Bölüm 643: Yağma

avatar
5423 16

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 643: Yağma


 

Bölüm 643: Yağma

 

Patrik Reliance bir an tereddüt etti. Meng Hao doğrudan niyetini belirtmeseydi onun şehre girmesine asla izin vermeyecekti. Fakat Patrik Reliance ister istemez denize baktı ve ardından şehre döndü.

 

En sonunda dişlerini sertçe sıktı.

 

"Bu son," dedi kararlı bir şekilde. Eğer Meng Hao yine dalavere yapacak olursa her şeyi bir kenara bırakacak ve buradan kaçacaktı.

 

Meng Hao hızla şehre ilerledi. İçeride dükkanları kapıları kapalı olduğundan Gelişimcilerin kafaları oldukça karışıktı. Kısa süre sonra bir karmaşa koptu.

 

Meng Hao'nun gelişi çok fazla dikkat çekmemişti. Belli bir nokta seçtikten sonra orada bacaklarını çaprazlayarak oturdu. Elbise kolunu sallayarak aniden önünde çok sayıda büyülü eşyanın ortaya çıkmasını sağladı. Eşyalar etrafta uçuşurken dört bir yana canlı parıltıların yayılmasına neden oldu.

 

Binlerce büyülü eşyanın aniden ortaya çıkması, büyüleyici parıltı ve canlılıklarıyla aniden birçok kişinin dikkatini çekti. Büyülü eşyaları gördüklerinde ağızları açık kaldı.

 

Kısa süre sonra hava tartışma uğultularıyla doldu.

 

"Çok fazla büyülü eşya var!"

 

"Bu herif nasıl bu kadar büyülü eşyaya sahip olabilir!? Elinde Qi Yoğunlaştırma aşamasından Gelişen Ruh aşamasına kadar çok çeşitli büyülü eşya var! Her şeye sahip!"

 

"Yoksa bir yerlerde dükkan falan mı soydu!? Bütün bu büyülü eşyalar bariz bir şekide yeni! Bir tanesi bile kullanılmamış!"

 

Kısa süre sonra insanlar Meng Hao'nun etrafında dolanan büyülü eşyaları incelemek için yaklaşmaya başladılar.

 

Meng Hao her zamanki yüz ifadesiyle hemen bütün eşyaları fiyatlandırdı ve bu fiyatlar onları satın aldığı orijinal fiyatın kat kat fazlasıydı. Ardından gözlerini kapattı ve olduğu yerde sessizce oturdu.

 

Etrafta insanlar toplanmaya devam etti, ara sıra Meng Hao'ya doğru bakarken gözler pırıldıyordu. Bazılar bir şeyler satın almak istese de fiyatlar bariz şekilde yüksekti. Hatta normal değerinden kat kat yüksek olanlar bile vardı. Bu yüzden bir çok kişi içten içe sövüyordu.

 

Zaman geçti ve kısa süre sonra büyük bir kalabalık oluştu. Şuan şehirdeki bütün dükkanlar kapalıydı ve bu yüzden Meng Hao'nun göze batan sergisi hemen şehirdeki Gelişimcilerin çoğunun dikkatini çekmişti.

 

Ne yazık ki bir çok insan olsa da Meng Hao'nun abartı fiyatları yüzünden bir şeyler satın alacak kişi sayısı azdı.

 

Meng Hao hiç endişelenmedi. Aslında bu süreyi mümkün olduğunca uzatmak istiyordu. Diğer taraftan Patrik Reliance sarayında giderek gerilmekteydi. Kısa süre sonra akşam vakti yaklaştı. Meng Hao'nun satışa koyduğu binlerce büyülü eşyadan sadece bir kaç tanesi satılmıştı. Patrik Reliance şuan son derece kaygılıydı.

 

"Pekala, bu son sefer," dedi ayağını sertçe yere vurarak. Kutsal Duyusunu şehirdeki birçok insana gönderdi.

 

Çok geçmeden yedi yada sekiz tane Gelişimci Meng Hao'nun tezgahına yanaştı. Çok hızlı hareket ettiklerinden Meng Hao'nun önüne varana kadar büyük bir karmaşa yaratmışlardı.

 

"Bu büyülü eşyalardan 500 tane satın alacağım!" dedi içlerinden yaşlı bir adam. Bir depolama çantası attı. Meng Hao'nun gözleri aniden açıldı. Adama baktı, ardından yavaşça depolama çantasını açtı. Ardından içindeki bütün Ruh Taşlarını aldı ve onları tek tek saymaya başladı. Sayıyı dikkatlice kontrol ettikten sonra elbise kolunu sallayarak beş yüz tane büyülü eşyanın adama doğru uçmasını sağladı.

 

Yaşlı adam seğiren yüzüyle eşyaları topladı ve ardından dönerek uzaklaştı. O gittikten sonra başka biri daha yaklaştı ve önceki adam gibi büyülü eşya satın almaya başladı.

 

"O Uğurlu Köşkün yöneticisiydi. O adam hatrı sayılır bir sosyal statüye sahip ve Özgür Tarikat ile yakın bir ilişkisi var.... Neden bu heriften alışveri yapıyor?"

 

"Şu adamı daha önce görmüştüm. O Chen Konağınının dükkancısı! O da burada...."

 

Yedi sekiz Gelişimci yaklaşık iki saat boyunca çeşitli eşyalar satın alırken çevredeki kalabalık onları hayretle izledi. Kısa süre sonra Meng Hao'nun büyülü eşyaları tükenmişti.

 

Tabii ki Meng Hao bütün Ruh Taşlarını titizlikle saydığı için bu süreç biraz uzamıştı. Aksi takdirde bütün eşyaları satışı sadece birkaç nefeslik süre alacaktı.

 

Meng Hao'nun kazandığı Ruh Taşlarının miktarını düşününce kalabalığın ona aç kurtlar gibi bakması olağan bir durumdu.

 

Meng Hao sakince bütün Ruh Taşlarını depolama çantasına attı. Toplamda birkaç yüz bin Ruh Taşı kazanmış ve Azizin adasına yaptığı bu yolculuktan kazançlı çıkmayı başarmıştı.

 

En sonunda ayağa kalktı ve iç geçirdi. Meng Hao ışık ışınına dönüşerek havaya fırladığı sırada saydaki Patrik Reliance'ın sabrı taşma noktasına gelmişti.

 

Bu olduğu anda şehirdeki dört yada beş tane Gelişimci yeşim kayışlar çıkarttılar ve ses iletileri gönderdiler.

 

Kısa bir süre sonra üç tane Nüve Formasyonu Gelişimcisi gizli bir konumdan havalandılar. Aynı sırada deniz kenarındaki bir gemide kırmızı cübbeli yaşlı bir adam oturuyordu. Aniden adamın gözleri açıldı ve canlı bir ışıkla parlamaya başladı. Ondan erken Gelişen Ruh Gelişim merkezi dalgaları yayılıyordu.

 

Bu adam öfkelenmeden bile tehditkar bir hava yansıtabilen biriydi. Gözleri açıldığı anda parlak bir yeşim kayış çıkarttı. Kutsal Duyusunu kayışa gönderdiğinde gözleri kısıldı.

 

"Etrafta yüz binlerce Ruh Taşıyla uçan bir Gelişimci mi var?" dedi adam ayağa kalkarak.

 

"Azizin adasında, sadece Nüve Formasyonu Gelişimcilerinin uçmaya izni vardır...."

 

"O birçok eşya sattı ve bu eşyaların çoğu Temel Kurulum ve Qi Yoğunlaştırma için uygun eşyalardı. Fakat, onun Gelişim merkezi belli ki Gelişen Ruh aşamasında değildi. O bir Nüve Formasyonu Gelişimcisi olmalı."

 

"Büyük ihtimalle o büyük döngü Nüve Formasyonundadır. Ama benim karşımda böyle biri sadece bir böcek gibidir." Adamın dudaklarında hafif bir gülümseme kıvrıldı.

 

"Eğer o Ruh Taşlarını ele geçirebilirsem buraya yaptığım yolculuk boşa gitmemiş olacak." Adam küçük ışınlanma kullanarak aniden ortadan kayboldu. Tekrar ortaya çıktığında Azizin adasında havada duruyordu. Tam konumunu teyit ettikten sonra bir yön seçti ve oraya doğru uçmaya başladı.

 

Meng Hao havada uçarken kaşlarını çattı. Gerçekten de burada kalmak için başka bir bahane bulamamıştı ve adeta kendini sürgün ediliyormuş gibi hissediyordu. Bu onu mutlu etmemişti.

 

Ne de olsa bu sürgüne sebep olan kişi onun sözde Tao Koruyucusuydu.

 

"Eğer böyle olacağını bilseydim Şeytan Ölümsüzü Pagodasındayken o küçük kaplumbağayı biraz daha pataklardım!" diye mırıldandı sinirli bir halde. Yola devam ederekn deniz kıyısına giderek yaklaştı.

 

Şuan Patrik Reliance'ın heyecanı katlanarak artıyordu. Meng Hao'nun uzaklaşmasını izlerken gözleri umutla doldu.

 

"O gidiyor! Küçük piç nihayet gidiyor! Hahaha! Ne kadar harika bir his!" Patrik Reliance düşünmeye devam ettikçe daha da mutlu oluyordu. Hatta hafif bir tonla bir ezgi mırıldanmaya bile başlamıştı.

 

Eğer Meng Hao yanında olsaydı bu ezgiyi hemen tanırdı. Bu ezgi Patrik Reliance'ın Reliance Tarikatındayken mırıldandığı ezgini aynısıydı.

R.N: Meng Hao ve Patrik Reliance 84ve 85.bölümlerde aynı ezgiyi mırıldanmışlardı.

 

Şuan Meng Hao'nun yüzü çirkindi. Deniz görüş açısına girmiş durumdaydı ama hala burada kalmak için bir bahane aklına gelmemişti. Tam tereddüt etmeye başladığı sırada arkasından bir uğultu sesi geldi.

 

Meng Hao bu sesi duyunca aniden şaşırdı ve çok mutlu oldu. Hemen arkasına baktığında üç tane ışık ışınının ona doğru geldiğini gördü. Yüzünde keyifli bir ifade belirdi.

 

Meng Hao arkasına baktığı anda üç takipçiden birinden soğuk bir ses yükseldi. "Yoldaş Taoist, lütfen biraz yavaşla!"

 

Üç takipçi orta yaşlı adamlardı, birisi orta Nüve Formasyonu aşamasında, diğer ikisi ise erken Nüve Formasyonu aşamasındaydı. Havada hızla ilerlediler ve göz açıp kapayıncaya kadar yetiştiler.

 

Sarayda Patrik Reliance bu olayı şaşkınlıkla izliyordu.

 

"Siz ne yapıyorsunuz!?" Meng Hao geriye doğru çekilerek bağırdı.

 

Üç adamın gözleri öldürme arzusuyla pırıldıyordu. Orta Nüve Formasyonu Gelişimcisi Meng Hao'ya dikkatlice baktı. Daha önce biraz tereddüt içindeydi çünkü Meng Hao'nun Gelişim merkezini net bir şekilde görememişti. Ama şimdi onun erken Nüve Formasyonu aşamasında olduğundan emin olmuştu.

 

Dahası Meng Hao'nun panikle dolu sözleri ve ifadesi adamın daha da rahatlamasına neden olmuştu.

 

"Biz üçümüz senden bir şey ödünç almak istiyoruz, Yoldaş Taoist," dedi adam sahte bir gülümsemeyle. "Umarım bu amacımız doğrultusunda bize yardım edebilirsin." Bununla birlikte diğer ikisi harekete geçerek Meng Hao'nun etrafını sardılar.

 

Üçününde öldürme arzusuyla dolu olan gözleri Meng Hao'ya dikilmiş durumdaydı. Gözlerindeki açgözlülüğü gizleyemiyorlardı.

 

"Ne... ne ödünç alacaksınız?" Meng Hao hemen cevap verdi.

 

"Sadece biraz Ruh Taşı, hepsi bu," dedi adam gülümseyerek. "Yoldaş Taoist, depolama çantanda yüz binlercesi var. Onları bize borç vermeyi düşünür müsün?" Ada konuşurken gözleri öldürme arzusuyla pırıldadı. Tam saldırıya geçecekken....

 

"Tamam! Kabul ediyorum!" dedi Meng Hao. Depolama çantasına vurdu ve aniden yüz binlerce Ruh Taşı dışarı havalandı. Bu kadar Ruh Taşının aniden ortaya çıkması üç Gelişimcinin adeta nefesini kesmişti.

 

Yarım tütsülük zamanda Ruh Taşları yere akarken tıpkı suyun kaynaması gibi bir ses kulakları doldurdu. Kısa bir süre içinde bütün Ruh Taşları adeta küçük bir dağ yaratmıştı.

 

Akşam vakti olsa da Ruh Taşlarının ışıltısı üç adamın gözlerinde canlı bir parıltı ortaya çıkmasına neden olmuştu.

 

Fakat Meng Hao gerilerken aniden Şeytan Ölümsüzü Tarikatından aldığı büyülü eşyalardan birinin ucu aniden ortaya çıktı. Meng Hao'nun yüzü düştü ve hızlıca onu gizlemeye çalıştı.

 

"Hahaha!" dedi orta yaşlı adam, gözleri parlıyordu. Adam konuşurken sürekli gülümsüyordu ve içindeki heyecanı bastırmak konusunda güçlük çekiyordu. "Yoldaş Taoist, görünüşe göre iyi bir ruh halindesin, bunu söylemek istemezdim ama Ruh Taşlarının yanında biraz büyülü eşyaya da ihtiyacım var. Biraz önce depolama çantanda bazı şeylerin olduğunu fark ettim. Onları ver de bir bakayım."

 

Diğer iki adam ne kadar zengin oldukları konusunda heyecanlanmaya başlamışlardı bile.

 

Bu sırada sarayda Patrik Reliance nefes nefese kalmıştı ve gözleri öfkeyle dolarken yumruğunu sıktı. Meng Hao'nun hemen defolup gitmesinden başka hiçbir şey istemiyordu. Ne yazık ki bu kör cahiller Meng Hao'yu engellemişler ve onu ayrılmaktan alıkoymuşlardı. Bu durum Patrik Reliance'ın yıldırım gibi patlamasına yetmişti.

 

"Canınıza mı susadınız!?" diye kükredi elini sallayarak. Aynı esnada Meng Hao'nun etrafındaki heyecanlı adamlar aniden titremeye başladılar. Birisinin kükreme sesi beyinlerinin içinde yankılandı.

 

Ardından göz açıp kapayıncaya kadar gözleri kocaman açıldı ve vücutları paramparça oldu. Hava bir kan ve pıhtı pusuyla dolduktan sonra hemen eski haline döndü.

 

Meng Hao acı acı gülümsedi, ardından yerdeki Ruh Taşlarını toplamak için harekete geçti. Fakat tam bu sırada aniden tekrar heyecanlı bir şekilde gülümsedi. Uzaklarda okyanus tarafından ona doğru büyük bir hızla bir ışık ışını yaklaşıyordu.

 

Bu belli ki erken Gelişen Ruh aşamasında olan yaşlı adamdı.

 

"Ruh Taşlarını çıkart ve... huh?" Yaşlı adamın sesi yankılandığında aniden ağzı açık kaldı. Yerde bir Ruh Taşı dağının uzandığını yeni fark etmişti.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr