Bölüm 636: Sen Gittiğin Sürece, Her Şeye Varım!

avatar
5423 16

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 636: Sen Gittiğin Sürece, Her Şeye Varım!


 

Bölüm 636: Sen Gittiğin Sürece, Her Şeye Varım!

 

Limanlar sahile inşa edilmişti ve oldukça basit görünüyorlardı. Fakat atmosfer inanılmazdı. Tek bir şey için sayısız üniformasız öğrenci kayıkları oraya buraya yönlendiriyordu.

 

Bu öğrenciler çok yaşlı değillerdi ve çoğu Qi Yoğunlaştırma aşamasındaydı Ara sıra Temel Kurulum öğrencilerinin devriye gezdikleri görülüyordu.

 

Onların yüzleride kibirli ifadeler yoktu fakat kendilerini herkesten üstün gördükleri hissiyatı kemiklerine kadar işlemişti ve bu barizdi. Hissiyat çok şiddetli değildi ama yine de vardı Buna rağmen bütün konuklara oldukça kibar davranılıyordu.

 

Limanın uzak bir köşesinde at arabaları bir sıraya dizilmişlerdi. Atların arabaları çekmesi oldukça garip görünüyordu. Bu atların dört değil altı bacakları vardı. Ayrıca kafalarında boynuzlara sahiplerdi. At gibi görünseler de aynı zamanda filizlere benzeyen dokunaçlarla kaplıydılar.

 

Bu Samanyolu Denizinde kolay rastlanan eşsiz bir vahşi canavar türüydü. Onlara Göksel At deniliyordu.

 

Uzaklarda, gökyüzüne doğru yükselen üç tane pagoda görünüyordu. İçlerinde yanan ışıklar onların denizin çok çok uzağından bile görünmelerini sağlıyordu.

 

Meng Hao bu pagodalara bakınca her birinin içinde bir Gelişimcinin oturduğunu fark etmişti. Hepsi de orta yaşlı kişilerdi ve birisi orta Nüve Formasyonu diğer ikisi ise erken Nüve Formasyonu aşamasındaydı.

 

Belli ki orada bölgeyi gözetlemek ve herhangi bir kargaşanın önüne geçmek için oturuyorlardı.

 

Tüm liman ve sahil Azizin adasının çıkış ve girişi olduğu söylenebilirdi. Çok fazla insan bulunmasına rağmen her şey bir düzen içinde işliyordu. Bu nedenle akşam vakti olsa da hava hafif bir gürültü ve sesle doluydu.

 

Meng Hao limana vardıklarında farklı yönlerden en az on tane daha geminin oraya geldiğini gördü.

 

Aslında hiç kimse herhangi bir yabancıyı almak için limana yanaşan gemilere yaklaşmadı. Burası Azizin adasıydı ve Özgür Tarikat bu bölgenin en büyük Tarikatıydı. Devasa organizasyonun gösterişli şöhretine rağmen öğrencilerini Dış Denizden gelen ufak Klanlar için bizzat göndermeyeceklerdi.

 

Tabii ki bu ufak Klanlara Zhang Klanı da dahildi. Özgür Tarikatın yeni öğrenci alımı sürecinde Dış Denizden bir çok Klan gelecekti. Aslında şuan limanlarda yaklaşık yüzlerce gemi vardı. Ve bu adanın sadece bir yüzüydü. Adanın diğer tarafındaki limanlar da sayılsa bu gemilerin sayısının bini aştığı görülecekti.

 

Özgür Tarikata katılmak için gelenlerin yanısıra buraya iş için gelenler de vardı. Azizin adası büyük bir yerdi ve Gelişimci şehirleri oldukça ünlüydü.

 

Aslında birçok Gelişim kaynağı çeşidi sadece Azizin adasında elde edilebilir durumdaydı.

 

Şuan gökyüzü kararıyordu ve yüze vuran okyanus meltemi deniz canlılarının ve tuzlu suyun acı kokusunu beraberinde getiriyordu. Meng Hao güvertede dururken derince bir nefes çekerek Azizin adasındaki uzak dağlara doğru baktı.

 

Zhang Wenfang liderliğindeki Zhang Klanı üyeleri gemiden inmeye hazırlanıyorlardı. Çocuklar etrafa gergin ve meraklı gözlerle bakıyorlardı. Gözlerinin derinliklerinde aynırıca beklenti ışığı görülüyordu.

 

Etrafına bakınan Nan'er annesinin elini sıkıca tuttu. Biraz ürkmüş gibiydi.

 

Zhang Klanı Temel Kurulum Gelişimcileri Özgür Tarikatın limandan sorumlu öğrencileriyle gerekli formaliteleri konuşurken Zhang Wenfang Meng Hao'ya döndü ve ona nezaketle bir selam verdi. Düşük bir ses tonuyla saygılı bir şekilde konuştu, "Kıdemli, burası Azizin adası. Nüve Formasyonu aşamasının altındaki kimselerin burada uçması yasaktır, bu yüzden yola at arabalarıyla devam edeceğiz...."

 

Meng Hao hiçbir şey söylemeden başıyla onayladı. Zhang Klanı üyelerinin Özgür Tarikat öğrencileriyle işini bitirmesi uzun sürmedi ve hemen hep birlikte at arabalarına doğru ilerlediler.

 

Nan'er de dahil bütün çocukları Göksel Atları ilk görüşüydü. Onlara şaşkın gözlerle baktılar ve yaklaşmak isteler de aynı zamanda korkuyorlardı. Meng Hao ilk defa böyle canavarlar görüyordu ve o da ister istemez onlara bakmıştı.

 

O sırada uzaklarda limana yeni gelen bir gemiden bazı Gelişimciler iniyordu. Onların üzerinde gösterişli elbiseler vardı ve yaklaşık otuz yaşlarında bir adam onlara rehberlik ediyordu. Adamın görünüşü sıradan değildi ve büyük döngü Temel Kurulum Gelişim merkezine sahipti. Onun peşinde dört beş kişilik Temel Kurulum Gelişimcisi vardı ve yanlarında yedi yada sekiz tane çocuk geliyordu. Tüm grup yaklaşırken kayıtsızca Meng Hao'ya doğru baktılar.

 

Lider pozisyonundaki otuz yaşlarında olan adam aniden bir "eee?" sesi çıkarttı. Olduğu yerde durarak Zhang Wenfang'a baktı. Kadın da onu gördü ve yüzü titreşti.

 

"Wenfang!" adam yavaşça konuştu, onu tanımış gibiydi.

 

Wenfang dudaklarını büzdü ve yüzünde karmaşık bir ifadeyle ellerini kenetleyip onu selamladı.

 

"Kardeşim."

 

Onun bu sözlerini duyunca Zhang Klanının diğer üyelerinin de yüzleri titreşti. Otuz yaşlarındaki adamın arkasındaki Gelişimcilerin hepsi onlara bakarken sanki aynı şeyi düşünüyormuş gibiydi.

 

Otuz yaşlarındaki adam sessizce durdu, bakışları bıçak gibi keskindi. Onun yanındaki Nan'er'i görünce kaşları çatıldı.

 

Zhang Wenfang dudağını ısırdı, ardından kafasını eğerek oğluna seslendi, "Nan'er, bu senin dayın."

 

"Merhaba, dayı." dedi Nan'er net ve gevrek bir sesle. Yüzünde bir nebze korku vardı.

 

Otuz yaşlarındaki adam soğukça homurdandı.

 

"Wenfang," dedi soğuk be oldukça kaba bir tonla, "Babam ve anne hâlâ yıllar önce olanlardan dolayı öfkeliler. Eğer bir kalbe sahipsen eve gelir ve onlarla konuşursun. İtibar kaybedip bu yabancılar arasında kendini aptal yerine koymaya devam edemezsin!"

 

"Bu çocuk ise.... Ona beni dayısı diye tanıtma. Gerçekten de onu Özgür Tarikata aldırmak için mi getirdin? Gençken haddini aştın ve şimdi şimdi de oğlunu buraya getirerek aynısını yapıyorsun. Sen insanları sadece hayalkırıklığına uğratacaksın." Arkasındaki insanlar gülmeye başladılar, özellikle gözlerinde küçümseyici bakışlar olan çocuklar buna dahildi.

 

Nan'er titriyordu ve daha da korkmuş gibiydi. Zhang Wenfang aniden kafasını kaldırarak kardeşine baktı. Ağır ağır nefes alarak konuştu, "O yıl sizinle olan bütün bağlarımı zaten kopartmıştım."

 

"Xu Wenfang!" adam hırladı, gözleri kocaman açılıyordu.

 

"Wu Wende, ben Zhang Klanının Klan Lideri Zhang Wenfang'ım," diye cevapladı soğukça. "Sen benle konuşmaya vasıflı değilsin." Bununla birlikte oğlunun kolundan tutarak at arabasına bindirdi.

 

Zhang Klanının diğer üyeleri Xu Klanına düşmanca bakışlar attıktan sonra onlar da at arabalarına bindiler. Meng Hao'nun ise bu süreçte yüz ifades hiç değişmemiş ve tek bir kelime etmemişti. Aslında çoktan at arabalarından birinin ön koltuğunda bir yere oturmuştu bile.

 

Hiç kimse onu başka bir yere oturmak konusunda ikna etmeye cesaret edemedi. Herkes başını sessizce düşürürken at arabaları yavaşça yürümeye başladı.

 

"Kahpe!" Xu Wende'nin ses tonu at arabalarına binen Zhang Klanı üyelerinin duyabileceği kadar yüksek çıkmıştı. "Sana biraz yüz vermek istedim ama sen bunu reddettim! Klanımız senin yüzünden utanç yaşadı ve şimdi o piç oğlunu Özgür Tarikatına katılması için getirme cüreti mi gösteriyorsun!?"

 

"Pekala o küçük Zhang Klanı piçinin burada utanç yaşamasını istiyorsan, ben de yarışmada ne kadar ileri gidebileceğini görmeyi iple çekiyorum!"

 

Zhang Klanı Gelişimcileri yumruklarını sıktılar ve Zhang Wenfang at arabasında oturdu, yüzü soluktu ve kolları Nan'er'e sarılmış durumdaydı. Aklından neler geçtiğini söylemek mümkün değildi ama yüzünden yaşları akıyordu.

 

"Ağlama anne," dedi Nan'er annesinin göz yaşlarını silerek. "Kesinlikle Özgür Tarikatına gireceğim!" Yumuşak ses tonuyla annesini rahatlatmaya çalıştı.

 

Meng Hao at arabasının bank koltuğunda oturuyordu. Göksel Atlar iyi yapılmış yolda ilerlerken kafasını kaldırarak yukarıdaki yıldızlı semaya baktı. Ayrıca at arabasının içindeki Nan'er'in dediklerini de duymuştu.

 

"Ne iyi bir çocuk," diye fısıldadı başını sağa sola sallayarak. Kendi tecrübelerini düşününce Zhang Klanının durumunu anlaması gayet basit olmuştu. Belli ki onaylanmayan bir evlilik vardı ortada ve bunun ardından koca ölmüştü. Ardından Klan kötüye gitmeye başlamış ve kocanın Klana liderlik etme görevi kadına kalmıştı.

 

Göksel Atlar gecenin karanlığında hızla ilerliyordu. Sonraki sabahın şafağında ileride bir şehir göründü. Uzaktan bile ne kadar görkemli ve ihtişamlı olduğu belliydi. Erken saatler olmasına rağmen şehir adeta kaynayan bir kazan hareketliliğine sahip gibiydi. İnsanlar oraya buraya gidiyordu ve hava heyecanlı bir uğultuyla doluydu.

 

Havada arasıra uçtuğu görülen renkli ışık ışınları vardı. Bunlar Nüve Formasyonu Gelişimcileri olmalıydı.

 

Meng Hao oraya doğru baktı ve aniden bu Özgür Tarikatla ilgili sıradışı bir şeylerin olduğunu hissetti. Ne olduğundan emin değildi ama bu Azizin adasında ona aşina gelen bir hissiyat vardı.

 

Dikkatlice inceleyince burayı daha önce görmediğinden emin oldu ama hala o aşinalık hissi devam ediyordu. Fakat uzun süre düşündükten sonra bu aşinalığın sebebinin ne olduğunu anlayamamıştı. Doğu kapısından şehre girdiler ve ardından bir hana geldiler. Zhang Wenfang saygıyla Meng Hao'ya lüks bir odaya kadar eşlik etti ve ardından diğerleri için oda ayarlamak için gitmeye hazırlandı.

 

Meng Hao'nun ne düşündüğünü bilmiyordu ve onun Klana eşlik etmeye devam edeceği konusunda emin değildi. Ayrılmadan önce bir an tereddüt etti ve ardından başını eğerek sordu, "Kıdemli, Özgür Tarikatın yeni öğrenci alımına başlamasına daha on gün var..."

 

Meng Hao başıyla onayladı ama cevap vermedi. Zhang Wenfang sayıgıyla oradan ayrıldı.

 

O sırada sabahın erken saatleriydi. Meng Hao pencereyi açtı ve aşağıdaki caddede yürüyen insanlara baktı. Gelişimciler ve ölümlüler içe içeydi. Yükselen güneşin ışıkları her yeri aydınlatıyordu.

 

Derin bir nefes aldı, ardından bacaklarını çaprazladı ve gözlerini kapatarak canlı şehrin sesleriyle sarıldı.

 

"Burası neden tanıdık geliyor?" düşüncesi bir kez daha aklını meşgul etti.

 

Meng Hao'nun şuanki Gelişim merkezi onun birinci Bölme Gelişimcileriyle dövüşebilmesine olanak sağlasa da ayaklarının altında temkinli bir şekilde dolanan Kutsal Duyu akışını hâlâ tespit edemiyordu.

 

Bu Kutsal Duyu akışının sahibi tabii ki sarayında her zamankinden daha gergin olan Patrik Reliance idi.

 

"Hay sikeyim! Küçük piç burada. Ve ayrıca Özgür Tarikata katılmak isteyen bazı insanlara eşlik ettiği ortaya çıktı!!" Patrik Reliance son derece stresliydi. Eğer işlerin böyle olacağını bilseydi Özgür Tarikat yeni öğrenci çağrısını iptal ederdi.

 

Bu yolla Meng Hao'nun buraya gelişine engel olurdu.

 

"Buna izin veremem. O buradayken Patriğin gözüne uyku girmez. Ondan mümkün olduğunca hızlı bir şekilde kurtulmalıyım.... Lanet olsun, alımın başlamasına daha on gün mü var? Hayır, öyle olmayacak. Yarın başlayacağız.... HAY SİKEYİM! Şimdi başlayalım!!" bununla birlikte elini kaldırarak bir yeşim kayışın ortaya çıkmasını sağladı. Aniden onun yüzeyinde alevler ortaya çıktı ve havaya uçtu.

 

Kayış şok edici bir ışık ışınına dönüştükten sonra doğruca Özgür Tarikatına doğru hızlandı.

 

Özgür Tarikat Azizin adasının doğu bölgesinde sonsuza kadar uzanan vahşi dağların içindeydi. Orada eş merkezli halkalar gibi yayılan dokuz tane vadi görülüyordu. Bu vadiler görkemli görünse de onlarla ilgili tuhaf bir şey vardı. Dokuz vadinin içinde sayısız zengin süslemelere sahip saray binaları vardı. Her şey lüks ve gösterişliydi.

 

Yeşim kayış hemen dokuzuncu vadiye girdi ve orada bulunan devasa bir tapınağa yöneldi. Orada bacaklarını çaprazlayarak oturmuş olan ve karşısındaki insan grubuna ciddi bir şekilde öğütler veren yaşlı bir adamın önünde durdu.

 

Adam yeşim kayışı gördüğü anda tüm vücudunu bir titreme aldı. Hemen yeşim kayışı sıktı, ardından kendini yere atarak onu başının üstüne kaldırdı. Aniden Patrik Reliance'ın sesi duyuldu.

 

"Öğrenci alımı hemen başlasın!"

 

Sadece dört kelimeden oluşan bir cümleydi ama Özgür Tarikat boyunca yankılandı ve diğer vadilerin derinliklerinden hemen renkli ışık ışınları fırlayarak dokuzuncu vadinin ana tapınağında toplandılar.

 

Bu insanlar diğer vadilerin çeşitli dallarının Tarikat Liderleriydi. Onların Gelişim merkezileri sıra dışıydı ve bazıları geçmişte Meng Hao ile kafa tokuşturmuş kişilerdi.

 

Biraz sonra tüm Özgür Tarikatta duyulan çan sesleri duyuldu. Dört bir yandan yüzlerce Özgür Tarikat öğrencisi havalandı. Ziyaretçi Klanları haberdar etme vakti gelmişti çünkü öğrenci alımı başlıyordu!

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr