Bölüm 856: Son Kez!

avatar
3929 13

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 856: Son Kez!


Bölüm 856: Son Kez!   Yedinci Şeytan Mühürleme Nazarı Şeytan Mühürleyiciler Birliğine özgü bir büyüydü. Bu büyü Ji Klanının Karma Tao'suna benzese de temelde farklıydı. Meng Hao onu serbest bıraktığında gözleri garip bir ışıkla parladı ve kafasını kaldırarak etrafındaki büyülü eşyalara baktı.   Aniden çeşitli eşyalara bağlı sayısız iplik gördü. Bunlar Karma İplikleriydi.   Büyülü eşyaların her biri kendilerini Savaşçı Köşküne bağlayan Karma İpliklerine sahipti ve şuan Meng Hao onların her birini net bir şekilde görebiliyordu.   "Demek büyülü eşyalar bile Karmaya sahip olabiliyor," diye düşündü. "Pekala, artık endişelenmeme gerek yok." Boğazını temizleyerek kurnazca etrafına bakındı.   "İlk önce büyülü eşyaların üzerindeki Karmayı nazarlayacağım ve ardından onlarla bir çeşit kader bağı yaratacağım!" Elini sallayarak Yedinci Şeytan Mühürleme Nazarının köşkteki bütün eşyaları sarmasını sağladı.   Göz açıp kapayıncaya kadar parlak ışık dört bir yana saçıldı ve tüm Savaşçı köşkü sarsılmaya başladı.   Meng Hao kalbi güm güm atarken biraz bekledi. Daha fazla tepki olmadığını gördüğünde biraz rahatladı ardından etrafına bir kez daha tilki gibi bakındı.   "Buradaki zemin döşemeleri de harika görünüyor," diye düşündü dudaklarını yalayarak. "Sanırım daha sonra bir kaç tanesini söküp götürebilirim. Ve rafların yapıldığı tahtalar sıradan değil....   "Şu dekoratif kiremitler de hoş görünüyor!" Derin bir nefes alırken gözleri ışıl ışıl parladı.   Hemen bir büyü hareketi uygulayarak kendi kafasının üstünde Karma İpliklerinin ortaya çıkmasını sağladı. Bunlar görkemli renklerle pırıldayan kendi kişisel Karma İplikleriydi. Meng Hao qi'sini yatıştırdı ve zihnini sakinleştirdi, ardından Karma İpliklerini arayarak içlerinden adeta yok olmanın eşiğinde görünen bir tanesini buldu.   Bu Karma İpliği biraz önce mızrağı ilk gördüğü an yaratılmış olan Karma İpliğiydi. Tabii ki iplik son derece inceydi, sanki hafif bir meltemle paramparça olacaktı.   Meng Hao derin bir nefes aldı, ardından elini kaldırdı ve o ipliğe doğru işaret etti. Aniden Karma İpliği büyülü bir sembol şekline büküldü ve ardından Meng Hao'nun eline indi.   "Kaderi bağla!" dedi. Aniden iplik canlı bir ışıkla pırıldamaya başladı. Aynı esnada mızrak sanki bir şeye karşı mücadele ediyormuş gibi titremeye başladı.   Bu mücadele sırasında Meng Hao'ya bağlı olan ve mızrağı temsil eden Karma ipliği aniden netleşti. Şuan Meng Hao'ya daha da sıkıca bağlıymış gibi görünüyordu, sanki ikisi arasındaki Karma giderek derinleşiyordu.   "Bir Karma Buyruğu! Kaderi bağla!" Meng Hao'nun gözleri parladı ve br kükreme koparttı. Meng Hao onu ezerken sağ elindeki büyülü sembol ışık saçmaya başladı. Büyülü sembolün parçalanmasıyla beraber bir gümbürtü koptu. O ortadan kaybolduğu anda mızrak mücadeleyi kesti ve Meng Hao aniden mızraktan yankılanan bir davet benzeri hissiyat aldı.   Heyecanını bastıramayarak elini havaya uzattı. Mızrak hemen havada uğultularla fırladı ve doğruca onun eline indi.   Meng Hao gürültülü bir kahkaha koparttı.   "Benim! Buradaki bütün büyülü eşyalar artık benim!" Kalbi inanılmaz bir heyecanla dolduğu sırada aniden arkasından canice bir aura ona doğru dalgalandı.   Aura öylesine yoğundu ki onu sadece üzerine doğru eserek hem ruh hem de bedenen öldürebilecek tipteydi.   Meng Hao'nun yüzü düştü ve kafasını çevirdi. Fakat arkasındaki kimse yoktu. Fakat canice aura hala oradaydı; görünüşe göre o Savaşçı Köşkünün kendisinden geliyordu.   Meng Hao'nun yüzünden soğuk terler aktı ve hareket etmeye cesaret edemedi. Canice aura onu yoğun bir gerginlikle doldurdu ve kapıya doğru yavaş yavaş yanaşmaya başladı. Bu sırada cani aura da sanki onu korkutmayı amaçlıyormuş gibi takip etti.   "Biraz önce sadece kader bağları yaratıyordum!" Meng Hao hızlıca konuştu. "Niye sinirlendin?" Bir an sonra devam etti, "Uhh... yanlış anlaşılma, yanlış anlaşılma. Savaşçı Köşkü, kardeşim, tüm bunlar sadece bir yanlış anlaşılmaydı, değil mi?" Cani aura her zamanki gibi yoğundu.   Fakat uzun bir an sonunda Meng Hao auranın dağıldığını hissetti. Kendisine saldırmadığını görünce gözleri hemen etrafa döndü. Köşkten ayrılmanın eşiğindeydi ama içerideki onca büyülü eşyayı görünce bunu yapma gücünü kendinde bulamadı.   "Savaşçı Köşkü, kardeşim, bana bakma sen!" diye bağırdı gürültülü bir şekilde. "Ben kendi başıma iyiyim burada. Sen sadece daha önce ne yapıyorsan ona dön, tamam mı?" Bununla birlikte dikkatlice siyah kanla kaplı kılıca doğru götüm götüm yanaştı.   Cani auraya karşı temkinli bir şekilde hemen Bir Karma Buyruğunu kullanarak kendisini kılıca bağlayan Karma İpliğini buldu ve ardından hızlıca kaderi bağladı.   Kılıç titredi ve Savaşçı Köşkünün cani aurası tekrar patladı. Meng Hao'nun alnından soğuk terler aktı ama dişlerini sıktı ve Kader Bağlarını bir kaç kez daha kullandı. Üçüncü seferden sonra kılıç mücadeleyi kesti ve görünmez bir bağlantı aralarında şekillendi.   Kılıç havalandı ve Meng Hao'nun etrafında bir ejderha gibi dönmeye başladı.   Savaşçı Köşkünün içinde cani aura patlayarak her yeri doldurduğundan Meng Hao'nun sevinmeye zamanı yoktu. Aura kızmış gibiydi ve rakipsiz bir öfkeye sahipti.   "Bu son seferdi!" dedi Meng Hao. "Son kez!"   Ardından dudaklarını yaladı ve uzunca bir süre hareket etmeye cesaret bulamadan olduğu yerde kaldıktan sonra dikkatlice bir büyülü yeşim çiçeğe doğru ilerledi. Dişlerini gıcırdatarak hemen büyülü çiçeği Bir Karma Buyruğu ile vurdu. Bir büyülü sembol ortaya çıktı; Bu bu çiçek görünüşe göre diğer eşyalardan farklıydı ve Meng Hao ilk denemede başarılı olmuştu.   Bunun hemen akabinde şok edici cani aura her yeri titretti. Meng Hao'nun tüm vücudu şuan terden sırılsıklam olmuştu.   "Bu son seferdi!" diye bağırdı hemen. "Söz veriyorum, bu sondu!   "Savaşçı Köşkü, kardeşim, bu gerçekten sondu. Şimdi buradan gidiyorum, görüşürüz!" Cani auranın şiddeti Meng Hao'nun yüzünün bembeyaz olmasına neden oldu ve kalbi titredi. Konuşurken bir yandan da çıkışa doğru yürümeye başlamıştı.   Fakat birkaç adım attıktan sonra ister istemez Kader Bağlarını yakındaki bir rafta gördüğü küçük bir şişenin üzerine kullandı. Şişe siyahi yeşil renkteydi ve sıradan görünse de Meng Hao ondan sonsuz bir auranın yayıldığını hissedebiliyordu.   "Lanet olsun!" diye düşündü dişlerini gıcırdatarak. Aynı sırada kendisini şişeye bağlayan Karma İpliğini buldu ve onu bir büyülü sembol yapmak için kullandı. Sembol eline indiği anda onu ezdi ve başarılı olup olmadığını kontrol bile etmeden hemen küçük şişeyi kaptı.   Eliyle onu kavradığı anda vücudu yıldırım gibi parlayarak Savaşçı Köşkünün çıkışına doğru fırladı. Aynı sırada cani aura da Meng Hao'ya doğru inanılmaz bir hızla patladı ve içinden hafif bir kükreme sesinin yankılandığı duyuldu.   "Bu sondu!" diye bağırdı Meng Hao. "Gerçekten, bu sondu. Şimdi buradan gidiyorum!" Meng Hao hızla ilerlerken tüyleri diken diken olmuştu. Arkasında cani aura sanki onu kovarmış gibi üzerine geliyordu.   Kapının yanında daha önce gördüğü masa duruyordu. Meng Hao geçerken kendini tutamayarak uzandı ve orada duran bir yeşim kayışı kaptı.   Artık bu son hamle Savaşçı Köşkünün cani aurasının sabrını taşıran hareket olmuştu. Aura patlayıcı bir saldırıya dönüşerek Meng Hao'ya doğru ilerledi.   Cani auranın içinden hafif bir bağırma sesi duyuldu: "Defol git lan buradan!"   Saldırı Meng Hao'ya çarptığında ağzından kanlar saçıldı ve kapıya doğru adeta ipi kopmuş bir uçurtma gibi savruldu.   Kapı sertçe açıldı ve Meng Hao'nun dışarı fırlamasının ardından tekrar sertçe geri kapandı.   Bunun hemen akabinde Savaşçı Köşkü ortadan kaybolmaya başladı. Ayrıca bu sırada sahne saraydaki Üç Büyük Taoist Toplumu Patriklerine ve diğer tarikat Patriklerine görünür hale gelmişti.   Ekranda Meng Hao'nun ağzından kanlar yüzünde ise inanılmaz bir kararlılıkla uçtuğunu gördüler. Ona bakınca sanki kendisine verilen görevi canı pahasına yerine getirecek ve bunun için her bedeli ödemeye hazır bir adam görüntüsündeydi.   Meng Hao bir ağız dolusu daha kan tükürdü ve ardından bağırdı, "Küçük nesilden Fang Mu adeta ölümün eşiğine gelse de kudretli Üç Büyük Taoist Toplumu Patriklerinin ona vermiş oldukları görevi ne pahasına olursa olsun yerine getirdi!" Bununla birlikte Feng Shui pusulasını çıkarttı ve onu havaya kaldırdı.   Bu son derece etkileyici bir görüntüydü. Ağzının kenarlarından kanlar sızıyordu ve yüzü bembeyaz olmuştu. Vücudu titredi ve belli ki ağır yaralıydı. Onun sözleri ve şuan ki görüntüsü aniden Üç Büyük Taoist Toplumu Patriklerinin etkilenmelerine neden olmuştu.   Patriklerin nefesi hızlandı ve kalplerinde hissettikleri coşkunluğu adeta kontrol edemez hale geldiler.   Tam o anda soluk yüzlü Ling Yunzi Meng Hao'nun önünde somutlaştı. Hemen sağ eliyle bir kavrama hareketi yaptı ve Meng Hao'nun elindeki Feng Shui pusulası ona doğru uçtu. Meng Hao'ya doğru başını aşağı yukarı salladı ve ardından duygulu bir iç geçirdi. Kendisi de Savaşçı Köşkünün ışığı tarafından yaralanmıştı ve oranın ne kadar tehlikeli olabileceğinin farkındaydı. Meng Hao'nun yaralandığını görünce ona karşı bir acıma duygusuyla dolmuştu. Ardından Meng Hao'nun ciddi ve etkileyici yüz ifadesini görünce aniden Meng Hao ile arasında daha önce yaşananların yanlış anlaşılmalar olduğu hissine kapılmıştı.   "Ne kadar iyi bir çocuk!" dedi. "Bu tıbbi hapı al. Yaralarının icabına bakacaktır!" Sağ elini sallayarak beyaz bir tıbbi hapın Meng Hao'nun önüne doğru uçmasını sağladı. Meng Hao sahip olduğu simya Tao'su yeteneği sayesinde bu hapın tıbbi aromasının kesinlikle bir hazine hapı seviyesinde olduğunu anlayabiliyordu.   "Onu burada kopyalayamayacak olmam çok kötü oldu," diye düşündü. Hemen hapı kabul etti ve ardından onu depolama çantasına attı.   "Bence onu şimdi kullanmalısın," dedi Ling Yunzi ilgiyle bakarak. "Yaraların oldukça ciddi."   Meng Hao içten içe acı acı güldü. Tıbbi hapı kullanmayı istemiyordu. Tek yapması gereken Sonsuz sınıfını etkinleştirmekti. Bununla neredeyse anında iyileşecekti. Fakat Ling Yunzi'nin gözleri onun üzerindeydi, bu yüzden Meng Hao acısını bastırarak dişlerini sıktı ve en sonunda hapı ağzına attı.   Tıbbi hap içinde çözündüğü anda vücudu sıcak bir akımla doldu ve bütün yaraları iyileşti.   "Ne kadar acı," diye düşündü Meng Hao. "Çok kötü bir kayıp. Eğer bu tıbbi hapı kopyalayabilseydim, onu daha sonra yüksek fiyatlara satabilirdim." İçten içe acı acı güldü ama yüzüne minnettar bir ifade takınarak ellerini kenetledi ve ona baş selamı verdi.   Ling Yunzi tekrar başını salladı. Düşünmeye devam ettikçe Meng Hao'nun hem gelişim merkezi hem de sezgi anlamında en iyinin de en iyisi olduğu kanaatine varıyordu.   "Önceki gizli yetenek ve diğer aşamalarda onu gerçekten de yanlış anlamışım," diye düşündü Ling Yunzi.   Yüzünde genişçe bir gülümsemeyle konuştu, "Fang Mu, Dokuz Deniz Tanrısı Dünyasının bir Oturum öğrencisi olmak ister misin!?"   Bu sözlere karşılık olarak yıldızlı gökyüzündeki sarayda bulunan Patrikler pırıltılı gözlerle izlediler.   Ölümsüz Antik Taoist Ayini Patriği hafifçe gülümsedi, bu gülümseme derin anlamlar içeriyordu. Yüce Akıntı Kılıcı Mağarası Patriği bir an tereddüt etti. Dokuz Deniz Tanrısı Dünyası Patriği ise gürültülü bir şekilde güldü.   Meng Hao bir an afalladı ve reddetmeyi düşündü. Ardından eğer Dokuz Deniz Tanrısı Dünyasına Fang Mu ismiyle girerse Fan Dong'er'in de orada öğrenci olduğunu düşününce ne kadar eğlenceli olabileceğini fark etti.   Boğazını temizledi ve ellerini kenetledi.   "Küçüğünüz gönüllü," diye cevapladı. "Ne yazık ki, halletmem gereken bir kaç küçük mesele var. Eğer kıdemli bana bu işlerimi halletmem için zaman tanırsa, işim bittiğinde hemen Dokuz Deniz Tanrısı Dünyasına gitmeye hazırım."






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44260 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr