Bölüm 649: Ayrımda Saklanan Ruhlar

avatar
6299 17

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 649: Ayrımda Saklanan Ruhlar


 

Bölüm 649: Ayrımda Saklanan Ruhlar

 

"Bu Samanyolu Denizi Fırtınarüzgarı Ayrımında bir hile var," Meng Hao mırıldandı. Etrafında rüzgarlar uğuldadı ve yıldırımlar çatırdadı. Bu rüzgarlar herhangi bir Gelişen Ruh Gelişimcisinin derisini canlıcanlı yüzebilirdi ve yıldırım onları toza çevirebilirdi.

 

Fakat rüzgarın Meng Hao'ya yapabildiği tek şey yüzüne sertçe vurmak oluyordu. Onu biraz bile sarsamıyordu. Yıldırım ise Gelişim merkezinin biraz daha hızlı dönmesine yardım eden bir kuvvetlendirici etkisi yaratıyordu.

 

Papağan onun omuzuna sıkıca tutunmuştu ve o da fırtına rüzgarlarına karşı tamamen kibirliydi. Ara sıra ciyaklıyor ve çan formundaki et peltesiyle birlikte rüzgarların içine dalıyordu.

 

Bu sahneyi biri görse kesinlikle hayrete düşerdi. Tüm Samanyolu Denizi boyunca sadece Ruh Bölme Gelişimcileri bu Fırtınarüzgarı Ayrımından tek başına geçmeye cesaret edebilirdi.

 

Ve tüm Samanyolu Denizinde sadece üç tane Ruh Bölme Gelişimcisi vardı.

 

Bunlar da üç Tarikatın Azizleriydi.

 

O üçünün dışında hiç kimse Fırtınarüzgarı Ayrımını geçmeye çalışmaya cesaret edemezdi.

 

Ayrım gerçekte çok büyüktü. Meng Hao elleri arkasında bağlı bir halde otuz bin kilometreden fazla seyahat etmesine rağmen hala diğer tarafa ulaşamamıştı. Yoluna devam ederken rüzgarlar köpürerek simsiyah karanlığın içinde inilti sesleri taşıyorlardı. Sanki sayısız şeytan ve kötü ruh ona kükrüyor gibiydi.

 

Yıldırım perde perde dans ediyor ve dört bir yana gümbürtü sesleri gönderiyordu.

 

Burası Gelişen Ruh Gelişimcilerinin temel olarak barınamayacakları bir ortamdı. Onların dünyevi vücutları yok olacak, Gelişen Ruhları parçalanacaktı. Fakat Meng Hao için bu hiçbir şeydi.

 

İki saat sonra Meng Hao yoluna devam ederken artık ne kadar uzaklaştığından emin değildi. Karanlığın içindeki keskin bıçağa benzeyen rüzgar onu biraz yavaşlatmaya çalışıyordu. Fakat dünyevi vücudunun kuvveti sayesinde yine de yoluna devam edebiliyordu.

 

Bir gün boyunca fırtına rüzgarlarının içinde yoluna devam etti. Rüzgar giderek şiddetleniyor ve yıldırımlar çoğalıyordu. Hatta bölgede titrek ışıklı büyülü semboller bile görünmeye başlamıştı. Meng Hao bu büyülü sembollerden yayılan baskıyı hissedince gözleri titreşti.

 

İlk başta çok nadir görünseler de sonraki gün Meng Hao ister istemez kaşlarını çatmış ve yavaşlamıştı. Etrafındaki büyülü semboller artık titreşmiyor, aksine ışıl ışıl parlıyordu. Sık sık on yada daha fazla büyülü sembolün bir araya gelerek bir büyü formasyonu şekillendirdiği görülüyordu.

 

Bir noktada bu büyü formasyonlarından birini titreşen gözleriyle inceledi. "Bu büyü formasyonu Ruh Bölme Gelişimcilerinin titremesine neden olabilir!" Meng Hao ondan kaçınmak yerine büyülü sembol büyü formasyonunun ona dokunmasına izin verdi.

