Bölüm 831: Amatörce Bir Baştan Çıkarma Dümeni

avatar
4483 17

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 831: Amatörce Bir Baştan Çıkarma Dümeni


 

Bölüm 831: Amatörce Bir Baştan Çıkarma Dümeni     

 

Meng Hao Fang Xiangshan'a döndü ve aniden depolama çantasından eskimiş bir şişe çıkarttı.

 

"Kuzen, bunu dağdayken buldum. İçinde bir yüce Tao müziği var...."

 

Fag Xiangshan'ın kalbine acı saplandı ama Fang Yunyi'nin kaderine şahit olduktan sonra meburen şişeyi teslim etmekten başka bir şey yapamadı. Özellikle Meng Hao'nun ebeveynlerinin önünde söylediği sözlerden sonra. Bunun düşününce Fang Xiangshan'ın tüyleri diken diken oldu.

 

Aynı şekilde Meng Hao biraz önce onun söylediği nefret dolu sözleri nasıl unutabilirdi? Meng Hao uzandı ve şişeyi aldı, ona baktı ve ardından tekrar Fang Xiangshan'a attı. Şişe ona yabancı değildi; Ölümsüz Antik Taoist Ayin Tapınağının içinde bunun gibi çok sayıda şişe vardı.

 

İçinde yüce Tao müziği barındırsa da bunun sebebi basitçe tapınağın içinde çok uzun süredir durmasıydı.

 

Meng Hao Fang Xiangshan'ı görmezden gelerek döndü ve ışık ışınına dönüşerek uzaklara doğru fırladı. O nihayet ortadan kaybolduğunda üç yaşlı Tao Koruyucusu iç gçeirdi ve Fang Yunyi'nin ayağa kalkmasına yardım ettikten sonra onu ve korkmuş haldeki Fang Xiangshan'ı alarak uzaklarda kayboldular.

 

Günler hızla geçip gitti. Bu süreçte Meng Hao Doğu Topraklarında, çoğunlukla Ölümsüz Antik Taoist Ayin Tapınağı dağlarının çevresinde dolandı. Aurasını ve görünüşünü bambu şapkayla gizledi.

 

Elbise konusunda ise Sun Hai'ye ait olan uzun bir cübbe giymişti. Bölgede dolanarak beklemeye başlamıştı.

 

O iki lanet olası haydutu bekliyordu!

 

"Ne cüretle benim işimi çalarlar!" diye düşündü karanlık bir yüz ifadesiyle. Meng Hao uzun süredir ona ait olması gereken eşyaları çalan o iki haydut hakkında düşünüyordu.

 

"Eğer yanılmıyorsam böylesine utanmaz numaralar yapabilecek piçleri gözümün önüne geliyor!" Soğukça homurdanırken havada uçmaya devam etti.

 

"O iki piç Wang Klanının 10. Patriği ile olan savaşta kaçtılar ve ondan sonra yüzlerini hiç göstermediler. Bu sefer onları kesinlikle bulacağım!" Bir nedenden ötürü Meng Hao kendisine bu kadar kayıp yaşatabilecek kişilerin et peltesi ve papağan dışında kimse olamayacağı konusunda emindi.

 

"O iki piç o kadar güçlü değiller. Nasıl bir çok Seçilmişi soymayı başardılar?" Meng Hao bu konuda oldukça meraklıydı ve anlayamadığı tek nokta burasıydı.

 

"Yoksa bir çeşit iyi talihe falan mı denk geldiler?" diye düşündü şüpheyleç Dağ silsilesine yakın bölgelerde havada uçmaya devam etti. Üç gün geçti ve en sonunda Doğu Topraklarının duvarlı şehirlerinden birine rastladı. Oraya doğru baktı, ardından yavaşça ve bilerek şehrin etrafını bir kaç kez turladıktan sonra nihayet uzaklaştı.

 

Farkında olmadığı şey şehrin hanlarından birinde iki çift gözün gizlice onu gözetledikleriydi.

 

İki iri yarı adam bir masada içki içiyor ve etleri mideye indiriyorlardı. Onlardan biri sandalyede bacaklarını çaprazlayarak oturmuş, diğeri ise masanın kenarına çökmüştü. Görünüşe göre ikisi de ancak bu pozisyonlarda rahat hissediyorlardı.

 

Daha da garip olan bacaklarını çaprazlayarak oturmuş olan içkiyi büyük yudumlarla içiyor ve her lokmada ağzına kocaman yemek atıyordu. Diğer adam ise... yemeğini adeta bir kuş gibi gagalıyordu.

 

"Onu gördün mü?" dedi kuş gibi olan adam. Gözlerini kırpıştırdı ve ardından uzaklarda kaybolan Meng Hao'yu izlerken gözlerinde kurnaz bir parıltı belirdi.

 

"Huh?" diğer adam kafasını kaldırarak Meng Hao'nun uzaklaşan figürüne baktı.

 

"Seni aptal!" dedi kuş gibi olan adam diğerinin kafasına doğru sertçe vurarak. "Aptal! Biraz beynini çalıştır! Beşinci Lord yıllardır seni yanında taşıyor! Nasıl hala bu kadar aptal olabilirsin!?!?"

 

"Ne oluyor lan!" diye kükredi büyük olan. Bir yandan yemekler saçılırken içinde dans eden elektrikler görüldü. "Sen ahlaksız bir varlıksın! Utanmazsın! Bu doğru değil! Seni yolundan çevireceğim!!"

 

"Sessiz ol!" dedi kuş gibi olan hemen. "Beni dinle, bambu şapkalı şu adamı gördün mü? O aurasını gizliyordu. O kesinlikle bir çeşit hazineye sahip!"

 

"Hazine mi!?"dedi büyük olan gözleri yıldırımla parlayarak.

 

"Doğru. Kesinlikle bir hazine. Tecrübelerime dayanarak böyle hazineler taşıyan insanlar genelde zayıf kişiler olur. Onlar basitçe öldürülmeyi bekleyen kuzu gibidir!

 

"Beşinci Lorda güven o herif kesinlikle kolay lokma! Dahası gelişim merkezi muhtemelen çok yüksek değil ama depolama çantası oldukça zengin. Elbiselerini gördün mü? Kısa bir süre önce tıpkı böyle bir elbise giyen bir adamı soymuştuk.

 

"En önemlisi, o insanların kendisini tanımasını belli ki istemiyor. Bu onun sırları olduğunu gösteriyor! Sırlar diyorum!" Kuş gibi olan adam giderek heyecanlanıyordu.

 

"Sırlar!" diye bağırdı büyük olanı gözleri parlayarak.

 

"Sırlarla dolu ve zayıf gelişim merkezine sahip, ayrıca dolgun bir depolama çantası... o kesinlikle tüyü yolunacak biri. Üstelik tek bir bakışla onun nasıl giyineceğini bilen biri olduğunu anlayabilirsin. O bizim için kusursuz bir hedef. Güven bana, eğer onu soyarsak hayatımız değişecek." Kuş gibi olanı giderek heyecanlanmaya devam ediyordu.

 

Gözleri ışıl ışıl parladı ama sonra tereddüt etti.

 

"Ama bir çok kez başarısız olduk ve hatta neredeyse yakalanıyorduk. Özellikle son günlerde. Onun görünüşüne büründüğün zaman peşimize herkes takıldı.... Bekle, o bir zorba mı?"

 

"Anladın işte!" dedi kuş gibi olanı başıyla onaylayarak. "Tabii ki o bir zorba. O daha fazlası olamaz! Bak, bu sefer kesinlikle başaracağız, sadece Beşinci Lorda güven yeter. Diğer seferler de aksilikler oldu. O Seçilmişlerin hepsi gitti, bu yüzden geriye kalanlar sadece kolay lokmalar."

 

"Onu doğru yola kavuştur!" diyen büyük adam dişlerini sıktı ve ardından başıyla onayladı. "Siktir, Üçüncü Lord onu aydınlığa kavuşturacak!"

 

"Bekle Beşinci Lord bir plan yapsın. Onun gibi birisi, hmm... o yüzde seksen yada doksan ihtimalle çapkın bir erkek. Tamam, önceki kullandığımız taktiği kullanamayız. Bu sefer doğrudan 9. planı uygulayacağız. Çabuk ateşli bir yavruya dönüş."

 

“9. plan? Dokuzuncu hangisiydi? Ne cüretle Üçüncü Lordla alay edersin!!" dedi büyük adma öfkeyle.

 

"Uh... 3.! Plan 3!!" diye karşılık verdi kuş gibi olan.

 

"Pekala, neden önceden söylemiyorsun? Tamam kime benzemem gerekiyor?"

 

"Herhangi biri fark etmez. Çekici ve baştan çıkarıcı olsun yeter. Hadi acele et gitmemiz lazım!"

 

"Ateşli ve baştan çıkarıcı mı?" Büyük adam bir an düşündü ve ardından bir patırtı sesiyle birlikte şekli değişti. Şuan son derece kıvrak ve çekici olan güzel, ve baş döndüren yüze sahip bir kadına dönüşmüştü.

 

"Eğer Meng Hao burada olsaydı bu kadının... Dişi Şeytan Zhixiang olduğunu hemen anlayacaktı.

 

"Çok fazla elbise var!" dedi kuş gibi olan. "Hadi, biraz soyun!"

 

Pat!

 

Büyük adam tekrar değişti.

 

"Şimdi de çok fazla açıksın! S-s-seni, seni aptal! Dışarıya böyle nasıl çıkacaksın!?"

 

Yedi yada sekiz ayarlamanın ardından kuş gibi olanı nihayet tatmin oldu ve diğer adamı dışarıya doğru itti.

 

Zhixiang formundaki büyük adam son derece açık saçık giyinmişti ve bu yüzden oldukça sinirliydi. Bu yüzden yolda yürürken burnunu karıştırmaya, büyük erkeksi adımlar atmaya başlayınca kuş gibi olan adam öfkeden kudurmuştu. Daha fazla ayarlama yapılması gerekiyordu.

 

Meng Hao şehirden yeni ayrılmıştı. Bambu şapkanın altında kaşlarını çatmıştı. Günlerdir dağ silsilesinin yakınlarında seyahat ettiktesn sonra hala aradığı o piçleri bulamamıştı.

 

"Gitmiş olabilirler mi?" diye düşündü. "Belki de auramı tespit ettiler?" Aniden yüzü titreşti ve arkasını döndü. Orada, çok uzak olmayan bir noktada kadının biri ona doğru yaklaşıyordu. Sanki takip ediliyormuş gibi yüzünde endişeli bir ifade vardı.

 

Kadın ortaya çıktığı anda Meng Hao'nun deta şaşkınlıktan çenesi düşmüştü.

 

Bu kadın tabii ki Zhixiang kılığına girmiş olan büyük adamdı.

 

Onun üzerinde açık saçık bir elbise vardı ve adeta bahar meltemi gibi kokuyordu. Duruşu alımlı ve narindi, ve gözlerinde onlara bakan herhangi birinin başını döndürebilecek cilveli bir bakış vardı. Ona bakan herhangi bir erkeğin kalbinin güm güm atmaya başlamamasına imkan yoktu.

 

Kadın Meng Hao'yu gerçeken ana baktı ve cilveli bir gülümseme gösterdi. Ardından aceleyle devam etti. Fakat daha çok gitmeden arkasını döndü ve sanki ondan etkilenmiş gibi görünerek Meng Hao'ya baktı. Ona kışkırtıcı, baş döndüren bir bakış attı ardından döndü ve kıvrımlarını şehvetli bir şekilde sallayarak yoluna devam etti. Onun arkadan görünen narin görüntüsü bir erkeğin ateşle yanmaya başlaması için yeterliydi.

 

Meng Hao'nun nefesi kesildi.

 

"Zhixiang" hiç mutlu değildi ve içten içe yaptığı onca cilveye rağmen tepki alamamış olmasını düşünüyordu. Meng Hao'nun verdiği tek tepki şaşkınlıktı. En sonunda "Zhixiang" bilerek bir ağız dolusu kan tükürdü.

 

Yüzü soldu ve geirye doğru sendeledi.

 

"Yoldaş Taoist, kurtar beni!" diye bağırdı Meng Hao'ya bakarak.

 

Meng Hao onu incelerken gözleri kocaman açılmıştı. ardından gözlerinde neredeyse belirsiz bir gülümseme açtı. Sırıtarak yaklaştı.

 

"Ben buradayken," dedi "hiçbir şeyden korkmana gerek yok, Yoldaş Taoist."

 

"Birisi peşimde," dedi Zhixiang hafif bir ses tonuyla. Sesi hem biraz zayıf hem de öncekinden daha cezbediciydi. "Kaçarken yaralandım. Yoldaş Taoist, eğer bana Ölümsüz mağarasına kadar eşlik edersen çok minnettar olurum...."

 

İçten içe Meng Hao kahkahalar attı ve bu tavırların ne kadar sahte olduğunu düşündü ama önceki gibi gülümsedi ve hemen başıyla onayladı. Ardından kadınla birlikte havalandı. İkili dağlarda bulunan bir Ölümsüz mağarasına geldiler. Kadın bir hareketle onu takip etmesini söyledi.

 

Bu noktada Meng Hao'nun gözleri kısıldı. Ölümsüz mağarası sıra dışı görünüyordu. Dışarıdaki büyü formasyonu bir tehlike hissi yayıyordu ve Meng Hao sahip olduğu gelişim merkezi ile kendisinin bile onu kırmasının zaman alacağını anlamıştı.

 

İçeriye adım attığında kadın iç geçirdi ve ardından durdu ve çekici bir gülümsemeyle Meng Hao'ya döndü.

 

"Çok teşekkürler Yoldaş Taoist," dedi kendini bilerek ona yaklaştırarak. "Benim için burada Tao Koruyucusu olur musun? Yaralarım iyileştiğinde kesinlikle iyiliğini karşılıksız bırakmayacağım."

 

"Tabii ki ne demek!" dedi Meng Hao kusma isteğini zar zor bastırarak. Meng Hao bir kaç adım geriledi.

 

Kılıç değiştirmiş olan adam kaşlarını çattı. İşler planladığı gibi gitmiyordu ve şimdi ne yapacağını bilemez haldeydi. Hemen ayağını sertçe yere vurdu ve aniden kuş adamdan gizli bir bilgilendirme mesajı geldi.

 

Birkaç nefeslik sürenin ardından Ölümsüz mağarasının kapısı hızlıca açıldı ve Meng Hao'yu şaşırtan canavarsı bir aura içeriye akın etti. Üzerinde siyah bir cübbe olan yakışıklı bir adam içeri girdi. O hatta bir bilgin havasına sahipti.

 

"Demek geri döndün karıcım!" dedi genç adam gülerek. Fakat Meng Hao ile "Zhixiang'ı" görünce aniden duraksadı ve ardından gözleri kocaman açıldı.

 

"Kahpe! S-sen gerçekten de beni burada aldatıyor muydun!?!?" Genç adamın yüzü öfkeyle burkuldu ve aurası güç ile patladı. Gök ve Yer karardı ve her şey titreyerek adeta patlamanın eşiğine geldi. Ölümsüz mağarasının kapısı patladı ve Meng Hao'nun görmüş olduğu şok edici büyü formasyonu paramparça oldu.

 

Ruh Alemini aşan korkunç bir aura taştı. Bu inanılmaz güçlüydü ve adeta bir Ölümsüz kendini göstermiş gibiydi. Tüm alan aniden kilitlenerek Meng Hao'nun kalbinde ölümcül bir kriz hissi uyandı.

 

Sanki karşısında duran kişi kendisinin yaşayıp yaşamayacağına kolayca karar verebilirdi.

 

"Kocacım, yanlış anlaşılma oldu..." dedi "Zhixiang".

 

"Ne yanlış anlaşılması lan! Çekil yolumdan! Karı koca olduğumuz için, bugün seni öldürmeyeceğim. Fakat senin oynaştığın bu herif bir bedel ödemesi gerek! Onun hangi tarikattan olduğu umurumda değil, Meng soy isimli kişi birinin ölmesini istiyorsa onu kurtarmaya kim cüret edebilir!?"

 

Genç adama bakan Meng Hao'nun gözleri titreşti ve yüzünde garip bir ifade belirdi.

 

Bu genç adam... tıpkı Meng Hao'ya benziyordu!

 

Tabii ki Meng Hao bambu şapka taktığı için kimsenin kendisini tanıyamayacağı şekilde görünüşünü değiştirmişti.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44341 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr