Bölüm 227

avatar
8532 21

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 227


Bölüm 227: Hap Kara Listesi!



Meng Hao’nun sesi çınladığında Bai Yunlai şok oldu. Aniden başını çevirdi ve Meng Hao’nun yavaş yavaş dekoratif kayanın arkasından oraya yaklaştığını gördü. Yavaş yürüyordu ve yüzü ifadesizdi.



Bai Yunlai onu gördüğünde kalbi heyecanla yerinden oynadı ve aynı zamanda biraz utandı. Kendince Fang Mu’nun itibarını zedelediğini düşünüyordu. Tam ağzını açıp bir şeyler söyleyecekken Meng Hao’nun kararlılıkla dolu olan bakışları onun üzerine düştü.



Bu bakış Bai Yunlai’nin derin bir nefes almasına neden oldu, sanki onun yaptığı bütün işlerden gurur duyuyor gibiydi. Meng Hao’yu yükselişi sırasında onu takip etmek iyi bir histi.



Meng Hao’nun ortaya çıkışı meydandaki diğer insanların dikkatini çekmişti. Ona doğru baktılar ama hiçbiri onun gerçek kimliğini bilmiyordu. Dört pagodada bulunan Seçilmişler kaşlarını çattı. Meng Hao onlar için de bir yabancıydı.



Sana kim elini indirmeni söyledi?” dedi Liu isimli genç adam. “Kendini tokatlamana yardım etmemi ister misin?” Sesi kibirle doluydu. O da Meng Hao’yu fark etmişti. Ama burası Mor Qi Bölümü vadisiydi. Sadece bir usta simyacı ortaya çıktı diye görkemi azalacak değildi. O, özellikle bütün önemli usta simyacıları tanıyan biri olduğu için rahattı.



Liu’nun tam arkasında beş kişi duruyordu. Onların bakışları kibirle doluydu ve yüzlerinde soğuk gülümsemeler belirmişti.



Bai Yunlai, buraya gel.” dedi Meng Hao genç adamı görmezden gelerek. Aynı zamanda üzerindeki diğer bakışları da önemsemedi. Onların Seçilmiş ya da Tao Çocuğu olmaları önemli değildi, Meng Hao sahip olduğu pozisyonla birlikte onları sadece birer vahşi köpek gibi görebilir ve önemsemeyebilirdi.



Bai Yunlai hemen döndü ve Meng Hao’ya doğru bir kaç adım ilerledi ama ardından Liu soğukça homurdandı ve elini ona doğru uzatmaya başladı.



Sana gidebileceğini söylemedim. Görünüşe göre iyi bir dayağı hak ediyorsun!” Eli tam Bai Yunlai’ye vuracakken Meng Hao’nun önceki ifadesiz sakinliği değişti. Aniden gözlerinde soğuk bir ışık peyda oldu ve Liu’ya doğru ilerledi.



Bakışı bir gök gürlemesi gibi, karanlık gökyüzünü yaran bir yıldırım ya da güneşli bir günde aniden ortaya çıkan yıkıcı kara bulutlar gibiydi.



Liu’nun zihni gürleme sesleriyle dolmuştu. İfadesi değişti. Meng Hao’nun bakışı tıpkı bütün canlı varlıkları tüketme gücüne sahip olan dev bir hayvan gibiydi. Bu durum Liu’nun bilinçsizce elini geri çekmesine neden olmuştu. Bu sırada Bai Yunlai Meng Hao’nun yanına varmıştı.



Meng Hao bakışlarını geri çekti, ardından Bai Yunlai’ye döndü. Onun Gelişim Merkezini ve Tarikattaki pozisyonunu düşününce karşı karşı olduğu öğrenciler Meng Hao’nun çok altındaydı. Bu sözde Seçilmişlerin karşısında gösteriş yapmasına gerek yoktu.



Tabii ki Liu isimli genç adamın dışında meydandaki Gelişimciler ve onun arkasında duran beş insan biraz önce neler olduğunu hissedememişti. Tek gördükleri şey Meng Hao’nun vahşi tavrı ve gözlerindeki şiddetli parıltı olmuştu. Fakat dünyada herkes, herkese böyle bakışlar atabilirdi, bunun çok bir önemi yoktu.



Fakat dört pagodada bulunana Seçilmişlerin ifadeleri değişmişti. Endişeli gibi bir halleri vardı. Fakat onların arkalarında duran takipçileri de meydandaki Gelişimciler gibiydi. Biraz önce ne olduğuyla ilgili en ufak bir fikirleri yoktu.



Liu’nun arkasında duran beş kişi hemen ileri fırlayarak Meng Hao’nun yolunu kapattılar. Gözleri kötü niyetle parlıyordu.



Mor Qi Bölümü gelip istediğin gibi konuştuktan sonra çekip gidebileceğin bir yer değil!



Dur! Kıdemli Kardeş Liu kurallarını açıkladı. Bai Yunlai gidemezsin! Önce esaslı bir dayak yiyeceksin!



Bu ne cesaret! Eğer sen bir usta simyacıysan ne olmuş? Gerçekten de Mor Qi Bölümü İç Tarikat öğrencilerini böyle küçük görebileceğini mi düşünüyorsun?



Liu derin bir nefes aldı ve ardından uzun adımlarla yürümeye başladı. Soğuk bir sesle konuştu: “Eğer sen istersen gidebilirsin, ama bu Bai Yunlai bize saygısızlık etti. Onun ceza çekmeden gitmesi tüm Mor Qi Bölümü İç Tarikatına karşı bir kabalık olacaktır!” Genç adam Meng Hao’dan korkmuştu, ama sesi biraz öncekinden az olsa da yine de kibirle doluydu.



Bai Yunlai’nin yüzü soldu ve gözlerinde yükselen öfkeyi bastırmak için kendini zorladı. Meng Hao’nun bir usta simyacı olduğunu biliyordu ama şu an Mor Qi Bölümünün İç Tarikatındaydılar, bu yüzden hala bazı şüpheleri vardı. Kendini bir kaç kez tokatlamak onun için sıkıntı olmayacaktı. Onun yüzünden Meng Hao’un belaya bulaşmasını istemiyordu. Bu yüzden adımlarını durdurdu.



Bunun üzerine Meng Hao’da durdu ve arkasını döndü. “Kim bu insanlar?” diye sordu sakince.



Bai Yunlai alçak bir sesle cevapladı, “Mor Qi Bölümü İç Tarikatından Liu Yanbing… O…” Meng Hao başını aşağı yukarı salladı ve ardından sakince konuştu: “Bugünden itibaren Li Yanbing’den hiçbir surette tıbbi hap siparişi kabul etmeyeceğim.



Bu sözler ağzından çıktığı anda bütün İç Tarikat öğrencileri şaşırdı. İçlerinde akıllı olan bir kaç tanesi çoktan neler olduğunu anlamaya başlamıştı.



Pagodalarda bulunan Seçilmişler Meng Hao’ya pırıltılı gözlerle baktılar. Onlardan bir tanesi ise çoktan pagodadan dışarı adım atmış ve bir kaç adım ilerlemişti.



Sadece o değil...” dedi Meng Hao yavaşça. “Onun arkasındaki kişilerden de hiçbir surette sipariş almayacağım.” Bai Yunlai’nin yüzü şaşkınlıkla doldu ama yine de başını aşağı yukarı salladı.



Meng Hao’ya bakan Liu Yanbing’in yüzü aniden gerildi. Gözleri inanamaz bir şekilde parladı. Temel Kurulum aşamasına kadar Gelişim pratik etmiş biri olarak artık Meng Hao’nun kim olduğunu anlamıştı.



Fakat, dünya aptal insanlarla doluydu. Liu Yanbing’in yanında duran genç adamlardan biri aniden kahkaha atmaya başladı.



Sen kim olduğunu sanıyorsun? Sanki sana hap yapman için yalvarıyoruz, bu yüzden mi senden üstün olan kişilerden korkmuyorsun? Kendini bu kadar müthiş biri gibi görmenin sebebi nedir?



Çünkü ben Fang Mu’yum!” dedi Meng Hao sakince. Bu tek bir cümle genç adamın gözlerinin kocaman açılmasına ve yüzünün inanamaz bir ifadeyle dolmasına neden oldu.



Fang… Fang mu….



Liu Yanbing’in arkasında duran diğer kişilerinde yüzleri değişmişti. Afallamış bir şekilde Meng Hao’ya bakakalmışlardı. Bu kelimeleri duyan meydandaki bütün öğrencilerin nefesleri kesilmişti. Hepsinin de Meng Hao’ya bakarken gözleri ışıl ışıl parlamaya başlamıştı.



Mor Qi Bölümü Seçilmişlerinin yüzleri çeşitli ifadelere bürünmüştü. Bir anda meydana bir sessizlik çökmüştü.



Fang Mu ismi son aylarda tüm Mor Felek Tarikatında sivrilmişti. Onun görkemli bir itibarı vardı. Onun haplarını ve kendisini duymamış olan çok çok az kişi vardı.



Bu nedenle Meng Hao Fang Mu ismini öne sürünce tüm alanda bir gök gürültüsü kopmuş gibi bir etki bıraktı.



Liu Yanbing’in yüzü düştü ve onun arkasındaki Gelişimciler aniden endişeyle doldu. Biraz önce Bai Yunlai’ye ders verirken mutlulardı. Ne de olsa o sadece bir çırak simyacıydı. Ama şimdi burada karşılarında duran kişi bizzat Fang Mu idi, onu kızdırmak gibi bir istekleri yoktu. Hemen ileri doğru fırlayarak kendilerini açıklamaya çalıştılar.



Fakat Meng Hao arkasını döndü. Artık bu sözde İç Tarikat öğrencileriyle konuşmak istemedi. İster statü, ister pozisyon olsun, bütün konularda o ve karşısındaki insan grubu arasındaki fark siyah ve beyaz gibiydi. Arkasını dönüp ayrılmaya yeltendiğinde Bai Yunlai de onu taklit etti. Fakat bunun üzerine dört Seçilmiş hemen onlara yetiştiler, bir konuma başlatmak istedikleri belliydi.



Liu Yanbing’in kalbi acıyla dolmuştu. Fakat yola bir atla çıkmıştı ve onu artık değiştiremezdi. Dişlerini sıktı ve ağzını açarak biraz itibarını kazanmayı denedi. “Demek sen Fang Mu’sun. Pekala, benim için hap yapmayacak olsan da, kendini Doğu Hap Bölümündeki tek usta simyacı mı zannediyorsun? Üstelik senin yaptığın haplar düşük kalitedeler, bakmaya bile değmezler!



Meng Hao soğukça güldü. Üçüncü kez adımlarını durdurdu. Arkasına dönerek Liu Yanbing’e dikkatle baktı. Eğer bu herif konuşmaya devam etmeseydi, Meng Hao da onun gibi cahil biriyle tartışmaya tenezzül etmeyecekti. Ama bu tuhaf, çelişkili kelimeler Meng Hao’nun bakışlarını buz gibi yapmıştı.



Ben Doğu Hap Bölümündeki bir usta simyacıdan sadece bir tanesiyim. Belki benim haplarım bakmaya bile değmez. O yüzden bugünden itibaren seninle ilişkisi olan herhangi birine hap yapmayacağım.” Meng Hao’nun bu soğuk sözleri Liu Yanbing’in etrafındaki insanların gerilemesine neden olmuştu. Hiç kimse onu kızdıracak bir şey yapmaya cüret etmeyecekti.



Liu Yanbing bir anda tek başına kalmıştı. Onunla iyi ilişkisi olan herkes ondan bir anda uzaklaşmıştı.



Fang Mu şu sıralar çok ünlü bir usta simyacıydı. Ondan hap almak bile zorken onu kızdırmaya cüret etmek kolay iş değildi.



Meng Hao sakince devam etti: “Ayrıca, eğer benim haplarımı sana satan birini duyarsam, o kişi de benimle bir daha iş yapamaz.” Orada bulunan insanlar bunu duyunca nefesleri kesildi.



Bu sözler Fang Mu’nun gücünü tamamen ortaya koyuyordu. Bazı insanlar onun biraz küstah olmaya başladığını söyleyebilirdi ama o bir usta simyacıydı.



Usta simyacılar kızdırılmaması gereken kişilerdi!



Bunun dışında, bak sana ne diyeceğim. Sen beni kızdırdın…” diye devam etti Meng Hao, sesi daha da soğuklaşmıştı. Aslında yapmak üzere olduğu şey için diğerlerinin hoşnutsuz olmasını önemsemiyordu. Onların hoşnutsuzlukları ona ulaşmayacaktı, çünkü o bir usta simyacıydı, saygı duyulması gereken bir pozisyona sahipti. Onların asıl ayıplaması gereken kişi gözlerini gerçeklere açmaktan aciz olan Liu Yanbing olacaktı. “Bu nedenle, önümüzdeki yüz yıl boyunca tek bir usta simyacı bile senin için hap yapmayacak!



Meng Hao bu sözleri sakince söyledi. O sırada elini kaldırarak üstüne Liu Yanbing’in isminin damgalanmış olduğu beyaz bir madalyon gösterdi.



Bu, Mor Felek Tarikatının usta simyacılarının kullandığı nihai güçtü. Hap Kara Listesi!



Liu Yanbing’in ismini madalyona damgaladığı anda Doğu Hap Bölümündeki bütün usta simyacılar bunu hissettiler. Hepsi de Hap Kara Listesi madalyonlarını çıkartarak baktılar. Daha önce on üç isim olan Kara Listeye Liu Yanbing ismi de eklenmişti!



Tüm meydan sessizliğe gömüldü. Bütün gözler Meng Hao’nun elindeki madalyondaydı. Dört Seçilmişin de gözlerinde şaşkınlık vardı.



Kalabalıktan biri bu madalyonu tanıdı ve boğuk bir sesle konuştu: “Bu bir… Hap Kara Listesi Madalyonu!!” Bu ses heyecanla doluydu.



Bir Hap Kara Listesi Madalyonu. Simyacı Fang Mu gerçekten de onu kullandı!!



Liu Yanbing’in işi bitti. Onun hangi Klandan olduğunun bir önemi yok. İsminin Doğu Hap Bölümü Kara Listesinden silinmesi için hiçbir tanıdığı yeterli olmayacak!!



Artık ismi listede olduğuna göre önümüzdeki yüz yıl boyunca hiçbir usta simyacı onun için hap yapmayacak. Basitçe artık Gelişim pratik edemeyecek. Simyacı Fang Mu gerçekten de onu kullanmaya cesaret etti….”



Konuşma sesleri havayı doldururken Meng Hao yerinde durdu. Onun yanındaki Bai Yunlai titriyor ve hayretle bakıyordu. Kalbi güçlü bir duyguyla doldu, artık kendini Fang Mu’nun uğruna ölmeye bile gönüllü olacak gibi hissediyordu.



Fang Mu’nun yolundan yürümek onun bu iyiliği hayatıyla ödemek istemesine neden olmuştu!



Liu Yanbing’in ifadesi umutsuzlukla dolmuştu ve hızlı hızlı nefes alıyordu. Gözleri kıpkırmızı olmuştu ve tüm vücudu titriyordu. Yüzü ölü gibi bembeyazdı. Hap Kara Listesinin korkunçluğunu ve isminin onun üzerinde yazmasıyla karşılaşacağı durumu düşününce gözleri umutsuzlukla doldu. Hap Kara Listesi Madalyonu bir usta simyacı tarafından sadece iki kez kullanılabilirdi ve yalnızca mutlak zorunluluk durumunda başvurulan bir şeydi.



Gerçekten de Fang Mu… Gerçekten de… Hap Kara Listesi Madalyonunu onun için mi kullanmıştı? Vücudu buz kesti ve gözleri bomboş bir hale geldi. Sanki o sırada kafasına arka arkaya yıldırımlar düşüyor gibiydi.



Kalbi titredi. Hap Kara Listesinde olmanın ne demek olduğunu biliyordu. Hangi Klandan olursa olsun hiç kimse ona yardım edemezdi. Bir anda yaptıklarından pişman oldu. Eğer zamanı geri alabilse Meng Hao’ya asla saygısızlık yapmazdı. Vücudu titrerken diyebildiği tek şey şu olmuştu: “Simyacı Fang… Ben….



Fullbringer Notu: Sen… Sen… Şeyi… Şeyi yedin!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44325 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr