Bölüm 176

avatar
9373 23

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 176


Bölüm 176: Ebene İnanıyorum!!



Fullbringer Notu: Ben de seninkine inanıyorum. (Değişik bir küfür bu sanırım.)



En başta Meng Hao sakin bir şekilde konuşmayı planlamıştı, ama daha sonra alaycı ve inanmıyormuş gibi bir tavır sergilemeye karar verdi. “Eğer içinde değerli hazineler barındıran parlak bir depolama çantasına dönüşürsen, sana inanırım.” dedi. Ses tonunu olabildiğince muhalif bir tavırla bürümeye çalıştı.



Öfkelenen et peltesi aniden parlak, altın bir depolama çantasına dönüştü. Yüzeyi saydamdı ve içinde kare bir kazan ile dört tane dönen şeytani kılıç görülüyordu. Kılıçlar kazanın etrafında dönüyor ve ona bakınca direk değerli bir hazine havası veriyordu.



Olayı daha gerçekçi yapan şey ise kazan ve dört kılıcın depolama çantasından çıkarak kaçmak istermiş gibi hareket etmeleriydi.



Pekala, ne düşünüyorsun…?” Et peltesinin sesi depolama çantasından yayıldı.



Meng Hao içten içe şaşırsa da, yüzünde küçümseyici bir ifade vardı. “Parlak değil!



Çantada bir hışırtı sesi vardı ve Meng Hao’nun ağzından bu sözler çıktığı anda depolama çantası gökyüzüne fırlayan kör edici bir parlaklık yaydı. Bu parıldayan altın ışık hemen sekiz Gelişimcinin dikkatini çekmişti. Doğruca Meng Hao’nun olduğu yere doğru fırladılar.



Bana inanıyor mus….?” Et peltesi daha sözlerini bitiremeden Meng Hao depolama çantasını kaptı ve ona doğru yaklaşan Gelişimcilere fırlattı.



Ebene inanıyorum!!” Meng Hao’ya küçükken küfür etmemesi gerektiği öğretilmişti ama bu durumda ister istemez ağzından kaçmıştı. Hemen et peltesinden mümkün olduğunca hızlı şekilde kurtulmalıydı.



Meng Hao Gelişim Merkezinin bütün gücünü kullandı ve parlak, altın depolama çantasını fırlatarak kendinden uzaklaştırdı. Çanta sekiz Gelişimciye yaklaşınca adamların şaşkınlıktan ağızları açık kaldı. Her birinin ifadesi birbirinden biraz değişikti. Bazıları şüphelenmiş, bazıları ihtiyatlıydı ve hatta bazıları da sevinçli bir şaşkınlık içindeydi. Fakat, hepsi de kollarını uzatarak depolama çantasını kapmak istedi.



Beni kandırdın! Tepemin tasını attırdın!!” diye bağırdı et peltesi. Tam Gelişimcilerden biri tarafından yakalanacakken ortadan kayboldu. Daha sonra tekrar ortaya çıktığı yer uzaklarda olan Meng Hao’nun tam kafasıydı. Tekrar yeşil şapka şekline bürünmüştü.



Bu onu tatmin etmemiş olacak ki pat sesleri eşliğinde Meng Hao’nun kafasında arka arkaya yeni şapkalar yığıldı, üst üste yığılan bu şapkalar havada yükseldi...



Kısa süre sonra şapka yığını Meng Hao’nun boyundan bile uzun hale gelmişti. Bunu gören sekiz gelişimci tamamen afalladı. Hayatları boyunca böyle bir şey görmemişlerdi.



Bu sırada Meng Hao’nun yüz ifadesi daha da çirkin bir hal almıştı. Kafayı yiyecekmiş gibi hissediyordu. Eğer et peltesi bu biçimde kalırsa, nereye giderse gitsin hep insanların dikkatini çekecekti…



Yeşil şapkalı Yoldaş Taoist.” dedi Gelişimcilerden biri soğuk bir tonla. Bu kişi orta yaşlı bir adamdı ve kaşları çatıktı. “Burası Kan Şeytanı Tarikatının bölgesi. Yabancılar hoş karşılanmaz. Hele ki bizimle dalga geçenler hiç hoş karşılanmaz. Yeşil şapkanı da al ve buradan kaybol!



Bu sözler kulaklarına ulaştığında Meng Hao tam ayrılmaya hazırlanıyordu. Ama aniden durdu, arkasına dönerek sekiz Gelişimciye baktı. Gözleri vahşice parlıyordu. o sırada ruh hali çok berbat bir haldeydi ve bu sözler onu memnun etmemişti.



Hala arkana bakmaya mı cüret ediyorsun?” dedi orta yaşlı Gelişimci soğuk bir kahkaha eşliğinde. “Pekala gitmeden önce gözlerini burada bırakmaya ne dersin? Şu yeşil şapkalarla zaten nereye gidersen git alay konusu olacaksın.” Bu sözlerin ardından sekiz Gelişimci Meng Hao’ya doğru fırladı.



Kaybolun!” dedi Meng Hao, aniden elini kaldırdı ve elbise kolunu onlara doğru salladı. Bunun üzerine Gelişim Merkezinin gücü dışarı doğru patladı. Muazzam bir rüzgar çınladı ve ardından Gelişimcilere sertçe çarptı.



Havayı dolduran gürleme sesiyle birlikte Kan Şeytanı Tarikatının devriye gezen sekiz öğrencisinin ağızlarından kan geldi. Vücutları titredi. Biraz önce Meng Hao ile dalga geçen adamın yüzünde inanamaz bir ifade vardı ve göz bebekleri büzülmüştü. Görünüşte Meng Hao Orta Temel Kurulum aşamasındaydı ama biraz önceki saldırı geç aşamanın kudretine sahipti. Adam geriye doğru giderken ağzından kanlar sızıyordu. Meng Hao’nun gözlerindeki soğuk bakışı görünce kalbi titredi.



Aceleci davrandığını daha yeni fark eden orta yaşlı Gelişimci konuştu: “Yoldaş Taoist, bu…” ama konuşmaya başladığı anda Meng Hao’nun gözleri buz gibi bir vahşetle parladı.



Adamın yüzü düştü. O ve tayfası hemen prizmatik ışık ışınlarına dönüşerek uzaklaşmaya başladılar. Yeterince uzaklaştıktan sonra nihayet durdular ve birbirleriyle bakıştılar.



O herif çok asabiydi. Nereden geldi acaba? Kıdemli Kardeş, bunu Ustaya rapor edelim. Usta onu tutuklamak için emir çıkartacaktır!



Doğru, Kıdemli Kardeş burası Kan Şeytanı Tarikatının toprakları. O herifin kafasına göre davranmasına izin mi vereceğiz?



Bi kapayın çenenizi!” diye bağırdı orta yaşlı adam, yüzü karanlık ve okunamazdı. “O genç biri ve sadece elini bir kez sallayarak bizi ne hale getirdi. Cidden onun sıradan biri olduğunu mu düşünüyorsunuz? O belli ki Tek Kılıç Tarikatından değil. Zaten hali hazırda Tek Kılıç Tarikatıyla savaş halinde olduğumuz için başka Tarikatlarında öfkesini üzerimize çekmemeliyiz! O genç belli ki sadece buradan geçiyordu ve düşman kazanmak istemediği için de bize çok sert davranmadı. Hepiniz şimdi çenenizi kapayın. Burada olanları da unutun. Bizim gibi Gelişimciler arasında sürtüşmeler daima olur. Böyle sıradan bir meseleyi Tarikata rapor etmeye gerek yok.” Adam bu kararının ardından yandaşlarıyla birlikte uzaklara doğru yoluna devam etti.



Onlar biraz ilerledikten sonra, tüm zaman boyunca aşağıda, toprağın içinde gömülü olan sarmaşıklar da ortadan kayboldu.



Meng Hao bulunduğu yerde ayağını sertçe yere vurdu. Bunun ardından toprak püskürdü ve içinden ileri geri salınan koyu kırmızı sarmaşıklar fırladı. Bir anlık sürenin ardından da küçük, koyu kırmızı bir meyveye dönüştüler ve meyve depolama çantasındaki yerini aldı. Meng Hao en sonunda dikkatini kafasındaki yeşil şapkaya yöneltti.



Bunu yapamazsın! Bu yanlış. Eğer gitmelerine izin verdiysen, onlara tamamen güvenmek zorundasın. Gizlice onları takip eden şeyler göndermemelisin. Bu yanlış. Bu ahlak dışı. Eee? Bir şey hatırladım. Biraz önce bana küfür etmiştin!!



Küfür etmek yanlıştır. Bu ahlak dışı. Benim ebemin sana ne zararı dokundu. Neden onu karıştırdın? Bu oldukça tuhaf. Onunla nasıl bir ilişkin var? Yoksa…” Aniden et peltesinin ukala sesi tuhaf bir tonla doldu. “Yoksa siz ikiniz…



(R.N: Çıldırıyorum ya :D)

(FN: Asdfghhj efsaneler efsanesi bu ya. Kıç Patlatan Kutsal Aynadan sonraki favorimsin reyiz. Random atmayan bana random attırdın adamsın.)



Meng Hao onu görmezden geldi. Depolama çantasına vurarak bir elbise takımı çıkarttı. Bu elbisenin kumaşından biraz yırttı ve kulaklarına tıkadı. Bunun akabinde et peltesi sesini iyice yükseltti ama sonra kuru kuru öksürdü. Bunun ardında tekrar konuşmaya başladı ve bu sefer ses doğrudan Meng Hao’nun zihninde yankılanıyordu.



(FN: Allahım sana geliyorum :D)



Meng Hao artık bezmişti. Bir süre etrafa boş boş bakındıktan sonra bir iç geçirdi ve elbise parçalarını çıkartıp attı.



Şimdi insanların sana neden Nihai Eziyet dediklerini anlıyorum.” dedi. Bunun akabinde et peltesi hemen heyecandan titremeye başladı.



Neden? Neden? Bu isim bana çok çok çok uzun bir zaman önce eski bir arkadaşım tarafından verilmişti. Bunu ona bir çok kez sordum ama anlamını bana söylemedi.” O anda et peltesinin ilgisi ve dikkati tamamen Meng Hao’ya yönelmişti.



Meng Hao hiç bir şey söylemedi. Bunun yerine o kişinin ismin anlamını neden ona söylemediğini düşündü. Ardından et peltesinin laf kalabalığını düşündü ve titredi. Durumu anlamıştı. İsmine dair bir cevap vermek, et peltesi için kesinlikle aylarca sürecek bir konuşma malzemesi olacaktı.



Meng Hao bunu düşününce kafa derisi uyuştu. Et peltesiyle uğraşmak konusunda tecrübesi olmayan biri onun doğasını ve insana verdiği eziyeti kavrayamazdı. Hemen konuyu değiştirmeye karar verdi.



Bu görünüşünle cidden bir ilerleme kaydedemeyiz.” dedi Meng Hao. “Bir şapka yığınından başka bir forma dönüşmenin bir yolu var mı?” Meng Hao sözlerini çok dikkatli seçiyordu. Onun kafasında bir şapka dağı gibi durmaya karar verirse ne olacaktı? Düşüncesi bile korkunçtu.



Ses tonu tartışmacı değildi, ama içten içe kalbi çaresizlikle dolmuştu. Kan Mastifi aklına geldi, ve birden onu özlediğini hissetti. Ne yazık ki şu an uyuyordu.



Aslında Meng Hao’nun sözleri et peltesini heyecanlandırmıştı. “Eee? Eğer şapka olmayacaksam, ne olmalıyım?” Meng Hao buna alışkındı, bu yüzden hemen bir cevap vermedi. Dağ ormanında bacaklarını çaprazlayarak oturdu ve yeşim Zaman Arıtım sayfasını çıkarttı. Onun içine Ruhsal Duyusunu göndererek içeriğine çalışmaya başladı.



Biraz zaman geçtikten sonra Meng Hao’nun gözleri parıldadı. Kendi kendine mırıldamaya başladı. “Bahar ve Güzün Zamanı için bir Bahar Ağacı ve Güz Ayazı gerekiyor. Kış ortasının ateşi, yazın ruhu. Dört mevsimi arıt, Gelişim Merkezinle kaynaştır. Dört mevsimi tekrar arıtarak küçük bir kılıç üret.



Bu kılıç dikkatlice beslenmelidir. Zaman aydınlanmasıyla birlikte yüzyılın damarları kılıcı doldurabilir. Yüzyıldan sonra, bin yıl geçecek ve o bir şekle bürünecek. On bin yıl sonra, gök ve yeri sarsan ilk Zaman Kılıcı olarak ortaya çıkacak.” Meng Hao yeşim sayfaya bakarken kaşları çatıldı. Kılıcın kudreti ufak değildi, ama onu yaratma süresi çok fazlaydı.



Han Bei bu kılıca cidden çok odaklanmıştı, yani o da bu kadar zamana sahip olamaz, değil mi…? Kılıcın ortaya çıkma işlemini hızlandıracak başka yöntemler olmalı.” Meng Hao düşüncelere dalmıştı, et peltesinin yuttuğu üçüncü yeşim sayfa ve yuvarlak kazanın içine çektiği birinci yeşim sayfa aklına geldi.



Bunun cevabı üçüncü sayfada olmalı. Lanet olası et peltesinin onu yemesi çok kötü oldu.” Meng Hao kafasını kaldırdı ve et peltesine baktı. Zaman arıtım bilgilerine dalalı bir saat olmuştu. Tabii ki bu bir saat boyunca et peltesi konuşmaya devam etmişti.



Neye dönüşebilirim? Neye dönüşebilirim? Neye dönüşebilirim?” Meng Hao’nun kafasından fırladı ve şu an karşısında hoplayıp zıplıyordu. Son derece heyecanlı görünüyordu.



Yuttuğun yeşim sayfaya dönüşebilir misin?” diye sordu Meng Hao aniden.



Huh? Tamam…” önce kabul etti ve ardından hemen fikrini değiştirdi. “Eee? Bekle biraz. Neyin peşindesin? İmkanı yok! Ben benim. Sen bana sahip olamazsın.









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr