Çevredeki geliştiricilerin yüzleri solgunlaştı. Meng Hao’nun saldırısı belirleyiciydi ve aynı zamanda kendinin bile anlayamadığı vahşi bir nefret ile doluydu. Böyle bir şey aslında bir moda haline gelmişti.
Seyircilerin gözünde Meng Hao şuan platodaki bir numaralı kişiydi. Belkide tüm Dış Tarikatta o şuan en yüksek figürlerden biri haline gelmişti.
Birçok geliştirici son yarım ayı düşündü. Gelişim üssü yüksek olan Meng Hao onları istediği gibi soyup eşyalarını alabilirdi. Doğrusu onun dükkanının müşterileri mutlu değillerdi ama o her zaman onlara yumuşakça davranmıştı. Şuan tüm insanlar ona korkuyla karışık saygı ile bakıyorlardı.
O gün platoda hiç kavga olmadı. Meng Hao ayrıldıktan sonra Lu Hong’un gelişim üssünün sakat bırakıldığı haberi rüzgar gibi yayıldı. Özellikle onun Wang Tengfei’nin adından söz ettiği gerçeği hakkında çok konuşuldu ve bu haberlerin daha hızlı yayılmasına neden oldu. Akşamüstü herkes ne olduğunu ve Meng Hao’nun kim olduğunu biliyordu.
Renkli bulut demetleri ile kaplı Doğu Dağı Reliance Tarikatının en yüksek dağıydı ve İç Tarikatın faaliyet üssüydü. Orada diğer dağlardan daha fazla ruhsal enerji vardı ve orası Tarikat Lideri He Luohua’nın inzivaya çekilip meditasyon yaptığı yerdi.
Reliance Tarikatının en parlak döneminde 4 zirve tamamen İç Tarikat tarafından işgal edilmişti. Ki Yoğunlaştırma da 7.seviye olan öğrenciler çok fazlaydı. Ama şuanda sadece Doğu Dağının zirvesi öğrenci Xu ve Chen tarafından işgal edilirken diğer zirveler terk edilmişti.
Doğu dağında Meng Hao’nunkinden çok daha büyük bir Ölümsüz Barınağı vardı. O aslında İç Tarikat öğrencilerinin oturduğu yerler ile bile rekabet edebilecek tüm Dış Tarikatta ki en iyi Ölümsüz Barınağıydı.
İçinde kurumaktan başka her şeyi yapan bir kutsal kaynak vardı. O yoğun ve hoş kokulu ruhsal enerjiyi çağlayarak akıtıyordu.
Tabi ki tüm Dış Tarikat öğrencileri arasında böyle bir yeri işgal etme niteliklerine sahip tek kişi kutsanmış Wang Tengfei idi.
O beyaz elbisesiyle bağdaş kurup otururken durgun yüzüyle önünde diz çökmüş Lu Hong’u izliyordu. Lu Hong’un yüzü bembeyazdı ve bedeni titriyordu. Gelişim üssü çoktan Meng Hao tarafından yok edilmişti.
“…..Ben Kıdemli Erkek Kardeş Wang’ın adaleti sağlaması için yalvarıyorum.” Nefesi kesilirken konuşuyordu. “O kurnazdan da öte. Hayal edebileceğinizden çok daha fazlası. O Tarikattan kaçacak.” Lu Hong Kıdemli Erkek Kardeş Wang’ı her görüşünde mükemmel olan başka kişilerin sıradanın ötesinde olduklarını düşünmeden edemiyordu. Wang Tengfei’nin gelişim üssü son 2 yılda geliştikçe bu duygu da güçlenmişti.
“Eğer o kaçarsa….” Kıdemli Erkek Kardeş Wang bir süre sonra göz kamaştırıcı mükemmelliğiyle konuştu. “Bu Tarikatın kurallarını çiğner ve ben onu öldürmek için birilerini yollarım.” O herkesin ondan hoşlanmasına neden olacak sevimli bir gülümseme takınıyordu ve onun daha asil görünmesine neden olacak bir hafiflikte konuşuyordu.
Lu Hong’un daha fazla söyleyecek bir şeyi yoktu. O bedeni kontrolsüzce titrerken yalvarış dolu yüzüyle secde etti.
“Pekala.” Wang Tengfei konuştu. “Onun yöntemleri çok kötücül. Bir örnek yapılmalı. Her ne kadar ben Kıdemli Kız Kardeş Xu’yu rahatsız etmemek için dikkatli olacak olsam da benim Kıdemli Erkek Kardeş Shangguan’ı ikna edip oraya bir seyahat yapacağım. Meng Hao kendi gelişim üssünü sakatlayacak, hazinelerini dağıtacak ve bir kol ile bir bacak kesecek. Bu onun özrü olacak. Yeterli mi?” Sanki Reliance Tarikatındaki her bir meseleye hakim gibi konuşuyordu ve sanki tek bir sözüyle Meng Hao’nun gelişim üssünü, hazinelerini, kolunu ve bacağını yönetecekmiş gibiydi. O her zamanki gibi mükemmel ve kusurdan uzak bir şekilde sevimli bir gülümsemeye sahipti.
“En içten teşekkürlerimi sunarım… O adam…..Sadece kötülükle dolu.” Lu Hong kalbi düşmanlıkla doluyken kafasını zemine dayadı.
“O zaman ben onu Tarikattan kovacağım.” Wang Tengfei soğukkanlılıkla konuştu ve sanki çok önemsiz bir konu hakkında konuşuyormuş gibiydi. “O ortadan kaybolabilir ve meseleler doğal seyrini alacaktır.”
(Ç.N: Meng Hao’ya zararın yokken severdim biraz seni. Selam falan vermiştin ama şimdi ölmelisin. Kıl oldum sana bb :D )
Aynı zamanda Güney Dağındaki Ölümsüz Barınağının içinde Meng Hao bağdaş kurup otururken karanlık bir ifade ile ellerindeki jadeit su kabağına bakıyordu. 4. seviyeye geçtikten ve ardından bir savaş yaptıktan sonra tüm ruhsal enerjisini harcamıştı. Geriye hiç bir şey kalmamıştı. En azından bu su kabağını elde etmişti.
Sanki o Reliance Tarikatına girdiğinden beri her şey sorunsuz gidiyordu ama aslında büyük ölçüde onun pratik zekası ve öngörüsü sayesinde olmuştu. Eğer ondan başka biri olsaydı büyük ihtimal ilk Hap Dağıtım Gününde hayatı tehlikede olurdu.
Daha sonra bakır aynayı ve onun gizemli gücüne sahip olmuştu. Ardından Kıdemli Erkek Kardeş Zhao onun Ölümsüz Barınağını arzulamıştı. Eğer o ölmeseydi Meng Hao’nun durumu umutsuz olacaktı ve tüm eşyaları üzerindeki kontrolü kaybedecekti. Bu onun ilk birisini öldürdüğü zamandı.
Eğer dükkan açıp çalışmasaydı şimdiki olduğu yere gelemezdi. Sanki bir rüzgar onu ileri doğru itiyordu ve ayrıca içinde gizlenmiş, onun haberi olmadığı zorluklar taşıyordu.
Her şey yaklaşan bir fırtınanın gök gürültüsü gibi olmuştu. Meng Hao sessizce jadeit su kabağına bakarken Dış Tarikatın bir numaralı öğrencisi kutsanmış Wang Tengfei’yi düşündü. Onun mükemmelliğini düşündüğünde sanki tüm dağın baskısını üzerindeymiş gibi hissetti. Neredeyse nefes alamıyordu.
O kaçmak istiyordu ama bir hizmetçi değil tarikat öğrencisi olduğunu biliyordu. Eğer kaçarsa bu Tarikat kurallarını bozması anlamına gelecekti. Öyle olursa da tarikat büyükleri harekete geçecek ve o kesinlikle hayatından olacaktı.
“Eğer daha önce Lu Hong’un arkasında Wang Tengfei olduğunu bilseydim…” Meng Hao mırıldandı. Birkaç saniye sonra gözleri yolundan sapmaz bir kararlılık ile doldu.
“Bende aynı şeyi yaparım. Eğer ben ona saldırmazsam o beni öldürecek. Eğer ben onu zorlamazsam o beni zorlayacak. Her şekilde kin oluşacak. Ben daha önce Cao Yang’a gidip onun beni soymasına razı olmadığım sürece işler böyle son bulacak. İş öldürmeye bile gelse işlerime göz diken insanlara engel olmalıyım.” Kasvetli bir şekilde Ölümsüz Barınağının çevresine bakarken gözleri parladı.
“Kıdemli Kız Kardeş Xu’nun inzivaya çekilip meditasyon yapması çok kötü oldu.” Lu Hong’un gelişim üssünü sakatladıktan sonra ilk yaptığı şey ona bakmak olmuştu. Ama İç Tarikattakilerin inzivaya çekilerek meditasyon yaptığı ve rahatsız edilemeyecekleri yönünde bilgilendirilmişti.
“Bu jadeit su kabağı…” O inanılmaz derecede güçlüydü. O kadar ki kendi gelişim üssüyle denediğinde kalbini küt küt attıracak kadar kudretle patlamıştı. Şuan onun nasıl kendisine yardımcı olabileceğini hayal ediyordu. Belki de şuan nihayet 5.seviyeye geçebilecekti. Su kabağı ile ilgili tuhaf olan şey depolama çantasına koyulmaması ve bedeninde asılı olarak durması gerektiğiydi. Ne yazık ki daha fazla Ruh Taşı yoktu. Hepsini 3. seviyeyi geçmek için kullanmıştı. Eğer öyle olmasaydı su kabağını kopyalamayı denerdi.
“Bu tarikat ölümlü dünyanın değil. Burada birisinin hayatını kaybetmesi kolay. Eğer bu su kabağını teslim ederek felaketi önleyebilirsem belki de sadece öyle yapmalıyım…” Bunu yapmak istemiyordu ama görünüşe göre başka bir şansı yoktu. Bu düşünceler ile boğuşurken uğursuz bir ses karanlık gecede sürüklendi ve Ölümsüz Barınağının kapalı kapısından geçti.
“Ben Shangguan Song buraya Kıdemli Erkek Kardeş Wang’a adaleti sağlamasında yardımcı olmak için geldim. Meng Hao lütfen Ölümsüz Barınağından çık ve bana secde et.”
(Ç.N: Emirle karışık rica gibi bir şey bu :D )
Karanlık ses barınağı buz gibi soğuk bir gölge ile doldurmuş gibiydi. Meng Hao’nun gözleri parladı ve kafasını kaldırdı. Hiç şaşırmış gibi gözükmüyordu. O birisinin onu aramaya geleceğini bekliyordu.
Meng Hao bir süre sessiz kaldı ve ardından yavaşça konuştu. “Saat gece geç vakitlere geldi uygun bir vakit değil. Kıdemli Erkek Kardeş eğer söyleyecek bir şeyin varsa sadece söyle.”
“Ne kadar kibirli.” Açıkça hoşnutsuz bir ses geldi. Ardından soğukça bir burundan soluma sesi duyuldu.
Meng Hao bir şey demedi ve sessizliğini sürdürdü.
“Eğer kapıyı açmazsan çok iyi. Ben Kıdemli Erkek Kardeş Wang’ın talimatlarını ileteceğim. Dış tarikat öğrencisi Meng Hao yürekten bir şekilde gelişmeye odaklanmadı. O düşük seviye halk bölgesinde kargaşaya neden oldu, diğer öğrencilerden toplu şikayetler aldı ve diğerlerine çok kötü yöntemler uyguladı. Ancak o genç olduğundan bu suçları için ona ölüm cezası addedilemez. Hazinelerini teslim et, Gelişim üssünü sakatla ve tarikatı terk et. Şuandan itibaren sen bir Reliance Tarikatı öğrencisi değilsin.” Meng Hao bu uğursuz sesi dinledikçe yüzü daha karanlıklaştı. En son sözü duyduğunda yüzü öfke ile doldu.
“Kıdemli Erkek Kardeş Wang’ın hükümleri tarikat kurallarına uymuyor.” Meng Hao meydan okurmuşçasına konuştu.
“Kıdemli Erkek Kardeş Wang’ın sözleri tarikat kurallarıdır.” Dışarıdaki kişi Meng Hao’nun sözünü kayıtsız bir şekilde keserek konuştu. “Hap Dağıtım Gününden sonraki gün sen Lu Hong’a secde edecek ve af dileyeceksin bunun ardından da cezanı çekmeyi bekleyeceksin.” Bununla birlikte dışarıdaki adam kolunu sallayıp döndü ve ayrıldı.
(Ç.N: Kıl oldum la kibre bak :D )
Meng Hao sessizce düşünürken oturdu. Zaman geçti ve şafak yaklaştı. Gözleri kan çanağına dönmüştü. Ne yapacağını hala bulamamıştı. Rakibi belli ki su kabağını ve onu ölü görmek istiyordu. Merhametsiz bir şekilde onun gelişim üssünü sakatlayacak, kolunu ve bacağını kesecek ve ardından onu tarikattan vahşi dağlara atacaktı. Eğer bu olursa o gerçekten umutsuz olacaktı.
“Ne yapmalıyım…” Kırmızı gözleri ve sıktığı yumrukları ile birlikte konuştu. O tamamen zayıf ve çaresiz hissediyordu. Bu onun ilk kez gerçekten daha güçlü olmak istediği zamandı. Eğer daha güçlü olsaydı bu şekilde zorbalık görmeyecekti. Biraz daha düşündü.
“Tek seçeneğimin kaçmak olduğunu söyleme..” Gözleri kararlılık ile dolarken kafasını kaldırdı ve Ölümsüz Barınağından çıktı. Ama yürürken adımlarını durdurup tereddüt etti.
“Hayır bu doğru olamaz…” Kafasını indirip bir süre düşündü ve ardından dönerek Ölümsüz Barınağının içinde bağdaş kurup oturduğu yere geri döndü.
Ertesi sabah Meng Hao kan çanağı gözlerini açtı. O tüm geceyi nefes egzersizi yaparak harcamamıştı, bunun yerine tüm gece düşünüp taşınmıştı. Ama onun gelişim üssü çok düşüktü. Kaçmak dışında başka bir yöntem aklına gelmedi. Ama rakibi kesinlikle bunu yapacağını düşünmüştü. Kaçmak ölümle aynı şeydi ve o zaman bir hain olarak hatırlanacaktı.
(Ç.N: Zayıfsın ama unutma sende ayna var git 2 3 avla bir şeyler güçlen hacı koca günün var güvenimiz tam sana.)
Uzaktan çan sesleri duyuldu. Hap Dağıyım Günü gelmişti. Meng Hao Ölümsüz Barınağında saklansa bile felaketin başına geleceğini biliyordu.
“Ormanın kanunu. Tüm problemlerimin nedeni gelişim üssümün düşük olması. Gerçek bir adam sadece acı çekmez o bir şeyler yapar.” Kısa bir iç çekti. O uçurumun kenarına itilmişti ve manevra yapacağı hiçbir yer yoktu. Kendini sakinleştirip giysilerini düzeltti. O Ölümsüz Barınağının etrafına baktı ardından ana kapıyı açıp mavi gökyüzüne ve ağaçların zümrüt denizine baktı.
Biraz zaman geçti ve ardından ilerlemeye başladı. Arkasındaki ormandan çıkan ve ona soğukça bakan birini fark ettiğinde sadece birkaç adım atmıştı.
“Sen kaçmadın. Hiç yoktan sen aptal değilsin.” Meng Hao sesin sahibini tanıdı. O Shangguan Song idi. Onun arkada kaldığı ortaya çıkmıştı.
Meng Hao onu daha önce görmüştü. O geçenlerde dağda Wang Tengfei’nin arkasında yürüyen öğrencilerden biriydi. Onun büyük babası tarikat büyüklerinden biriydi ve o açıkça eğer Meng Hao kaçarsa bunu görmek için geride kalmıştı. Eğer bunu yapsaydı o hain olarak damgalanacaktı ve ceza olarak hayatından olacaktı.
Meng Hao döndü ve Dış Tarikata yöneldi.
Shangguan Song gözleri alay ile dolarken soğukça güldü. Aslında o dün gece oradan ayrılıp büyük babası Shangguan Xiu’ya haber vermişti. Meng Hao gece kaçmayı seçse bile yakalanacak ve korkunç bir ölüme maruz kalacaktı.
Shangguan Song tüm yol boyunca Meng Hao’yu takip etti. Dış Tarikata geldiklerinde öğrenciler onları gördü ve teker teker yüzleri farklı ifadeler ile doldu. Ne olursa olsun sanki bunu bekliyorlarmış gibi görünüyordu ve kimse ona acıyor gibi gözükmüyordu. Aslına bakılırsa onu yuhalıyorlardı.
Çok geçmeden Dış Tarikatın meydanına geldi. Ejderha oymalı sütunlar parlak şekilde parlıyorlardı ve etrafta çok sayıda öğrenci vardı. Uzakta öğrenci kalabalığı tarafından çevrelenmiş beyaz cübbeli Wang Tengfei’yi gördü.
Güneş beyaz cübbesine parlıyor ve onun kar gibi parlamasını sağlıyordu. Uzun saçları omzunun gerisine düşmüştü. O mükemmel derecede kusursuz ve resimlerdeki ölümsüzler gibi gözüküyordu. Onun duruşu bir çok insanın onu tanımak istemesini sağlıyordu. O gerçek bir Seçilmiş gibi görünüyordu.
(Ç.N: Seçilenleri bırak :D Bak Tower of God’a kule tarafından seçilmeyenler daha güçlü :D )
Çevresindeki herkesle arkadaşça sohbet ediyordu ve gelişim üsleri ne olursa olsun onlara dostça davranıyordu. O başıyla selam verip gelişim hakkında ipuçları vererek herkesin ona son derece saygı duymasına neden oluyordu.
Bayan öğrenciler ona delicesine aşık gibi gözüküyorlardı. Sanki onun yanında olmaları gerekiyormuş gibi gözüküyordu. Sanki onun her hareketi onları çıldırtabilirmiş gibiydi.
Uzun platformun üzerindeki tarikat büyükleri bile aşağı şefkat ve taktir ile bakıyorlardı.
Wang Tengfei nereye giderse gitsin ilginin odağı oluyordu. Onun iyi görünüşü, nazikliği ve mükemmelliği birbirine karışarak göz kamaştırıcı bir ışıltı oluşturuyor ve bu Meng Hao’nun gözlerini yakıyordu. O yumruklarını sıkıca sıktı.
Tüm öğrenciler geldiğinde ve Hap dağıtımı bittiğinde bile samimi ve nazik Wang Tengfei bir kez bile Meng Hao’ya bakmamıştı. O Meng Hao’nun ona baktığını biliyordu ama sanki bir cırcır böceği ona bakıyormuş gibi hiç ilgilenmiyordu. Ona bir kez bile dönüp bakmaya tenezzül etmedi.
(Ç.N: Bu velede gıcık oldum.)
Her şey sona erdiğinde ve ejderha oymalı sütunlar karardığında Wang Tengfei’nin nazik sesi havayı doldurdu.
“Buraya gel!”
Bu basit bir cümleydi ama bu söz duyulduğunda herkes Wang Tengfei’ye baktı ve onun Meng Hao’ya olan bakışlarını izledi.
————ÇEVİRMEN NOTU———–
Selam ben Useless hala 3 bölümü beklemekteyim. Bunu yazarken atg 127 yi düzenleyiciye vermemden 3 saat falan geçmiş oldu. Ne zaman yayınlanacağını bilmiyorum. Ah ah bu bölüm benden tüm gıcık insanlara gelsin. Belki kendilerinden daha gıcık insan görmüş olurlar. Ciddi anlamda uyuz oldum bu bebeye…
Shangguan Song ismi Çince de 上官宋 (shàng guān sòng) olarak adlandırılır. Shangguan nispeten karanlık bir aile ismidir. Song ise hiç özel bir anlamı olmayan basit bir isimdir.
Bu bebe Meng Hao’ya ne diyecek? Bu velet Meng Hao’ya neler yapacak? Meng Hao neler yapacak? Meng Hao nasıl kararlar alacak? Merak mı ediyorsunuz? O zaman bekleyin okuyun öğrenin…
Not: Şimdilik burada bırakıyoruz diğer bölümler geldikçe yayınlarım :D
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..