 

Bir gümbürtü koptu ve vücudu biraz titrese de geri çekilmedi. Önünde duran büyü formasyonu parçalanarak yerle bir olurken yüzünde özgüvenli bir gülümseme belirdi.

 

Elbisesini temizledikten sonra yoluna devam etti. Fırtınarüzgarı Ayrımının içinde birkaç gün geçirdikten sonra Meng Hao'nun yüzü titreşti. Yeşil bir dumana dönüşerek ona doğru fırlamakta olan bir yığın büyülü sembolü doğruca geçip gitti.

 

Gümbürtü sesleri yankılandı; bu büyülü semboller sanki Gök ve Yerdeki herhangi bir şeyi imha edebilecek bir iradeyle doluymuş gibiydi. Onları geçerken Meng Hao büyülü semboller küresinin yaydığı ezici hava yüzünden bölgedeki pusun hafiften dağıldığını fark etmişti.

 

Küre uzaklara doğru yoluna devam ederken yoluna çıkan diğer büyülü sembolleri tüketiyor ve onları kendisine katıyordu.

 

"O şey yüzlerce büyülü sembolden yapılmış!" Gözlerinde cibbi bir bakış belirdi. Yüzlerce büyülü sembolden yapılan bir büyü formasyonu Meng Hao'nun açık bir tehdit hissetmesine neden olmuştu. Eğer onun tarafından vurulursa ayakta kalabileceğinden emin değildi.

 

"Bu Fırtınarüzgarı Ayrımını gerçekten de hafife alamam," diye mırıldandı. Yoluna devam ederken Kutsal Duyusunu dışarı gönderdi.

 

Yavaş yavaş daha fazla yüzlerce büyülü sembolden yağılma büyü formasyonu görmeye başlamıştı. En sonunda onlar oldukça yaygınlaştı ve kısa süre sonra daha büyük büyü formasyonları görmeye başladı.

 

Bu formasyonlar binlerce büyülü sembolden yapılmıştı ve artık basit bir küre şeklinde değillerdi, büyülü eşyaların biçimine bürünmüşlerdi. Mesela onlardan birisi rüzgar boyunca önüne gelen her şeyi yok eden bir savaş baltası şeklindeydi. Yüzlercer büyülü sembolden yapılma diğer büyü formasyonları savaş baltasından kaçınıyorlardı ve ona yaklaşmaya bile cüret edemiyorlardı.

 

Bu savaş baltası onlarca metre uzunluğa ve canlı bir parıltıya sahipti. Ondan kasvetli, öldürücü bir irade yayılıyordu, sanki sürekli bir şeyleri katletmek istiyor gibiydi. Ona bakınca sıradan bir nesne olmadığı çok aşikardı.

 

Meng Hao savaş baltasında hissettiği bir Ruh Bölme aurası karşısında şaşırmıştı. Gözlerinin içinde bir ilgi parıltısı belirdi.

 

"Buradaki büyülü semboller oldukça ilginç. Bireysel seviyede çok güçlü değiller ama onlarcası bir grup olduğunda güçlü baskı yayıyorlar. Yüzlerce bir araya geldiğinde Ruh Bölme Gelişimcilerinin ile dokunamayacağı bir hal alıyorlar ve binlercesi toplandığında...."

 

"Ruh Bölme aurası yayıyorlar ve bariz bir şekilde bir Ruh Bölme Hazinesine dönüşüyorlar!" Meng Hao etkilenmişti. Gelişime dair bildiklerinden yola çıkınca Ruh Bölmeye ulaştıktan sonra bir kişi İhtisasa dair aydınlanma elde etmenin yanında bir Ruh Bölme Hazinesi de yaratabilirdi.

 

Bu Birinci Bölme bıçağı iradesini bir büyülü eşyaya kaynaştırmak, Gelişen Mabudu onu beslemek için kullanmak ve ardından onu Ruh Bölme Hazinesine dönüştürmekle gerçekleştirilirdi. Böyle hazineler hayat kuvvetiyle yaratılırdı ve bu durum onlar son derece güçlü kılardı.

 

Dahası, büyülü eşyanın yaratılışındaki zayıflıklar ve kuvvet sonraki formundaki zayıflık ve kuvvete karar verecekti.

 

Meng Hao'nun gözleri pırıldadı ve kaçınmak için hiçbir şey yapmadı. Bir an ölçüp biçtikten sonra sağ elini kaldırarak bir büyü hareketi uyguladı. Elinde bir dağ görüntüsü ortaya çıktı ve ardından onu ileri doğru işaret etti. Dağ gümbürdeyerek doğruca yüzlerce büyülü eşyanın birleşiminden oluşan savaş baltası formuna doğru fırladı.

 

Dağ yaklaşırken savaş baltası ondan kaçınmak adına hiçbir hamle yapmadı. Dağ ona çarptığında büyük bir gümbürtü koptu ve dağ yerle bir oldu. Savaş baltasında ise herhangi bir değişiklik yoktu. Fakat aniden sanki bir ruha sahipmiş ve o anda şaşkınca bakakalmış gibi olduğu yerde duraksadı.

 

Sanki kendi iradesine sahipmiş gibiydi ve şuan hafızasında şimdiye kadar kendisine nasıl kimsenin saldırmaya cesaret edemediğini düşünüyordu.

 

Meng Hao kaşlarını çattı. Savaş baltası düşündüğünden çok daha güçlüydü. O anda savaş baltası nihayet tepki verdi; aniden Meng Hao'ya doğru fırladı.

 

Dahası, etrafında yükselen siyah bir sisin içinde bir çift göz ortaya çıktı ve Meng Hao'ya ölümcül bir bakış atıyordu. Hızla ilerleyen savaş baltasının içinden öfkeli bir gümbürtü sesi yayıldı.

 

"İlginç," diyerek gülümsedi Meng Hao. Fırtınarüzgarı Ayrımında yolculuk ettiği günler gerçekten de çok sıkıcı olmuştu, böyle ilgi çekici bir şeyden nasıl olur da kaçardı?

 

Biraz önce onu test etmişti. Şuan savaş baltası ona doğru ilerliyordu, Meng Hao aniden sağ elini kaldırarak etrafında binlerce metre uzunluğunda hayali bir dağın ortaya çıkmasına neden oldu. Ardından iki elini birden ileri doğru sallayarak dağın 15,000 metreye kadar uzamasına neden oldu. Daha sonra savaş baltası ona sertçe çarptı.

 

Gökyüzüne kadar ulaşan bir gümbürtü koptu. Bölgedeki pus çalkalandı ve ses fırtına rüzgarlarının uzak bölgelerinde yankılandı.

 

O sırada, Fırtınarüzgarı Ayrımının içindeki uzak bir noktada simsiyah bir gemide simsiyah bir bayrak dalgalanıyordu. Gemi fırtına rüzgarlarının içinde yoluna devam ederken sanki geminin kendisi taze kanla doluymuş gibi kanlı bir aura yayıyordu.

 

Kandan yükselen kan rengindeki büyülü semboller geminin yelkenleriyle birlik halindeydi ve gemiye Ruh Bölme Gelişimcilerinin bile çekineceği rüzgarların içinde güvenle seyahat etmesine izin veriyordu.

 

Rüzgar gemi için hiçbir şeydi ve yıldırım çaktığı zaman gemiye vurmuyor, onu ıskalıyordu. Büyülü sembol küreleri bile gemiyi görünce ürküyor gibi görünüyor ve bir uyuşukluğun içine sürükleniyordu.

 

Gemide düzinelerce Gelişimci vardı, dışarıdaki korkunç manzarayı izlerken yüzleri solmuş ve nefesleri hızlanmış haldeydi. Onların çoğu Gelişen Ruh Gelişimcisiydi, sadeve bir kaç tane Nüve Formasyonu aşamasında olan insan vardı.

 

Geminin görevlisi konumunda üç tane yaşlı adam bulunuyordu. Yüzlerinde gururlu ifadeler vardı ve ara sıra kibirli gözlerle yolcuları süzüyorlardı.

 

"Ne bu karmaşa?" dedi içlerinden biri. "Hala önümüzde uzun bir yol var. Hedefimize ulaşana kadar daha altı ay seyahat edeceğiz."

 

"Güneş Ruhu Toplumunun gemisi üç tarikat arasında en hızlısı olmasa da en güvenlisidir. Verdiğiniz Ruh Taşları boşa gitmeyecek."

 

Yaşlı adamın bu sözlerine karşılık gemideki yolcular yüzlerine zoraki gülümsemeler yerleştirdiler. Yolculuk boyunca gördükleri şeyler onların adeta akıllarını kaçırmasına neden olmuştu. İçlerinden sadece iki tanesi sakin ifadelere sahipti; sanki Fırtınarüzgarı Ayrımının bu korkunç görüntüsüne alışkın gibilerdi.

 

Tüm bu Gelişimciler iyi talih aramak için Üçüncü Halkaya giden insanlardı. Bu gemi ise belli bir Ruh Taşı ödeyerek seni oraya götürecek özel bir taşıttı.

 

Samanyolu Denizinde Üçüncü Halkaya gitmek için yalnızca bir yol vardı ve bu da üç Tarikata belli bir ücret ödeyerek bu özel gemilere binmekti.

 

Tabii ki Meng Hao'nun illegal yöntemi giriş için geçerli bir yöntem olarak sayılmıyordu.

 

Yüzlerine zoraki gülümsemeler yerleştiren Gelişimciler aniden uzaklardan gelen gümbürtü sesleriyle sarsıldılar. Hemen bölgedeki fırtına rüzgarları dalgalandı ve yıldırım çarpıklaştı. Dahası, birçok büyülü eşya titredi ve ardından derin uykusundan uyandı.

 

Bu görüntü neler olduğunu merak eden insanların yüzlerinin titreşmesine neden oldu.

 

Daha önce sakin ifadelerle duran iki kişi ise gözlerini açtılar ve gözlerinin içinde garip ışıklar görüldü. Birbirlerine baktılar ve ardından bakışlarını uzaklara doğru çevirdiler.

 

Gemiye kaptanlık eden üç Güneş Ruhu Toplumu üyesi yaşlı adam da kafalarını kaldırdılar. Gözlerinde garip bakışlar belirdi ama bu sadece bir an sürdü. Ardından soğukça kahkaha attılar ve yüzleri alaycı ifadelerle doldu.

 

"Bazıları kendi güçlerine güvenerek illegal yoldan girmeye çalışıyor."

 

"O her kimse bu kanun dışı seyahatinin bedelini canıyla ödeyecek! Hak ettiği cezayı bulacak!"

 

"Üç Tarikatın ataları tarafından kurulan büyü formasyonlarını geçmek mümkün olabilir mi? O kişi belli ki canına susamış. Yine de böyle bir tepki onun Gelişim merkezinin kesinlikle zayıf olmadığını gösteriyor."

 

"Kimin umurunda? O büyük ihtimalle bir on sembol formasyonuna rastlamıştır. Eğer o yüz sembollü bir formasyonsa kesinlikle öldü demektir!"

 

Diğer insanlar üç yaşlı adamın bu sözlerini duyunca kıkırdamaya başladılar. Her yıl gemiye ücret ödememek için kendi gücüne güvenip geçmeye çalışan gelişimciler daima oluyordu. Fakat kimse başarılı olamıyor ve sonları daima ölüm oluyordu.

 

Gemideki Gelişimciler yolculukları sırasında böyle biriyle karşılaşacaklarını hiç düşünmemişlerdi.

 

"Çok uzakta olmamız kötü oldu," dedi içlerinden biri. "Aksi takdirde onun ölümüne bizzat tanıklık edebilirdik. Bu harika bir sahne olurdu."

 

"Üçüncü Halkaya girmeye çalışmak zaten yeterince tehlikeli. Kendini Fırtınarüzgarı Ayrımının içine atmak gerçekten de aptalca bir şey."

 

"Şimdi düşündüm de harcadığım onca Ruh Taşına gerçekten değdi."

 

Gemideki herkes o anda biraz rahatlamıştı.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44308 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr