Bölüm 691: Tutulması Gereken Bir Söz

avatar
5254 17

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 691: Tutulması Gereken Bir Söz


 

Bölüm 691: Tutulması Gereken Bir Söz

 

Çok uzaklardaki Doğu Toprakların Yüce Tang'ında, köyün birinde dağınık giyimli bir ressam kendisine yaltaklanırcasına konuşan zengin bir adama göz ucuyla bakıyordu.

 

“Ölümsüz, bayım, resmimi çizmeniz için yalvarıyorum. İstediğiniz fiyatı ödemeye hazırım.”

 

“Benim resimlerin çok pahalıdır...” diye cevap geldi.

 

Zengin adam hevesle başını salladı, ardından uşaklarına işaret ederek birkaç tane büyük sandık getirmelerini sağladı.

 

Yaşlı ressam göz ucuyla sandıklara baktı, ardından boğazını temizledi. “Pekala, görünüşe göre kaderle bağlıyız. Bu yüzden senin için bir şeyler çizeceğim.”

 

Adam tam resme başlayacakken yüzünde bir kaş çatma ifadesi belirdi.

 

“Bir şey ortaya çıktı...” dedi. “Bir zihinsel seyahate çıkmam gerek. Lütfen biraz bekle.” Bununla birlikte bacaklarını çaprazlayarak oturdu ve gözlerini kapattı.

 

Zengin adam onu rahatsız etmeye cüret edemedi ve basitçe kenarda durarak bekledi.

 

Güney Diyarının Yeniden Doğuş Mağarasında Da Nu anıların içinde kaybolmuş bir şekilde boşluğa dalıp gitmişti.

 

O, yedi renkle açan bir zambaktı. Değişimler gününde Ölümsüzlüğe Yükselişe ulaşmıştı. Fakat yanlışlıkla konağına aşık olmuştu. Ölümsüzlüğe Yükselişe ulaştığında kendi iyi yürekliliğini bölmüş ve onu Samanyolu Denizinin dibine gömmüştü.

 

O gün gözyaşları Samanyolu Deniziyle bütünleşmiş ve Şafak Ölümsüzü olmuştu.

 

İyi yürekliliği ise tıpkı Da Nu'nun önceki hali gibi Samanyolu Denizinin dibinde kalmıştı.

 

Yıllar sonra tabuttan çıkmış ve bir balığın vücuduna girmişti. Suyun dışına fırladığında bir Ankaya dönüşerek Yeniden Doğuş Mağarasına doğru şiddetli bir ölüm aurası yayarak uçmuştu.

 

O ölüm aurası onun ölü kalbinden gelmişti.

 

Yeniden Doğuş Mağarasında bir vaftiz, bir yeniden doğuş tecrübe ederek yenilenmeyi ummuştu. Fakat ne kadar ararsa arasın mağarada herhangi bir yeniden doğuş bulamamıştı. Bunun ardından anlamıştı. Yeniden Doğuş Mağarası bir fantaziden fazlası değildi.

 

Yeniden doğuşu elde edemeyince orada kalmış ve anılara gömülüp gitmişti. Dünyada onun acısını anlayabilecek hiçbir şey yoktu. Ama sonra Xu Qing'i görmüş ve o anda onun tıpkı kendisini yıllar önceki haline benzediğini fark etmişti.

 

Kadın iç geçirdi. Zihin gözünde çakan anılar giderek güzelleşiyor gibiydi. Bu onun tıpkı ölmekte olan bir çiçek gibi yarısı kurumuş vücuduna tam bir tezat oluşturuyordu.

 

Onun sonsuz hayat kuvveti vücuduna akarken Meng Hao'nun alnına dokunan eli gözle görülür biçimde kuruyordu. Meng Hao o sırada tamamen yenilenmişti ve eskisi gibi yaşlı görünmüyordu.

 

Vücudunun içinde parlak ışık zerreleri belirdi. Zerreler bir araya toplanarak birbirlerine geçtiler ve kavisli bir köprü biçimine dönüştüler.

 

Fakat... Bu köprü tam değildi. Köprünün ortasında kırık bir kısım vardı ve bu köprünün tamamlanmasını imkansız kılıyordu.

 

Bu ışık zerreleri Da Nu'nun Meng Hao'ya gönderdiği hayat kuvvetiydi ve o köprü Hayat Köprüsüydü!

 

“Seni suçlamıyorum...” diye mırıldandı Da Nu. Gözleri boştu, zihni kimsenin göremediği anılarla dolmuştu.

 

Kolu o sırada tamamen kurumuştu. Kuruma etkisi boynuna kadar yayıldı. Bu etki bir filiz gibi alnına kadar tırmandı ve en sonunda tüm kafasını sardı. Filizler gözlere ulaştığında kadın konağıyla ilk karşılaştığı zamanı düşünüyordu.

 

O anda adam ona, o da kadına baktı. O an sanki sonsuzluk gibi sürmüştü.

 

“Seni asla suçlamadım...” Kuruma etkisi gözlerini sardığı anda iki damla gözyaşı aktı. Damlalar kuruyan yüzünden aşağı süzüldü ve ardından yere yumuşak bir sesle düştü.

 

Gözleri bulanıklaştı ve ardından kapandı. Kadın ardından Meng Hao'nun alnına bastırdığı elini kaldırdı. Bir an sonra onun kafasına yumuşak bir vuruş yaptı.

 

Darbe hafif gibi görünse de vuruş kuvveti yıldırım gibiydi. Meng Hao şiddetle titredi ve zihninde fırtınalar koptu.

 

İçindeki Hayat Köprüsünü şekillendiren sayısız ışık düğümü aniden titreşti ve ardından genişledi. O anda köprünün iki tarafı birbirine bağlandı ve bütün hale geldi.

 

Hayat Köprüsü tamamlandığında Meng Hao'nun vücudu benzersiz bir şekilde kasıldı. Ardından tekrar nefes almaya başladı. Daha önceki durgun kalbinden bir gümleme sesi duyuldu.

 

Kalbi atmaya başladığında Da Nu'nun Dokuzuncu Dağ ve Deniz mıknatıs taşından yaptığı toz göğsüne doğru süzüldü ve kalbiyle bütünleşti.

 

Güm. Güm!

 

Kalbi atmaya devam etti ve onun sesi tüm Yeniden Doğuş Mağarasında yankılandı. Aniden inanılmaz bir çekim kuvveti kalbinin içinden patladı.

 

Aynı esnada daha önce Kör Larva ipeği tarafından sarılmış olan ruhu çekim kuvvetine kapıldı. Ruh onun kalbiyle bütünleşti ve ardından vücuduyla üst üste bindi.

 

O anda Hayat Köprüsü birleşerek bir bütün haline gelmişti. Kör edici bir ışık parlayarak Yeniden Doğuş Mağarasını doldurdu ve karanlığı kovdu. Görkemli ışık son derece göz kamaştırıcıydı.

 

Meng Hao'nun kanı tekrar akmaya başladı. Onun hayat kuvveti güçlüydü! Ruhu yerini almıştı! Hayata geri dönmüştü!

 

Gözleri aniden açıldı.

 

Gördüğü ilk şey Da Nu idi. Onun kurumuş vücudunu gördü ve kendi taşkın hayat kuvvetini hissetti. Hemen kendisiyle kadın arasındaki bağı algılayabilmişti.

 

O anda zihni titredi. Bu noktada tam olarak ne olduğunu anlayamasaydı, o ana kadar geçirdiği iki yüz yıllık hayat beyhude olurdu. Belli ki bu kadın ona kendi hayat kuvvetini vermişti.

 

“Kıdemli...”

 

Da Nu ona baktı ve gözleri aniden titreşerek açıldı. “Sana hayat verdim, bunu senin için değil onun için yaptım.”

 

Aniden Meng Hao'nun zihninde bir görüntü belirdi.

 

Kendisinin Yeniden Doğuş Mağarasının dışında düştüğünü ve Xu Qing'in oraya geldiğini gördü. Xu Qing onu aldı ve çabalayarak onu taşıdı. O bir zamanlar güzeldi, ama o anda saçları bembeyazdı ve yaşlı görünüyordu. Ağzının kenarından mor-siyah renkte kan sızıyordu.

 

Yine de gözlerinde herhangi bir pişmanlık belirtisi yoktu. Meng Hao'ya nazik ve kararlı bir ifadeyle baktı.

 

Meng Hao da onu kendi hayat kuvvetiyle kendisini beslerken izledi. Xu Qing her hayat kuvvetini ona verdiğinde kendisini zayıflatıyor ve onu biraz daha canlı tutuyordu.

 

Fakat onun güzel gülümsemesi asla gitmemişti.

 

Meng Hao tüm bunları görünce titredi. Xu Qing'in onu Yeniden Doğuş Mağarasına taşımasını ve bacaklarını çaprazlayarak oturmasını izledi. Onun yüzünü okşamasını izledi.

 

Xu Qing yaşlıydı. Saçları bembeyazdı, ama yine de kendisine olan etkisine aldırmadan her seferinden azar azar hayat kuvvetini ona vermeye devam ediyordu.

 

“Sen yaşarsan ben de yaşarım. Sen ölürsen ben de ölürüm!”

 

Meng Hao'nun yüzünden yaşlar döküldü. Daha sonra Da Nu'nun ortaya çıkışını gördü. Kadın Xu Qing'i oradan uzaklaştırdı... Ve ardından Şişko tıbbi hapı teslim etmek için geldi.

 

Tüm bu olaylar zihninde ve kalbinde yıldırım gibi çaktı. Meng Hao şiddetle titredi ve aniden içi yoğun bir dehşetle doldu.

 

“Neden... Neden onu Xu Qing getirmedi?” Meng Hao bu konu hakkında daha fazla düşünmeye cesaret edemedi. Kafasını kaldırarak Da Nu'ya baktı.

 

Aynı sırada ayağa kalktı. İçten içe... Xu Qing'e kötü bir şey olduğunu biliyordu!

 

Onu bulmak için gitmeliydi! Xu Qing'i bulmalıydı!

 

Fakat ayağa kalktığı anda yüzü aniden düştü ve olduğu yerde dehşete kapılmış bir halde hareketsiz kaldı. Ellerini yumruk şeklinde sıkarken mutlak sınıra kadar sınırlanmış olduğunu fark etti.

 

Gelişim merkezi olmadığını hatırladığında kesintisiz bir titremeye boğuldu. O tamamen boş biriydi...

 

“Yeniden doğuş diye bir şey yok...” diye mırıldandı Da Nu kendi kendine. Vücudu tamamen kurumak üzereydi. Meng Hao'ya baktı ve tam son hayat kuvveti zerresini de teslim edip ölüme kavuşacakken...

 

Aniden her şey gürledi ve sarsıldı!

 

Yeniden Doğuş Mağarasının derinliklerinden siyah bir sis peyda oldu. Sis hemen mağaranın her bir köşesini doldururken mağaranın etrafındaki yüz binlerce metrelik alan tamamen siyah sis dünyasına dönüştü.

 

Siyah sis gökyüzüne yükseldi ve şok edici bir şekilde devasa bir kafaya dönüştü. Kafa siyah saçlara sahipti ve yüz hatları bulanıktı, ama inanılmaz bir kadimliğe sahip olduğu açıktı.

 

“Yeniden doğuş diye bir şey olmadığını kim demiş?” diye gürledi ses.

 

Da Nu kafasını kaldırdı ve gözleri garip bir ışıkla doldu. O Yeniden Doğuş Mağarasında yıllardır yaşamıştı ve içerideki her yere gitmişti, ama bu siyah sise benzer bir şeyi hiç hissetmemişti.

 

Daha fazla şaşıran kişi Choumen Tai olmuştu. Mağaranın derinliklerindeki pozisyonunda sesi net bir şekilde duymuş ve zihni gürleme ile dolmuştu. Hemen ayağa kalktı, yüzü hayretle doluydu. O da mağarada yıllardır gizlenmişti ve buraya oldukça aşinaydı. Fakat içeride böyle bir şeyin olduğundan tamamen habersizdi!

 

“Kim bu?” diye düşündü şaşkın bir şekilde. Aniden bu Yeniden Doğuş Mağarasının kendisinin inandığı gibi olmadığını fark etmişti.

 

Onun bile tespit edemediği gizemler mevcuttu.

 

“Yeniden doğuş Tao'su Gök ve Yerin kanunlarının dışında varlığını sürdürür. Onu hissedemezsin, hepsi bu...”

 

“Bugün sen bu kişiye yardım etmek için ölmeyi tercih ettin. Bu... Gerçek yeniden doğuştur!”

 

“Yeniden doğuş bir hayat ve bir ölümdür, bir döngüdür. Bundan sonra o senin gelişim yolunu temsil edecek. Sen onun için reenkarnasyon döngüsünün içinde öldün. Bu... Gerçek yeniden doğuştur!”

 

“Eğer anlarsan kendini dünyevi arzulardan kurtarırsın. Eğer anlamazsan... Sonraki hayatın karanlık olur.”

 

Da Nu'nun vücudu şaşkınlıkla titredi ve nefes düzeni bozuldu. Sesin kelimelerini dinledi ve gözleri yavaş yavaş kavrayış izleriyle parladı.

 

“Yeniden doğuş... Kıdemli, lütfen bana öğret.” Kadın yavaşça gözlerini kapattı, o anda tamamen kurumuştu ve Yeniden Doğuş Mağarasının içinde duran bir Diriliş Zambağına dönüştü.

 

“İyilik kişileştirdi ve sen hala vücuduna son nefesine kadar aşılanmış olan iyi niyetler gösteriyorsun.  Sen gerçek ve kanunun cisimleşimisin... Bu yüzden bu sefer sana yardım edeceğim!” Ses yankılandığı anda siyah sis büzüldü. Yeniden Doğuş Mağarasının içinde toplanmaya başladı, ardından Diriliş Zambağının yanında bir fırçaya dönüştü. Fırça hareket etmeye başladı ve sanki havayı tuval gibi kullanıyormuş gibi son derece gerçekçi bir Diriliş Zambağı çizdi.

 

Fırça hışırdadı ve hayali Diriliş Zambağı Da Nu'nun kurumuş vücuduna kondu.

 

“10,000 yıl uyu. Ardından, eğer uyanabilirsen yeniden doğmuş olacaksın.” Ses yankılandığında siyah sis sanki Yeniden Doğuş Mağarasının derinliklerinde bulunan Choumen Tai'ye odaklanmış gibi göründü.

 

Choumen Tai'nin zihni titredi.

 

“Sen yıllarca ömür ve birçok reenkarnasyon tecrübe etmiş bir ruhsun. Bu güne ulaşmak için inatçılığına bel bağladın... Devam et. Seninle ilgili oldukça tanıdık bir şey hissedebiliyorum.”

 

Choumen Tai'nin nefesi hızlandı. “Sen...”

 

Daha sözünü bitiremeden siyah sis kaynadı ve Choumen Tai aniden süpürüldü. Vücudunun kontrolünü kaybederken Güney Gök Gezegeninden çıkartıldı ve yıldızlı gökyüzüne gönderildi.

 

“Beklediğin kişi burada olsun ya da olmasın...” dedi ses, “Eğer bunu yapmak için tek bildiğin şey başkalarını kullanmaksa, o zaman kalbinde var olan kişiyi hayata geri döndüreceğin zaman geldiğinde sadece pişmanlık hissedeceksin. Git. Anlayacağın zaman geldiğinde buraya geri dönebilirsin.”

 

Yeniden Doğuş Mağarasında her şey sessizdi. Sis etrafta dolandı ve Meng Hao'ya bakan bir figür göründü.

 

Titreyen Meng Hao ayağa kalktı ve Yeniden Doğuş Mağarasının ağzına doğru yürüdü. O sırada yalnızca bir ölümlü olsa da hala tutması gereken bir söz vardı.

 

Sen yaşarsan ben de yaşarım. Sen ölürsen ben de ölürüm!

 

Meng Hao tam mağaradan dışarı adım atacakken arkasındaki bulanık figür sakince konuştu: “Yetkin sınıfı neden bu kadar önemsiyorsun?”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr