Bölüm 688: Birlikte

avatar
5205 15

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 688: Birlikte


Bölüm 688: Birlikte

Yeniden Doğuş Mağarası Güney Diyarındaki üç Tehlikeli Bölgeden biriydi. Fakat gizemlilik açısında Tao Gölleri ve Antik Lanet Tapınağına göre daha üst sıradaydı!   Bunun nedeni Tao Göllerinin meditasyon ölen antik kudretli figürlerin şekillendirdiği bir yer olmasıydı. Bu figürler öldükten sonra Tao'ları dağılmış ve ardından zamanın değişimini tecrübe ederek geriye sayısız gölge bırakmıştı.   Antik Lanet Tapınağının tarihinin de kayıtları vardı.   Bu anlamda Yeniden Doğuş Mağarası eşsizdi. Oranın Güney Diyarındaki Tehlikeli Bölgeler arasında birinci sırada olduğunu söylemek abartı olmazdı. Aslında Güney Diyarını bir bütün olarak düşününce Yeniden Doğuş Mağarası kadar gizemlerle dolu olan başka bir yer yoktu. Sayısız yıl boyunca birçok insan onun sırlarını açığa çıkartmak için çalışmalar yapmıştı.   Denilene göre birisi içerde başka bir hayatla yeniden doğabilirdi!   Çağlar boyunca bir çok kudretli figür ölümün kıyısındayken Yeniden Doğuş Mağarasına gelmişti. Kaderin kurallarına uymaya razı olmayarak bir fırsat için içeri girmişlerdi. Ne yazık ki bunu başaranların sayısız bir anka tüyü ve qilin boynuzu kadar nadirdi.   Kesin olan bir şey vardı: Yeniden Doğuş Mağarasına giren gelişimciler ya başarılı olacak yada içeride bir iskelet olarak sonsuza kadar kalacaktı.   Yeniden Doğuş Mağarasının etrafı Meng Hao'nun buraya ilk geldiği zaman gördüğünden biraz farklı olan taş ormanıyla çevrelenmişti. Taşlar etrafa rastgele dağılmış durumdaydı ve sanki zamanın akışı onlar için biraz garip ve eşsiz bir yoldan işlemiş gibi kadimlik ve gizemle dolulardı.   Taş ormanının tam ortasında yüzde yetmişi mağaranın girişinden oluşan bodur bir dağ bulunuyordu.  Bu mağara girişi adeta yaklaşanları yutmak için bekleyen ürpertici bir ağıza benziyordu.   Tüm bölge kasvetli ve soğuktu, zemin mavimsi, don buzlarıyla kaplıydı. Her yer sessizdi, sayısız yıl boyunca neredeyse hiç kimsenin bozamadığı bir sessizlik.   Buna sadece Choumen Tai istisnaydı....   Yeniden Doğuş Mağarası bölgesinde etrafa dağılmış olan gelişimciler vardı. Çoğu ya yalnız yada küçük gruplar halindeydi. Bu insanlar  Yeniden Doğuş Mağarasına yaklaşmayı denemek ve onun garip gücüyle bazı eşsiz teknikleri geliştirmek için buradaydı.   Onların çoğu serseri gelişimciydi ve hiçbiri de mağaraya çok fazla yaklaşma cesaretine sahip değildi. Meng Hao ve Xu Qing bölgeye girdiğinde çok uzak olmayan bir noktada üç kişilik bir grup bacaklarını çaprazlamış oturuyordu. Üçünün de gözleri açıldı ve Meng Hao'ya baktılar.   Onun ne kadar zayıf olduğunu ve etrafının ölüm aurasıyla kaplı olduğunu gördüklerinde gözleri pırıldadı.   Hemen onun neden buraya geldiğini anlamışlardı.   "Onun ölüm aurası yoğun ve belli ki bir Gelişim merkezine sahip değil... Yeniden doğuş... nasıl bu kadar kolay olabilir!?"   "Biri daha buraya yeniden doğma umuduyla geldi. Fakat, onun yanındaki kadın neden bana bu kadar tanıdık geliyor?"   "O Siyah Elek Tarikatından Tanrıça Xu Qing!"   Meng Hao Güney Diyarından ayrılalı yüzlerce yıl olmuştu ve bu süreçte Xu Qing'in ismi oldukça yayılmıştı. Bir çok insanla bizzat tanışıklığının yanı sıra aynı zamanda Siyah Elek Tarikatındaki pozisyonu onun oldukça ilgi çekmesini sağlamıştı.   Onun Yeniden Doğuş Mağarasında ortaya çıkması üç gelişimciyi şaşırtmıştı ve hemen dikkatlerini onlara vermişlerdi. Aynı zamanda yeşim kayışlar çıkartarak mesajlar yollayıp başkalarını da bu durum hakkında bilgilendirmişlerdi.   Haberi çok sayıda serseri gelişimcinin duyması çok uzun sürmedi, hemen hepsi aceleyle oraya gelerek Meng Hao ile Xu Qing'i izlemeye başladılar.   Tartışma sesleri yankılandı ve kısa süre sonra insanlar onun yanındaki adamın kim olduğuyla ilgili tahminler yürütmeye başladılar.   Xu Qing bu izleyicileri tamamen görmezden geldi. Onun dünyasında sadece Meng Hao vardı.   Meng Hao için yürüyerek devam etmek zordu ama gözleri kararlılıkla doluydu. Bakışları önünde uzanan yola odaklanmıştı ve Xu Qing ise onu kolundan destekliyordu. Birlikte yollarına devam ettiler.   Ara sıra birbirlerine bakıp gülümsüyorlardı. Meng Hao'nun ifadesi nazikti; Xu Qing'in gözleri ise sevecenlikle dolmuştu. Eğer bu hayat yoluysa o zaman ikisi bu yolda yan yana yürüyeceklerdi.   Bu yürümesi kolay olmayan bir yoldu. Yeniden Doğuş Mağarasına 30,000 metre kadar yaklaştıkları anda Meng Hao titremeye başladı. Ölüm auraso şuan tüm vücudunu kaplamıştı ve adeta bir cesede benziyordu.   Yüzü çok yaşlıydı ve gözleri bulutluydu. Onun yanındaki Xu Qing de yaşlanma belirtileri gösteriyordu.   Onun gözleri her zamanki gibi azimle doluydu ve yine de Meng Hao ona her baktığında kalbi dokunaklı bir eğilim dalgasıyla doluyordu.   30,000 metre. 25,000 metre. 20,000 metre.... 15,000 metreye kadar geldiklerinde Meng Hao'nun zihni şiddetli bir yorgunlukla dolmuştu. Biliyordu ki bu noktadan sonra artık ölüm aurası ruhunun içine girmişti.   Xu Qing titriyordu ve yüzü soluktu. Onun hayat kuvveti dinç ve güçlüydü ama şuan hızla tükeniyordu ve artık siyah saçlarında rastgele beyazlıkla görülmeye başlanmıştı.   Öncekine göre en az beş yıl yaşlanmış gibiydi ve ilerlemeye devam ettikçe daha da yaşlanıyordu.   Meng Hao o anda duraksadı ve ona doğru baktı. Meng Hao'nun onun kendisiyle beraber daha fazla ilerlemesini istemiyordu.   "Eğer sen yaşlanırsan, ben de seninle birlikte yaşlanacağım," dedi Xu Qing yüzünde sevecen bir ifadeyle.   Meng Hao gözlerini bir an kapattı. Tekrar açtığında canlı bir ışıkla parlıyordu. Çürüyen vücudu aniden enerjiyle dolmuş gibi göründü, sanki hayat kuvvetinin son zerresini de serbest bırakmıştı. Sağ elini kaldırdı ve içindeki güç kabardı.   Bu Ruh Bölme dünyevi vücudundan serbest bırakabileceği son güç zerresiydi. Elbise kolunu salladı ve güç Xu Qing'i sararak onu Yeniden Doğuş Mağarası bölgesinin içinden dışarı gönderdi.   Xu Qing bunun karşısında mücadele bile gösterememişti. Meng Hao'nun Ruh Bölme kuvveti göz açıp kapayıncaya kadar onu uzaklaştırmıştı. Tekrar ortaya çıktığında Yeniden Doğuş Mağarası bölgesinin dışındaydı. Dudağını ısırdı.   İster istemez aklına Meng Hao ile daha önceki Yeniden Doğuş Mağarası anısını geldi. Orada tek başına durmuş ve içten içe çatışma yaşarken onun gidişini izlemişti.   "Bu sefer boş boş oturmayacağım!" diye düşündü, gözleri kararlılıkla doldu.   Bu sırada Meng Hao'nun aurasının patlaması bölgedeki serseri gelişimcileri mutlak bir şaşkınlığa sürüklemişti. Anında üzerlerine tarifsiz, inanılmaz bir baskı çökmüştü.   Zihinleri titredi ve yüzleri düştü. Birer birer Yeniden Doğuş Mağarası yönüne doğru kafalarını çevirdiler.   "Bu o yaşlı adam tarafından mı yapıldı?"   “O Tanrıça Xu Qing ile yürüyen herif mi?"   "Onun Gelişim merkezi ne? Yoksa... Ruh Bölme mi!!"   Aynı esnada Meng Hao'nun vücudu prizmatik bir ışık ışınına dönüşerek 15,000 metre uzağında olan Yeniden Doğuş Mağarasına doğru fırladı.   Göz açıp kapayıncaya kadar 10,000 sınırını geçti ve taş ormanı sınırına vardı. Bu sırada Meng Hao'nun vücudu titrerken Gelişim merkezinin son zerresi ormandaki taşların gücü yüzünden dağıldı. Meng Hao yere düştü ve taşlardan birine yaslandı. Yüzünde ölümcül bir solukluk vardı ve gözleri bulanıktı.   Bölgede inanılmaz bir ölüm aurası hissediyordu. Öyle güçlüydü ki beyaz bir sise dönüşerek her yeri kaplamıştı. Nefes alış verişi bile ölüm ve çürümüşlükle doluydu.   Uzun bir an sonra kafasını kaldırmak için kendini zorladı ve Yeniden Doğuş Mağarası ile arasındaki son 5,000 metreye baktı. Dişlerini sıktı ve yavaşça ileri doğru yürümeye başladı, adım adım ilerledi....   Hayatı boyunca 5,000 metrelik mesafeyi geçmek hiç bu kadar zor olmamıştı. Daha 1,500 metre yürüdükten sonra bir ağız dolusu kan tükürdü ve bu kan morumsu siyah renkteydi ve bir çürümüşlük aurası yayıyordu.   Gözleri öncekinden daha fazla bulandı ve vücudu buz gibi kaskatı oldu. Bilinci kapanıyordu ve aklındaki tek düşünce yürümeye devam etmekti....   Yeniden doğma şansını elde edebileceği Yeniden Doğuş Mağarasına doğru ilerlemeye çabaladı.   Ne kadar zaman geçtiğinin farkında değildi. Titreyerek yürüdü, attığı her adımda ölüm aurası daha da güçlendi. En sonunda bilinci giderek zayıfladı. Arkasında bıraktığı yol kendisi bunu göremese de kustuğu morumsu siyah kanlarla ıslanmıştı.   Her yere bir sessizlik hakimdi, sanki ölüm dünyasının sessizliğiydi bu....   Yeniden Doğuş Mağarasının içindeki on irade akışı ona soğukça bakmaya devam ettiler. Mağaranın derinliklerinden sekiz tane daha irade akışı ona doğru ilerledi. Bu akışlar sanki kadim ilahi varlıklar gibi kadimlik ve zaman hissiyatıyla doluydu.   Meng Hao giderek yaklaşıyordu. Yürümeye devam ederken en sonunda önünde 500 metre kalmıştı. Bu noktada Yeniden Doğuş Mağarasının derinliklerinde tek bir irade akışı sessizce ortaya çıktı. O ortaya çıktığında diğer irade akışları titreyerek dağılmışlardı.   Bu tek irade akışı mağaranın 500 metre ötesindeki Meng Hao'ya odaklandı.   En sonunda Meng Hao sınırına ulaşmıştı. Vücudunu bir titreme aldı; kafası düşmeye başladı ve dizleri artık vücudunu taşıyamıyordu. O sırada adeta kurumuş bir cesedi andırıyordu.   İçinde hiç hayat kuvveti kalmamıştı, sadece onun inatçı kararlılığıyla kadere meydan okuyan tek bir iplik vardı!   Fakat bilinci kaybolurken o ufak iplik bile kararmaya başladı. Yere düştü, Yeniden Doğuş Mağarasının 250 metre uzağındaydı.   "Bitti mi...?" diye mırıldandı bilinci kapanırken.   O yere düştüğü anda mağaranın içinden bir iç geçirme sesi yankılandı. Bütün iradeler yavaşça geri çekildiler, bu olayla artık ilgilenmiyor gibilerdi. Geriye sadece o tek irade kalmış Meng Hao'nun arkasındaki bir şeye bakıyordu.   Ardından biraz önce geri çekilen iradeler şimdi yavaşça titremeye başladılar. Hepsi Meng Hao'nun arkasına bakmak için bir kez daha ortaya çıkmışlardı.   Beyaz ölüm sisinin içinde yürüyen bir kadın görünüyordu. Taş ormanına girerken attığı her adım oldukça zordu. Onun hayat kuvveti kararlılıkla doluydu ve vücudunun bilinmeyen bir yerinden adeta eşelenerek dışarı çıkıyordu.   Kadının vücudu yavaşça çürüyordu, Gelişim merkezi sönüktü ve daha önceki sevimli siması şuan yaşlıydı. Yavaşça Meng Hao'ya doğru yürüyordu.   Bu kadın tabii ki Xu Qing idi.   O Tao temelini kaybeden Meng Hao'dan farklıydı. Onun zamanında ongun hayat kuvveti Anka Matronunun ruhuyla kaynaşmıştı. Bu nedenle Meng Hao'ya göre Yeniden Doğuş Mağarasına doğru daha fazla ilerleyebilirdi. Onun için bu sadece ilerlemeye çabalama meselesiydi.   Xu Qing düşen ve içinde hiç hayat kuvveti kalmayan Meng Hao'ya doğru baktı ve o anda yüzünden yaşlar akmaya başladı. Meng Hao'yu nazikçe kaldırarak kendisine yasladı ve ardından nazikçe onu öptü.   O anda Xu Qing'in içinden bir hayat kuvveti ipliği çıkarak dudakları yoluyla onun ağzına girdi. Yüzü alışılmadık bir kırmızılıkla kızarmıştı, içinde zayıflık ve aynı zamanda hayat görülebiliyordu.   "Bu Şeytan Ölümsüzü Tarikatından gizli bir sanat... sana kendi hayatımı verdim...." Meng Hao'nun bir kez daha bir nebze hayat kuvvetiyle dolduğunu görünce gülümsedi. Xu Qing daha sonra Reliance Tarikatında herkesin gözleri önünde onunla birlikte ay ışığı yürüyüşü yaptığı zamanı düşündü.   250 metre ötedeki Yeniden Doğuş Mağarasına doğru baktı ve ardından Meng Hao'yu taşıyarak yürümeye başladı.   Yüzü giderek kırışıklıklarla doluyordu ve vücudu titriyordu. Hayat kuvveti tükeniyor olsa da attığı her adımda hayat kuvvetinin birazını Meng Hao'ya aktarıyordu.   Bu her yaptığında giderek zayıflıyor ve yaşlanıyordu. Yine de kalbinde en ufak bir pişmanlık yoktu.   Meng Hao'yu taşıyarak 250 metre boyunca Yeniden Doğuş Mağarasının girişine kadar yürüdü. Ardından hiç tereddüt etmeden...   İçeri girdi.   Sen yaşarsan ben de yaşarım. Sen ölürsen ben de ölürüm!   Eğer sen yaşlanırsan, o zamanda ben de seninle birlikte yaşlanırım....






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44253 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr