Bölüm 162

avatar
10024 19

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 162


Bölüm 162: Kurnaz Planlar



Han Bei’nin sözleri aslında manasızdı. Xu Youdao hızını artırdı.



Üç kişi, üç ayrı yön. Hepsi de ileri doğru hızlandı, yıldırım kovma eşyaları parlıyordu. İleri doğru parlak gözlerle ilerliyorlardı. Meng Hao da harekete geçmişti; ama onun hedefinde yeşim parçaları yoktu. Bunun yerine kendi antik yeşimi üzerindeki kontrolünü kaybetmiş gibi duran Han Bei’ye yönelmişti.



O sırada Xu Youdao peşinde olduğu yeşime ulaşmıştı. Elbise kolunu fiskeleyerek onu depolama çantasına attı. Bu sırada her türlü tehlikeden kaçınmıştı.



Hahaha! Yoldaş Taoist Han, eşyayı senin için ele geçirdim. Şimdilik o bende kalacak ve daha sonra sana bir kopyasını vereceğim.” Xu Youdao’nun kahkahaları yankılanırken, Xie Jie’nin gözleri aniden parladı. Ona bakan herhangi bir insan, yüzünde biraz önce var olan şüphelerin aynısını görebilirdi. Fakat, Han Bei numara yapmıyordu; kan tükürdükten sonra yüzünde ortaya çıkan endişe ve düşmanlık gerçekti. Fakat, Xu Youdao başarmıştı; Xie Jie’nin de artık bir şüphesi kalmamıştı. Hemen hızını daha da artırdı.



İleri doğru fırlarken üzerine doğru bir yıldırım düştü. Hemen ağzından üçüncü Yeşil Gizleyici Hapı tükürdü. Bir gümleme sesiyle birlikte hap etkinleşti, ve Xie Jie’yi herhangi bir yıldırıma karşı gizledi. Ardından dilini ısırdı ve daha sonra bir kan sisine dönüşecek olan kan tükürdü. Xie Jie onu içinden geçerken hızı önemli ölçüde arttı. Bir anda yeşim parçasına ulaşmıştı. Elbise kolunu fiskeleyerek hemen yeşim parçasını depolama çantasına attı.



Xie Jie ateşli gözlerle gri cübbeli Gelişimciye doğru baktı. Adam ileri doğru hızla uçuyordu, yeşim parçasına odaklanmış gibiydi, ama bunu temkinli bir şekilde yapıyordu. Xie Jie ve Xu Youdao’nun başarılı olduğunu görünce hızını artırdı ve saniyeler içinde son yeşim parçasını elde etme durumuna geldi.



Bütün gözler onun üzerindeydi. Meng Hao, onun elbise kolunu fiskeleyerek yeşim parçasını ele geçirmesini izledi. Aniden, anlaşılamaz bir nedenden dolayı bölgedeki yıldırım toplanmaya başladı. Göz açıp kapayıncaya kadar on yıldırım arkı aşağı doğru fırladı.



Gri cübbeli Gelişimcinin yıldırım kovma hazinesi basitçe ona direnemedi ve parçalandı. Adamın yüzü düştü ve bu yıldırım saldırısından kaçınmak için tüm gücünü kullanmak üzereyken şok edici bir gök gürültüsü duyuldu. Herkesin gözleri önünde adamın vücudu küllere dönüştü. Adamın depolama çantası bile yok olmuştu.



Geriye sadece antik yeşim kalmıştı, yıldırımın altında hasar görmemiş bir şekilde süzülüyordu. Gri cübbeli adamdan geriye kalan kül ve kemik parçaları yavaşça yere doğru süzülüyordu.



Han Bei biraz daha kan tükürdü. Yüzü soluktu, ama dişlerini sıktı ve titreyen ellerini sürüklenen yeşim parçasına doğru kaldırdı.



Yeşim parçası sarsıldı, ardından yönünü değiştirerek Han Bei ve Meng Hao’ya doğru fırladı. Onun doğrultusuna bakılınca, tam olarak Meng Hao’ya yöneldiği söylenebilirdi.



Yoldaş Taoist Meng, dikkatli ol!” diye bağırdı Han Bei tiz bir sesle.



Her şey çok çabuk cereyan ediyordu. Gri cübbeli Gelişimcinin ölmesi üzerine Xie Jie’nin ifadesi değişti. Xu Youdao’nun yüzünde ise dehşete kapılmış bir ifade belirdi. Fakat o sırada ikisi de Meng Hao ve Han Bei’ye doğru düşen yeşim parçasına bakıyorlardı. Gri cübbeli adamın ölümü sanki bir kaza gibi görünüyordu, antik yeşimle alakası yok gibiydi.



İkisi de eş zamanlı olarak ileri doğru fırladı. Görünüşe göre eğer Meng Hao araya girmeye teşebbüs ederse, onu yok etmek için güçlerini birleştirecek gibilerdi. Fakat onların hızı Meng Hao’ya göre biraz yavaştı. Ellerinden geldiğince hızlı hareket etseler de, yetişemeyecek gibilerdi.



Gözleri parlayan Meng Hao ileri doğru fırladı, dudaklarının kenarında kıvrılan alaycı gülümseme zar zor görünüyordu. Üçlü son yeşim parçasına doğru yaklaşıyordu.



Tam o sırada havada süzülen et peltesi aniden gözlerini açtı. Üç insanın yeşime doğru uçtuğunu gördü ve aniden inanılmaz bir hızla fırladı. Bir anda Xu Youdao’nun üzerinde belirivermişti.



Xu Youdao’nun vücudu sarsıldı ve kafasında hayret verici bir görüntü oluşmuştu. “Yoldaş Taoist Xie, bana yardım et…”



Xie Jie daha bu sözlere tepki bile veremeden, et peltesi ağzını açtı. Aniden devasa miktarda yıldırım havayı yırtarcasına aşağı doğru düştü. Yıldırımlar doğrudan et peltesini ağzına giriyor gibiydi. Ama yıldırımlar tamamen ortadan kaybolduğunda, Xu Youdao’nun vücudundan geri sadece rüzgarla savrulan küller kalmıştı.



Xu Youdao’nun çığlık atmaya bile vakti kalmamıştı.



Xie Jie’nin nefesi kesildi ve yüzü titreşti. Aniden durdu, kalbi güm güm atıyordu. Dehşetli gözlerle havada süzülen et peltesine bakıyordu; kafa derisi uyuşmuştu.



Xu Youdao ve Xie Jie’nin takibinden kurtulan yeşim parçası hızlıca Meng Hao’ya ulaştı. Meng Hao pis pis güldü, ileri doğru fırladı aslında yeşim parçasının yolundan çekilmişti. Şu an yeşim parçası doğrudan Han Bei’ye doğru gidiyordu. Han Bei’nin şaşkın bir haldeydi, tıpkı Xie Jie gibi et peltesinin biraz önceki hareketinin etkisindeydi.



Meng Hao güldü, Han Bei ve Xie Jie’ye sırayla baktı. “Sizin hareketleriniz gri cübbeliyi kandırabilir, ama gerçekten beni de kandırabileceğinizi mi düşündünüz?” Gözlerinde alaycı bir bakış belirdi. Ardından yıldırım bayrağını tükürdü. Etraftaki yıldırımlar aninden bir kaosun içine sürüklendi.



Meng Hao’nun bu sözlerini duyan Han Bei’nin kaşları çatıldı ve Xie Jie’nin gözleri parladı. Hiçbir şey söylemediler.



Et peltesinin ortaya çıkışı beklemediğiniz bir şeydi ve bu yüzden Xu Youdao hayatını kaybetti. Bu bir kazaydı, sizin planlarınız dahilinde değildi. Her durumda...” diye devam etti soğuk bir tonla. “Xu Youdao gittiği için, üç kişilik planınız tamamlanamayacak. Sanırım şimdi onun yerini benim almamı isteyeceksiniz, tabii ben istersem.” Meng Hao gülümsedi.



Onun yanındaki yıldırım bayrağı dalgalar gönderiyor ve etraftaki yıldırımların daha da şiddetle çalkalanmasına neden oluyordu. Et peltesinin dikkatini çekmemek için yıldırım bayrağını yakınına çekti ve dalgalanmaları bastırdı.



Xie Jie’nin yüzünü çirkin bir ifade kaplamıştı. Meng Hao’nun kurnazlığı onun dehşete kapılmasına neden olmuştu. Oysa ki tüm seyahat boyunca Han Bei ve Xu Youdao ile nadiren etkileşime geçmişti. Üçü arasındaki bağlantıyı kimsenin anlayamayacağını düşünmüştü. Fakat Meng Hao bu durumu çözmüştü.



Xu Youdao’nun son sözleri, senin bu düşünceni doğruladı.” dedi Han Bei hafifçe gülümseyerek. “Yoldaş Toaist Meng, sen oldukça zekisin. Bu konuda sana ister istemez hayran kaldım.” Onun yüzünde herhangi bir endişe belirtisi yoktu. “Bu doğru. En sonda sadece üç kişi kalacaktı. Sana karşı dürüst olacağım Yoldaş Taoist. Ben Siyah Elek Tarikatına bu yer için ihanet ettim. En başta Xie Jie ve ben buraya gelmek için Tarikattan yetki aldık. Ne yazık ki Tarikatın aradığı nesne olan Nihai Eziyetin burada olacağı hiç aklımıza gelmedi. Ve Xu Youdao’nun düşeceğini de öngöremedik.” Han Bei saçlarını düzeltti ve gülümsedi. Sahip olduğu güzelliğe rağmen, en başından beri entrikalarında dikkatli hareket etmişti. O akıllıydı, Xie Jie onunla bu konuda yarışamazdı.



Han Bei bir yandan konuşurken bir yandan da elini kaldırdı ve bir kavrama hareketi yaptı. Xu Youdao’nun öldüğü noktadan ona doğru mavi bir ışık hüzmesi fırladı. Bir an sonra da gri cübbeli adamın öldüğü yerden gri bir hüzme belirdi. İki hüzme havada daire çizerek dönmeye başladılar. Bununla birlikte Han Bei ağzını açtı ve sarı bir iplik tükürdü. Üç iplik birbirine geçti ve parlak bir ışık yaymaya başladı.



Bu sarı iplik belli ki Li isimli kadına aitti, kadının ölümünün ardından Han Bei onu gizlice almıştı.



Bu Dokuz Büyük Aile hazinelerinden, sadece Han Klanının hazinesi alınabilir. Diğer heykeller hasar görmemiş haldeler ve bu nedenle hala mühürlüler. Normalde üç tane soy ipliğine ihtiyacımız olacaktı ve bu üç insanın gücüyle Han Klanının Zaman arıtım hazinesinin gerçek konumunu açacaktık. Şimdi, Xu Youdao’nun ipliğini kullanmaktan başka çaremiz yok. Kardeş Meng…” dedi Han Bei ciddi bir şekilde, “her şeyi geride bırakalım. Anlaşabileceğimize inanıyorum. Eğer kabul edersen, Zaman arıtım hazinesinin bir kopyasına sahip olacaksın. Görkemli Atalarımın üzerine yemin etmeye hazırım!” Han Bei depolama çantasına vurarak bir Feng Shui pusulası çıkarttı. Hemen onun içindeki damgayı sildi.



Bu nesneyi...” diye devam etti, “Bir özür nişanesi olarak gör. Aslında, daha önceden bahsettiğim çıkış, gerçek çıkış değildi. O çıkışlar sadece seni buraya döndürecekti. Bu Feng Shui pusulası bir Tarikat hazinesidir. Onu kullanarak buradan çıkabilirsin. Fakat, bu seni Kutsal Topraklardan çıkartamaz, sadece kare kazanın içinden çıkartabilir.” Feng Shui pusulası Meng Hao’ya doğru süzüldü.



Meng Hao ifadesiz bir şekilde onun içine Ruhsal Duyusunu aktardı. Ardından Han Bei ile göz göze geldi. Gözleri eş zamanlı olarak ışıldadı. Onlara bakan Xie Jie’nin yüzü ise sertti. Soğukça homurdandı.



Meng Hao Feng Shui pusulasını alırken ifadesi her zamanki gibiydi. Onu Ruhsal Duyusuyla daha fazla inceledi. Onun bir ışınlanma aygıtı olduğunu teyit ettikten sonra başını aşağı yukarı salladı.



Han Bei’nin gülümsemesi daha da güzelleşti. Meng Hao’ya doğru hafif bir baş selamı verdi, ardından Meng Hao’ya bakan Xie Jie’ye döndü. Xie Jie hoşnutsuzluğunu saklama gereksinimi duymuyordu. O ve Han Bei bir süredir çift gibilerdi. Buradaki görevlerini tamamlayıp Tarikata döndüklerinde, resmi olarak sevgili olarak birleşeceklerdi.



Han Bei derin bir nefes aldı ve ardından güzel elini salladı. Birbirine geçmiş olan üç iplik uçarak uzaklaştı. Daha sonra büyüdüler, ve karmaşık bir desen oluşturarak Han atasının sırtındaki çatlağa doğru fırladılar. Aynı sırada, Han Bei dilini ısırdı ve ardından biraz kan tükürdü. Üç iplik parlak kırmızı renge döndüler ve çatlaktan içeri akmaya devam ettiler.



Daha sonra, iplikler ayrıldı. Han Bei birini kavradı ve diğer ikisi de sırayla Xie Jie ve Meng Hao’ya doğru ilerledi.



Meng Hao ipliğin kavrarken gözleri parladı. Ona dokunduğu anda, Kozmos Çantasındaki Bakır Aynanın ısınmaya başladığını hissetti.



Dokuz heykelin havada tuttukları nesneler gerçek değil. Onlar sadece birer illüzyon. Gerçek hazineler yuvarlak kazanın içinde. Onları kimse alamaz, dokuz aile Soyuna sahip olanlar bile. Fakat, Han atasının heykeli Felaket Yıldırımı tarafından vurulmuş ve çatlamış durumda. Bu nedenle, kazanın içindeki Zaman arıtım hazinesi oradaki alınabilecek tek hazine durumunda!



Onu alabilmenin tek yolu, yuvarlak kazanı zorla açmaktır. Sahip olduğumuz Gelişim Merkezleriyle bu mümkün olabilir. Kardeş Meng! Xie, hayatım! Lütfen soyumun gücünü destekleyin. Eşyayı alabilmek için ata heykelin gücünü kullanacağız!” Han Bei diğer ikisine bakarken gözlerinde gizemli bir parıltı vardı, yüzünde ise tatlı bir gülümseme.










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44246 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr