Bölüm 207

avatar
9238 18

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 207


Bölüm 207: Bu Oldukça Hoş Bir Ölümsüzler Mağarası



İki iri yarı adam Meng Hao’ya bir an baktıktan sonra gülümsediler. Bu gülümsemeler her açıdan vahşice görünüyordu. Sanki çaresiz bir kuzuya bakıyor gibilerdi.



Yelpazeli adam grubun en haini görünümündeydi ve gülümsemesi en içten ve samimi durandı. Ellerini kenetledi ve Meng Hao’u selamladı.



Ben, Huang, daha önce kuşların şarkılar söylediğini işitmiştim ve ister istemez acaba misafir mi geliyor diye düşünmüştüm. Yoldaş Taoist, tek bakışla senin kahramansı auranı hissettim. Beşinci kardeşin biraz önceki sözleri, senin insanlar arasındaki bir ejderha olduğunu ve Tarikatından ilk defa çıktığını anlamamı sağladı. Yoldaş Taoist, sen en saygı duyulası insan tiplerinden birisin. Lütfen, Ölümsüzler Mağaramıza gelerek biraz rahatla.



Yani…” dedi Meng Hao, bu övgülere nasıl cevap vereceğini bilememiş gibi davrandı. Ellerini kenetledi, adama baş selamı verdi. Fakat, mağaraya girmek konusunda tereddütlü göründü. Kalbinden bir iç geçirdi. Adamın pohpohlayıcı sözlerinin yalanlarla dolu olduğu belliydi. Meng Hao onun yerinde olsaydı daha inandırıcı sözler söyleyebilirdi.



Küçük kardeş...” dedi sarı cübbeli adam, gözleri titreşiyordu. “Ana kapıya kadar geldik. Hadi içeri girelim. Burada kendini evindeymiş gibi hissedebilirsin!” Adam Meng Hao’yu elbise kolundan çekti, Ölümsüzler Mağarasına sürükledi.



Sarı cübbeli adam onu nezaketle içeri götürürken diğer adamlar tereddütlü Meng Hao’nun etrafında kümelendi. Kireç taşı kapı arkalarından yavaşça kapandı. Hemen parlak incilerin ışıkları Meng Hao’nun gözlerini doldurdu.



Ölümsüzler Mağarası oldukça genişti ve gösterişli dekorasyonlara sahipti. İçerisi çeşitli odalarla doluydu. Hap yapım odası ve bir tıbbi bitki avlusu bile vardı.



Sarı cübbeli adam içten bir kahkahayla kendilerini tanıtmaya başladı: “Küçük kardeş, Bu İkinci Kardeşim ve bu da Üçüncü Kardeşim. Dördüncü Kardeşten sonra Beşinci Kardeş, yani ben geliyorum.” Tanıtım esnasında ikinci sıradaki hain bakışlı adama anlamlı bir bakış attı.



Selamlar, Yoldaş Taoistler.” dedi Meng Hao utangaç bir tavırla, ellerini onlara doğru kenetledi. Etrafa şöyle bir bakındıktan sonra gözlerinde memnun bir ifade belirdi. Bakışları parlak incilerin üzerine geldiğinde gözleri güçlü bir şekilde ışıldamaya başladı.



Yoldaş Taoist Meng, Ölümsüzler Mağaramız hakkında ne düşünüyorsun? Fena değil, değil mi?” dedi İkinci Kardeş Huang gülümseyerek, bu sırada yelpazeyi nazikçe sallıyordu. Yüzünde diğerlerinin göremeyeceğini düşündüğü hafif bir küçümseme vardı, bu ifade onun bir çeşit oyun oynadığını belli ediyordu. Bakışları Meng Hao’nun üzerine geldi.



Oldukça iyi...” dedi Meng Hao. “Oldukça iyi... Kelimenin tam anlamıyla eksiksiz, birçok özel oda var. Gerçekten de normal bir yere benzemiyor.” Meng Hao’nun övgü dolu sözleri içtendi. “Özellikle şu parlak inciler harika. Buradaki ruhsal enerji de oldukça zengin. Yoksa bir Ruh Kaynağınız da mı var?” Meng Hao oldukça şaşkın bir tonla sordu.



Elbette ki Ruh Kaynağımız da var.” dedi İkinci Kardeş Huang gülerek. “Ölümsüzler Mağaramızı buraya kurmamızın nedeni de bu zaten.” Gözlerindeki aşağılama daha da güçlendi. Aklınca Meng Hao’yu tamamen tuzağa düşürdüğünü düşünüyordu.



Üçüncü ve Dördüncü Huang Kardeşlerin bakışları Meng Hao’nun üzerindeydi, sinsi sırıtışları giderek büyüyordu. Meng Hao’yu kurdun inindeki koyun gibi gördükleri çok belliydi!



Beşinci Kardeş Huang’ın gözleri ise hala Kozmos çantasındaydı. Gülümsemesi giderek büyüyordu. Kendini bugün çok şanslı hissettiği belliydi.



Meng Hao’da gülümsedi. Hala biraz çekingen görünse de gülümsemesi hakikiydi ve oldukça mutluydu. Bu insanların yaptığı Ölümsüzler Mağarası oldukça iyi görünüyordu. Adamlar Meng Hao’yu gütmeye devam ettiler.



En Büyük Kardeşimiz geçenlerde portresini yaptırtmak için bir sanatçı getirtmişti.” dedi İkinci Kardeş Huang. “Şu an gerçekten de dışarı çıkma imkanı yok. Yoldaş Taoist Meng, neden biz ona gitmiyoruz?” Meng Hao’ya cevap verme şansı bile vermeden onu Ölümsüzler Mağarasının ortasındaki parlak incilerle dolu geniş, açık alana götürdü. Bu alanın en sonunda devasa bir taht vardı.



Bu taht kristalden yapılmıştı ve üzerinde iri yarı bir adam oturuyordu. Ellili yaşlarındaydı. Üzerinde uzun mor bir cübbe vardı ve oldukça onurlu bir çehreye sahipti. Vahşi duruşunu gizlemeye çalışsa bile bunu başarması imkansızdı. Yoğun bir öldürme aurası yayıyordu.



Gelişim Merkezi ise Qi Yoğunlaştırma aşamasında değildi, Erken Temel Kurulum aşamasındaydı!



Onun karşısında kambur, uzun beyaz saçlara sahip yaşlı bir adam oturuyordu. Vücudu titredi ve elindeki boya fırçası titreşti. Adamın önünde tuvalde iri yarı adamın dış hatları belli oluyordu.



Yaklaşan grubu görünce adamın gözleri parladı. Meng Hao’yu tamamen görmezden gelerek dikkatini sarı cübbeli adama yöneltti. Soğukça homurdandı.



Eğer önemli bir şey yoksa kaybolun, son zamanlarda biraz gerginim ve içimde kötü bir his var. Pekala, madem geldiniz oturun. Bu ressama resminizi çizdireceğim.



Gözleri saygıyla dolan sarı cübbeli adam başını aşağı yukarı salladı. İleri doğru adım attı ve mor cübbeli adamın yanına oturdu. İkinci Kardeş Huang ve diğerleri saygıyla ellerini kenetlediler ve selam verdiler. Meng Hao’yu tamamen görmezden gelerek gidip oturdular.



Hiç kimse konuşmuyordu ve Meng Hao orada tek başına dikiliyordu, yüzünde garip bir ifade vardı.



İri yarı, mor cübbeli adam ressama baktı ve konuştu: “Bizim şöyle iyi bir resmimizi çiz, duydun mu beni? Eğer başarırsan sana sıkıntı çıkarmayacağım.” Adamın sakin sözlerini duyan kambur, beyaz saçlı adam titredi ve başını aşağı yukarı salladı.



İkinci Kardeş, son zamanlarda cidden kendimi huzursuz hissediyorum. Işınlanma portalını kontrol etmeyi unutma. Eğer bir problem olursa hemen buradan gideceğiz. Üçüncü ve Dördüncü Kardeşler, siz de iyi dinleyin. Dışarı çıkmayın!” Mor cübbeli adamın her bir kelimesi diğerlerinin başını aşağı yukarı sallamasına neden oluyordu. Artık kimse Meng Hao ile ilgilenmiyordu. Meng Hao olduğu yerde acemice duruyordu. Düşüncesine göre iri yarı adam ona en azından bir baş selamı vermeliydi. En sonunda kuru bir öksürük sesi çıkarttı.



Adamlar bunu yine görmezden gelerek konuşmaya devam ettiler. Mor cübbeli adam ona bakacak gibi durmuyordu. Sarı cübbeli adam da dahil diğerleri de onun bulunduğu tarafa bakmıyorlardı.



Meng Hao iç geçirdi, ardından biraz daha sesli öksürerek konuşmalarını böldü. En sonunda beş adamın bakışları onun üzerine geldi.



Bu kim?” dedi mor cübbeli adam kaşlarını çatarak, sesi meşumdu.



Bu çocuğu Beşinci Kardeş dışarıdan getirdi.” dedi İkinci Kardeş Huang, bir yandan da yelpazesini sallıyordu. Ardından gülerek, “Görünüşe göre Tarikatından ilk kez dışarı çıkmış.” dedi.



Bu çocuk cidden aptal.” dedi sarı cübbeli adam bir kahkaha eşliğinde. “Depolama çantası oldukça sıra dışı görünüyordu, ben de onu konuşarak buraya getirdim. İpe sapa gelmez laflarıma kanacağı kimi aklına gelirdi ki? Onu buraya getirmeyi başardım.



Bunları duyan mor cübbeli adam Meng Hao’ya doğru baktı, ardından sakince konuştu, “Depolama çantanı ver.” İfadesi kibirliydi, Meng Hao’yu Qi Yoğunlaştırma aşamasında gördüğü için kendini ona göre çok üstün hissediyordu.



Meng Hao gülümseyerek etrafa bakındı. Gözlerindeki bakış sanki kendi evini inceliyormuş gibiydi. “Burası oldukça güzel bir Ölümsüzler Mağarası. Neden onu bana vermiyorsunuz? Oh, biraz abartılı olsa da taht da güzel. Onu da alacağım.



Mor cübbeli adam Meng Hao’ya şaşkın şaşkın bakakaldı. Üçüncü, Dördüncü ve sarı cübbeli adam ise aniden kahkahalara boğuldu. Bu kahkaha sesleri mağarada yankılanırken İkinci Kardeş Huang’ın gözleri kısıldı ve Meng Hao’ya odaklandı.



Aslında, Ölümsüzler Mağarasıyla birlikte sizi de alacağım...” dedi Meng Hao. Pis pis gülerek yürümeye başladı. Ama daha bir adım bile atamadan Üçüncü ve Dördüncü Kardeşler ileri doğru atıldılar. Onlar uzun ve iri yapılıydı, yüzlerinde vahşi bir ifade vardı. Kahkahalar eşliğinde Meng Hao’ya hücum ettiler.



Seni velet, ne cüretle Büyüklerinin Ölümsüz Mağarasında böyle boş boş konuşursun!? Hiç korkmuyor musun!?” Adamlar Meng Hao’ya pek uzak değillerdi ve ona ulaşmaları çok uzun sürmedi. Adamlar tam bir kaç büyülü teknik kullanacakken Meng Hao yine boğazını temizledi.



Bu sırada üzerine gelen iki adamı tamamen görmezden gelerek bir adım daha ilerledi. Adamlar Meng Hao ile çarpıştıklarında sanki hareket ettirilemez bir kuvvetle karşılaşmış gibi hissettiler. Ağızlarından kan sızdı ve sarsılan vücutları geriye doğru savrularak duvara yapıştı. Meng Hao’ya şaşkın gözlerle bakarken daha fazla kan tükürdüler. Gelişim Merkezleri aniden baskı altın girmiş ve birer küçük, önemsiz ölümlüden farkları kalmamıştı.



Her şey çok hızlı gelişmişti. Daha diğerleri tepki bile veremeden Meng Hao kristal tahta ulaşmıştı.



Ölmek mi istiyorsun!?” diye bağırdı sarı cübbeli adam. Hemen ileri fırladı. Onun yanındaki İkinci Kardeş Huang’ın da gözleri titreşti ve elini salladı. Bunun ardından bir Alev Kuşu ortaya çıkarak Meng Hao’ya doğru fırladı. Fakat İkinci Kardeş Huang kendini geriye doğru atmıştı.



Tüm bunları anlatmak zaman alsa da aslında anında olup bitmişti. Meng Hao elini bile kaldırmaya gerek duymamıştı. Üzerine gelen sarı cübbeli adam kayıtsız bir bakış attı. Adamın zihni aniden allak bullak oldu ve aniden kalbine inanılmaz bir gücün saplandığını hissetti. Görüşü bulandı ve umutsuzlukla titremeye başladı. Üzerine inanılmaz bir baskı çökmüştü ve buna direnmesinin imkanı yoktu.



Gözleri kan çanağına dönerek geriye doğru sendeledi ve duvara çarptı. Gözleri yoğun bir korku ve dehşetle dolmuştu. Vücudu titriyordu. Tek düşünebildiği şey Meng Hao’nun zayıf, utangaç ifadesiyle karşılaştığında kendini çaresiz bir hayvan gibi hissettiğiydi.



Kim… Kimsin sen…?” dedi, kalbi tarif edilemez bir korkuyla dolmuştu. Evine getirdiği kişinin çaresiz bir kuzu değilde vahşi bir hayvan olduğunu nereden bilebilirdi?



İkinci Kardeş Huang’ın gönderdiği Alev Kuşu ise daha Meng Hao’ya yaklaşamadan sarsıldı ve ardından çözülüp gitti. Meng Hao için bu Alev Kuşu tekniği bir çocuğun oyuncak kılıcı gibiydi.



Bir anda Huang Klanının Beş Ölümsüzünden dördü kendini şaşkın ve dehşete düşmüş bir halde bulmuştu. İri, mor cübbeli adam hala kristal tahtında oturuyordu, yüzündeki kan çekilmişti. Meng Hao’nun gelişini izlerken yüzü yamuldu. Öfkeli bir çığlıkla birlikte ayağa fırladı. Bu sırada Meng Hao’nun bakışları onun üzerine geldi.



Meng Hao’nun bakışları mor cübbeli adamın gözleriyle buluştuğunda, adam sanki yeri göğü sallayan bir gök gürlemesiyle vurulmuş gibi hissetti. Zihni inanılmaz bir gürlemeyle doldu ve vücudu kasıldı. Tüm benliğini ölümcül bir tehlike hissi sarmıştı. Meng Hao’nun bakışları sanki dünyayı delip geçebilecek kadar güçlüydü ve onu anında yok edebilirdi.




Temel Kurulumun büyük döngüsü….” Ağzı açık kalan iri adamın sesi zayıftı. Gözlerinde inanamaz bir ifade vardı.










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44295 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr