adamı da yanına alarak çukurun içine doğru uzadı.   Fang Yu Meng Hao’ya doğru baktıktan sonra  konuştu, sözleri direk ona değil etraftaki herkeseydi. “Fang Klanının anlayışına göre, Dördüncü Düzleme girebilmek için büyülü eşyalara ihtiyaç var. Dış dünyada elde edilen büyülü eşyalar Şeytan Ölümsüzü Tarikatında elde edilenler kadar etkili olmayacaktır. Onları Şeytani sarmaşıklara sunun ve değerine göre sarmaşıklar aşağı doğru uzasın.”   “Eğer sarmaşığı bırakıp kendi başınıza yukarı çıkmaya çalışırsanız kesinlikle ölürsünüz!”   Bununla birlikte Fang Yu’nun vücudu şimşek gibi çaktı ve bir sarmaşığa yanaştı. Yaşlı adamın yağtığı gibi bir büyülü eşya çıkartarak onu sarmaşığa doğru uzattı. Sarmaşık büyümeye başlayarak çukurun içine doğru uzadı.   İnsanlar birer birer havalanmaya başlamıştı. Ji Klanı üyeleri, Kuzey Menzili Gelişimcileri, Güney Diyarı grupları. Birer birer sarmaşıklara kondular, hazinelerini çıkarttıktan sonra çukurun içine doğru inmeye başladılar. Tüm bunlar olurken Meng Hao boğazını temizledi. Biraz utanmış ve mahcup bir ifadeyle konuşmaya başladı.   “Yoldaş Taoistler, bir şey söylememe izin verin. Sarmaşıklara sürekli adak sunacağınızı göz önüne alınca bende bir çok büyülü eşya olduğunu söylemeliyim. Fakat eğer onları kiralamak isterseniz bire karşı iki olarak bana ödersiniz. Bütün müşterilerine karşı dürüstüm. Bu bence makul bir fiyat.”   “Yani, Dördüncü Düzlemde elde edebileceğiniz kazançların ne kadar muazzam olacağını hayal edebiliyor musunuz?” diye devam etti. “Bu nedenle, içeri girmeden önce bunu cidden düşünmelisiniz. Bir tane eşyaya karşılık iki tane kesinlikle mantıklı bir ücret!” Diğer insanları onu duydukları anda yüzlerinde kötü ifadeler belirmeye başlamıştı.   “Bire karşı iki mantıklı mı?”   “Hayatımda böyle haraç görmedim!!”   “Şaka mı bu! Eğer Dördüncü Düzlemin yarı yolunda vazgeçmek zorunda kalsam bile yemin ederim bu kötü kalpli Meng ile iş yapmayacağım!”   Meng Hao’ya nefret dolu bakışlar atan insanlar onun bu teklifini tamamen görmezden geldiler ve hızla sarmaşıklara tutunarak çukurun içine inmeye başladılar.   Meng Hao’nun yanında duran Xu Qing eliyle gülümsemesini gizliyordu. Meng Hao’nun Reliance Tarikatında yaptıkları aklına gelmişti ve ona baktıkça gülümsemesi daha da tatlı bir hal alıyordu.   “Pişman olacaklar,” Meng Hao boğazını bir kaç kez temizleyerek konuştu. “Biraz önce gerçekten de iyi niyetle konuşmuştum.” Yüzünü Xu Qing’e çevirdi ve onun gülümsemesi daha da büyüdü. Başını sağa sola sallayan Xu Qing havalanarak bir sarmaşığa tutundu ve ardından çukurun içine doğru inmeye başladı.   Dışarıda kalan son kişi Meng Hao değildi. Bazıları Dördüncü Düzleme girmeyi denemek istememişti. Bazıları burada vazgeçmeyi tercih etmişti.   Artık kimsenin girmeyeceğini gören Meng Hao çukurun kenarında yürüdü ve en sonunda uygun bir pozisyonda karar kıldı. Uzanarak bir sarmaşığı tuttu ve ardından bir büyülü eşya çıkararak onu yavaşça sarmaşığa doğru bastırdı. Sarmaşık eşyayı özümseyince büyümeye başladı ve hızla simsiyah çukurun içine doğru uzadı.   Meng Hao çukura girdiği anda etrafından ona doğru gelen soğukluğu hissetmişti. Aynı zamanda buranın tamamen karanlık olmadığını görmüştü. Duvardaki ışıltılı ışık noktaları bölgeyi görünür kılıyordu.   Meng Hao’nun etrafında aşağı doğru Güney Gök Gelişimcileriyle beraber uzanmış olan düzinelerce sarmaşık vardı.   Daha aşağısı tamamen karanlıktı ve orayı görmek imkansızdı. Ara sıra bir kükreme sesi duyuluyor ve yukarı doğru vahşi bir rüzgar gibi esiyordu. Bu olduğunda herkes titreyen vücutlarını dengelemek için sarmaşıklara sıkıca tutunuyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr