Bölüm 73: Vahşi Dövüş

avatar
10661 26

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 73: Vahşi Dövüş


 

Bölüm 73: Vahşi Dövüş



Qi Yoğunlaştırmanın dokuzuncu seviyesi!” Meng Hao’yu şöyle bir süzünce, Shangguan Xiu derin bir nefes aldı. O burada büyüyü iki aydır besliyordu. Samanyolu Şehri Gelişimcileri onun buradaki gerçek amacını bilmiyorlardı ve onların en yüksek seviye uzmanlarını da etrafta istememişti. Onun burada olma nedeni Meng Hao idi.



Son zamanlarda duyduğu şeyler ve gördüğü her şeye bakınca, Meng Hao’nun hazineleri kopyalayabilen kötücül bir değerli eşyaya sahip olduğundan yüzde altmış emin olmuştu.



Aksi takdirde, nasıl bu kadar fazla tıbbi hapa ve uçan kılıca sahip olabilirdi? Ayrıca, Meng Hao, Wang Tengfei ile dövüştüğü gün on tane uçan kılıcının kayıp olduğunu nasıl fark edemezdi?



Onlar kırılmış gibi görünmüştü, ama gerçekte Shangguan Xiu onları gizlice almış ve dikkatlice incelemişti. O zaman bu on kılıcında kesinkes aynı materyallerden oluştuğunu keşfetmişti.



Bütün uçan kılıçlar genel anlamda hep aynı görünse de, daima daha sonra saptanabilen ufak üretim farklılıkları kalırdı. Buna karşın Meng Hao’nun kılıçlarının detayları tıpatıp aynıydı. Bu tabii ki Shangguan Xiu’nun şüphelerini canlandırmıştı.



Fakat, o zaman bu kanıt onu tamamen ikna etmeye yetmemişti. Ama şimdi, Meng Hao’nun Gelişim merkezinin çoktan dokuzuncu seviyeye ulaştığını görünce, daha da emin olmuştu. Emin olma oranı yüzden seksenin üstüne çıkmıştı.



Dokuzuncu seviyeye ulaşmış olabilirsin, ama bu seviyeye daha yeni ilerlediğin çok belli.” dedi Shangguan Xiu, gözleri soğukça parlıyordu. “Bugün yine kaçmaya çalışırsan, dağdan aşağı gönderdiğim Kan Küresini patlatacağım. Eğer bu olursa, üç ülkenin insanları göz açıp kapayıncaya kadar küle ve dumana dönüşecek.” Meng Hao’nun kaçacağından çok endişelenmişti, bu yüzden saldırmadan önce bunu önlemek için hazırlıklar yapmıştı.



Bugün kaçmayacağım.” Shangguan Xiu’ya bakarak konuştu, zihninde neredeyse 5 yıllık olan anılar yüzdü. Tarikat dağılmadan önceki olayları, Tarikatın dağılmasının ardından yaşanan kovalamaca, tüm bunlar Meng Hao’nun gözlerinin önünde parladı. Ardından öldürme arzusu kabardı. Elini kaldırdı ve 30 metreden uzun bir Alev Pitonu oraya çıktı. Sadece boyutu etkileyici değildi, aynı zamanda kafasında büyük bir de boynuz vardı. Yoğun bir sıcaklık yayan piton vücudunda titreşen alevlerle birlikte Shangguan Xiu’ya doğru fırladı.



Shangguan Xiu’nun etrafındaki kesik başlar çatırdadı ve alevle yandı, bazıları ona doğru yuvarlanmaya bile başladı. Shangguan Xiu güldü, depolama çantasına vurdu ve beş renkli bir sancak çıkarttı. Bu devasa sancak açıldığında içinden beş renkli bir sis çıktı. Daha sonra bu sis her biri onlarca metre olan beş tane sis ruhuna dönüştü. Yüzlerinde gudubet sırıtışlarla Alev Pitonuna doğru atıldılar.



Devasa bir patlamanın ardından, yakınlardaki iri kayalar un ufak oldu, etraftaki ağaçlar ve Daqing Dağının Hint Kamışı Asmaları toz oldu. Havayı dolduran toz ve kül görüşü biraz bulanık hale getirdi.



Bu hafif pusun içinde Meng hao inanılmaz bir hızla ileri doğru atıldı. Daha yanmamış olan diğer kesik başlar Shangguan Xiu’ya doğru yuvarlanmaya devam etti. Shangguan Xiu’nun gözleri parladı ve hızlı parmak hareketleriyle büyü işaretleri yaptı. Daha sonra ellerini önüne doğru itti.



Beş Renkli Ölüm!” diye bağırdı ve ürkütücü bir feryat sesi aniden etrafında yükseldi. Meng Hao hemen depolama çantasına vurdu. Elinde beliren resim tomarını açtı ve altı tane hayvan uluyarak ortaya çıktı.



Muazzam bir gök gürlemesi onların etrafını sardı. Meng Hao parlakça titreşen soğuk gözlerle rakibine doğru hücum etti. Shangguan Xiu’da ileri doğru atıldı. Daha fazla kesik baş posa haline geldi.



Reliance Tarikatının Patrik Reliance’dan önceki adını biliyor musun?” dedi Shangguan Xiu sakince. “Önceki ismi Şeytan Mühürleme Tarikatıydı!” Aniden Daqing Dağının zirvesine doğru baktı ve ayağını sertçe yere vurdu. Daqing Dağı gürlemeye başladı ve sonra aniden dağdan tarifi imkansız bir aura patladı. Bu sadece iplik teli gibiydi, fakat bu tel yerin ve göğün gücüyle titreşiyor gibiydi. O, sezgili olmaktan ziyade Shangguan Xiu’nun kontrolündeydi. Tel Meng Hao’nun ayağının altındaki zeminden yukarı doğru dolaştı.



Shangguan Xiu aniden daha da yaşlanmış gibi göründü, sanki onlarca yıl yaşlanmış gibiydi. Neredeyse mezardan dışarı sürünen bir cesedi andırıyordu.



Belli ki biraz önce kullandığı büyülü tekniği uygulamak son derece zordu ve kişinin ömründen yiyordu. En başta, bunu kullanmayı düşünmemişti, ama Meng Hao’nun Gelişim Merkezini görünce başka şansı olmadığına karar vermişti. Bu savaşı hızlıca bitirmek istemişti. Ne de olsa Zhao Ülkesinin bütün Gelişimcileri şu an onu arıyordu.



Bu savaş kesinlikle dikkatlerini çekecekti. Eğer dövüşü hızlıca bitirirse, o çok istediği hazineyi almak için bolca zamanı olacaktı.



Şeytan Mühürleme Tarikatı dünyadaki Şeytanları arayıp onları mühürledi, ruhlarını serbest bıraktı ve onların güçlerini alarak Göklere saygısızlık etti! Sen daha yeni dokuzuncu seviyeye ulaştın, benimle dövüşürken ne kullanabilirsin? Ben eğer isteseydim, elli yıl önce Temel Kurulumu aşamasına geçerdim!” Shangguan Xiu konuşurken, Meng Hao resim tomarını sallayarak ayaklarının etrafına dolanan aura ipliğine karşı direnmek için onu kullandı.



Fakat resim tomarı auraya dokunduğu anda bir patlama çınladı ve şiddetle uzaklara fırlarken yüzeyinde çatlaklar belirdi. Aura ipliği ise Meng Hao’ya doğru fırladı.



Bir gürleme sesinin ardından Meng Hao bir ağız dolusu kan tükürdü. Tüylü yelpaze ona kalkan olmak için hemen gelmişti. Tüyler çatlarken Meng Hao’da bu fırsattan istifade edip kaçınmayı başarmıştı. Kaçınmış olsa da, geriye doğru yuvarlanmış ve üç ağız dolusu kan tükürmüştü.



Sadece bir hamle yapılmasına rağmen Meng Hao çoktan yaralanmıştı bile. Shangguan Xiu’nun akıl ermez sırlara sahip olduğu belliydi. Soğuk bir kahkaha attı. Bu saldırıyı yapabilmek için ömrünün birazını harcamıştı. Bu saldırı Meng Hao’yu öldürmemiş olsa da Shangguan Xiu’nun zaferini ortaya koymuştu. Shangguan Xiu ileri doğru yürüdü, ezilmiş, kanlı kesik başların üzerine bastı.



Meng Hao’nun ağzı kanla dolu olsa da, gözlerinde yırtıcı bir parlama vardı. Shangguan Xiu yürümeye başladığı anda, Meng Hao elini kaldırdı ve ezilmiş kellenin içinden siyah bir aura yükseldi. Bir anda, aura siyah akrebe büründü. Bu akrep yıldırım gibi harekete geçti, öyle hızlıydı ki Shangguan Xiu’nun ne ayağını çekmeye ne de kaçınmaya zamanı oldu. Akrebin iğnesi onun ayağına saplandı.



İğne battığı anda, akrep siyah iplik tellerine dönüşerek Shangguan Xi’nun içine aktı.



Shangguan Xiu’nun yüzü değişti. Bu çok ani ve tahmin edilemez bir değişimdi. O akrep tabii ki Mor Felek Tarikatı öğrencileri olan Qian ve Lu’dan alınan nadir büyülü haptı. Bu büyülü akrep son derece zehirliydi!



Siyah aura Shangguan Xiu’nun ayağına girdi ve ardından Qi geçitleriyle bütünleşerek bir an da tüm vücudunu doldurdu. Shangguan Xiu’nun yüzü siyaha döndü ve çürük balık gibi kokan siyah renkli bir kan tükürdü.



Bu nasıl bir zehir!?” dedi Shangguan Xiu, yüzünde şaşkınlıkla geri çekildi. Bir zayıflık hissi tüm vücuduna sel suyu gibi yayıldı. Düşünmek için çok az zamanı olduğunu bilerek, depolama çantasına vurdu ve bir tane tıbbi hap çıkartıp yuttu.



Meng Hao tam da böyle bir anda hamlesini yapmayı planlamıştı. Hatta üç ağız dolusu kanı da bilerek tükürmüştü, tüm bunlar Shangguan Xiu’nun üstün taraf olduğunu düşünmesi içindi. Rakibi geri çekilip tıbbi hap yutar yutmaz, Meng Hao ileri doğru fırladı. Depolama çantasına vurdu ve siyah bir ağ ortaya çıkarak Shangguan Xiu’ya sarılma tehdidi oluşturdu.



Neler olduğunu tarif etmek uzun sürse de aslında tüm bunlar anlık olaylardı. Shangguan Xiu hapı mideye indirirken ifadesi titredi. O sırada ağ onu sarmaya başlamış olsa da parmakları hızlı hareketlerle büyü işaretleri yaptı. Meng Hao hiç duraksamadan ilerlemeye devam etti. Elinde siyah, ahşap yay ortaya çıktı ve onu gerdikten sonra uğultulu bir ok Shangguan Xiu’ya doğru fırladı.



Shangguan Xiu yüksek hızla geriye doğru hareketlendi. Bir tıbbi hap, bir siyah ağ, bir ok ve bir büyü. Hepsi için zamanı yoktu, iki tanesini seçmeliydi.



Yüksek perdeli bir ses çınladı. Shangguan Xiu hapı mideye indirdi, ama büyüden vazgeçti. siyah ağdan kaçınmayı başardı ama oku atlatamadı. Ok tam sağ omuzuna girmiş ve diğer taraftan siyah kanlar eşliğinde çıkmıştı.



Yoğun bir acı tüm vücuduna yayılsa da Shangguan Xiu sadece hafifçe homurdandı. Meng Hao ise bir an bile duraksamadı. İkinci bir ok uğuldayarak ilerledi ve onu üçüncü, dördüncü ok izledi. Meng Hao amansızca ilerliyordu. Her adımda bir ok fırlatmıştı ve yedi adım da yedi ok rakibine doğru yol almıştı.



Yedi ok ileri doğru fırladı, havada şok edici bir öldürme arzusuyla tiz çığlıklar çıkarttı!



Shangguan Xiu ise geri çekilmeye devam ediyor, siyah ipliklerin tüm vücuduna yayılmasını kontrol altına almaya çalışıyordu. Fakat, aynı zamanda gelen okları da atlatması gerekiyordu. Fakat dokuzuncu seviye Gelişim merkeziyle ancak bu kadar yapabiliyordu. Qi Yoğunlaştırma aşamasının dokuzuncu seviyesinin zirvesinde ve Temel Kurulumu aşamasının bir saç teli uzağında bile olsa, sonuç olarak hala Temel Kurulumu aşamasında olmayacaktı.



Hayır, o hala Temel Kurulumu aşamasının uzağındaydı. Tıpkı Meng Hao gibi hala dokuzuncu seviyenin içindeydi. Bu iki aşama arasındaki fark yerle gök gibiydi.



Her şeyi aynı anda kusursuzca yapamazdı. Havada yankılanan bir gürlemeyle birlikte yedi ok onun sağ kolunu delerek tamamen mahvetti. Oklara karşı yapabileceği tek şey buydu. Vücudundaki zehri geçici olarak kontrol altına almaya odaklanmak için sağ kolundan vazgeçmişti.



Bunu yapmasının ardından, Meng Hao sekizinci oku fırlattı, daha sonra da dokuzuncuyu. Shangguan Xiu kafasını gökyüzüne doğru kaldırdı ve inledi.



Gelişim yolunda yürümeye başladığından beri hiç böylesine tehlikeli bir duruma düşmemişti. Kolunun birini kaybetmişti! Ödediği bu bedel, hissettiği acı, onun Meng Hao’ya karşı olan öldürme arzusunu bambaşka bir seviyeye çıkartmıştı.



Gözleri kan çanağına dönmüştü, zehir şu an kontrol altına alınmış olsa da, kolay kolay dışarı atılamayacaktı. Doğrusu şu an için, Qi Yoğunlaştırma aşamasında zehirden kurtulması imkansız olacaktı. Yalnızca Temel Kurulumu aşamasına ulaşabilirse zehri atabilirdi.



Samanyolu Denizi!” diye bağırdı, saçları delice uçuştu. Ardından dilini ısırdı ve bir kan küresi tükürdü. Kanın içinden, içinde kaynayan bir rüzgar kitlesi olduğu görülebilen mor bir inci dışarı aktı. O ortaya çıkar çıkmaz şiddetli bir rüzgar yükselerek Meng Hao’nun en son fırlattığı üç oku bertaraf etti.




 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44236 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr