Bölüm 769: Biraz Dinlenmeme izin Ver

avatar
4715 14

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 769: Biraz Dinlenmeme izin Ver


Bölüm 769: Biraz Dinlenmeme izin Ver

Aniden savaş alanına inanılmaz bir sessizlik çöktü. Bunun ardından öldürme arzusu Göklere kadar taştı.   "ÖLDÜRÜN ONLARI!!" Yüz binlerce gelişimci çılgınca Samanyolu Denizine, yüz binlerce çürüyen Kuzey Menzili gelişimcisine doğru hücuma geçtiler.   Savaş... başlamıştı!   Meng Hao ayrılmıştı. Yine de tek bir Güney Diyarı gelişimcisi bile bu konuda kızgın hissetmemişti. Onlar Meng Hao ile Xu Qing'in düğününe ve Kuzey Menzilinin istilasına katılmışlardı. Ayrıca Cehennemçürüten Dokuzharabe lanetini de tecrübe etmişlerdi.   Meng Hao'ya dair hissettikleri tek şey hüzün ve devam etme gücü bulmasını ummaktı.   Güney Diyarı sınırında büyük bir katliam gözler önüne serildi.   **   Meng Hao Xu Qing'i tutuyordu; ikisi de hala kırmızı düğün elbiselerini giyiyorlardı. Meng Hao onu kollarına aldı ve göğsüne doğru yasladı.  Meng Hao'nun etrafı karanlık bir aurayla sarılmıştı ve vücudu inanılmaz derecede kurumuştu. Gözleri yaşlarla doldu ve kalbi paramparça olmuştu. Sanki sayısız keskin bıçak durmaksızın saplanıyormuş gibi hissediyordu.   Xu Qing'in çürüyen bedeninde de siyah bir aura ortaya çıkmıştı. O zaten bir kez ölmüştü ve vücudu iyileşmiş olsa da bu sadece yüz yıl daha hayatta kalabileceği anlamını taşıyordu.   Lanetten geriye kalan yüzde onluk kısım diğerlerini çok etkilememiş olsa da Xu Qing için... bu katlanılamayacak bir şeydi.   Lanet gücünün geriye kalan yüzde onluk kısmı çarpıcı bir zaman gücü gibiydi. Sadece bir kaç gün içinde bütün ömrü tükenecekti.   Xu Qing aniden gözlerini zorla açarak kendisini tutan kocasına baktı. O Meng Hao'nun hayatındaki en önemli kişiydi. Zayıf sesiyle konuştu, "Ben... vadiye geri dönmek istiyorum."   Xu Qing onun mutsuz olmasını yada onun incinmesini istemiyordu. Onunla birlikte acısız ve hüzünsüz bir şekilde sonsuza kadar yaşamak istiyordu.   Ne olursa olsun sen güvende ve hayatta olduğun sürece ben memnun olacağım.   "Pekala, gidelim...." dedi Meng Hao başıyla onaylayarak. Meng Hao ona bakarken kalbi titredi. Hissettiği hüznün onu etkilemesini istemiyordu, bu yüzden yüzünde sıcak bir gülümseme kıvrıldı.   Fakat bu sessiz gözyaşlarıyla dolu bir gülümsemeydi.   "Sen doğru şeyi yaptın," diye mırıldandı Xu Qing. "Onlar bizim düğünümüze katılmak için geldiler ve biz konuklarımızın zarar görmesine izin veremezdik. Şimdi onlara borçluyuz.... Gelecekte, eğer burada olmazsam onlara borcumuzu ödediğinden emin ol." Bununla birlikte Xu Qing yorgun halde onun göğsüne gömüldü ve gözlerini kapattı.   Gözlerini kapattığında Meng Hao olduğu yerde duraksadı. Onun bilincini kaybettiğini hissettikten sonra nihayet içindeki hüznü serbest bırakabileceğini hissetti. Gökyüzüne doğru baktı... ve gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı.   Xu Qing'i telaşlandırmak istememişti, bu yüzden uzaklara doğru ilerlemeye devam ederken onu nazikçe kollarında tuttu. Dağları ve nehirleri geçtikten sonra en nihayetinde Kan Şeytanı Tarikatındaki vadilerinde bulunan ahşap kulübelerine vardılar.   Meng Hao tavsiye istemek için Kan Şeytanına gitti ama Ölümsüz mağarası kan renkli bir kalkanla mühürlenmişti ve onun içeri girmesine olanak vermemişti. Patrik Kan Şeytanı derin bir uykudaydı ve uyanmaktan aciz haldeydi.   Vadide Meng Hao Xu Qing'i tuttu ve kalbinin ağrıdığını hissetti. Onun saçlarını okşayarak nazikçe konuştu, "Birlikte yüz yıl geçireceğimiz konusunda anlaşmıştık. Bunun ardından sen reenkarne olacaktın ve ben de seni aramak için yola koyulacaktım...."   Xu Qing gözlerini açtı ve ona gülümsedi. Xu Qing'in görmediği şey Meng Hao onun saçlarını okşarken elinin kurumuş saç telleriyle doluyor olmasıydı.   Meng Hao bunu gördü ve titredi. Hemen parmaklarını sıkarak saç tellerinin yok olmasını sağladı.   Xu Qing'in yüzü soluktu. Onun saçları, hayatı çürüyüp gidiyordu. Yüzü de yavaş yavaş değişiyordu. O artık genç ve güzel değildi. Yüzünde kırışıklıklar yayılıyordu.   Zamanın akışı onun üzerinde sanki yıllar akış gidiyormuş gibi etki bırakıyordu.   Meng Hao onun güzel yüzünün yaşlandığını izleyince artık bir kalbe sahip değilmiş gibi hissetti. Tek hissettiği şey bir boşluk duygusuydu, sanki göğsünün içinde acı dolu bir kara delik vardı.   Xu Qing karanlık gökyüzüne ve pırıldayan yıldızlara baktı. Yumuşak bir sesle mırıldandı, "Zamanda geriye giderek... Reliance Tarikatına dönebilmeyi dilerdim. Tarikatta senin Kıdemli Kız Kardeşin olurdum ve seni Küçük Kardeşim olarak görebilirdim....   "Seni ailemle tanışmaya götürürdüm. Hatırladığıma göre ben tarikata alınmadan önce bir kardeşim vardı....   "Sonsuza kadar... seninle olabilmeyi dilerdim...." Xu Qing giderek zayıflıyordu. Gözlerinin kapattı ve uykuya daldı.   Meng Hao onun hayat kuvvetinin artık sona yaklaştığını hissedebiliyordu. Onun dünyevi vücudu çürümüştü ve sanki her an kaybolup gidecek gibiydi. Onun enerjisi adeta rüzgardaki bir mum gibiydi....   Xu Qing yaşlanıyordu. Artık yirmili yaşlarında değil orta yaşlı bir haldeydi. Fakat Meng Hao için o sonsuza kadar bir zamanlar Kozmetik Gelişim Hapı vermiş olduğu o genç ve güzel kadın olarak kalacaktı.   "Senin kuruyup gitmene izin vermeyeceğim," dedi yumuşak bir ses tonuyla. "Seninle yüz yılı beraber geçireceğimizi söyledik ve bunu yapacağız!" Gözleri benzersiz bir kararlılık aleviyle dolan Meng Hao uzanarak onun yanağını okşadı.   Uzun bir an sonra kısa süreliğine gözlerini kapattı, ardından tekrar açtı ve sağ işaret parmağını uzattı. Görünüşte bu parmağı çürüme etkisinden etkilenmemiş olan tek vücut parçasıydı. Bunun nedeni... onun geriye kalan az miktarda Sonsuz sınıfı barındırmasıydı.   Parmağında dikkatlive bir kesik açtı ve yavaşça içinde onun Sonsuz sınıfını barındıran bir kaç damla kanı Xu Qing'in dudaklarına damlattı.   Xu Qing'in dudakları kan rengine döndü ve o sırada vücudundan herhangi bir renge sahip olan tek kısım gibiydi. Bu kırmızılık kül rengindeki vücuduyla tam bir tezat halindeydi. Kan ağzının içine doğru akınca yüzü aniden yaşlanmayı kesmişti.   Diğer taraftan Meng Hao titredi ve vücudu biraz daha kurudu. Sonsuz sınıfı şuan zayıflamıştı, ama kalbinde bir umut hissetti.   Fakat üç gün geçtikten sonra Meng Hao Sonsuz sınıfının Xu Qing'in kurumasına engel olamayacağını fark etti. En sonunda acı acı güldü.   Xu Qing'in saçları artık neredeyse tamamen beyazlamıştı ve yüzü orta yaşlı görünüyordu. Cılızdı ve artık eskisi gibi güzel değildi. Fakat gözlerindeki sıcaklık ve kıvrılan gülümsemesi Meng Hao'nun asla unutamayacağı şeylerdi.   En sonunda Xu Qing gülümsedi ve artık Meng Hao'nun Sonsuz sınıf kanını kullanmasına engel oldu. Meng Hao'nun böyle bir şey yapması onun kalbini acıtıyordu, bu eli kulağında olan ölüm düşüncesinden bile daha kötüydü.   "Sadece yanımda kal," dedi Xu Qing. "Sonuna kadar. Beni reenkarne olmaya götür.... Bu yeterli.   "Tüm bir ömür diye anlaşmıştık. Bu yüzden, bu sadece... benim biraz uykuya dalmam gibi bir şey. Uyandığımda, seni orada göreceğim. Değil mi...?"   "Kesinlikle!" Meng Hao'nun sesi titredi.   Günler geçti ve Xu Qing yaşlanmaya devam etti. Gün geçtikçe uyanık kaldığı zaman azalıyordu. Çoğu zamanı uyuyarak geçiyordu.   Meng Hao onun yanında kaldı ve vadiden bir adım bile dışarı çıkmadı. Onu tüm bu süreçte kollarında adeta gitmesini asla istemiyormuş gibi sıkı sıkıya tuttu.   Kendi vücudu ise, gün geçtikçe Sonsuz sınıfı güçlendi ve onu yenilemeye başladı. Lanet gücü onun vücudundan yavaş yavaş atılırken Xu Qing de zayıflamaya devam etti.   Meng Hao onun hayat kuvvetinin tükenmesinin önüne geçmek için her yolu denedi ama boşunaydı. Kendi gelişim merkezinin yeterince güçlü olmamasından nefret etti ve daha çok Kuzey Menzilinin lanetinin zalimliğinden nefret etti.   Onun kalbi zaten İblisleşmişti ama bunu prangalarla şimdiye kadar bastırmıştı. Ama şimdi... prangalar gevşemeye başlamıştı....   Xu Qing'in eriyip gitmesini izlemekten başka elinden bir şey gelmiyordu. Onun saçlarını beyazlamasını ve gençliğinin yok olmasını izledi. Gözleri önünde orta yaşlı bir halden yaşlılığa doğru ilerlemeye başlamıştı. Meng Hao onun kırmızı düğün elbisesini değiştirebilecek olsa da bunu yapmadı ve o hala bu elbiseyi giyiyordu.   Bir noktada Xu Qing zorla gözlerini açarak ona baktı, ama gözleri bulutluydu ve onu net bir şekilde göremiyordu. "Chu Yuyan iyi bir kız," diye mırıldandı. "Ona seninle sadece yüz yıl birlikte kalabileceğimi ve sana göz kulak olması için bana yardım etmesi gerektiğini anlattım.   "Song Jia da kötü değil...."   Meng Hao hiçbir şey söylemedi. Xu Qing'e baktı, onun kırışıklarla dolu yüzünü okşarken gözleri hüzünle doldu. Onu kollarında tutarken eski güzel yüzünün nasıl sadece bir kaç gün içinde değiştiğini izlemişti.   Şuan Meng Hao'nun kalbindeki İblis zincirsizdi ve uyanıyordu....   Bunu takip eden bir kaç günde Güney Diyarında büyük değişimler yaşandı. Samanyolu Denizi kıyısındaki savaşta yüz binlerce Kuzey Menzili gelişimcisinin hepsi ölmüştü. Samanyolu Denizi adeta kan rengine boyanmıştı.   Ardından Kuzey Menzili kuvvetlerinin ikinci dalgası gelmişti. Bununla birlikte Güney Diyarı gelişimcileri geri çekilmeye başlamıştı. Savaş alanı Güney Diyarı sınırından genişleyerek tüm kıtanın yarısına yayılmıştı.   Her gün vahşi savaşlar gerçekleşiyordu. Yüz binlerce Kuzey Menzili gelişimcilerinin içindeki yedi tane Tao Arayışı uzmanına karşı Güney Diyarının karşı koyması neredeyse imkansızdı. Sürekli geri çekilmek zorunda kalıyorlardı.   Tüm Güney Diyarı gelişimcileri harekete geçmiş durumdaydı. Hangi klan yada tarikat olursa olsun herkes bu ölüm kalım savaşı için çağırılmıştı!   Bu hiç şüphesiz ölümüne bir savaştı. Kuzey Menzili'nin istilası teslim olmayı içermiyordu. Onların istedikleri şey Güney Diyarı gelişimcilerinin temelinin tamamen yok edilmesiydi. Dahası, ilk dalgada verilen zayiatlardan dolayı Kuzey Menzili gelişimcileri daha da hırslanmışlardı ve Güney Diyarına karşı duydukları nefret daha da artmıştı.   Diğer taraf tamamen ölene kadar kimse durmayacaktı!   Tarikatlar yerle bir oluyordu ve klanlar arka arkaya harabeye dönüyordu. En sonunda savaş altı farklı cepheye odaklanmıştı. Sanki Kuzey Menzilinden altı tane kudretli ok doğruca Güney Diyarına fırlamış gibiydi.   Üçüncü ve dördüncü cepheler en nihayetinde birleşmişler ve en fazla gelişimci yoğunluğunun olduğu bölge konuma gelmişti. Orada Güney Diyarının yüz binlerce gelişimcisiyle birlikte Kuzey Menzili ordusunun ana kuvveti bulunuyordu. Kıyım inanılmazdı ve Güney Diyarı sürekli bir geri çekilme durumundaydı.   Burada her gün ağır zayiatlar veriliyordu ve yerde cesetlerden örülmüş kanlı yollar uzanıyordu.   Günler sonra, dördüncü ve üçüncü cephelerdeki yüzbinlerce Güney Diyarı gelişimcisinin yarısından fazlası ölmüştü. Geriye kalan 200,000 gelişimci o sırada Kan Şeytanı Tarikatına doğru geri çekiliyordu.   Kuzey Menzilinin cani saldırısına karşı direnmek için son savunma çizgisi Kan Şeytanı Tarikatının dışına kurulmuştu.   Savaş alanı gümbürtüyle doldu, acınası çığlıklar ve vahşi dövüş sesleri çınladı. Hava kutsal becerilerin rengarenk ışıklarıyla doldu ve yer sallandı.   Kuzey Menzili ellerinde devasa kurt dişi sopalar tutan dağ boyutunda devler getirmişti. Bu devler savaş alanına öncü kolu olarak hücum ettiler ve vücutları kanlı yaralarla dolsa dahi korkunç katliamlarına devam ettiler. Ardından yüz binlerce Kuzey Menzili gelişimcisine eşlik eden sayısız vahşi canavar ve habis ruh da vardı. Onlar da yollarına çıkan her şeyi yok eden yıkıcı bir kuvvetti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44305 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr