Bölüm 763: Yedinci Yıl Felaketi!

avatar
5228 15

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 763: Yedinci Yıl Felaketi!


Bölüm 763: Yedinci Yıl Felaketi!

Siyah Topraklardaki büyük kabileler de bu sırada odağını Güney Diyarı'na çevirmiş durumdaydı. Dörtlü ittifakın Kan Şeytanı Tarikatını kuşatması ve ardından yaşanan olayların sonucunda Kan Şeytanı Tarikatının Güney Diyarı'nı tek çatı altında toplaması Siyah Topraklarda da duyulmuştu.   Meng Hao'nun ismi iyice ün kazandığında Siyah Topraklardaki Altın Karga Klanı özellikle heyecanlanmıştı. Meng Hao'nun büyük düğününün haberi ulaştığında Klan Şefi bizzat bir çok klan üyesiyle birlikte Siyah Topraklardan düğüne katılmak ve düğün hediyesini sunmak için yola çıkmıştı.   Diğer büyük kabilelerde de durum aynıydı.   Sonuncusu ama en önemlisi de Altın Işık Kilisesi etraflarında bir girdap pusuyla birlikte Güney Diyarı'na doğru ilerlerken meşhur sözlerini söylüyorlardı.   Bu sırada, Doğu Topraklarındaki Fang Klanı ata köşkünde uzun bir kule vardı. Bu kule bir Tang Kulesine benzese de onlardan aşağı yukarı otuz metre daha uzundu.   Tüm Güney Diyarı'ndaki diğer Tang Kulelerinin hepsinden otuz metre daha uzundu.   Kulede hararetli bir tartışmanın ortasında olan bir kadın ile erkek duruyordu. Uzaklara... Güney Diyarı'na ve Meng Hao'ya doğru bakan kadının yüzünden gözyaşları akıyordu.   "Onu yedincdi yaş gününde terk ettik.... Güney Diyarı'nda bir çok kez ölümcül tehlike yaşadı ve ona yardım etmedik. Ona yaklaşmaya bile cüret edemedik.... Onu Song Klanında görmeye gitmemeliydim... ama o benim oğlum! O BİZİM oğlumuz!   "Onun Tao Temeli Samanyolu Denizi'nde çalındı ve ona yardım edemeyeceğimizi bilsem de bu kalbime saplanan acıları hiç hafifletmedi. Ardından Xu Qing onun için Yeniden Doğuş Mağarasında bir çok şeyini feda etti. Olup biten her şeyi gördüm. Her şeyi! O kızı sevdim....   "Şimdi oğlum evleniyor ve ben oraya gidiyorum!" Kadın adama baktı, gözleri kararlılıkla doluydu.   Adam titriyordu ve gözleri hüzünle dolmuştu. O da kalbine acı saplandığını hissediyordu. Fakat buna katlanmaktan ve bütün umutlarını gelecekte olacaklara yöneltmekten başka yapabileceği bir şey yoktu.   "Biraz daha bekle, Lili," adam mırıldandı. (R.N: "Lili" Meng Li'nin ismindeki Li 丽 karakterinin ikilemesi.) Adam titredi ve parmakları beyaza dönene kadar yanında duran sütunu sıktı. "Biraz daha bekleyemez misin...? Onu buraya getirmek ve ona bir şans kazandırmak için inanılmaz zorluklara göğüs gerdik. O Tao Arayışı'na ulaştığında tehlike geçecek. Tao Arayışı, hepsi bu kadar.   "Sadece biraz daha bekle. Tao Arayışı'na girdiği gün birlikte gideceğiz. Birlikte ona her şeyi açıklayacağız!" Uzaklara doğru bakarken adamın gözlerindeki derin sevgi belli oluyordu.   "Herhangi bir hata yapma lüksümüz yok," diye devam etti. "Eğer bu sefer başarısız olursak... Lili, dördüncü hayat, Yedinci Yıl Felaketi. Tekrar böyle bir acıya gerçekten katlanabilecek misin?   "Ben onun babasıyım ve o bizim çocuğumuz. Onun hatrına ikimizde 100,000 yıl boyunca Güney Gök kapısını koruyacağımıza ve bu süreçte Güney Gök'ten dışarı çıkmayacağımıza dair Tao yemini ettik. Bütün bunlar tek bir şans içindi. Sadece beklemeye devam et...." Adam gözlerini kapattı. Oğlu için kendi hayatını seve seve feda edebilirdi, her şeyini verirdi.   "Yedinci Yıl Felaketi...." Kadın geçmişteki acı dolu hatıraları anımsayınca gözyaşları çoğaldı. "Ama zaten çok zaman geçti...."   "Ruh Bölme ruhu dengeye getirir ve Tao Arayışı kanı örtbas eder," adam mırıldandı, ve kadınla mı konuşuyor yoksa kendi kendine mi mırıldanıyor karar vermek zordu. "Tao Arayışı'ndan önce geçen her gün... etkisiz hale getirilmemiş bir Yedinci Yıl Felaketi günüdür. Onun kanı Tao Arayışı'na ulaştı, geriye sadece gelişim merkezi kaldı.... Az kaldı. O gün yakında... gelecek."   Düğün günü yaklaştı. Düğün gününe beş gün kalmıştı ve bu sırada Samanyolu Denizi'nin yakınında, Kuzey Menzilinde çoktan bir milyondan fazla gelişimci toplanmış durumdaydı.   Vahşi canavarlar, habis ruhlar, güçlü uzmanlar.... Hepsi dört bir yanda hayret verici bir biçimde savrulan bir hortum benzeri şekle büründü.   Çeşitli klan, kabile ve tarikatların Tao Arayışı Patrikleri havalandılar, daha sonra 11 hayret verici figür gözlerini Samanyolu Denizi'nin ötesinde uzanan Güney Diyarı'na doğru diktiler.   "Ölümsüzlük şansı Güney Diyarı'nda yatıyor!"   "Güney Diyarı kısa bir süre önce inanılmaz bir talihsizlik yaşadı. Şuan en zayıf durumlarındalar ve ordumuzun şuan ortaya çıkacağı akıllarına bile gelmeyecek!"   "Bu bizim için inanılmaz nadir bir fırsat!"   "Bu savaşta, onların Tao Arayışı uzmanlarını yok edeceğiz, Ruh Bölme gelişimcilerini öldüreceğiz ve bütün Gelişen Ruh öğrencilerinin kökünü kazıyacağız! Nüve Formasyonu ise tamamen önemsiz."   "Onların temellerini kıracak, Ölümsüzlük şanslarını yok edeceğiz ve ardından Güney Diyarı'nı ele geçireceğiz! Ölümsüz kader ile ilgili aydınlanma kazanabilir ve Ölümsüzler olabiliriz!"   "Bu savaşta biz, Kuzey Menzilinin ittifak güçleri Diriliş Zambağı'nın da yardımıyla kesinlikle her şeyi kontrol altına alacağız!"   "Hızlı ve kesin bir saldırı! Doğu Topraklarının araya girmesine fırsat vermeyeceğiz!"   Bu 11 Tao Arayışı uzmanlarının her biri farklı farklı kıyafetlerle bezenmişlerdi. Bazıları dövmelerle kaplıydı. Diğerleri siyah ışıklar yayan kemik teçhizatlarla süslenmişlerdi. Bazılarının üstünde Taoist cübbeleri vardı. Fakat hepsi de inanılmaz güce sahiplerdi.   Havada durarak gözlerini Samanyolu Denizi'nin ötesine dikmişlerdi. Aniden hava inanılmaz bir gürlemeyle doldu. Rüzgar yoktu ama yine de denizin üstünde muazzam dalgalar kıvrıldı.   Samanyolu Denizi'ndeki Dördüncü Halka, Üçüncü Halka, İkinci Halka, İç Halkanın dışındaki bütün deniz devasa dalgalarla kaplandı. Üçüncü Halkadaki üç büyük tarikatın öğrencileri tamamen hayrete düşmüşlerdi.   Denizin çeşitli adalarında yaşayan gelişimciler kükremeyi duyabiliyordu ve şok olmuşlardı.   Bu sıradan bir deniz kükremesi değildi, aksine muazzam, canice bir havayla doluydu. Sular sanki denizin derinliklerinden devasa bir yaratık yükselmek istiyormuşcasına kabardı!   Herkes şaşkınlıkla bakarken İkinci Halkanın karanlık derinliklerinde devasa bir Diriliş Zambağı çılgınca kımıldanıyordu. Bu... Samanyolu Denizi'ni dolduran kükremenin kaynağıydı.   Gümbürtüler dinmeksizin yankılanırken devasa Diriliş Zambağı aniden adeta sınırı yokmuş gibi büyümeye başladı. Sadece on nefeslik sürede her biri otuz metre kalınlığa sahip olan devasa dokunaçların İkinci Halka semalarına doğru yükselmeye başlamıştı. Denizin üstüne doğru fırlarken üzerlerinden deniz suyu boşaldı.   Ardından dokunaçlar havada hızlanırken şok edici bir aura yayıldı. Aynı esnada sayısız daha küçük dokunaç deniz zemininde yayılmaya başladı. Bu daha küçük dokunaçlar Üçüncü Halkanın sularına ulaştıklarında onlar da havaya fırladılar.   Daha fazla dokunaç ortaya çıkarak Üçüncü ve Dördüncü Halkaları birbirinden ayıran Fırtınarüzgarı Ayrımı'nı deldiler.   Eğer gökyüzünde tüm Samanyolu Denizi'ni görebilecek bir yükseklikte olsaydın 100,000'den fazla dokunacın yayılmakta olduğunu görebilirdin. Sanki... suyun derinliklerinde korkunç bir varlık gizleniyor gibiydi.   Tabii ki bu varlık Diriliş Zambağı'ydı!   Diriliş Zambağı hızla büyüdü ve en sonunda bütün gelişimcileri şok ederek tamamen suyun dışına çıktı. Dokunaçlar bir araya gelerek birbirlerine geçtiler.   Bununla birlikte bir... köprü oluşturdular!   Bu köprünün bir tarafı 1,500 metreye yayılan elli bin dokunaçtan şekillenmişti. Şaşırtıcı şekilde köprünün bu kısmı Güney Diyarı'na yaklaşsa da ona dokunmadı.   Diğer kısmı ise kavisli bir biçimde Kuzey Menziline uzanıyordu!   İki tarafın tam ortasında korkunç bir haşmete sahip olan ve yükselirken üzerinden sular akan devasa bir Diriliş Zambağı vardı.   Bu sahne anlatılmaz şekilde şaşırtıcı ve hayret vericiydi. Devasa bir çiçekten dalları ve yapraklarıyla oluşan bir köprü şekillenmişti ve bu köprü iki büyük kıtayı birbirine bağlıyordu!   Bu bölgeler arasındaki savaşların en büyük zorluğu askerleri taşıma sıkıntısıydı. Ama şimdi o problem çözülmüştü ve büyük savaş her an başlayabilirdi.   Diriliş Zambağı köprüsü ortaya çıkarken hava gümbürtüyle doldu. Bir milyondan fazla Kuzey Menzili gelişimcisi kafalarını kaldırdılar ve kükrediler. 11 Tao Arayışı uzmanı ellerini salladılar ve gelişimciler doğruca Diriliş Zambağı köprüsüne doğru yöneldiler.   Gelişimcilerin arkasındaki habis ruhları dağ gibi devler ve sayısız vahşi canavar takip etti. Hepsi birden Diriliş Zambağı köprüsüne akın ettiler, bütün hızlarını kullanarak ve aynı zamanda köprünün sahip olduğu bazı ışınlanma özellikleriyle ilerlemeye başladılar. Kısa süre sonra Güney Diyarı ile aralarındaki mesafe hızla azaldı.   Güney Diyarı'na ulaşmaları sadece bir kaç gün sürecekti.   Düğün günü yaklaşıyordu.   Eskiden Zhao Eyaletinin bulunduğu yerdeki büyük göl canlı ışık süslemeleri ve fener dekorlarıyla süslenmişti. Her yere masalar kurulmuştu ve Kan Şeytanı Tarikatı öğrencileri konuklarla ilgileniyorlardı.   Hava mutlu ve neşeli kahkahalarla doluydu.   Chen Fang, Şişko ve Meng Hao'nun Mor Felek Tarikatından tanıdığı kişilerin hepsi bir an önce oraya varmanın telaşı içindelerdi. Xu Qing'in gülümsemesi giderek daha da güzelleşiyordu. Meng Hao'ya baktığında gözlerinde beliren sıcaklık adeta en soğuk buzu bile eritebilecek cinstendi.   Bazen nereye gideceğini bilemeyerek eli ayağına dolaşsa da Meng Hao da gülümsüyordu. Neyse ki Kan Şeytanı Tarikatının Ruh Bölme Patrikleri düşün işlerine aşinalardı ve işleri düzgünce yönetmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Ayrıca resmi olarak yüzden fazla cariyeyle birleşmiş olan şişko da vardı. Herkesin tavsiye ve yardımlarıyla birlikte Meng Hao formalitelerle oldukça meşguldü.   En sonunda Chu Yuyan da gelmişti. Oraya yüzünde içtenlikle tebrik edermişcesine bir gülümsemeyle gelmişti. Fakat kalbinin derinliklerinde büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığı yaşıyordu. Meng Hao onunla karşılaştığında bir şeyler söylemek için ağzını açtı ama en sonunda... iç geçirmekten başka bir şey yapamadı.   Xu Qing Chu Yuyan'ı rahat bir şekilde konuşabilecekleri bir köşeye çekti.   Hanxue Shan ve Song Jia da gelmişti. Kısa süre sonra şişkonun cariyeleri de dahil bütün kadınlar gölün merkezindeki adaya gittiler ve bunun ardından onların muhabbet sesleri havayı doldumaya başladı.   Bir kaç gün sonra büyük gün geldi ve düğün çanları neşeli bir şekilde çalmaya başladı.   Şafak vaktinden itibaren Güney Diyarı'ndaki tarikat ve klanlardan sayısız onur konuğu akın etmeye başladı.  Kısa süre sonra 100,000'den fazla sayıda hazırlanmış olsa da ziyafet masaları yetmeyecek gibi görünmüştü. Sadece bekleme odaları vardı ve herkes göz alabildiğince sıkış tıkış olmuştu. Hatta uzaklarda havada süzülen gelişimciler bile vardı. Onlar oturacak bir sandalye bulamasalar da yine de bağlanma törenini ve kutlama alkışlarını izlemek istiyorlardı.   Ruh Bölme gelişimciler ve Tao Arayışı uzmanlarının hepsi oradaydı! Düğün çanlarıyla belikte havada mor bir ışın belirdi. Bu mor cübbeli, kadim ve gururlu bir yaşlı adamdı. Fakat yüzünde nazik bir gülümseme vardı ve ondan tıbbi hap aroması yayılıyordu. Meng Hao bu adamı gördüğü anda vücudunu bir titreme aldı ve hemen havalandı. Diğer bütün gelişimcilerinin bakışları altında ellerinin kenetledi ve baş selamı verdi.   "Selamlar, usta!"   Bu yaşlı adam Hap Şeytanıydı. Meng Hao'ya memnun ve sevgi dolu bir bakış attı. Bir kahkaha atarak Meng Hao'nun doğrulmasına yardımcı oldu.   "Bugün senin düğün günün ve ben buraya şahitlik etme görevi için geldim."






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr