Bölüm 697: Dengesiz

avatar
5094 15

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 697: Dengesiz


Bölüm 697: Dengesiz

Güney Diyarının Siyah Elek Tarikatında Meng Hao parlak kırmızı bir parıltıyla sarılmıştı. Siyah Elek Tarikatının gelişimci kalabalığı Meng Hao'ya karşı her türlü kutsal beceri, büyülü tekniklerini ve büyülü eşyalarını gönderiyorlardı. Sahip olduğu inanılmaz dünyevi vücuda rağmen buna karşı uzun süre direnmesi mümkün görünmüyordu.   Üç flamalı bayrak tam olarak geri çekilme halindeydi ve hatta Diriliş Zambağı da geriliyordu. Siyah Elek Tarikatı öğrencileri adeta delirmişlerdi. Tek bir tanesi bile tarikatlarının temelini oluşturan Üç Bin Dağın köklerinden sökülmesi karşısında çıldırmaması elde değildi.   "100,000 tanesinin hepsini beklemek için zaman yok," diye düşündü Meng Hao. "50,000 yeter!" Bununla birlikte sağ kolunu aniden uzattı ve gökyüzüne doğru işaret etti. 50,000 dağ titremeye başladı ve ardından şok edici bir hızla indi.   Dağlar doğruca yüz binlerce öğrencinin şekillendirdiği büyü formasyonuna doğru fırladı ardından ona sertçe çarptı. Hava arka arkaya yükselen feryatlarla doldu. Meng Hao'nun gözleri aniden ateşli bir delilikle titreşti.   "Patla!" diye mırıldandı. Sadece tek bir kelime.   Bu tek bir kelime her şeyin sarsılmasına neden oldu. 50,000 dağ birer birer patlamaya başladı. Gökyüzü yarıldı ve yeryüzü sallandı. Doksan Dokuz Dağ bile kısmen bundan etkilendi ve yerle bir olmaya başladı.   Yüzbinlerce gelişimcinin ağızlarından kanlar gelirken büyü formasyonu parçalanmaya başladı. Formasyonu oluşturan insanların en az yarısı kan donduran çığlıklar atarak paramparça oldular.   "HAYIIIRRR!!" diye kükredi İkinci Bölme Patriği. Bir kutsal beceriyi serbest bırakarak vahşi dikenli bir kabuğa sahip olan devasa bir Xuanwu kaplumbağasının ortaya çıkmasına neden oldu. Kaplumbağa ileri fırlarken Meng Hao parmağını sallayarak beş tane devasa, parçalanmış dağın yaşlı adama doğru fırlamasına neden oldu. Adam geriye doğru sendelerken ağzından kanlar sızıyordu. Aynı esnada, Meng Hao ellerini yere doğru iterek Siyah Elek Tarikatının zemininin yarılmasına neden oldu.   Ruhsal enerji taştı, dağ zirveleri yıkıldı, gökyüzü karardı. Meng Hao uzun adımlarla Birinci Dağa doğru yürüdü.   Fakat oraya adım attığı anda önündeki hava dalgalandı ve Siyah Elek Tarikatının Üçüncü Bölme Patriği oradan dışarı adım attı.   Adamın yüzünde vahşi bir ifadeyle birlikte kabaran bir nefret vardı. Adam ortaya çıktığı anda elbise kolunu fiskeledi. Şaşırtıcı şekilde her biri otuz metre uzunluğunda olan dokuz tane kaplan ortaya çıktı.   Beyaz kaplanların arkasında Üçüncü Bölme Patriği bir kükreme koparttı ve ardından elini havaya kaldırdı. Elinde ortaya çıkan bir mühür hızla boyutunu artırırken Meng Hao'ya doğru fırladı.   Uzaklarda, İkinci Bölme Patriği aldığı yaralardan dolayı dişlerini sıktı ama yine de olay yerine doğru yaklaşmaya devam etti. Eliyle hızlı bir hareket uyguladı ve etrafındaki siyah sisin dolanmaya başlamasına neden oldu ve ardından bir Xuanwu kaplumbağası heykeline dönüştü. Heykelden gizemli bir parıltı yayıldı ve aynı zamanda bölgeyi sarsan inleme sesleri çıkarttı.   Meng Hao'nun gözleri titreşti ve depolama çantasına vurdu. Hemen hala sahip olduğu tek Zaman Kılıcı ucu ortaya çıktı. Onu parmaklarıyla kavradı ve ardından aniden ortadan kayboldu. Meng Hao tekrar ortadan çıktığında İkinci Bölme Patriğinin tam önündeydi. Elini salladı ve kılıç ucu havalandı.   Xuanwu kaplumbağasına çarptığında canavar aniden kurumaya başladı. Kaplumbağa acı bir feryat koparttı ve ardından dağılıp yıkılmaya başladı. Kılıç ucu yaklaşırken İkinci Bölme Patriğinin de yüzü düştü. Tam yan tarafa kaçmak üzereyken Meng Hao parmağını uzattı.   "Nazar!"   Bu tek kelimeyle beraber aniden Patrik titreyerek duraksadı. Kılıç ucu ona doğru saplanarak sadece kanlar saçılmasına değil, aynı zamanda 10,000 yıllık ömrünün gitmesine neden oldu.   "AAHHH!!"   Fiziksel acı çok önemli değildi ama ömrün yıkımıyla gelen acı yaşlı adamın acınası bir feryat kopartmasına neden olmuştu. Bu noktada Meng Hao çoktan arkasını dönmüştü bile. Elbise kolunu salladı ve şiddetli bir rüzgar peyda olarak dokuz beyaz kaplanı geriye doğru savurdu. Ardından kafasını kaldırarak üzerine doğru gelen mühür izine baktı. Bu noktada mühür çoktan üç yüz metre büyüklüğe ulaşmıştı ve yaklaştığı sırada her yerin uğuldamasına neden oluyordu.   "Bastır!!" diye kükredi Üçüncü Bölme Patriği, iki eliyle bir hareket uygulayarak mühür izinin Meng Hao'ya çarpmak için ilerlemesine sebep oldu.   "O dağların bulunduğu her yer benim Alan dünyamdır!" dedi Meng Hao. Sağ eliyle bir büyü hareketi uyguladı ve ardından ileri işaret etti. Şaşırtıcı şekilde 50,000 hayali dağ aniden etrafına yaklaştı. Bu biraz önce yok olan 50,000 dağ idi!   Dağlar ortaya çıktıklarında Meng Hao'nun Alan dünyasına döndüler. Alan dünyası gelmekte olan mühre doğru yayılarak havanın gümbürtüyle dolmasına neden oldu. Ayrıca çoktan yaralanmış olan İkinci Bölme Patriğine doğru fırladı. Bu yeni saldırı isyan dolu bir çığlık atarken vücudunun titremesine ve ardından patlamasına neden oldu. O artık hem vücut hem de ruh olarak ölmüştü.   Aynı sırada Meng Hao patlamanın ivmesinden faydalanarak hızla Üçüncü Bölme Patriğine doğru fırladı. Göz açıp kapayıncaya kadar Birinci Dağda, tütsü kabının yanında ortaya çıkmıştı.   Hiç tereddüt etmeden endişeli bir şekilde yaklaştı ve sağ elini uzattı. Tam elini titrek figüre dokunacakken arkasından öfkeli bir kükreme yükseldi.   Kükreme yayıldı ve içinde Meng Hao'nun tüylerini diken diken eden bir şey vardı.   "O kızı kurtarmak mı istiyorsun? Senin amacına ulaşmana izin vermektense Yeniden Doğuş Hapı arıtımının başarısız olmasını yeğlerim! Gök ve Yer ocağı, hapı parçala ve vücudu yok et!"   Ses yankılandığı anda tütsü kabı titredi ve şiddetli bir ısı yaymaya başladı.   "Eğer geri durursan sevgilin ocağın içinde ölecek. Eğer geri durmazsan onunla birlikte sen de öleceksin!"   Meng Hao tütsü kabındaki yükselen alevlere bakarken yüzü titreşti. Aynı zamanda kritik tehlike arkasından da yaklaşıyordu. Gözleri kararlılıkla titreşti. Hiç tereddüt etmeden yerinde duraksadı. Geri çekilmedi.   İki eliyle bir büyü hareketi uyguladı ve arkasındaki tehlikeye ve tütsü kabındaki kızgın ısıya aldırmayarak ileri doğru fırladı. Tütsü kabına girdi ve kollarını kaskatı kesilmiş olan figüre sardı.   Vücudu aniden şiddetli ısı tarafından saldırıya uğradı. Saçları yandı ve yüzündeki etler simsiyah oldu. Parmakları kuruyup yok olarak kemikleri ortaya çıktı. Hatta göğsü bile kalbi ortaya çıkana kadar yandı.   Fakat yine de kollarını Xu Qing'e sarmak için tütsü kabına girdi. O anda vücudunu bir titreme alırken arkasındaki tehlike nihayet geldi.   Vhhhzzzzzzzzzz....   Sekiz beyaz kaplan sekiz beyaz dikene dönüşüp ona arkasından saplanırken Meng Hao titredi.   Aslında fiziksel acıyı fark etmemişti bile. Şuan kollarında tuttuğu Xu Qing'e boş gözlerle bakıyordu. Hatırladığı güzelliğinde değildi o anda. Vücudu kurumuş ve incelmişti, yüz hatları yaşlıydı. İçinde ne hayat kuvveti ne de ruhu kalmıştı.   O adeta... hiçbir şeydi.   Meng Hao titredi ve gözleri yaşlarla doldu.   "Kıdemli Kız Kardeş Xu...." Acı saplanışları kalbini doldurdu, sanki doğrudan vücudunu yırtıp dışarı çıkıyor gibiydi. Meng Hao aniden tam bir deliliğin içine düştü. O sırada arkadan Üçüncü Bölme Patriğinin sesi çınladı.   "Sekiz Kaplan Tüketme Felaketi!!"   Bu kelimelerle birlikte Meng Hao'ya saplanan sekiz diken tarifsiz bir güç yaymaya başladı. Bu güç aniden Meng Hao'nun vücudunun her bir köşesini doldurdu.   Xu Qing'e bakan Meng Hao'nun gözleri kıpkırmızıydı. Acı acı güldü, arkasından yaklaşan ve bir kutsal beceriyle saldıran Üçüncü Bölme Patriğini engellemek için hiçbir şey yapmadı.   Ağzından sızan kanlar anında yanıp kül oluyordu.   "Birinci Felaket!" dedi Patrik. Meng Hao'nun vücudu gümbürtü sesiyle doldu.   "İkinci Felaket!   "Üçüncü Felaket!"   Gümbürtü sesleri arka arkaya yükselirken Meng Hao'nun içindeki sekiz diken parçalandı. Onun ruhunu yıprattılar ve vücudunu parçaladılar ama Meng Hao buna aldırmadı. Tek umrunda olan şey kollarında tuttuğu kadın cesediydi.   Hissettiği duygular nefret, delilik, çılgınlık ve pişmanlıktı.   Çok geç kalmıştı....   "Sen yaşarsan ben de yaşarım. Sen ölürsen ben de ölürüm....   "Eğer yaşlanırsan ben de seninle birlikte yaşlanırım...." Meng Hao geçmişteki bu sözlerin adeta kulaklarında yankılandığını hissetti. Vücudu patlamalarla çınlarken acı acı güldü.   "Beşinci Felaket!   "Altıncı Felaket!   "Yedinci Felaket!   Aniden Meng Hao'nun yüzü şiddetli bir umutla doldu. Ağır ağır nefeslenmeye başladı ve "Sekizinci Felaket" kelimeleri arkasından çınladığı anda bir problem olduğunu fark etti.   "Xu Qing'in ruhu.... Onun ruhu artık vücudunda değil. Onun ruhu....   "Vücutlar yenilenebilir. Ruhu dağılmadığı sürece o ölmüş sayılmaz. Fakat içinde herhangi bir ruha dair en ufak iz yok. Sanki... birisi onu çekip çıkartmış gibi!" Meng Hao'nun tüm vücudu titredi ve tüm vücudu gürleme sesleriyle doldu. Yavaşça Xu Qing'in cesedini depolama çantasına koydu. Bununla birlikte Sonsuz sınıfı sanki ani berraklığıyla uyum halindeymiş gibi Sekizinci Felaket ile birlikte patladı.   Bu noktada aniden Meng Hao'nun vücudu alevlerle kaynadı. Geriye kalan 100,000'den fazla öğrenciyle birlikte Üçüncü Bölme Patriği bunu gördü.   Alevleri gördüler ve alevlerin içinde bir kişi vardı. Yerdeki ve yukarıdaki her şey sönükleşti ve Siyah Elek Tarikatı öğrencilerinin yüzleri heyecanla doldu.   Üçüncü Bölme Patriği en sonunda rahat bir nefes aldı. Meng Hao'nun tehdidi onun başa çıkamayacağı bir şeydi ve hatta eğer Xu Qing olmasa onu öldüremeyeceğinden endişeleniyordu.   "En sonunda bu meseleyi hallettik...." diye mırıldandı Patrik. Fakat tam bu sözler ağzından çıktığı anda yüzü aniden titreşti ve şaşkınlıkla doldu. Hiç tereddüt etmeden geriye doğru fırladı.   O geriye doğru çekildiği sırada Meng Hao öfkeli alevlerin içinden çıkarken alevler hemen söndü. Meng Hao sonsuzdu ve sonsuz olan bir şey yok edilemezdi!   Onu öldürmenin tek yolu vücudunu ve ruhunu aynı anda öldürmekti. Bunun dışında herhangi bir yöntem son derece zor olacaktı.   Üçüncü Bölme Patriği ise açık bir şekilde böyle bir şeyi yapmaya vasıf biri değildi!   Adam geriye çekilmeye başladığı anda Meng Hao'nun öldürme arzusu şok edici bir şekilde patladı.   "Xu Qing'in ruhu nerede!?" dedi doğruca adama bakarak. Bu sözleri yavaşça söylerken gözleri kan çanağına dönmüş haldeydi. Sesi kan ve katliam susamışlığıyla doluydu, ve bunu duyan herhangi biri inanılmaz bir tehlike hissi algılayacaktı.   Çevredeki 100,000'den fazla öğrenci o anda titriyordu. Bu noktada nihayet Meng Hao'nun neden tanıdık geldiğini fark eden birileri çıkmıştı. Daha önce bir tanıdıklık hissetmişler ama bu meseleyi düşünecek zama bulamamışlardı. Fakat şimdi aniden geçmişten bir isim akıllarına gelmişti.   "Meng Hao!!"






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44301 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr