Bölüm 167

avatar
9590 21

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 167


Bölüm 167: Biliyorsun, Bu Ahlaksızlık...



Sen aptal mısın? Ohh, aptalları severim. Aptallar iyidir. Aptallar harikadır. Eee? Niçin daha ışınlanmadın? Bekle, gerçekten bir aptal mısın? Şu kuş neden bir aptalı seçmiş?” Et peltesi dur durak bilmeden konuşmaya devam etti.



Mor Elek Patriği kafasını gökyüzüne doğru kaldırdı ve inledi. Daha yakına geldi ve elini kaldırdı. Bölgedeki tüm ışık sönükleşti ve dalgalar dört bir yana yayıldıktan sonra Meng Hao’ya doğru çökmeye başladı.



Meng Hao’nun yüzü kireç gibiydi. Acı bir gülümsemeyle onu Mor Elek Patriğinden koruyan önündeki parlak kalkana baktı. Kalkan hızlıca dağılıyordu. Yukarıda kafesten yayılan siyah auranın içindeki suretler öfkeyle kükrüyorlardı. Meng Hao’nun düşünecek zamanı yoktu. İyi şans efsununu sıktı ve bir gürleme sesi yankılandı. Vücudunu bir acı kapladı. Herkesin gözleri önünde koruyucu kalkan kırılırken, Meng Hao’nun yanında kara bir delik belirdi. Bu delik et peltesiyle birlikte onu yuttu.



Meng Hao ortadan kaybolurken et peltesinin sesi tüm bölgede yankılandı:



Bu, seni daha fazla sevmeme neden olsa da, cidden aptal mısın? İmkanı yok. Gerçekten imkanı yok. O kuş bütün ahlaksızlığın anasıdır, fakat onun seçtiği kişinin bir aptal olduğu ortaya çıktı… Aptal… Aptal…



Bu ses, bütün sessizliği parçalayarak yankılanıyordu. Kulaklara ulaşan tek ses buydu. Mor Elek Patriği olduğu yerde duruyordu, yüzünde çirkin bir ifade vardı ve gözlerinden öfke taşıyordu. Et peltesini tutan zincir Patriğin tam önüne düştü. Et peltesi efendisi olarak Meng Hao’ya bağlanmıştı ve zincirden kurtulmuştu.



Bağlandı…” dedi Patrik nefes nefese. “Gerçekten de bir efendiye bağlandı. Antik kayıtlara göre, o bir efendiye bağlanamaz! Asla bir efendiye bağlanmamıştı!” Patrik kafasını kaldırdı ve kükredi.



Yanındaki orta yaşlı güzel kadın derin bir nefes aldı. Bir an sonra gözleri ışıldadı. Kafes un ufak oldu ve zincir sayısız parçaya bölünerek etrafa dağıldı. Siyah auranın içindeki figürler de yok olmaya başladı ve siyah auranın kendisi ise dağıldı. Tüm bunların ardından Mor Elek Patriğinin kalbi titredi.



Samanyolu Şans Tarikatından bir iyi şans efsunu… Demek o herif burayı o nesneyle terk edebildi. Onu bulacağım. Ne pahasına olursa olsun bunu ona ödeteceğim. Ama onun Tarikatı belli değil. Nihai Eziyet bir efendiye bağlandı. Bu harika. Bu yeni bir değişken. Belki Uzun Ömür Qi’si üretilemeyecek, ama Uzun Ömür Hapı üretilebilir!!



Bu sırada Güney Diyarında.



Kan Şeytanı Tarikatının etki alanının içindeki bir göl. Bu göl bir ayna kadar pürüzsüzdü ve ruhsal enerji yayarak tüm bölgenin yıllardır sisle kaplanmasına neden oluyordu. Bu oldukça enfes bir görüntüydü.



Ama, bu sadece bir ölümlünün bakış açısıyla böyleydi. Bölgedeki ruhsal enerji fena olmasa da, beş büyük Tarikatın içindekine nazaran hiçbir şeydi. Hatta bazı küçük Tarikatlarda bile bundan daha fazla miktarda ruhsal enerji birikimi vardı.



Bu bölge, Kan Şeytanı Tarikatının etki alanı içinde olsa da, Tek Kılıç Tarikatıyla olan sınırına yakın bir noktadaydı. Ara sıra Kan Şeytanı Tarikatı Gelişimcileri bu bölgede uçuyordu. Burası aslında nispeten tehlikeli bir yerdi.



Bunun nedeni Tek kılıç Tarikatı ile Kan Şeytanı Tarikatı arasında bir kan davası olmasıydı, bu durum Güney Diyarı Gelişimcileri arasında oldukça bilinen bir bilgiydi. Büyük çatışmalar olmasa da, ara sıra küçük çaplı dövüşler olabiliyordu.



Gölün etrafındaki bir çok bölge aslında Tek Kılıç Tarikatı ile Kan Şeytanı Tarikatı arasındaki savaş alanlarıydı.



Gölün yakınında, Xiao isimli bir Klanın ikamet ettiği bir dağ köyü vardı. Bu Klanın en güçlü üyesi Orta Temel Kurulum aşamasındaydı. Yedi ya da sekiz kişi ise Qi Yoğunlaştırma aşamasındayken geri kalan insanların herhangi bir gizli yeteneği yoktu. Yıllar önce Klan Lordu, Kan Şeytanı Tarikatının bir öğrencisiydi. Fakat, yıllar geçtikçe yaşlanmış ve bir de yaralanmıştı. Gelişim Merkezi artık ilerleme kaydedememiş ve ömrü son demlerine ulaşmıştı.



Böyle durumlarda genellikle öğrencilere Kan Şeytanı Tarikatından ayrılması ve çevre bölgelerde Klan kurması istenirdi. Böylece onların soyundan gelenlerin Kan Şeytanı Tarikatına girme şansları olacaktı.



Genel olarak konuşmak gerekirse, bölgeye Tek Kılıç Tarikatı gelse bile böyle insanları pek önemsemezdi. Bunun sonucu olarak da Xiao Klanı’nın bölgesi son yıllarda nispeten huzurluydu.



Fakat, bu huzur büyük Tarikatların onlara zorbalık yapmamasından kaynaklansa da, sık sık çevredeki Gelişimci Klanlarıyla sürtüşmeler oluyordu.



Bunun en büyük nedeni ise Ruh Gölünün yanında ellerinde tuttukları pozisyondu. Çevredeki bir çok Gelişimci Klanları bu göle imreniyordu ve ona bir kaplanın pençelerindeki av gibi bakıyorlardı. Eğer Xiao Klan Lordunun Gelişim Merkezi olmasa, klanları şimdiye kadar çoktan bir kavun gibi bölünmüş olurdu.



Fakat ne yazık ki Xiao Klanı Lordu Xiao Chang’en’in ömrü sona yaklaşıyordu ve vücudu artık kötüleşmeye başlamıştı. Klanda bir kriz hali vardı. Bugün, Xu Klanı üyeleri kötü niyetle oraya varmışlardı. Xiao Klanı etrafında dolaşmışlar ve yüzlerinde soğuk gülümsemeler belirmişti.



Yoldaş Taoist Chang’en…” dedi Xu Klanı Lordu Xu Luodi sahte bir gülümseme ve kötü bir ses tonuyla, “Benim önerimi iyi düşünmelisin. Eğer bir evlilik anlaşması yaparsak bu gölü paylaşabiliriz. Bu durum, Xu ve Xiao isimlerinin sonsuza kadar varlığını sürdürmesini sağlayacak. Klanlarımızın tekrar Kan Şeytanı Tarikatına girmesi an meselesi olacak.” Adamın arkasında on civarında Qi Yoğunlaştırma Gelişimcisi vardı. Onların arasında en dikkat çeken kişinin Gelişim Merkezi sekizinci seviyedeydi. Bu kişi şu an, Xiao Klanından kaşları çatık, uzun ince bir yapıya sahip genç bir kıza doğru gülümsüyordu.



Kızın üzerinde uzun yeşil bir cübbe vardı. Gölün rüzgarı ipeksi saçlarını havalandırıyordu. Kızın güzel bir siması ve yeşim gibi cildi vardı. Zekayla parlayan gözleri tıpkı kırmızı bir Ankaya beziyordu, nazikçe yukarı meyilliydi. Kız gerçekten de nadir bir güzelliğe sahipti.



Onun yanında duran Xiao Chang’en biraz hasta görünüyordu. Hayat kuvvetinin ateşi sönüktü. Onun arkasında ise yedi ya da sekiz tane Qi Yoğunlaştırma Gelişimcisi vardı. Adam, Xu Klanı insanlarına baktı ve konuşmak için ağzını açtı ama ardından titredi ve öksürmeye başladı. Genç kadın hemen uzanarak ona destek oldu, yüzünde endişeli bir bakış vardı.



Xiao Chang’en derin bir nefes aldı ve ardından konuştu: “Xu Luodi, göle sahip olabilirsin, ama evlilik anlaşması imkansız.” Yaşlı adam yanında ona destek olan kızın eline hafifçe vurdu ve ardından Xu Klanı insanlarına baktı. Adamın zayıf olduğu belliydi, ama bakışları iğneyi yarabilir, demiri dilimleyebilirdi.



Xu Klanı bu gölü istiyor.” dedi Xu Luodi. “Ama Xiao Klanının efsun uzmanı kızını da istiyoruz. Eğer kabul edersen harika olur. Ama kabul etmezsen…” Adamın yüzünü bir gülümseme kapladı, fakat gözleri öldürme arzusuyla parladı. İleri doğru bir adım attı.



Adamın ayağı yere indiği anda, bir Orta Temel Kurulum baskısı dışarı yayılarak tüm alanı doldurdu. Xiao Klanının Qi Yoğunlaştırma Gelişimcilerinin yüzleri soldu, kuşku ve endişeyle doldular. Dalgalar gölün yüzeyi boyunca yayıldı.



Fakat tam o sırada, biraz önce güneş ışığıyla dolu olan gökyüzü aniden karardı.



Ardından bir anda tekrar normale döndü. Bu çok hızlı gerçekleşmişti, fark etmesi bile zor olabilirdi.



Fakat, iki Klan insanlarının da yüzleri parladı ve nefesleri kesildi. Xu Luodi’nin yüzünde inanamaz bir ifade belirdi ve Xiao Chang’en’in kalbi o anda öfke alevleriyle dolu olsa da tek yapabildiği hayretle ağzının açık kalması oldu. o sırada bütün insanlar göle doğru bakıyordu.



Gölün üzerinde devasa bir kara delik ortaya çıkmış, suyun kaynamasına neden oluyordu. Kara deliğin içinden bir insan çıktı, beraberinde ise muazzam miktarda siyah aura getirmişti. Bu kişi bir ağız dolusu kan tükürdü. Aniden gürültülü bir ses duyuldu.



Daha bitirmedim. Sen gerçekten de aptal… Aptal… Aptal mısın?



Soluk yüzlü Meng Hao dışarı çıktı ve etrafa şöyle bir baktı. Hemen bakışları Xu ve Xiao Klanı Gelişimcilerinin üzerine düştü. Arkasındaki kara delik ortadan kaybolduğunda, Xiao Chang’en nefesini kontrol etti ve kendini topladı. Gözlerinde tuhaf bir ışıltı belirdi. Yaşlı adamın yanındaki kadın tam ağzını açacakken Xiao Chang’en eliyle onu durdurdu.



Adamın bunu yapmasının nedeni gölün sahibi olmasıydı. Son zamanlarda buraya kötü niyetle gelerek üstün bir pozisyon ele geçirmek isteyen tek kişi Xu Luodi değildi. Şu anki durum Xiao Chang’en’in kalbinin kalbinin endişeyle dolmasına neden oluyordu. Gözlerinde hemen sert bir aura parladı ve yüzünde soğuk bir gülümseme belirdi.



En başta gerilmiş olsa da, Meng Hao’nun Gelişim Merkezini kontrol ettikten sonra, hafifçe bir rahatlama nefesi almıştı. Gerçi, Meng Hao’nun sıra dışı ortaya çıkış şeklini düşününce hala biraz kuşkuluydu.



Yoldaş Taoist, kimsin ve neden Ruh Gölü topraklarını ihlal ettin?” Bu sözler Xiao Chang’en tarafından değil, Xu Luodi tarafından söylendi. Görebildiğine göre, Meng Hao Erken Temel Kurulum aşamasındaydı. Şu anki durumun ne kadar hassas olduğunu düşününce, Bu kişinin buraya geliş amacının Xiao Chang’en’e yardım etmek olup olmadığından emin olamamıştı.



Adamın konuşmasıyla birlikte, klanının yedi sekiz genç nesil üyesi gerilmeye başlayarak Meng Hao’ya baktılar.



Kıdemli, ışınlanırken bir takım problemlerle karşılaştım ve yanlışlıkla kendimi burada buldum.” Meng Hao’nun vücudu titreşti ve gölün kıyısına iniş yaptı. Bu olurken Xiao Chang’en kadını beraberinde bir kaç adım geriye çekerek Xu Luodi’den uzaklaştırdı. Aynı eylemi klan üyeleri de yaptı, ama aniden adamın gözlerinde ateşli bir bakış belirdi.



Xu Luodi bunu görünce kaşlarını çattı. Meng Hao kıyıya adımını attığı anda aniden uzun adımlarla yürüdü ve Orta Temel Kurulum Gelişim Merkezinin gücünü ateşledi. Yüzünde riyakar bir gülümsemeyle birlikte dışarı doğru bir baskı yaydı.



Meng Hao’nun kafasındaki şapka aniden onunla konuşmaya başladı.



Biliyorsun ki bu yanlış bir şey. Bu ahlak dışı. Yalan söylememelisin. Buraya hayatın uğruna kaçtığını söylemelisin. Buraya gelmek için bir amacın vardı. Buraya bilerek geldin!



Meng Hao’nun yüzü kararırken Xu Luodi şaşkınca kalakaldı. Xiao Chang’en’in gözleri kısıldı, ama hemen normal ifadesine tekrar kavuştu. Onun yanındaki kadın ise kocaman açılmış gözleriyle Meng Hao’nun şapkasına bakıyordu.



Meng Hao kaşlarını çattı, ardından şapkayı çıkartarak bir top gibi buruşturdu ve tüm kuvvetiyle fırlattı.



Yoldaş Taoist.” dedi şapkayı görmezden gelerek, “Neredeyim ben? Buraya en yakın Tarikat hangisi?” Önce Xu Luodi’nin dalgalanan Gelişim Merkezine ve ihtiyatlı ifadesine, sonra da Xiao Chang’en’e baktı.



Yoldaş Taoist zaten cevabını bildiği bir soruyu sormana gerek yok. Sen neden…” Xiao Chang’en durumla ilgili tuhaf bir şeyler hissetmeye başlamıştı. Ama daha sözlerini bitiremeden, biraz önce buruşturulup atılan şapkanın aniden tekrar eski şekline kavuştuğunu ve Meng Hao’nun kafasına geri döndüğünü fark etti.









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr