Bölüm 800: Ölümsüz Antik Tao Madalyonu!

avatar
5108 16

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 800: Ölümsüz Antik Tao Madalyonu!


 

Bölüm 800: Ölümsüz Antik Tao Madalyonu!

 

Engin Doğu Topraklarındaki Chang'an'ın antik şehri.

 

Burası Güney Gök topraklarındaki sayısız bilginin hayalini kurduğu yerdi. Hepsi de Yüce Tang'a saygı gösterisinde bulunmak ve Chang'an'da gezmek için can atıyordu.

 

Yüce Tang'ın askeri gücü inanılmazdı ve hatta tamamı gelişimcilerden oluşan garnizonlara sahipti. Güney Gök'ün ölümlü dünyasında insanların Yüce Tang'a biat etmediği hiçbir yer yoktu.

 

Doğu Topraklarında çok sayıda tarikat ve klanın olmasına şaşırmamak gerekirdi. Onların nüfuzları ve kuvvetleri Kuzey Menzili, Güney Diyarı yada Batı Çölündeki herhangi bir gücün üstündeydi. Sadece tarikat anlamında dokuz tane büyük tarikat bulunuyordu.

 

Ek olarak, çok sayıda öğrenci, takipçi ve klan üyesine sahip yedi tane büyük klan vardı. Doğu Toprakları sayısız Seçilmişin olduğu ve bir çoğunun başka kıtalarda bile ünlü olduğu bir yerdi.

 

Hatta İmparatorluk ailesinin bile tüm kıtada kontrolü sağlamak için kullandığı kendi Taoist öğretileri ve ilkeleri mevcuttu. İmparator Tang'ın güçlü bir gelişim merkezi vardı ve nadiren dışarı çıksa da gücü tüm topraklara hakimdi.

 

Her şeyin merkezinde Chang'an vardı ve on tane savunma kalesiyle çevrelenmişti. Bunlardan sekiz tanesi doğrudan Yüce Tang'a aitken geri kalanı iki farklı klana aitti.

 

Bu klanlar Fang ve Ji Klanlarıydı!

 

Sadece savunma kalelerini elinde tutması bu iki klanın İmparatorun gücüne boyun eğecek anlamı taşımıyordu. Onlar bağımsızdı ve aslında herkesten üsteydi. Başka klan ve tarikatlar onlara boyun eğiyordu!

 

Bu özellikle Ji Klanı için geçerliydi. Göklerin kendisi Ji Klanına aitti, onları kim sindirebilirdi?

 

Fang Klanının ise engin ve güçlü kaynaklar emrindeydi. Onlar ana klanın bir alt dalı olsalar da yine de derin ve sınırsızlardı. Tabii ki klan kuralların gereğince Yüce Tang'a saygı gösteriyorlardı ve Tang Hanedanını her zaman koruyacaklardı. Ne de olsa... Tang İmparatorunun soy ismi Li idi!

(R.N: Buradaki Li, Dokuzuncu Dağın önceki hükümdarı olan Lord Li ve bizim ana dalının Kuzey Saz Gezegeninde var olduğunu öğrendiğimiz, Güney Diyarında Meng Hao'nun yan dalını yok ettiği Li Klanı aynı.)

 

 

Fakat an itibariyle Meng Hao'nun etrafındaki durum bunlardan oluşsa da, onun günlük yaşamına çok uzak şeylerdi.

 

Şuan Meng Hao Fang Klanı avlusunda antik bir ağacın altında bacaklarını çaprazlamış oturuyordu. Yanında ise Meng Hao'nun karşısında bacaklarını çaprazlamış oturan adama temkinli ve titreyerek bakan küçük bir timsah vardı.

 

O adam Meng Hao'nun babasıydı.

 

"Hao'er," dedi, "Önündeki yolu kendi başına yürüyeceksin. Ne ya da nasıl yapacağın konusunda annen ve ben destek verebiliriz ama doğrudan yardım edemeyiz. Odaklanman gereken en önemli şey... Ölümsüzlüğe Yükseliş!"

 

"Çoktan yarım adım Ölümsüzlük seviyesine geldin, sadece son bir adım kaldı. Bunun ardından Ölümsüz Alemine gireceksin."

 

"Gerçek Ölümsüzlüğü elde etme şansı yalnızca her 10,000 yılda bir gelen bir şey. Kıdemli nesilden ve hatta şuanki Seçilmişlerden kendi isteğiyle gelişim merkezini gerçek Ölümsüz kaderini elde etme şansı için kısıtlamış olanlar var."

 

"Bu 10,000 yıllık periyotta gerçek Ölümsüz kaderi Güney Gök topraklarında yatıyor. Fakat sen Güney Gök'te doğmadığın için o sana ait olmayacak. Senin gerçek Ölümsüzlük konumun Doğu Zaferi Gezegeninde."

 

"Ölümsüzlüğe Yükselişi elde etmenin en basit yolu nadiren görülen Ölümsüzlük Aydınlatma Asması yoluyla gerçekleşir. Onu Ölümsüzlüğün anlamına dair aydınlanma elde etmek için kullanarak gerçek Ölümsüzlüğe Yükselişi elde edebilirsin."

 

"Ölümsüzlük Aydınlatma Asmaları nadir olsa da elde etmesi imkansız değil. Aslında 10,000 yıllık periyotta en güçlü tarikatların bir yada iki tane gerçek Ölümsüz çıkartmasına yetecek kadar var. Fakat asmalar yalnızca gerçek Ölümsüz kaderi ortaya çıktıktan bin yıl sonra etkili olur."

 

"Gerçek Ölümsüzlüğü elde etmenin ikinci yolu oldukça zordur ve bu da her 10,000 yılda bir çıkan Ölümsüz kaderi elde etmek ve onu gerçek Ölümsüz yolunda yürümek için kullanmaktır. Bu senin ustan Hap Şeytanının yürümesi gereken yol."

 

"Bu ikisi de gerçek Ölümsüzlüktür."

 

"Ustan en zor yoldan gidecek. Eğer başarılı olursa büyük ihtimalle bazı güçlü organizasyonlar tarafından alınacak ve bir Oturum öğrencisi yapılacak."

 

"Bu nedenle senin ustan için gerçek Ölümsüzlüğe Yükseliş zamanı geldiğinde Güney Gök toprakları oldukça canlanacak. Diğer tarikat ve klanların Güney Gök'ten ayrılmış olan çeşitli Seçilmişleri bu şansı elde etmek için geri dönecekler. O zaman geldiğinde ustana Tao Koruyucusu olacağım."

 

"Sen ise ustana felaketi aşmak konusunda yardım ettikten sonra Doğu Zaferi Gezegenine gideceksin. Baban orada senin için çoktan Ölümsüzlük Aydınlatma Asmasını hazırladı!"

 

"İlk başta Ölümsüzlük Aydınlatma Asması kullanmak hafiften daha az sonuç verecek. Fakat gelişim ilk adıma bağlı değildir ve o yöntemi kullanarak da büyük zaferlere yelken açabilirsin."

 

"Yani gerçek Ölümsüz olmak için sadece bu iki yol mu var?" diye sordu Meng Hao biraz şaşırarak. "Neden Diriliş Zambağı onu elde edebildi?"

 

"İnsanlar çiçek değil, çiçekler de insan değil. Diriliş Zambağının yolu öğrenilebilir ama eğer gelişimciler onu takip ederse kendi Tao'larını fark etmek konusunda son derece zorlanırlar."

 

"Herhangi bir gezegene yada Ölümsüz topraklarına bağlı olmayan üçüncü bir yol daha var. O da gerçek Ölümsüzlüğü... kendi gücünle elde etmek!"

 

"Bu son derece nadir bir şey. Efsanelere göre sadece Patrik Kṣitigarbha, Yeryüzü Deposu Bodhisattva'sı, o yolda yürüyebildi. Bu gerçekleştiğinde Dağ ve Deniz Alemindeki bütün Ölümsüz Qi'si ona doğru akın etti ve herkes bunu öğrendi."

 

"O yolda nasıl yüründüğünü ise ben de bilmiyorum." Meng Hao'nun babası başını sağa sola salladı. Meng Hao'dan beklentisi yüksek olsa da onun bu üçüncü yolda yürüyebileceğine ihtimal vermiyordu. "Şimdilik," dedi Meng Hao'ya sertçe bakarak, "Benim dokuz kılıç formuma odaklan. Onları tamamen anladığından emin ol."

 

Ne yazık ki Meng Hao'nun ablası Fang Yu henüz kapalı meditasyondan çıkmamıştı. Meng Hao'nun geri dönüşü Güney Gök Fang Klanında birçok kişinin ihtiyatla dolmasına neden olmuştu. Ona aşina değillerdi ve onun hakkında derinlemesine soruşturma yapmaya bile cüret edemiyorlardı.

 

Meng Hao'nun Güney Diyarında yaptıkları kısa süre içinde engin Doğu Topraklarına yayılmıştı.

 

Ji Klanına ulaştığında ise birçok kişi gergin bir tereddüte bürünmüştü.... Bunlar Şeytan Ölümsüzü Tarikatında Meng Hao'ya ruh taşı borçlanan kişilerdi. Doğu Topraklarındaki diğer tarikatlardan Seçilmişler de vardı ve hepsinin Meng Hao'ya karşı hisleri karmaşıktı.

 

Ağacın altında otururken Meng Hao'nun babası elini salladı ve Meng Hao'ya doğru göz kamaştırıcı bir emir madalyonunun uçmasını sağladı. Madalyon onun önünde durarak havada asılı kaldı. Tek bir bakışla Meng Hao onun engin bir kadimlik yaydığını anlayabiliyordu.

 

"Bu bir Antik Tao Madalyonu," dedi babası.

 

"Gelecekte, Güney Gök topraklarından ayrıldığında klan evine gelişimine devam etmek için geri dönebilir ya da bu madalyonu kullanarak Dokuzuncu Dağ'ın Ölümsüz Antik Taoist Ayinine katılabilir ve onların Taoist büyüsünü geliştirebilirsin!"

 

"Dokuzuncu Dağ ve Denizde çok sayıda Antik Taoist Ayin Tapınağı var. Ne zaman bu tapınaklardan birisi kapılarını açarsa birçok kişinin dikkatini çeker."

 

"Şuan sadece Dokuzuncu Dağ'ın Antik Taoist Ayini miraslarını aktarmaya devam ediyor. Bünyesinde barındırdığı birçok gelişim pratiği yapan gelişimciyle birlikte onlar Dokuzuncu Dağ'daki en eşsiz Taoist Toplumlarda birisi. Herhangi bir Taoist ayin tapınağı meydana çıktığı zaman o çoktan bakımsız ve terk edilmiş halde olacak."

 

"Sadece Seçilmişlerin en güçlüleri Ölümsüz Antik Taoist Ayinine katılabilir. Lord Li katıldı, tıpkı Lord Ji gibi. O çağdaki Fang Patriği de katıldı. Öğrenci kabul etme şartları oldukça sıkı. Fakat eğer bir Ölümsüz Antik Tao Madalyonuna sahip olursan doğrudan bir Oturum öğrencisi olarak katılabilirsin."

 

"Bu madalyona iyi bak!"

 

"Madalyonun başka bir işlevi daha var. Bir Ölümsüz Antik Taoist Ayin Tapınağı keşfettim. Orası ıssız olsa da eğer içeri girersen tapınak otomatik olarak canlanacak...."

 

"Madalyonun rehberliğini kabul ederek tapınakta aydınlanma geliştirebilirsin. Bu senin Ölümsüzlüğe Yükselişi elde etme şansını büyük ölçüde artıracak."

 

"Fakat, Ölümsüz Antik Taoist Ayin Tapınağı canlandıktan sonra diğerleri de onu tespit edebilecekler. Bu nedenle diğer gezegenlerin tarikat ve klanlarındaki Seçilmişler tapınakta şans ve iyi talih elde etmek için gelecektir."

 

"Onların elde etmeyi en çok istedikleri şey Ölümsüz Antik Tao Madalyonu olacak."

 

"Bu senin yeteneklerini törpülemen için bir fırsat."

 

Meng Hao madalyona dikkatlice baktı ve içinde, sayısız gelişim pratiği yapan figürle dolu bir Ölümsüz Antik Taoist Ayin Tapınağının olduğunu fark edebildi. Ayrıca Tao'ya dair bir ders veren parlak bir Ölümsüz de vardı.

 

Havada Meng Hao'nun net bir şekilde duyamadığı bir yüce Tao müziği havada süzüldü. Fakat bu onun etrafında Ölümsüz Qi'sinin girdap gibi etrafında dönmesiyle birlikte garip bir göksel ışıkla yıkanma hissiyatı algılamasına neden oldu.

 

Uzun bir an sonra Meng Hao titredi ve kendine geldi. Hemen Ölümsüz Antik Tao Madalyonunu iki eliyle kavradı.

 

"Tao madalyonunu iyi sakla ve Ölümsüzlüğe Yükseliş elde et. Bunlar senin için benim testlerim. Eğer bunları başaramazsan... burada annen ve benimle birlikte kalman daha iyi olacaktır."

 

"Eğer diğer gezegenlerin tarikat ve klan Seçilmişlerine karşı direnebilirsen, eğer bu madalyonu koruyabilirsen, eğer Ölümsüzlüğe Yükselişi elde edebilirsen o zaman... annen ve ben senin bizden ayrılmaya ve parlak geleceğini yazmaya başlamaya hazır olduğundan emin olacağız!"

 

Meng Hao madalyonu sıkıca tuttu, kafasını kaldırarak babasına baktı ve yavaşça başını aşağı yukarı salladı.

 

Meng Hao'nun babası ona baktı ve ardından gülümsedi. Bu cesaretlendirme ve sevgi dolu bir gülümsemeydi.

 

"Git," dedi. "Bu timsahı buraya bırak. Ölümsüzlüğe Yükselişi elde ettiğinde ayrılırken kullanacağın binek olacak. Hao'er... bu ömründe ben ve annen yanında değildik. Şuanki aşamaya sadece kendi çabalarına bel bağlayarak geldin!"

 

"Aynı şekilde inanıyorum ki gelecekte... bana ve annene ihtiyaç duymayacaksın. Yolun seni çok uzaklara taşıyacak ve sen bunu kendi başına yapacaksın!"

 

Meng Hao derin bir nefes aldı ve ardından babasına baş selamı verdi.

 

"Şimdi git. Biz gelişimciler hayatta önemsiz şeylere odaklanmayız. Üstelik... sen artık büyüdün." Babasının gülümsemesi daha da genişledi. Gözlerindeki bakıştan oğlunun ejderha olmasını, gerçekten de başarmasını istediğini görebiliyordun. Meng Hao bu bakışın aynısını Ke Yunhai'nin gözlerinde de görmüştü.

 

Meng Hao ayağa kalktı ve yaklaşmakta olan annesini gördü. Annesi ona doğru yürüyerek elbiselerini düzeltti ve ardından ona sevgi dolu bir bakış attı. Belli ki oğlundan ayrılmak istemiyordu ve aynı zamanda endişeliydi.

 

"Anne, ben iyiyim," dedi utangaç bir gülümsemeyle.

 

Annesi bu gülümsemeyi görünce başını sağa sola salladı.

 

"Tıpkı küçükken attığın gülümseme gibi," dedi, "yaramazlık yapacakken böyle gülümserdin."

 

Meng Hao'nun gülümsemesi daha da mahcup bir hal aldı. Ebeveynleriyle biraz daha muhabbet etti, ardından ellerini kenetledi ve baş selamı verdi. Onlara son bir bakış attıktan sonra döndü ve uzaklara doğru yola koyuldu.

 

Onun gidişini izlerken annesi iç geçirdi.

 

"İş gelişim pratiğine gelince gelişimciler böyle," dedi babası sakince. "Hao'er insanlar içindeki bir ejderha. O... kendi yolunda yürümeli!"

 

"Ama yine de endişeliyim...." dedi annesi.

 

"Bizim yardımımız olmadan Ölümsüzlüğe yarım adım seviyesine ulaştı," dedi babası gururlu bir tonla. "O büyüdü ve kişiliğini düşününce bizimle burada 100,000 yıl boyunca kalması imkansız. Biz ayrılamayacağımız için kendini uygun mücadelelerle törpülemeli. Dahası... bütün Dokuzuncu Dağ ve Denizde onun yaşında böyle bir gelişim merkezi elde edebilen çok az kişi var!"

 

"Sadece etkinleştirdiğin bu Ölümsüz Antik Taoist Ayin Tapınağının Ruh Aleminin üstündeki insanların da dikkatini çekmesinden korkuyorum...." dedi annesi yumuşak bir sesle.

 

Meng Hao'nun babası soğukça güldü. "Güney Gök Gezegeninde kuralları Fang Xiufeng belirler ve... eğer Ruh Aleminin üstünde birisi girmeye cüret edersen onu hemen öldürürüm!"

 

Meng Hao Fang Klanından ayrıldı, buraya geldiğinden beri ilk defa bunu yapmıştı. Caddeler kalabalıktı ve etrafındaki canlılığa bakınca bir ölümlü şehrinde olduğunu anlamıştı. Gelişimciler de vardı ama diğer insanlara üstünlük taslamaya cesaret edemiyorlardı. Görünüşe göre Yüce Tang tarafından kontrol edilen topraklarda insanların aşırı davranışlar sergilemesi yasaktı.

 

Meng Hao kafasını kaldırdı ve uzaklarda devasa bir şehir gördü. Orası... Chang'an idi.

 

İlk bakışta sıradan görünse de Meng Hao Ölümsüz Qi'sini deveran edince şehrin üzerinde doksan beş tane altın ejderhanın döndüğünü görerek şok oldu. Ara sıra şok edici kükremeler koparıyorlardı. Tabii ki bu herkesin görebileceği ya da duyabileceği bir şey değildi.

 

Yavaş yavaş doksan beş ejderha bir araya toplanarak havada oturan bir figüre dönüştüler. Meng Hao ona baktığında figür onun bakışını hissetmiş gibi göründü ve ardından gözlerini ona dikti.

 

Aniden Meng Hao'nun zihni inanılmaz bir sesle doldu. "Kıdemli Kardeş Fang'ın oğlu. Beklendiği gibi son derece sıradışısın. Seninle tanışmak bir zevk. Seni vücudunla birleşmesi için biraz qi stoğuyla kutsamama izin ver."

 

Doksan beş ejderhanın her biri ejder qi'si akışı tükürdü ve bir araya toplanarak son derece gerçekçi altın bir ejderhaya dönüştü. Ejderha altın bir ışık ışınına dönüşerek havada fırladı ve Meng Hao ile bütünleşti. Vücudunun içinde dolanırken Meng Hao inanılmaz bir yenilenme hissiyle doldu.

 

İçinde çatırdama sesleri duyuldu ve adeta vaftiz olmuş gibi dünya dışı bir aura sanki onu yıkamış gibi hissetti. Sanki yeryüzü ile bir rezonans şekillendirmişti ve şuan her baktığı yerde çeşitli Taoist büyüler ve doğal kanunlar görebiliyordu.

 

Figür gözlerini çevirirken Meng Hao'nun zihni titredi.

 

"İmparator Tang!" Meng Hao'nun nefesi kesildi. Biraz önceki kişinin... Yüce Tang'ın İmpratoru olduğundan emindi!

 

"Güney Gök toprakları gizli ejderhalar ve çömelen kaplanlarla dolu..." diye düşündü. "Yüce Tang'ın İmparatoru akıl ermez bir gelişim merkezine sahip. Sadece Güney Gök mü böyle yoksa diğer gezegenler de aynı mı? Belki de babam ile aynı Alemdeki kişiler böyle şeyleri anlayabilir."

 

Meng Hao ellerini kenetledi ve Chang'an'a doğru baş selamı verdi. Ardından renkli bir ışık ışınına dönüşerek Ölümsüz Antik Tao Madalyonu rehberliğinde tapınağa doğu yola koyuldu. İkinci gerçek benliği altında gölge olmuş gittiği her yerde onu takip ediyordu.

 

Meng Hao tam şehrin dışına çıktığı ve uzaklara doğru yola koyulacağı esnada gözleri pırıldadı.

 

"Annem Ji Klanının buradan çok uzak olmadığını söylemişti...." Yüzünde utangaç bir gülümseme belirdi ve depolama çantasını okşadı. Hâlâ çantasında bir çok senet vardı ve bazıları Ji Klanı Seçilmişleri için yazılmıştı.

 

"Sanırım gidip hesabı kapatma zamanı geldi...." Meng Hao kuru bir öksürük eşliğinde düşündü. Engin Doğu Topraklarınını detaylı bir haritasını içeren bir yeşim kayış çıkarttı. Onu bir an inceledikten sonra Ji Klanı kalesine doğru yöneldi....

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44332 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr