Bölüm 239

avatar
8493 18

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 239


Bölüm 239: Li Fugui – İtibar Kaybetmektense Ölmeyi Yeğlerim!



Lin Hailong’un sözleri aniden bütün usta simyacıların nefesinin hızlanmasına neden olmuştu. Ocak Lordu terfisi düşüncesi gözlerini parlatmıştı. Böyle bir iyi talih inanması zor bir şeydi!



Eğer bu iyi talihi kullanabilirlerse kaderleri tamamen değişebilirdi!



Bu fırsat, onu kullanmaları halinde göklere kadar yükselmelerine olanak sağlayabilirdi!



Usta simyacılar hemen ileri atıldılar, bu durum dağın eteğindeki usta simyacılar için de geçerliydi. Ebedi Dağ, Lin Hailong’un böyle bir şey söyleyebileceğini hiç tahmin etmemişti. Gözleri kısıldı.



Lin Hailong’u tanıdığı üzere, bu adamın boş yere böyle bir teklif yapabilecek birisi olmadığını biliyordu. Bu sözlerinin altında kesinlikle derin anlamlar olmalıydı. Bir an düşündükten sonra Ebedi Dağ’ın gözleri aniden parladı. “Yoksa… Büyükusta Hap Kazanını mı ortaya çıkartmaya çalışıyor!?” diye düşündü.



Chu Yuyan ve diğer on kadar Ocak Lordu da aynı şeyi düşünüyordu. Her birinin gözlerinde pırıltılı bakışlar vardı. An Zaihai’nin yüzünde de hafif bir gülümseme vardı ve Meng Hao’ya kısa bir bakış attı. Lin Hailong’un niyetini anlamıştı.



Doğu Hap Bölümünde An Zaihai, Büyük Usta Hap Şeytanından başka Büyük Usta Hap Kazanının gerçek kimliğini bilen tek kişiydi. Tabii ki bunu duyurmamıştı. Büyük Usta Hap Şeytanının maksadını anlamamıştı ama An Zaihai’ye Büyük Usta Hap Kazanı hakkında hiçbir şey yapmamasını üç kez tembihlemişti. An Zaihai’nin onun ismini bile söylemesine izin vermemişti.



Usta simyacılar birer birer geldiler. Şişko ise gittikçe keyifleniyordu... Uçan kılıçla ışıldayan dişlerini törpülüyordu. Onun keyif dolu havası giderek kibirle doluyordu.



Gelin gelin...” dedi kendini beğenmiş bir şekilde. “Dişlerim kaşınıyor. Eğer yetenekliyseniz lütfen onları kırabilecek bir hap yapın. Bunu yapabilen biri çıkarsa ona dede diye hitap edeceğim!” Usta simyacılardan biri yüzlerce yoldaşının arasından öne çıktı. Ellerini kenetleyerek Lin Hailong ve An Zaihai’yi selamladı ve ardından hapını yapmaya başladı.



Sadece o değil, yedi diğer usta simyacı da ileri çıkarak çalışmaya başlamıştı. Herkesin bakışları altında usta simyacılar tıbbi bitkilerine ve hap yapımına odaklanmıştı. Bu, büyüleyici bir görüntüydü.Zaman geçti ve Şişkoya doğru bir kaç hap süzüldü.



Bu haplar usta simyacıların pür dikkat yaptığı haplardı ve onlara her şeylerini vermişlerdi. Şişko esnedi ve bütün hapları ağzına attı. Çiğneme sesleri doğrudan sekiz usta simyacının kulaklarını deliyordu. Simyacıların yüzleri düştü.



Öğk!” dedi şişko, tıbbi hapları yere tükürdü. “Başka var mı!?” diye bağırırken oldukça keyifliydi. Dişlerinin Gök ve Yerde en yüksek saygıyı hak ettiğini düşünüyordu.



Bu sekiz kişinin başarısız olduğunu gören simyacılar artık tereddüt içindeydi. Şişkonun dişlerini izlediler. Onlara göre bu ağzın içinde bir çok keskin kılıç yer alıyordu. Bu ağza giren herhangi bir hapın oradan zarar görmeden çıkması imkansız gibi görünüyordu.



Başka var mı?!?!



Ne şişkoya cevap veren oldu, ne de hap yapmak için ileri çıkan. Şişko kibirli bir şekilde bir Ruh Taşı çıkartarak ağzına attı ve ardından onu çiğnedi.



Çevredeki usta simyacıların ağzı açık kalmıştı. Biraz önce bir çok kişi cesaretini toplayıp bir hap formülü bularak onu yapmanın kolay olacağını düşünüyorlardı. Ama şimdi izledikleri şey karşısında fikirleri değişmişti.



Öfkeli bir şekilde Şişkoya baktılar. Kalplerinden iç geçirerek çeşitli düşüncelere girdiler.



Bu herif insan değil! Onun dişlerine direnebilecek bir hap yaratılabilir mi…?



Lanet olsun, bu Şişko dişlerini doğduğundan beri büyütüyor olmalı. O bir Gelişimci değil, bir canavar!



Bir gün kazara dilini ısırmaktan hiç korkmuyor mu acaba…? Gerçekten de Ruh Taşlarını yiyebiliyor mu? Bu herifin nasıl bir midesi var? Onları sindirebiliyor mu?



Bütün hepsi de bugün kendileri için iyi talih olmayacağını düşünmeye başlamıştı.



Şişko Ruh Taşını yuttuktan sonra tekrar gürültülü bir şekilde dişlerini gıcırdatmaya başladı. Şişko Altın Ayaz Tarikatına girdiği günden beri hep el üstünde tutulmuştu ve hiçbir zaman utandırılmamıştı. O da tabii ki bu fırsatı değerlendirerek çekici kadın simyacıları kesiyordu.



Ama Chu Yuyan’ın es geçiyordu. Onun düşüncesine göre Chu Yuyan kardeşi Meng Hao’ya aitti ve ona yan gözle bakamazdı. Ne de olsa Şişko, Meng Hao’ya büyük bir saygı duyuyordu.



Şişko tam kibirli bir kendini beğenmişliğin içindeyken Meng Hao hafifçe öksürdü. O aptal değildi ve An ile Lin’in amacını biliyordu. Tereddüt etmesinin temel sebebi buydu. Hafifçe öksürdükten sonra kalabalıktan bir adım öne çıktı ve yürümeye başladı. Bu durum tabii ki diğer usta simyacıların dikkatini çekmişti.



Chu Yuyan kaşlarını çattı, ardından soğukça homurdandı. Ona tek bir bakış attıktan sonra görmezden geldi. O sırada An Zaihai’nin gözlerinde belirsiz bir parıltı ortaya çıktı ve ağzında hafif bir gülümseme kıvrıldı.



Lin Hailong’un gözleri derin bir bakışla doluydu. Meng Hao’ya dikkatlice baktı.



Bu o mu… ?” diye mırıldandı kendi kendine.



Ebedi Dağ’ın bakışları da onun üzerine düştü, ifadesi her zamanki gibiydi.



Kimse en ufak bir ipucu yakalayamamıştı.



Meng Hao ellerini kenetledi ve An Zaihai ve Lin Hailong’a selam verdi. “Benim adım Fang Mu. Ben de şansımı denemek istiyorum. İki kıdemli bunun için bana izin verebilir mi?



An Zaihai hiçbir şey söylemedi. Lin Hailong ise hafifçe başını salladı, ardından Meng Hao’ya doğru bir ateş kristali gönderdi.



Hey!” Şişko göz ucuyla Meng Hao’ya bir bakış attı. “Bir çocuk daha öne çıktı. Sert bir hap yaptığından emin ol. Dişlerim kaşınıyor. Çok sert bir şeyler ısırmak istiyorum!” Onun ses tonu sanki hayatı yalnızlıkla geçmiş gibiydi ve can sıkıcı yüz ifadesi insanda onu pataklama isteği uyandırıyordu.



Meng Hao hemen hap yapma işlemine geçmedi. Önce Şişkoya baktı ve gülümsedi.



Şişko nedenini bilmediği bir şekilde Meng Hao’ya bakınca ondan iyi bir his aldı. Karnına hafifçe vurarak konuştu: “Neden bana öyle bakıyorsun? Ben oldukça iyi bir insanım biliyor musun? Bu sefer onu tek bir ısırışla değil üç ısırışla ezeceğim.



Meng Hao iç geçirdi ve yüzünde suçlu hissediyormuş gibi bir ifade belirdi. Ellerini kenetledi ve şişkoya doğru baş selamı verdi. Aslında Li Fugui’yi utandırmayı hiç istemiyordu, ama bu fırsat eline bir daha geçmeyebilirdi.



Eee? Bu ifade de ne böyle? İyi, peki peki. Beş olsun. Onu beş ısırıkta ezeceğim. Buna ne  dersin?



Bunu duyan Lin Hailong’un yüzü giderek kararırken çevredeki usta simyacıların yüzleri de aynıydı. Chu Yuyan öfkeyle Şişkoya baktı ardından bakışlarını Meng Hao’ya yöneltti.



Ah, Şişko…” diye düşündü Meng Hao. “Büyük kardeşin seni böyle kandırmak istemezdi, ama cidden başka şansım yok…” Bir kez daha öksürdükten sonra elini salladı ve Kan Turnası hap ocağını çıkartarak onu ateş kristalinin üzerine gönderdi.



Herkesin gözü üzerinde olan Meng Hao işine odaklandı ve hap ocağını kıpkırmızı olana kadar kızdırdı. Ardından tıbbi bitkileri çıkartmaya başladı. Bazılarını hızlandırdı, bazılarının da özlerini çıkarttı. Tüm bu işlem yaklaşık bir saat aldı.En sonunda gri renkli bir toz çıkarttı. Onunla ilgili özel görünen bir şey yoktu. Hap yapımında daima taze bileşenler kullanmaya gerek yoktu. Zamanla griye dönebilen tıbbi tozların yanı sıra Uçan Kül Yaprağı gibi rengi en başından beri gri olan belli tıbbi tozlar vardı.



Meng Hao’nun Şişkonun parçalayamayacağı bir hap yapma konusundaki özgüveninin büyük bir kısmı bu gri tozdan kaynaklanıyordu. Bu sıradan bir toz değildi. O… Et peltesinin deri değiştirirken neden olduğu patlamadan kalan tozlardı.



Onun derisinin bir kısmı toza dönüşmüştü ve Meng Hao bu tozu kullanacaktı.



Et peltesinin derisi sıra dışı bir sertliğe sahipti. Meng Hao geçmişte bunu bir çok kez test etmişti. Et peltesinin gizemli bir geçmişi vardı ve adeta yok edilemez gibiydi. Meng Hao Şişkonun bu deriyi yok etmesinin imkansız olduğundan emindi. Fakat Meng Hao’nun bu ufak çaplı yarışmadaki gerçek ölümcül hamlesi toz değildi, tıbbi hapın içindeki başka bir şeydi…



Şişko, lütfen beni affet….” diye düşündü. Siyah bir hap dışarı havalanarak eline geldiğinde Meng Hao’nun gözleri parladı. Hap ocağı yavaş yavaş orijinal rengine dönmeye başladı.



Hap bir tırnak büyüklüğündeydi ve her açıdan sıradan bir görüntüye sahipti. Fakat bu hap et peltesinin deri tozuyla doluydu. Toz eritilemezdi ama Meng Hao onu tıbbi bitki bileşenleriyle kaynaştırmıştı. Bu bir kaynatmaktan daha çok alaşım yapma işlemi olmuştu.



Haptan herhangi bir tıbbi koku yayılmıyordu ve rengi gece gibi simsiyahtı. Yüzünde özür diler gibi bir ifadeyle onu şişkoya doğru gönderdi.



Şişko bu hapı kendinden emin bir şekilde kaptı. “Seni sevdim.” dedi. “Endişelenme, onu beş ısırıkta parçalayacağım, daha az olmayacak.” Memnun bir şekilde onu ağzına attı, bir kahraman edasına bürünerek daha önce gözüne kestirdiği bir kaç kadın simyacıya doğru baktı.



Hap ağzına girdiği anda güldü ve ardından gözlerini kapatarak yavaşça ısırdı.



Bak! Birinci ısırış!” Bu sözler biraz bozuk çıkmıştı ağzından, ama ne dediğini herkes anlamıştı.



Doğu Hap Bölümü simyacılarının hepsi utanmış gibiydi. Bariz bir şekilde Li Fugui’yi tamamen itici bulmuşlardı.



Konuşmaya devam eden Şişko ikinci kez ısırdığında gizlice biraz güç kullandı. Kalbi titremeye başladı. Ama sakin ifadesini bozmayarak bir kaç kahkaha attı, ardından sözünü nasıl tutacağı ve onu beş kez ısırdıktan sonra parçalayacağıyla ilgili abuk sabuk konuşmaya devam etti.



Şişko gerilmeye başlamıştı. İlk ısırdığında kuvvetinin sadece yüzde otuzunu kullanmıştı. İkincisinde ise yüzde seksenini. Fakat ağzındaki tıbbi hapa en ufak bir çizik bile atamamıştı. Onun içinde sanki bir tür elastik bileşen mevcuttu. Aslında dişleri birazcık acımıştı.



Görünüşe göre Şişko itibar kaybetmektense ölmeyi yeğler olmuş. O nasıl bu hale geldi?” diye düşündü Meng Hao, ona acıyarak ve özür diler gibi baktı.



—–









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr