Bölüm 214

avatar
9069 18

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 214


Bölüm 214: En Sonunda Tekrar Karşılaştık….



Hiç kimse bu dış dünyayı sallayan Meng Hao isimli kişinin şu an Mor Felek Tarikatının Göksel Topraklarında dikkatle tıbbi bitkileri incelediğini ve masum bir öğrenci gibi şimdiye kadar çalıştığı şeylerin doğruluğunu test ettiğini bilmiyordu.



Zaman hızla geçerken Meng Hao artık topladığı tıbbi bitkilerin sayısını hatırlayamıyordu. Bir bitkiyi tanıdığı anda onu kotasına ekliyor ve depolama çantasına atıyordu.



Belli bir süre sonra kendini devlerden birinin üç yüz metre yakınında buldu. Bir süre onların nasıl tohum ektiklerini, fideleri hareket ettirdiklerini ve bitkilerle ilgilendiklerini izledi.



Daha sonra Tepegöz ağaçlardan birinin altında durdu, ağacın tepesinde etrafa bakınan devasa gözü izledi. Hatta bu ağaçlardan birine tırmanarak onun gövdesinde yetişen kırmızı otlardan da toplamıştı.



En nihayetinde ilk başladığı yerin çok çok uzağındaydı. Tıbbi bitki tarlalarının bir sonu yok gibiydi. Meng Hao’nun tahminlerine göre daha uzak alanlarda büyük ihtimalle daha harika tıbbi bitkiler vardı, belki de soyu tükenmiş efsanevi olanlardan bile bulunabilirdi.



Fakat bu dünya çok büyüktü. Etrafı sonu gelmez tıbbi bitki tarlalarıyla kaplıydı. İlerledikçe aslında yüz bitkiden sadece birini hatırladığını fark etmeye başladı



Simya Tao’su çok engin...” diye düşündü iç geçirerek. “Tıpkı Gelişim kadar zor, sonsuz bir yol, Gök ve Yerin kudretli bir yüzeyi. En başta yüz bin bitkinin yarısında biraz fazlasını hatırlamanın yeterli olacağını düşünmüştüm. Ama şimdi gördüm ki bu yüz bin bitki sadece bir alt sınırmış.” Fakat gözlerinde inatçı bir ışık parlıyordu. Bu tip bir gelişimin onun Tao Sütunlarıyla bir alakası yoktu. Heyecanı gerçekten de giderek güçleniyordu.



Ben özümde bir bilginim.. ” dedi, kendini rahatlattı. “Tutkularım asla fark edilmese de, iş çalışmaya geldiğinde kesinlikle diğer çırak simyacılardan daha avantajlıyım.” Meng Hao odaklanacak, gördüğü her şeyi hatırlamak için elinden geleni yapacaktı ve ardından geri döndüğünde antik kayıtlardan daha fazla araştırma yapacaktı.



Böyle böyle zaman akıp gitti. Kısa bir süre sonra Göksel Topraklar çan sesleriyle doldu; bir aylık zaman periyodu dolmuştu. Zamanı tükenen Meng Hao bundan hoşnut değildi. Halbuki daha yeni başlamış gibi hissediyordu. Fakat havada ışık iplikleri belirdi ve bunu görünce iç geçirdi. Göksel Topraklara son bir bakış attı ve ardından bir ışık ipliği onu alıp götürdü.



Tekrar çeşitli vadilerde ortaya çıktıklarında yüz bin çırak simyacının yüzlerinde değişik değişik ifadeler vardı. Göksel Topraklarda geçen bir ayda kendini geliştiren tek kişi Meng Hao değildi. Bütün çırak simyacılar bir şeyler öğrenmişti.



Kısa süre sonra, toplanan tıbbi bitkilerle birlikte onlarla ilgili bilgilerin kayıt edildiği yeşim kayışları almak için insanlar geldi. Meng Hao gizlice tıbbi bitkileri kopyalamayı seçmemişti. Kendini tamamen Mor Felek Tarikatındaki kimliğine adamıştı ve kendini ele verecek en ufak bir şey yapmayacaktı. Bütün tıbbi bitkileri teslim etti, ardından yavaşça evinin bulunduğu vadiye doğru yola koyuldu.



Avlusuna vardığında hemen tomarları çıkarttı ve onlara çalışmaya başladı. Daha önce gözünden kaçırdığı yerleri görünce heyecanla yüzü kızarıyor ve hemen bilgileri hafızasına alıyordu.



İki ay daha geride kaldı. Meng Hao Tarikata katılalı yarım yıl olmuştu. Dış dünyadaki Meng Hao avı da çoktan yavaşlamıştı. Çeşitli Tarikat ve Klanlar onu tüm Güney Diyarı boyunca aramış olsalar da ona dair en ufak bir iz bulamamışlardı. Çeşitli söylentiler dile gelmeye başlamıştı, ama elle tutulur bir sonuç yoktu.



Meng Hao tüm bunları her şeyden haberi olmasıyla ünlü olan Bai Yunlai’den öğreniyordu. Sadece Mor Felek Tarikatındaki haberleri bilmiyor, aynı zamanda dış dünyadaki olayları da öğreniyordu.



Meng Hao bir sabah evinden çıkarak avluya gidip oturdu. İçinde küçük, gelişen bir bitki olan sağ elini kaldırdı. Meng Hao’nun tıbbi bitki bahçesi bir çok bitkiyle doluydu, hepsi de tamamen yetişmişti. Havayı tıbbi bir aroma dolduruyordu. O sırada aniden gözleri titreşti ve kafasını kaldırdı.



Bai Yunlai dolambaçlı akarsu boyunca koşturuyordu. Daha yanına bile varmadan bağırmaya başlamıştı, “Küçük Kardeş Fang, mükemmel bir fırsat var! Bu Kıdemli Kardeşin senin için harika bir fırsat yakaladı!



Meng Hao gülümsedi. Sağ elini salladı ve elindeki tıbbi bitki kayboldu. Aynı sırada avlunun kapısı sallanarak açıldı ve Bai Yunlai içeri daldı.



Ne fırsatı?” diye sordu gülümseyerek. Bai Yunlai’nin Gelişim Merkezi sıradandı, sadece Qi Yoğunlaştırma aşamasının yedinci ya da sekizinci seviyesindeydi. Fakat Tarikatın içinde vazgeçilmez biri olarak görülüyordu. Sık sık Meng Hao’ya ziyarete geliyor ve beraber bolca vakit geçiriyorlardı.



Mor Qi Bölümünden bir İç Tarikat öğrencisi Simyacı Li Tao’dan hap yapmasını istemiş...” coşkun bir tonla konuya giriş yaptı. “Simyacı Li yardım için benden iki tane çırak simyacı ayarlamamı istedi. Ben tabii ki gideceğim. İkinci kişi içinse aklıma ilk sen geldin.



Hemen eşyalarını topla ve benimle gel. Simya ile ilgili bilgilerini genişletmek için bu mükemmel bir fırsat olacak. Bir çok çırak simyacı gitmek isterdi ama Simyacı Li’nin kişiliği biraz gariptir. Hiçbir şey söylemeden sadece beni takip et.



Meng Hao’nun gözleri pırıldadı. Geçmişte öğrendiğine göre Mor Qi Bölümünün İç Tarikat öğrencileri sık sık usta simyacılardan hap yapmalarını istiyordu. Çoğu durumda Mor Qi Bölümü öğrencileri gerekli tıbbi bitkileri ve biraz Ruh Taşını beraber topluyorlardı. Eğer bu usta simyacıyı memnun ederse işe başlıyordu.



Ocak Lordları, usta simyacıların bir üst seviyesindeki kişilerdi, simya Tao’sunda bilgili kişilerdi ve Temel Kuruluma ulaşmışlardı. Mor Felek Tarikatında onlardan sadece yüz kişi vardı ve her biri pozisyon olarak çok yüksekte olan kişilerdi. Genel olarak konuşmak gerekirse, İç Tarikat öğrencileri onlardan hizmet alma vasfına sahip değillerdi. Sadece Oturum öğrencileri ve Tarikat Kıdemlileri Ocak Lordlarına hap yaptırabilirdi.



Mor Ocak Lordları ise fiilen Büyük Usta seviyesinde sayılabilirlerdi. Onların her biri Tarikat için değerli birer hazineydi ve hepsi de Büyük Usta Hap Şeytanının çıraklarıydı. Sadece Tarikatta çok yüksek nüfuza sahip kişiler onlardan hizmet alabilirdi.



Bai Yunlai’nin bahsettiği Simyacı Li doğal olarak bir Ocak Lordu değildi, sadece bin usta simyacıdan biriydi. İşlerin nasıl yürüdüğünü ve Tarikatta ne kadar az usta simyacı olduğunu düşününce, Mor Qi Bölümü öğrencilerine hap yaparken kendilerine yardım edecek çırak simyacılar aramaları doğaldı.



Meng Hao hemen ayağa fırladı. Bu gerçekten de nadir bir fırsattı. Tarikata katılalı yarım yıl olmuştu ve ilk defa böyle bir fırsat yakalamıştı. Ellerini kenetleyerek Bai Yunlai’ye saygısını sunduktan sonra, ikili oradan ayrıldılar. Kısa bir süre sonra Mor Qi Bölümü ile Doğu Hap Bölümünün birleştiği bir vadiye vardılar. Orada biraz sabırsızca bekleyen otuzlu yaşlarında mavi cübbeli bir adam vardı. Bu adam Simyacı Li’den başkası değildi.



Onun yanında Gelişim Merkezi Erken Temel Kurulum aşamasında olan başka biri daha vardı. Simyacı Li ile sohbet ederken yüzünde gülümseme vardı, davranışları son derece kibardı.



Meng Hao ile Bai Yunlai yaklaşırken, Meng Hao’nun gözleri hafiften titreşti. Simyacı Li’nin yanındaki kişiyi hemen tanımıştı. Bu kişi Lu Song*’dan başkası değildi.



R.N: Demir mızrak mağdurlarından biri :D



Bai Yunlai ileri doğru yürürken Meng Hao’nun ifadesi sakindi. “Demek hap yaptıracak olan kişi oymuş.” diye düşündü.



Simyacı Li onlara bakarken kaşları çatıktı. “Pekala, sonunda geldiniz.



Bai Yunlai hemen ileri fırlayarak birkaç açıklama yaptı, alttan alta onu yağladı. Bunun üzerine Simyacı Li’nin ifadesi biraz yumuşadı ve elbise kolunu fiskeledi. Hep birlikte kibar Lu Song’u vadinin dışına kadar takip ettiler. Mor Qi Bölümünün birçok vadisini geçerken Meng Hao sakin ifadeyle etrafı inceliyordu. Birçok Mor Felek Tarikatı öğrencisi vardı.



Bu öğrenciler simya Tao’suna çalışan kişiler değillerdi. Meng Hao ve diğerlerini gördüklerinde yüzleri saygılı gülümsemelerle doluyordu ve ellerini kenetleyerek onları selamlıyorlardı.



Kısa süre sonra Lu Song onları dağlardan birinin yarı yolunda yer alan Ölümsüzler Mağarasına getirdi. Buranın manzarası harikaydı ve içerisi hem geniş hem de müthiş bir dekorasyona sahipti. İçeri girdiklerinde Lu Song ellerini kenetledi ve Simyacı Li’ye baş selamı verdi.



Kardeş Li, yardımın için çok teşekkürler.” dedi. “Bu tıbbi haplar bana çok yardımcı olacak.” Bununla birlikte bir depolama çantası çıkartarak Simyacı Li’ye uzattı.



Çok naziksin.” dedi Simyacı Li başını sallayarak. Belli belirsiz gülümsedi. “Ne yazık ki ilk defa birisi için hap yapacağım ve senin için en uygun seçim olduğum konusunda endişeliydim. Fakat, ısrarların doğrultusunda cidden bunu reddedemezdim.” Hemen Ruhsal Duyusuyla depolama çantasını inceledi ve ardından onu Bai Yunlai’ye fırlattı.



Lu Song biraz utanmış gibi göründü. İçten içe hileci hırsızlıkları yüzünden usta simyacılara sövüyordu. Eğer hap yapmak için göz önünde olacakları bir yere davet edilmezlerse, genelde yaptıkları hapların birazını gizlice aşırıyorlardı. Eğer başarılı olduklarını söyleyip ve birazını getirilerse iyiydi, ama başarısız olduklarını iddia ederlerse bu konuda yapılabilecek bir şey kalmıyordu. Böyle şeyler Tarikatta sık sık oluyordu.



Eğer kendi hapımı yapamıyor olmasaydım...” diye düşündü Lu Song, “Veya Tarikat istediğim hapları dağıtsaydı, bu simyacılarla iş yapmak zorunda kalmayacaktım...” Tüm bu düşüncelerine rağmen yüzü gülümsemeyle doluydu. Tekrar başını eğdi ve ardından Meng Hao ve Bai Yunlai’ye baktı. Onlar Temel Kurulum aşamasında değillerdi, fakat günün birinde bu çırak simyacılar arasından usta simyacılar çıkacağını biliyordu.



Meng Hao’nun yüzü sakindi ama içten içe gülüyordu. Eğer gerçek yüzünü gösterseydi Lu Song deliye dönerdi. Ama şu an karşısında nazikçe gülümsüyordu.



Simyacı Li güldü, Lu Song’un aklından geçenleri tabii ki biliyordu. Boğazını temizledi ve ardından bir hap ocağı çıkarttı. Aynı sırada bir kaç kızıl renkli Ruh Taşı havalandı ve kendilerini yere gömdüler. Hap ocağı onların üzerinde süzülüyordu. Simyacı Li’nin yüzü bir anda daha ciddi bir hal aldı.



Hap formülüne baktım. Sahip olduğum simya Tao’suyla Altı Harmoni Hapını başarılı bir şekilde yapma şansım yüzde kırk. İşlem boyunca dikkatlice beni izle, böylece aklında herhangi bir şüphe kalmasın.” Bununla birlikte sol elini hap ocağına bastırdı. O anda ocak kızardı ve ısı dalgaları yaymaya başladı.



Yedi Elek otundan altı kanatçık alın ve damarlarını çıkartın. Onların kırılmaması gerekiyor. Yaklaşan Müzik çiçeğinin taç yapraklarından da yedi tane lazım. Onlara erkek organla birlikte ihtiyacım var; gerekirse hızlandırma işlemi kullanın. Kırmızı Zerdali yaprağı, olgunluk seviyesi yedi yıl, yedi ay, yedi gün olsun. On günden fazla bir sapma kabul edilemez olacak.” Simyacı Li’nin sözleri giderek hızlanıyordu. Tek nefeste on farklı tıbbi bitkiden bahsetmişti.



Bai Yunlai hemen içi çeşitli tıbbi bitkilerle dolu olan depolama çantasını açtı ve gerekli bitkileri çıkartmaya başladı. Yaklaşan Müzik çiçeğini hallettiği sırada, Meng Hao çoktan sol eliyle Kırmızı Zerdali Yapraklarını hızlandırmış ve sağ eliyle de Yedi Elek otundan damarlarını çıkartmıştı. Onları Simyacı Li’ye teslim etti.



Bunun üzerine Simyacı Li bir an Meng Hao’ya baktı, ardından hafifçe başını salladı ve hap yapımına başladı. Ara sıra ihtiyacı olan tıbbi bitkileri istiyordu. Bai Yunlai orada bir an sessizce oturdu. Fang Mu’nun Simyacı Li’nin asistanıyken kendisinin de Fang Mu’nun asistanı olduğunu fark edince yüzünde iğneleyici bir gülümseme belirdi.



Simyacı Li ne isterse Fang Mu anında çıkartıyordu. Sadece hızlı değildi, aynı zamanda hata da yapmıyordu. Ayrıca iş hızlandırma işlemine geldiğinde o işi tamamlaması bir anlık süre alıyordu ve bu işi keskin bir doğrulukla yapıyordu.



Bu sırada Simyacı Li Meng Hao’ya ara sıra bakışlar atmaya devam ediyordu ve en sonunda bakışları şaşkınlığa bürünmüştü. Sanki artık Meng Hao’ya değil, kendisine eşit birine bakıyor gibiydi.



Lu Song da Simyacı Li’nin sözleri biter bitmez Meng Hao’nun o görevi neredeyse anında bitirdiğini fark etmişti. Derin bir nefes aldı. “Bu asistan simyacı insan değil….



Tam o sırada Ölümsüzler Mağarasının dışında aniden bir kadın sesi yankılandı.



Lu Song, bakmanı istediği konu hakkında herhangi bir gelişme var mı?



Meng Hao bu sesi duyduğunda elinde hızlandırdığı bitki aniden titredi.









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43989 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr