Bölüm 650: Ne Kadar Mutlusunuz....

avatar
5893 17

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 650: Ne Kadar Mutlusunuz....


 

Bölüm 650: Ne Kadar Mutlusunuz....

 

Gelişimciler de birer insandı ve yedi duyguya altı hazza sahiplerdi, ve kendilerini diğerlerinden üstün görme eğilimine sahiplerdi. Bu üstünlük hissi çoğu zaman mutluluğu beraberinde getirirdi.

 

Çoğunlukla bu üstünlük hissi... insanın mutluluk kaynağı olurdu.

 

Örneğin, başkası güvende değilken senin güvende olman mutluluğa sebep olurdu. Başka bir örnek vermek gerekirse susadığında bir bardak su içerken başkasının salya akıtarak içememesi olacaktı. Tüm bunlar bir çeşit mutluluk kaynağı olabilirdi.

 

Gemideki insanlar o sırada aynı bu tip bir mutluluk yaşıyorlardı.

 

Bu mutluluk sayesinde etraflarındaki tehlikeler yüzünden gergin hissetmemeye başlamışlardı. Bunun yerine gülüyorlar ve kendini büyük gören dışarıdaki şansız aptal hakkında lakırdı yapıyorlardı.

 

Tabii ki burada bahsettikleri şanssız aptal Meng Hao idi. Etrafındaki dağ yerle bir olurken ortamı bir gümbürtü sesi sardı. Aynı esnada devasa savaş baltası da yıkılmaya başlamıştı.

 

Geri tepme etkisi savaş baltasını sarsmış ve onun Meng Hao'nun önünde parçalanmasına neden olmuştu. Fakat onu şekillendiren büyülü semboller kaybolmadı; bunu yerine tekrar birleşerek büyük bir el haline geldiler. Aniden bu el Meng Hao'yu yakalamak için ileri atıldı, şiddetli br vahşilik ve nefret yayıyordu.

 

Meng Hao yüzünde sakin bir ifadeyle elini kaldırdı ve ileriye doğru işaret etti. Aniden parmağı kan rengine dönüştü. Bu Kan Parmağıydı!

 

Sonra ikinci parmak, üçüncü ve en sonunda beş parmağı uzanarak bir Kan Avucuna dönüştüler! O tam otuz metre genişliğe sahipti ve hem hayali hem de gerçekçi görünüyordu. Dokuzuncu Animanın desteğiyle doğruca devasa ele doğru fırladı.

 

Büyük bir gümbürtüyle beraber hem Kan Avucu hem de büyülü sembollerden oluşan devasa el patlayarak paramparça oldu. Meng Hao bir an bile tereddüt etmedi; aniden ileri doğru fırlayarak sağ eliyle bir büyü hareketi uyguladı ve ardından elbise kolunu salladı. Hemen ölümcül bir hava yayıldı. Yeşilodun Ağacıyla birlikte Mor Denizin imhası, öfkeli alevler ve Ayaz Toprağın parıltısı görüldü.

 

Bu aniden beş karakterin ortaya çıkmasına neden olan bir beş elementli büyü tekniğiydi. Onların yaydıkları vahşi baskı savaş baltasından dağılan büyülü sembollerin üzerine çöktü.

 

Bir gümbürtüyle beraber savaş baltasını şekillendiren yüzlerce büyülü sembol titremeye başladı. Sanki kaçmaya çalışıyormuş gibilerdi ama bunu başaramadan önce Meng Hao onlara yaklaştı. Elini yumruk şekline getirdi ve ardından yumruğunu dünyevi vücudunun şiddetli gücüyle savurdu.

 

Hava titreşti ve çevredeki fırtına rüzgarlarından bir şiddetli esinti onun üzerine çöktü. Büyülü sembolleri keserek aniden dağılıp kaybolmalarına neden oldu.

 

Bu sefer büyülü semboller parladılar ama tekrar bir araya toplanamadılar. Meng Hao soğukça güldü, ardından başka bir büyü hareketiyle eş zamanlı olarak Gelişim merkezini deveran etti. Aniden binden fazla sayıda ufak dağlar ortaya çıktı ve ardından fırladılar.

 

Bu bin dağ tekniği Dağ Tüketme Efsunundan şekillenmişti ve hedefine doğru inerken her bir dağ bir büyülü sembole şiddetli baskı uyguladı. Aniden hepsi de baskı altına alınmıştı. Meng Hao elini salladı ve dağlar onları ezip geçti.

 

Göz açıp kapayıncaya kadar dağlar bir araya kaynaşmaya başladılar. Gümbürtü sesleriyle beraber içinde savaş baltasının mühürlü olduğu bin metre büyüklüğünde bir dağ ortaya çıktı.

 

Balta kendini kurtarmak için çabalasa da Meng Hao elini havaya doğru salladı ve dağ ona doğru geri gelmeye başladı. Bununla birlikte giderek küçüldü ve en sonunda avucuna sığacak boyuta kadar düştü.

 

İçindeki savaş baltası baskılanmış ve büzülmüştü. O sırada mücadelesi daha da şiddetlenmişti ve en sonunda çatırdama ve patırtı sesleri duyuldu. Bir kaç nefeslik sürenin ardından savaş baltası dağı yok etmeyi başardı ve ardından dışarı doğru kaçmaya yeltendi.

 

Meng Hao sakin bir ifadeyle sol elini işaret parmağını dağa doğru bastırdı.

 

"Şeytan Mühürleme, Sekizinci Nazar!"

 

Soğuk sesiyle konuştuktan sonra nazar karakteri ortaya çıktı ve dağın zirvesini kaplayarak onu mühürledi. Savaş baltası acı dolu bir inilti koparttı. O anda artık kurtulmak konusunda tamamen aciz kalmıştı.

 

Meng Hao en sonunda biraz rahatlamış hissetti. Ardında bir Kutsal Duyu ipliği bıraktı, bir kaç tane de kısıtlayıcı büyü ekledi ve en sonunda gülümsedi. Ardından dağı depolama çantasına attı.

 

"Bu bir hazine sayılabilir," diye düşündü gözleri ışıl ışıl parlarken. Bu eşyayı zapt etmek kolay olmuş gibi görünse de aslında Gelişim merkezinin bütün gücünü götürmüş ve dünyevi vücudunun inanılmaz gücünün desteği sayesinde bunu başarmıştı. Patrik Huyan gibi başka Ruh Bölme Gelişimcileri olsaydı Meng Hao gibi rahat bir şekilde bu savaş baltasını ele geçiremezdi.

 

"Ruh hazinesi ne kadar fazlaysa o kadar iyi," diye düşündü. "Kim bilir onları gelecekte nasıl bir ücrete satacağım." Canlı gözleriyle etrafına bakındıktan sonra bakışı en sonunda uzaklarda süzülen bir yüz büyülü sembolden oluşan grubun üzerine geldi.

 

Sembollerin sayısı belli bir miktarda seziye sahip olmasını temsil ediyor gibiydi. Belki de savaş baltasının aurasına dokunduğundan, yüz sembollü büyü formasyonuna baktığı anda aniden şok geçirdi ve ardından kaçmaya yeltendi.

 

"Tüm bölge Deniz Şeytanlarını engellemek için planlanmış olduğundan büyü formasyonlarını almam çok mantıklı olmayacaktır. Üstelik, yüz sembollü formasyonlar belli bir özelliğe şekillenemiyorlar, yani onları almaya çalışmam büyük çoğunlukla boşa olacak." Kendi kendine mırıldanan Meng Hao arkasını döndü ve yüz sembollü büyü formasyonlarını görmezden gelerek uzaklara doğru uçtu.

 

Biraz uzakta simsiyah gemide yolcular uzaklardaki gümbürtüleri duymuşlardı ve gülümsemeleri daha da mutlu bir hal almıştı.

 

"O herif kesin ölmüş olmalı."

 

"Kendini çok üstün gördü ve gemiye binmek için bile Ruh Taşına sahip değildi. Üçüncü Halkaya girmek için risk almak istemesine şaşmamak gerek. Bu kadar zeka yoksunu olması ne kadar acınası. Fırtınarüzgarı Ayrımını tek başına geçebilecek kadar kendini ne sanıyor? Üç Azizden biri mi?"

 

Diğer insanlar muhabbet edip gülüşürken iki sakin Gelişimci gözlerini kapattılar ve olup bitenlere aldırış etmediler. Güneş Ruhu Toplumunun üç yaşlısı o sırada her zamankinden daha kibirli haldeydi. Bu gemiyi tam altmış yıllık zaman döngüsü boyunca sürmüşlerdi ve bu süreçte Fırtınarüzgarı Ayrımından tek başına geçebilen birine hiç rastlamamışlardı.

 

Fakat birkaç gün geçtikten sonra herkesin hissettiği mutluluk duygusu biraz azalmıştı. Ama sonra, bölgedeki büyülü semboller, yıldırım ve hatta rüzgar esintileri bile baskı altındaymış ve hatta gerginmiş gibi görünmeye başlamışlardı. Uzaklardan duyulan patlama sesleri giderek çoğalıyordu.

 

Bu sesler grubun daha da heyecanlanmasına neden oluyordu. Bu sefer üç yaşlı adamın açıklama yapmasına gerek yoktu. Herkes kaynağını göremese de bu seslerin ne olduğunu gayet iyi biliyorlardı. Kısa süre sonra konuşma uğultuları başladı.

 

"Hahaha! Yoksa başka biri daha mı kendi başına geçmeye çalışıyor?"

 

"Kendi sınırlarını bilmeyen başka biri daha mı? Üçüncü Halkaya yaptığımız bu yolculuğun böyle eğlenceli olacağını hiç düşünmemiştim."

 

"Çok yazık. Gerçekten de bunu kendi gözlerimle görmek isterdim."

 

Herkes heyecanlanmıştı ama üç yaşlı adam aslında biraz şaşkındı. Gemiyi her kullandıklarında böyle patlamalar duyuyorlardı. Fakat bu seferki gibi arka arkaya iki patlama duymak çok nadir bir olaydı.

 

Üç yaşlı adam birbirlerine bakarak gülümsediler ve çok kafa yormadan gemini rotasına odalandılar.

 

Sesler çok uzun sürmedi, sadece bir tütsülük zamanda sona erdi. Ardından sesler kayboldu ve gemide bir muhabbet dalgası daha yükseldi.

 

Fakat dört gün sonra bir kez daha sesler duyuldu. Gemideki yolcular hayrete düşmüştü.

 

"Neler oluyor? Aynı anda Fırtınarüzgarı Ayrımını geçmeye çalışan üç kişi mi var?"

 

"Bir şeyler yanlış gibi...."

 

"Millet; sizce de en başından beri aynı kişi ölmeden ilerlemiş olabilir mi?" Bu sözler gruptaki en zayıf Gelişim merkezine sahip olan genç bir Nüve Formasyonu Gelişimcisine aitti.

 

Bu sözler ağzından çıktığı anda herkes sessizleşti. Tüm zaman boyunca sakince oturan iki Gelişimci aniden gözlerini açtılar, genç adamın teorisinden etkilenmiş gibilerdi.

 

Gemiden sorumlu üç yaşlı da şaşırarak birbirlerine baktılar ama hemen eski hallerine geri döndüler.

 

"Altı boş uydurmacalara gemide yer yok!" diye bağırdı bir tanesi.

 

"Burası Fırtınarüzgarı Ayrımı!" dedi diğeri. "Samanyolu Denizinin Üç Azizinden başka hiç kimse onu geçemez!"

 

"Belli ki duyduğumuz sesler tüm bir Tarikatın geçme çabasının bir sonucu. Böyle bir şey ilk defa olmuyor." Yolcular yaşlı adamların sözlerine inanmak konusunda emin değillerdi. Her halükarda daha önceki mutlu ruh halleri düşmüştü.

 

Bu sırada Meng Hao fırtına rüzgarlarının içinde yoluna devam ediyordu. Şuan 150 metre uzunluğunda bir kırbaç ile yüzleşiyordu. Kırbaç üç metre genişliğe sahipti ve tamamen vahşi bir görünümü vardı. Fakat etrafını saran devasa bir dağ onu yavaş yavaş baskı altına alıyordu.

 

Yarım tütsülük zamanın ardından kırbaçtan inatçı inlemeler yükseldi. Ardından dağ ona doğru çökerek onu tamamen mühürledi. Dağ Meng Hao'nun eline doğru küçülerek geri geldi, ardından depolama çantasına gönderildi.

 

"Dört numara!" Meng Hao'nun gözleri ışıl ışıldı. Gülümseyerek döndü ve yoluna hızla devam etti.

 

İki ay daha geride kaldı. Bu süreçte gemideki grup patlama sesleri duymaya devam etmişti. Kısa süre sonra duyulan seslerin sayısı yediye yükselmişti. O anda ruh halleri meraktan şaşkınlığa dönüşmüş durumdaydı.

 

On üçüncü patlama silsilesini duydularında ise dehşete kapılmışlardı. Üç yaşlı adamın bile nefesleri hızlanmıştı.

 

İki ay geçtikten sonra kulaklarında yirminci patlama silsilesi yankılanıyordu. Gemideki herkes mutlak bir şaşkınlığa bürünmüş haldeydi. Bu özellikle patlamaların giderek onlara yaklaştığını fark ettiklerinde geçerli olmuştu!

 

İki ay boyunca Meng Hao birçok hazine biçimli büyülü sembollere rastlamıştı. Onları her gördüğünde anında saldırıyor ve kontrolü altına almak için bütün gücünü kullanıyordu.

 

Bu noktada artık Fırtınarüzgarı Ayrımının en derinlerine gelmişti ve simsiyah gemiye de giderek yaklaşıyordu.

 

Daha derinlere gittikçe hızı da sürekli azalıyordu. Rüzgarın şiddeti artık onu incitiyordu ve vücudunun parçalanmanın eşiğine gelmesine neden oluyordu.

 

Şuan yoluna devam edebilmek için sürekli Gelişim merkezinin gücünü yaymak zorundaydı.

 

Yıldırımların içinde ise hayali figürler görünmeye başlamıştı. Meng Hao şaşkınlığa uğramıştı.

 

Bu noktada aniden gözüne simsiyah karanlığın içinde canlı beyaz bir ışık çarptı. O sanki yıldırımı tüketiyor gibiydi ve bu durum Meng Hao'nun derin bir nefes almasına, ardından rotasını değiştirmesine neden oldu.

 

Gördüğü şey yıldırımı silip süpüren bir kara kurbağasıydı. İlk defa büyülü eşyaların bir canavar fromuna şekillendiğini görmüştü. Bu kurbağa en az üç yüz metre uzunluğa sahipti ve Meng Hao'nun tahminine göre yaklaşık on bin büyülü sembolden oluşmuştu.

 

"Acaba buranın diğer kıyısına ne kadar uzaktayım...." diye düşündü kurbağayı es geçerek. Kurbağa onu fark etmiş ama aldırış etmeden yıldırım yemeye devam etmişti.

 

Meng Hao bakışlarını uzaklara çevirdi ve tam hızını artıracakken aniden hafif bir "eee?" sesi çıkarttı. Kafasını çevirerek Kutsal Duyusunu belli bir yöne doğru gönderdi. Ardından havada hızla ilerleyen bir gemi hissettiğinden emin oldu.

 

"Harika. Bu gemiye atlayabilir ve yolun geri kalanında biraz dinlenebilirim." Gözleri pırıldayarak gemiye doğru yöneldi.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr