Bölüm 250

avatar
8889 18

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 250


Bölüm 250: Ay ve Güneşim Dönüşümünü Meydana Getirmek



Meng Hao kaşlarını çattı. O ve Zhou Dekun Dünya Hap Bölümünden çok hoşlanmasalar da, biraz önce ders sırasında sadece kendi aralarında konuşmuşlardı. Özel olarak saldırgan bir tavır takınmamışlardı.



Chen Jiaxi’nin bu sözleri dümdüz söylenmişti, tıpkı bir kılıç saplar gibiydi.



Dünya Hap Bölümünün Zhou Dekun’a açıktan saldırmayı tercih etmesinin sebeni sadece onu utandırmak değildi, Doğu Hap Bölümünün tamamını hedefliyorlardı. Zhou Dekun ve Meng Hao’yu yok ederek kendi prestijlerini yükseltmek istiyorlardı.



Eğer Meng Hao ve Zhou Dekun bugün burada onlara ezilirse bu haberin Güney Diyarında ne kadar hızlı yayılacağını tahmin etmek güç değildi. Doğu Hap Bölümü Güney Diyarında itibar kaybedecek, Meng Hao ile Zhou Dekun ise alay konusu olacaktı.



Bir simyacı için itibar en önemli şeydi.



Zhou Dekun da tam olarak böyle düşünüyordu. Gurulu bir duruşa sahip Chen Jiaxi’ye bakarken yüzünde ciddi bir ifade vardı.



Chen Jiaxi de tam olarak ona bakıyordu. Uzun zamandır bu günü bekliyordu. Sahip olduğu simya Tao’su yeteneğini göz önüne alınca kendisi Dünya Hap Bölümünde bir Seçilmiş olarak sayılabilirdi. Üstelik söz konusu tartışma olunca Tarikatta onunla rekabet edebilecek çok az kişi vardı.



Günler önce Siyah Elek Tarikatının iki Bölümü de çağırdığını duyduğunda bunun çok iyi bir fırsat olacağını hemen fark etmişti.



O zaman bu fırsatı kullanarak kendini yükseltmeye karar vermişti… Bir simyacı olarak kendi şöhretini artırmak için Doğu Hap Bölümünden bir Ocak Lordunu aşağılamaktan daha iyi bir yöntem olamazdı.



Bunun düşüncesi bile onu son derece heyecanlandırmaya yetmişti. Zhou Dekun’a bakarken gördüğü şey bir Gelişimci değil, şöhrete uzanan bir basamak taşıydı.



Doğu Hap Bölümünden gelen bu geri kafalı yaşlıyı ve şu serseri çocuğu ezdikten sonra...” diye düşündü. “Chen Jiaxi ismi hem Tarikatta hem de dışarıda büyük bir üne kavuşacak!



Chen Jiaxi’nin yanında duran Li Yiming de tam olarak onunla aynı fikirlere sahipti.



Zhou Dekun bakışlarını onlardan çekti ve dersine devam etti. “Bitki ve yeşilliğin üç alemi vardır. Birincisi yüz bin tıbbi bitkiyi içerir. İkincisi…” Sözlerine devam edemeden önce Chen Jiaxi’nin gürültülü kahkahası duyuldu. Bu kahkaha sesi nahoş bir şekilde yankılandı.



Avucunu masaya sertçe vurdu ve ayağa kalktı. “Büyük Usta Zhou Dekun, Doğu Hap Bölümü Ocak Lordu, sakın bana diğer Yoldaş Taoistlerin sana soru sorma hakkını ya da verdiğin dersin içeriğinden şüphe etmesini reddettiğini söyleme? Korktun mu yoksa sadece boş laf mı konuşuyorsun? Ya da… Siyah Elek Tarikatından olan Yoldaş Taoistlerin gözünü boyamaya mı çalışıyorsun?” Onun bu sözleri alaycılıkla doluydu ve onun yüzündeki küçümseyici gülümsemeyi görmezden gelmek imkansızdı. Kalbi sevinçle dolmuştu, kendince çoktan kazandığını düşünüyordu!



Zhou Dekun öfkeli bir şekilde yüzünü Chen Jiaxi’ye döndü. Bu noktada artık bu sözleri duymazdan gelemeyecekti çünkü bu sözler sadece ona değil Doğu Hap Bölümüne de gidiyordu. Saldırı tamamen safsata olsa bile ona açıktan cevap vermekten başka seçeneği yoktu.



Zhou Dekun’un tepkisini gören Chen Jiaxi özgüven ile doldu. Siyah Elek Tarikatına gelmeden önce yaptığı soruşturmalarda Zhou Dekun’un da buraya geleceğini öğrenmişti. Bu adam oldukça ünlü biri olsa da Chen Jiaxi yaptığı araştırmalar sonucunda onu simya Tao’su anlayışı konusunda yenebileceğinden emin olmuştu.



Meydandaki Siyah Elek Tarikatı öğrencileri sessizce bu olayı izliyordu ama heyecanlanmaya da başlamışlardı. Orada bulunanların çoğu, Han Bei de dahil, Oturum öğrencisiydi ve yüzlerinde gülümsemeyle iki Bölüm arasındaki şiddetlenen sürtüşmeyi izliyorlardı.



Üç Gelişen Ruh Patriğinin ise gözleri kapalıydı, meditasyon yapıyor gibilerdi. Araya girmek gibi bir niyetleri yoktu. Tam aksine gelişen bu olaydan mutlu gibilerdi.



Büyük Usta Zhou, bana öfkeli bir şekilde bakman işe yaramaz.” dedi Chen Jiaxi sakince. “Hala Nihai Gerçeğin tam olarak ne olduğunu bana açıklamadın.” Ses tonu normal gibi görünüyordu. Fakat gözlerindeki alaycılık Zhou Dekun’u daha da öfkelendiriyordu.



Gerçeği kurallar temsil eder.” diye cevapladı, kelimelerin üzerine basa basa konuşmuştu. “Diğer sayısız değişimlere rağmen kurallar daima kalpte varlığını sürdürür. Kuralların değişmezliğini kullanmak on bin tıbbi bitkinin hızlandırılmasını mümkün kılar. Dahası, Simya Tao’sunun Gerçeğini doğrulamak hap formülleri yaratmaya olanak sağlar. Aydınlanmayla birlikte bir kişi simya yolu dediğimiz uçsuz bucaksız büyüklüğü hissedebilir. Devamlı keşif ve araştırma gerçek amaçtır!



Chen Jiaxi bu sözler karşısında şaşkınlığa uğradı. Zhou Dekun’un böyle bir cevap üretebileceğini hiç düşünmemişti. Aslında Meng Hao ile daha önce konuşmasa Zhou Dekun bunu yapamayacaktı. Fakat Meng Hao ile biraz önceki uzun tartışmaları hem onun daha önceki anlayışlarını doğrulamış hem de yeni aydınlanmalar kazanmasını sağlamıştı. Chen Jiaxi ve Li Yiming’in kaşları çatılmıştı. Çevredeki Gelişimciler de yeni aydınlanmalar elde etmiş gibiydi.



Büyük Usta Zhou, senin açıklamana gerçekten katılmıyorum.” dedi Chen Jiaxi parlak gözlerle. O andan itibaren Zhou Dekun’a tepeden bakmıyordu ve onu ciddiye alıyordu. “Eğer benlik değişmez bir şey ise...” dedi yavaşça. “O zaman dönüşümler nereden geliyor!? Benlik bir nehir gibidir. Eğer nehir akmaz ise ölür. Hareket eden su, nehrin asla durmayan akışını sağlar; bu da tıpkı değişebilir benliğin, varlığını devam ettirmesini sağlamasına benzer!” Onun bu sözleri Zhou Dekun’un yüzünün titreşmesine neden oldu. Tam Chen Jiaxi’ye cevap verecekken  Chen Jiaxi elbise kolunu fiskeledi ve araya girdi: “Bir ağaç rüzgarda hareketsiz kalabilir mi? Bunu yapabilecek tek ağaç resimlerdeki ağaçtır! Ağacın hareket etmesi rüzgarın estiğini kanıtlar ve aynı zamanda kendi varlığını!



Büyük Usta Zhou, benliğin değişmez olduğunu iddia ettin. Bu ne kadar da komik! Belki de bu yüzden hala bir Mor Ocak Lordu olamadın. Senin Simya Tao’su anlayışın senin kendi kokusuna aşık olan bir çiçek olduğunu gösteriyor! Basitçe ün ve övgü için zarf atıyorsun! Senin bir Mor Ocak Lordu olabileceğin tek yer ancak masallardır!



Onu bu sertliği artan sözleri Zhou Dekun’un titremesine neden oldu. Ona doğru parmağını doğrulttu ve konuştu, “Sen… Sen…”



Ben ne? Sakın bana cevap veremeyeceğini söyleme? Hareketsiz bir nehir durgun bir sudan başka bir şey değildir. Hareketsiz bir ağaç ancak resimlerde olur. Büyük Usta Zhou, sen belli ki bir durgun su dünyasında yaşıyorsun, gökyüzünde yüzen bulutları küçümsüyorsun. Öyle ya da böyle… Ün ve övgü için zarf mı atıyorsun? Sen bir resmin içinde yaşıyor, Gök ve Yeri önemsemiyor, dışarıdaki dünyanın görkemi hakkında masal anlatıyorsun. Dediğim gibi, sen kendi kokusuna aşık olan bir çiçek gibisin. Haksız mıyım?” Chen Jiaxi’nin sesi giderek gürleşmeye devam ediyordu. Sözlerinin sonuna geldiğinde Zhou Dekun’un yüzü solmuştu ve gözlerinden alevler saçmak üzereydi. Ona göre rakibi onun sözlerini çarpıtıyordu fakat söyledikleri bir şekilde mantığa uygundu. Zihni cevap verecek kelimelerle doldu ama onları ağzından dışarı dökemiyordu.



Saçmalık!” diye bağırdı öfkeyle Bunu duyan Meng Hao kalbinden bir iç geçirdi.



Saçmalık mı?” dedi Chen Jiaxi. “Pekala. Sana Gerçeğin aslında ne olduğunu açıklayayım! Yin(阴) ve Yang(阳), ay(月) ve güneşi(日) ele alalım. Simyanın yüce dünyasında sonsuz güneş Yang, kapladığı her şeyi eritir ve yakar. Bu hap ocağıdır! Parlak ay değişebilir Yin’dir, yani hap formülü! Gerçek budur! Büyük Usta Zhou, eğer sen gerçekten Simya Tao’sunun zirvesinde duruyorsan, gerçekten de sonsuz güneş tarafından temsil edilen hap ocağının, kalbinde mi var olduğunu iddia ediyorsun? Gerçekten de sayısız hap formülünü temsil eden ayın, kalbinde formülleştirildiğini söyleyecek kadar cesur musun? Senin ün ve övgü için zarf attığını ve kendi kokusuna aşık olan çiçek olduğunu söylemek bile az kalıyor!



Cevap olarak sadece sessizlik vardı. Chen Jiaxi’nin sözleri meydanda yankılanıyordu. Bütün Siyah Elek Tarikatı öğrencilerinin yüzlerinde şaşkınlık vardı.



Mor Elek Patriği ve yanındaki güzel kadın gözlerini açarak ciddi ifadelerle Chen Jiaxi’ye baktılar.



Zhou Dekun’un vücudu titriyordu. Konuşmak istese de zihni kaos içindeydi. Bütün gözler ona dönmüştü. Bu şeklide açıktan açığa dalga geçilmek onu konuşamayacak kadar sinirlendirmişti.



Tam ağzını açıp bir şeyler söyleyecekken Meng Hao’nun soğuk sesi duyuldu. “Ben, Fang Mu, sana sorum olacak.” diyerek ayağa kalktı ve uçarak platformun üzerindeki Zhou Dekun’un yanına geldi.



(FN: Word Porn is coming.)



Zhou Dekun ona umutla baktı. Daha önce onun kelimelerinin ne kadar keskin olduğunu birinci elden tecrübe etmişti. Derince bir nefes aldıktan sonra bir şey söylemek yerine bir kaç adım geriledi, mutlu bir şekilde sahneyi Meng Hao’ya bıraktı.



Meng Hao’nun soğuk bakışları etrafta gezindikten sonra Chen Jiaxi’nin üzerin geldi.



Lütfen sor.” dedi Chen Jiaxi gülümseyerek. Dışarıdan ifadesi ilgisiz gibi görünse de içten içe sakin ve hazır bir haldeydi. Bu Fang Mu hakkında çok fazla şey bilmiyordu ama Siyah Elek Tarikatına ilk geldiklerinde yaptıkları konuşmayı göz önüne alınca onun kolayca baş edilebilecek biri olmadığını anlamıştı.



Fakat kendi Simya Tao’suna güveniyordu. Üstelik bu Fang Mu Ocak Lordluğuna hileli bir yolla ulaşmıştı. Bu nedenle Chen Jiaxi kendine son derece güveniyordu. Yüzünü sahte bir gülümseme kapladı.



O sırada çevredeki bütün Siyah Elek Tarikatı öğrencileri Meng Hao’ya dönmüştü. Han Bei gözlerini kıstı ve içini dolduran parlaklığı gizledi. Bütün ilgi Meng Hao üzerindeydi, hatta bacaklarını çaprazlamış şekilde oturan güzel kadın sorgulayıcı bir ifadeyle ona bakıyordu.



Chen Jiaxi’nin sözleri çoğu Siyah Elek Tarikatı öğrencisine oldukça mantıklı gelmişti.



Üç tane sorum var.” dedi Meng Hao sakince. “İlk sorum Gerçek ile ilgili. Biraz önce ay ve güneşten bahsettin. Sonsuz güneşin ocak olduğunu, parlak ayın hap formüllerini doğurduğundan bahsettin. Pekala sana sormak istiyorum, hap ocağını kim icat etti ve hap formüllerini kim yarattı?



Büyük Usta Fang, cidden Simya Tao’su hakkında çok az şey öğrenmişsin.” diye cevapladı Chen Jiaxi gülerek. “Antik düşünürler sonsuz güneşe bakarak ilham aldılar ve hap ocağını yaptılar. Hap formüllerini ise yine antik düşünürler aydan aydınlanma kazanarak sayısız bitki ve yeşillik çeşitlerini kayıt ettiler. Bu yüzden sonsuz güneşe ocak, parlak aya da formül dedim. Ay ve güneş bütün yaşayan varlıkları meydana getiren bir fırındır!” Kalabalıktan heyecanlı mırıldanmalar dalgalandı.



Bunun üzerine Meng Hao sakin bir tonla konuştu: “Sonsuz güneş gökyüzünün göksel bir vücududur. Onun kör edici parlaklığı diğer yıldızları görmeyi imkansız kılar. Antik düşünürlerin bakışları yukarı döndüğünde gördükleri şey güneş değil gökyüzüydü! Sen Büyük Usta Zhou’yu ün ve övgü için zarf atmakla itham ettin. Pekala Büyük Usta Chen, ben de senin parlak güneşe baktığın ama bu tek güneşi içinde barındıran gökyüzünü görmediğin için bir kuyudaki kurbağa olduğunu söylüyorum!



Ay ise diğer bir çok göksel vücuttan biridir, sık sık karanlık gökyüzünde görülür. İnsanlar karanlık ve aydınlığın var oluşu sebebiyle karanlık gökyüzünün ve parlak gündüzün bir döngü içinde olduğunu düşünür. Aslında bütün göksel vücutlar arasında hareket etmeyen tek şey Göklerin kendisidir!



Sen Büyük Usta Zhou’nun kendi kokusuna aşık olan bir çiçek olduğunu ileri sürdün. Büyük Usta Chen, ben de senin dar görüşlü olduğunu söylüyorum. Sen, önemsiz bir simyacı, ay ve güneşin bütün yaşayan varlıkları meydana getiren bir fırın olduğunu iddia ettin! Bu yolla kendini ne kadar abarttığını ortaya koymuş oldun, o zaman ben, Fang Mu, sana şunu söylemeliyim, eğer ay ve güneş bütün yaşayan varlıkları meydana getiren bir fırın ise o zaman Gökler de ay ve güneşin dönüşümünü meydana getiren şeydir!” Meng Hao sözlerinin sonuna geldiğinde sesi gök gürültüsü gibi çınladı ve anında yüzü düşen Chen Jiaxi’nin kalbine bir bıçak gibi saplandı.










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr