Bölüm 119: Güney Diyarını Sarsan Miras

avatar
9676 23

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 119: Güney Diyarını Sarsan Miras


 

Bölüm 119: Güney Diyarını Sarsan Miras



Bu Miras turnuvasında hayal etmesi bile zor olan bazı tehlikeler olmalı. Eğer dikkatli olmazsam, büyük ihtimalle başarısız olurum ve ölürüm… Ama büyük riskler büyük ödüller getirir. Eğer bir şey daha riskliyse, bu onun daha fazla ödül şansına sahip olduğunu gösterir. Eğer orada böyle tehlike yoksa, sorun yok. Ama varsa… Pekala, eğer gitmezsem hayatımın sonuna kadar pişmanlık duyacağım!” Meng Hao, Chu Yuyan’ın söylediklerini düşünürken gözleri kararlılıkla doldu. Fakat, o kadar düşünmesine rağmen neden Chu Yuyan’ın ona bu kadar fazla bilgi verdiği konusunda herhangi bir fikri yoktu.



O, beni kışkırtıyor. Belki de gerçek amacı benim içeri girmemdir. Ya da belki değildir… İkincisinin ihtimali daha düşük. Belki de içeri girip Kan Ölümsüzü Mirası turnuvasını başlatmamdan sonra, dış dünyanın dikkatini çekeceği için, Mor Felek Tarikatının onun izini bulma şansına sahip olabileceğini düşünüyordur.” Meng Hao ona doğru bir bakış atarken gözleri parladı.



Eğer girmezsem, hiçbir şey olmayacak. Ama eğer bu onun istediği şey ise, biraz önce neden bu kadar detaylara indi, özellikle beni tedirgin edecek şeyleri neden anlattı? Acaba… O ne düşünüyor? Onun gerçek amacı ne…?” Meng Hao düşünürken gözleri titreşti. En sonunda gözlerini kapatarak meditasyona başladı.



Zaman yavaşça akarak yarım ay geride kaldı. Chu Yuyan bu süre sonunda ikinci hapı yapmayı başarmıştı. Fakat, bir ay daha geçtiğinde üçüncü ve dördüncü hapları yapma girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı.



Meng Hao simya konusunda bilgili değildi, ama Chu Yuyan’ın bunu bilerek yapmadığından emindi. İşin doğrusu hap yapımı giderek zorlaşıyordu. Bu geçen bir ay boyunca Meng Hao Kan Ölümsüzü Mirasını düşünerek zamanını harcamamıştı. Sanki bu konuyu aklından çıkartmış gibiydi.



Bir gün, yavaşça ayağa kalktı ve bir uçan kılıcın üstüne zıplayarak yukarıdaki sislere doğru daldı ve kalkanı gözlemlemeye gitti.



Son aylarda, Meng Hao her on günde bir kalkanı gözlemlemeye gidiyordu. Onun her ayrılışında, Chu Yuyan onun gidişini ifadesizce izliyordu.



Bu sefer Meng Hao’nun gidişinin üzerinden dört saat geçmişti, Chu Yuyan aniden kafasını kaldırdı, gözleri parlıyordu. Daha sonra kaşlarını çattı, sanki hap yapımı sürecinde bazı problemler yaşıyor gibiydi. Daha sonra ayağa kalkarak sislere doğru bakmaya başladı. Bundan kısa bir süre sonra kan gölünün bulunduğu bölgeye doğru yürüdü. Oraya vardığında etrafa şöyle bir bakındı ve tekrar hap ocağının olduğu yere geri döndü. Sanki aklındaki sorunun cevabını almış gibiydi. Tekrar simyaya devam etti.



Yarım ay daha geçti. Chu Yuyan en sonunda üçüncü ve dördüncü hapları yapmayı başarmıştı. Ardından hemen beşinci hapın yapımına başlamıştı. Meng Hao için bu son haptı. O bittiğinde, gerekli olan 7 ikincil hapın hepsi tamamlanmış olacaktı.



Zaman akmaya devam ediyordu, göz açıp kapayıncaya kadar 2 ay geride kalmıştı. An itibariyle Meng Hao ve Chu Yuyan’ın bu volkanda kapana kısılmalarının ardından tam yarım yıl geçmişti. Son geçen iki ay boyunca Chu Yuyan ara sıra mağara bölgesinden ayrılıyordu. Bunu bazen Meng Hao onu izliyorken, bazen de Meng Hao orada değilken yapıyordu. Formülle ilgili sorunlar yaşadığında etrafta dolanıyordu. Fakat, kan gölünün üç yüz metre yakına asla girmiyordu. O sınırda duruyordu.



En sonunda bir gün, Meng Hao’nun bakışları altında ayağa kalktı. Kaşları çatık bir şekilde sislerin içine daldı. Kan gölünün üç yüz metrelik sınırına ulaştığında gözleri parladı. Aniden, Gelişim Merkezinin gücü alevlendi ve en yüksek hızıyla kan gölüne doğru koşmaya başladı.



Chu Yuyan göle yaklaşırken, gölün yüzeyi dalgalanmaya başladı. Sunak ortaya çıktı ve onun ardından devasa taş kafa belirdi. Kafanın ağzı açıktı, orada Miras Turnuvası katılımcısını bekleyen bir geçit vardı.



İleri doğru koşturan Chu Yuyan’ın gözleri heyecanla titreşmişti. O, havaya zıplayarak ağza ulaşmak üzereydi. Tam içeri girecekken, havayı hafif bir gülme sesi doldurdu. Aniden bir kılıç aurası titreşerek Chu Yuyan’a doğru fırladı.



Chu Yuyan bu gülüşü duyduğu an, yüzü soldu. Ona doğru yaklaşan tahta kılıcı önemsemeyerek dümdüz ve bembeyaz olan dişlerini sıktı ve ileriye doğru atıldı. Onunla büyük taş ağız arasında sadece iki metre vardı.



Aniden, Chu Yuyan’dan çok daha hızlı hareket eden siyah bir ağ ortaya çıktı. Ağ hemen onu sarmaladı ve önündeki o son iki metreyi kat etmesini engelledi. Tahta kılıç Chu Yuyan’a yaptığı darbeyle onu gölün kıyısına fırlattı.



Yakındaki sislerin içinde duran kişi Meng Hao idi. Yüzü ifadesizdi, yavaşça ileri doğru yürüyordu.



Chu Yuyan’ın yüzü soluktu, Meng Hao’ya bakan gözleri nefret dolu bir şekilde parladı. Meng Hao’nun o kafatasını çalışmak için getirdiği gün, Chu Yuyan Kan Ölümsüzü Mirasıyla ilgili bütün parçaları bir araya getirmişti. Dahası, iki ay önce söylediği her şey doğruydu. Meng Hao’yu tanıdığını ve onun doğuştan gelen şüpheciliğini anladığını düşünmüştü. Bu yüzden bilerek onu şüpheye düşürmeyi denemişti. Meng Hao, doğası gereği ondan kesinlikle şüphelenecekti. Tüm bunların ışığında, Meng Hao’nun kolayca harekete geçmeyeceğini biliyordu. Bu Chu Yuyan’a zaman kazandıracaktı.



Geçen aylarda ara sıra yürüyüşlere çıkmıştı, böylece Meng Hao bu yürüyüşleri bir süre sonra olağan dışı bulmayacaktı. Bugün ise en sonunda aklındaki girişimi uygulamıştı, başarısız olacağını hiç düşünmemişti.



Gerçekten de sabırlısın.” dedi Meng Hao. “Sana tam üç ay süre verdim.” O anda, Meng Hao onun planını nasıl anladığını açıklamakla uğraşmadı. “Bir ayın var. Beşinci hapı istiyorum. Şimdi, işinin başına dön.” Meng Hao bir yakalama hareketi yaparak büyük ağı geri çekti.



Bunun üzerine Chu Yuyan dudağını ısırarak ayağa kalktı. Meng Hao’ya bakmadan üzgünce oradan ayrıldı.



Demek, gerçekten içeri girmek istedi.” Meng Hao omuzunun üstünde Chu Yuyan’ın gidişini düşünceli bir şekilde izledi. Ardından ağzının kenarlarından soğuk bir gülümseme yükseldi. Artık, şüpheleri gitmişti. İleri doğru yürüdü ve devasa heykelin ağzına girdi.



Meng Hao ağza girdiği anda ortadan kayboldu ve kan gölü kaynamaya başladı. Bir gürleme sesi dalgalandı ve kan gölü her yöne saçılan kan renkli bir sise dönüştü.



Kan sisinin içinden kadim bir ses çıktı ve volkanın içinde yankılandı. “Antik Lanet Klanı, Kan Ölümsüzünün Mirası. Benim kan denizime gir; Güney Diyarında dokuz açılacak; bütün varlıklar öğrenecek. Birinci kişi… Kan Ölümsüzünün soyunu elde edebilecek!” Bu sözler Chu Yuyan’ın kulaklarına ulaştığında, sendeledi ve yüzü soluklaştı. Dudaklarını kemirirken yüzünü acıyla dolu bir ifade doldurdu.



Eğer o yeri daha önce fark etseydim…” Başını sağa sola salladı. Yüzü donuktu. Meng Hao’ya ve kaderin kendisine karşı olan nefreti, Chu Yuyan’ı karmaşık duygularla dolduruyordu..



Bu sırada, volkanın dışındaki Güney Diyarında, yedi farklı konumdan aniden muazzam gürlemeler duyuldu. Bu seslerin hiddetlenmesiyle birlikte Güney Diyarının üzerindeki gökyüzü kan rengine döndü.



Her yedi konumdan da kadim bir ses gürledi.



Antik Lanet Klanı, Kan Ölümsüzünün Mirası. Benim kan denizime gir; Güney Diyarında dokuz açılacak; bütün varlıklar öğrenecek. Birinci kişi… Kan Ölümsüzünün soyunu elde edebilecek!



Bu sesin yankılanması hemen tüm Güney Diyarını ayağa kaldırdı. Tarikatları ya da arka planları ne olursa olsun, Kan Ölümsüzü Mirası bölgelerine yakın olan Gelişimciler heyecanla doldu. Hemen inanılmaz hızlarla çeşitli yönlere doğru fırladılar.



Kan Ölümsüzü Miras bölgeleri tekrar ortaya çıktı!



Sekizinci bölge keşfedildi. Şu an diğer yedi Miras bölgesi açık durumda. Sekizinci Kan Ölümsüzü Miras turnuvası başlamak üzere!



Kan Ölümsüzü Mirasını elde etmek için sadece dokuz fırsat olacak. Geçen on binlerce yıl boyunca, bu fırsatlardan yedi tanesi ortaya çıkmıştı. Bu sekizinci olacak. Eğer bu sefer de kimse Mirası elde edemezse, dokuzuncu turnuva kim bilir kaç yıl sonra gerçekleşecek…



Diğer yedi konum daha önce Kan Ölümsüzü Miras turnuvasının başladığı yerlerdi. Ne zaman yeni bir konum ortaya çıksa, Güney Diyarında büyük bir hareketlilik oluyordu. Sayısız Gelişimcinin gözleri arzuyla kıpkırmızı oluyordu. Daha önceki turnuvalarda kimse Mirası elde edememiş olsa da, bazı şanslı kişiler çeşitli büyülü eşyalar ve teknikler kazanabiliyordu.



Haberin yayılmasıyla birlikte ilk harekete geçenler beş büyük Tarikat ve üç büyük Klan oldu. Onların ardından diğer Klanlar harekete geçti.



O anda, gürleme sesi dalgalanıyor ve kadim ses şiddetli bir biçimde yankılanıyordu. Tüm Güney Diyarına bir hareketlilik hakimdi. Üç büyük Klandan biri olan Wang Klanı ilk harekete geçenlerden biriydi. Yüzlerce ışık ışını havalanmıştı, onların ardından Wang Klanı öğrencileriyle dolu olan bir çok devasa savaş gemisi uçarak onları takip etmişti. Hedeflerinde en yakın Kan Ölümsüzü Mirası bölgesi vardı.



Bu kafilede Wang Tengfei ikinci gemideydi. Elleri arkasında bağlı bir şekilde geminin ilerisinde lider pozisyonunda duran birine doğru soğukça bakıyordu. Baktığı kişi de benzer bir beyaz cübbe giyiyordu. Görünüşü Wang Tengfei’yi andırıyordu, sadece ondan biraz daha büyük gibiydi. Wang Tengfei’nin kaşları çatıldı.



O kişi Wang Tengfei’nin büyük kardeşi Wang Lihai idi. O, Wang Klanının bir Tao Çocuğuydu, bu pozisyon Seçilmiş pozisyonundan çok daha yüksekti. Wang Lihai Temel Kurulumunun geç aşamasındaydı ve her an Nüve Formasyonu aşamasına geçebilirdi. Onun etrafında Tao Koruyucusu, bir Gelişen Ruh aşamasında Klan Amcası da dahil bir çok elit vardı.



Wang Tengfei ise olduğu yerde sessizce duruyordu ve ellerini arkasından sıkıca kenetlemişti. Sağ elindeki parmaklardan biri diğerlerinden farklıydı. O parmak kristal gibi saydamdı, içinde siyah kıvrık iplikçikler dönüyordu. Bu görüntü son derece garipti.



Wang Tengfei’nin yanında ise, yıllar önce Reliance Tarikatına geldiklerinde Meng Hao’yu tek bir bakışıyla neredeyse öldürecek olan Wang Xifan vardı. “Eğer Zhao Ülkesindeki olaylar olmasaydı...” dedi soğukkanlı bir şekilde. “Şu an Temel Kurulumun erken aşamasında olmayacaktın. Şu an orta aşamaya ulaşmış olacaktın. Hala büyük kardeşinin arkasında olacaktın ama fark bu kadar büyük olmayacaktı.



Kardeşimi geçeceğim...” dedi Wang Tengfei sakince. “Bir Tao Çocuğu olacağım!



Kan Ölümsüzü Mirasını elde etmek için sadece tek bir şansın olacak.” dedi Wang Xifan, gözleri parlıyordu. Ardından kaşlarını çattı. “Mor Felek Tarikatından Yuyan ile ilgili bilgi alamamamız kötü oldu. Belli ki kapalı meditasyonun kritik bir aşamasında. Aksi takdirde, sana biraz destek sağlardı.










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44226 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr