Bölüm 251

avatar
8410 19

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 251


Bölüm 251: Meng Hao’nun Simya Tao’su!



Devasa meydandaki Siyah Elek Tarikatı öğrencilerinin her biri heyecanlı gözlerle tartışmayı izliyordu. Sanki muazzam bir yıldırım kalplerine ve zihinlerine düşmüş ve yankılanmaya devam ediyordu.



Gökler, güneş ve ayın dönüşümlerini meydana getiren şeydir!



Kelimeler yankılanırken herkesin nefesi kesilmişti. Güzel kadın Meng Hao’ya kocaman açılmış gözleriyle bakıyordu. Onun yanındaki Mor Elek Patriği gözleri kapalı olsa da etkilenmişti.



Her yere bir sessizlik hakimdi.



Sen…” Chen Jiaxi’nin ifadesi hemen değişti. Fang Mu’nun böylesine keskin konuşabileceğini tahmin etmesi mümkün müydü? Sanki keskin bir bıçak tam kalbine saplanmış gibi hissetmişti.



Orada duran Zhou Dekun derin bir nefes aldı, titriyordu. Fakat bunun nedeni heyecan değildi. Aslında biraz önce gerçekten de Chen Jiaxi’nin haklı olduğunu düşünmüştü. Ama Fang Mu’nun sözlerini duyunca neyin gerçek olduğunu anlamıştı.



Chen Jiaxi derin bir nefes aldı ve kendine geldi. “Büyük Usta Fang, beni tedirgin ettin.” dedi, doğrudan Meng Hao’ya bakıyordu. “Fakat, ay ve güneş, gökyüzü ya da Gök ve Yerin fırını, hangisinden bahsettiğinin bir önemi yok. Hepsi de simya yolunda mevcuttur. Bütün bitki ve yeşillik tipleri tıbbi haplara dönüştürülebilir. Bütün özler ve ruhlar hap özlerini yaratabilir! Biraz önce benim Büyük Usta Zhou’ya karşı çıktığım nokta benliğin değişmezliğini iddia etmesiydi, çünkü hap formülleri sayısız çeşit içeriyor. Senin bahsettiğin ay ve güneşin dönüşümü hakkında hiçbir şey söylemedim.”



Benim düşünceme göre simyacılar benlik dönüşümünü kucaklamalıdır. Sadece bu yolla sayısız çeşitlilik yaratılabilir. Sadece bu yolla sayısız hap formülünden bahsedilebilir ya da antik zamanlardan bu yana var olan sayısız çeşitte tıbbi hap yapılmış olabilir.



Sen bir kişinin sayısız çeşit üretebileceğinden bahsettin.” dedi Meng Hao sakince. Yine yavaş ve dingin bir tonla konuşuyordu. Platformda dururken hafif rüzgar onun uzun saçlarını havalandırdı, yüzüne doğru vurmasına neden oldu ve gözlerindeki gösterişli parıltının bir nebze kapanmasını sağladı. “Sayısız çeşit mi? Rüzgar ve bulutlar, gök gürültüsü ve yıldırım, tüm bunlar Göksel değişimlerdir. Yerin sallanması, dağların yükselmesi, büyük nehirlerin akması, bunlar ise Yeryüzüne ait değişimlerdir. Bu Yer ve Gök değişimlerinden sen mi sorumlusun? Gökyüzünden düşen yağmur Büyük Usta Chen’in iradesiyle mi meydana geliyor? Büyük Usta Chen, senin iraden dağların yükselip batmasına neden olabilir mi?”



Bu benim ikinci sorumdu. Fakat cevap vermeni beklemeyeceğim çünkü bunu yapamazsın! Gerçekte sen bir Büyük Usta değilsin. Gelecekte belki olabilirsin ama asla böyle dönüşümlerin üzerinde hak iddia edemeyeceksin. Gök ve Yerin dönüşümleri gerçekten de kalbinde var olabilir mi? Oldukça komik! Kibirli ve küstah Yelang Kralı gibi! Sen kendini tamamen abartıyorsun!



Meng Hao şu an Chen Jiaxi’nin Zhou Dekun ile alay ettiği gibi onunla alay ediyordu. Bu yıldırım gibi çatırdayan sözler Chen Jiaxi’nin yüzünün titreşmesine neden oluyordu.



Sen… Sen gerçekten de sivri dillisin! Bu tabii ki benim kastettiğim şey değil. Sen benim dediklerimi tamamen abartıyorsun. Ben sadece hap yapım felsefesinden bahsetmiştim!



Felsefe mi? Biraz daha detaylı anlatmanı çok isterim.



Ben sadece dönüşüm felsefesi hakkında konuşuyorum.” diye cevap verdi hemen. “Bir çok düşünce tarzının en iyisini al ve onu kendinle bütünleştir. Tanıdıklarının en iyi yönlerini özümse. Benliğinde var olan artıklardan kurtul. Hap arıtmak tıpkı benliğini arıtmak gibidir! Kusursuzluğa ulaşarak zirveye giden yolda yürüyebilir ve dönüşümün tam gücünü kullanabilirsin!” Çevredeki Siyah Elek Tarikatı öğrencileri bu sözleri onaylıyor gibiydi.



Chen Jiaxi keskin bir tonla konuşmasına devam etti: “Bu tıpkı bir ressamın bir dağı resmetmesi gibi. İlk önce milyonlarca dağı gözlemler ve ardından kendi ressamlık yeteneklerini konuşturur. Onun resmettiği dağ gözlemlediği bütün dağların özünü içinde barındıracaktır; böylece bir sanat eseri ortaya çıkacaktır! Buna benzer olarak milyonlarca ufak dere bir araya gelerek büyük ve sınırsız bir nehir yaratabilir! Bu, benim bahsettiğim felsefedir. Bir çok öğretiye ait düşünceleri birleştir ve onları benliğinde topla! Bu benim yolum ve simya Tao’mu kazandığım yöntem!” Elbise kolunu fiskeledi ve Meng Hao’ya bakan gözleri pırıldadı. “Büyük Usta Fang’ın simya felsefesini duymayı çok isterim!



Onun bu sözleri on binlerce öğrencinin kalplerinde yankılandı. Han Bei düşünceli görünüyordu. Meng Hao’nun arkasındaki Zhou Dekun’un gözlerinde kendine yönelik bir sorgulayıcı bakış vardı.



Meng Hao rakibine baktı, yüz ifadesi her zamanki gibiydi. Hafif bir ses tonuyla konuşmaya başladı: “Bir ressam milyonlarca dağı gözlemler ama bir tane resmeder, belki de resmi gözlemlediği dağların özünü içeriyor olabilir. Fakat, resmettiği dağ gerçek değildir. Bu dağ onun hayla gücünden çıkmıştır ve o, onun inandığı dağdır.  Aslında ilk gördüğü dağı çoktan unutup gitmiştir, çünkü çok fazla dağ görmüştür. Aynı zamanda ilk dağın zirvesine baktığında yaşadığı hissiyatı da unutmuştur.



Milyonlarca dere birleşerek büyük ve sonsuz bir nehir oluşturur. Ama o nehir, artık bir zamanlar olduğu dere değildir. O bir çok suyun birleşimidir ve artık bu dereler ayırt edilemez haldedir. O bir nehir olma hayaliyle akan ilk, ufak dere artık arzuladığı yolda ölmüştür.



Ressamın uğraşı süreci ilk dağı unutmasına neden olmuş ve bu yüzden en başta bir dağ çizme isteğinin sebebi yok olmuştur. Bir nehir olma süreci derenin kendini kaybetmesine neden olmuştur. Bir nehir olduğunda iradesi seyrelmiş ve ardında yok olup gitmiştir.” Meng Hao sözlerine devam ederken ses tonu da yükseliyordu.



Üçüncü sorum şu. Bir çok düşünce tarzını kaynaştırarak kendini kaybettin. Sen bunun faydalı olduğunu düşünsen de gerçekte kendine ait bir yola sahip değilsin. Bağlı kaldığın kendine ait bir idealin yoksa, tıpkı milyonlarca dağı gözlemlemiş ama en başta neden bir dağ resmi çizmek istediğini unutmuş bir adama dönüşmüşsün demektir!



Eğer sıkı sıkıya tutunacağın kendine ait ilkelerin yoksa bir nehre dönüşen dereden farkın yoktur. Nehir olsan da ruhun yoktur! İşte bu gerçek ölümdür!” Meng Hao geniş elbise kolunu fiskeledi. Onun bu sözleri Chen Jiaxi’nin kulaklarından girip zihnini döndürmüştü.



Gelişimciler olarak bizler kendi ilkelerimize bağlı kalmalıyız. Simyacılar olarak da kendi Simya Tao’muza sımsıkı tutunmalıyız. Tanıdık insanlar ve diğer düşünce tarzları özgüvenimizi destekleyebilir ya da cesaretlendirebilir. Ama bu arayışta kendi ideallerimizi asla kaybetmemeliyiz.



Eğer kalp kararlı olursa, hiçbir şey onun yerini alamaz. Bu tip kalpler belki içinde dönüşüm barındırıyormuş gibi görünse de aslında istikrarlı bir temeldir. En başından sonuna kadar asla ortadan kaybolmaz. O daima var olacaktır. Değişmez bir kalp!” Meng Hao’nun güçlü kelimeleri tüm meydanı salladı. Chen Jiaxi’nin yüzü düşmüştü ve hiç düşünmeden bir kaç adım geriledi. Gözlerindeki kafa karışıklığı belli oluyordu.



Eğer kalbin teslim olursa, nasıl kalıcı bir şey yaratabilirsin!?” Meng Hao devam etti. “Büyük Usta Chen, senin azimli bir kalbin yok. Bahsettiğin diğer düşünce tarzlarına gerçekten de güveniyor musun? Onları kendi yolunla harmanladığın için utanmaz bir şekilde böbürlenmeye cesaretin var mı? Gerçekten de benimle simya Tao’su hakkında konuşmaya cesaretin var mı?



Bir an meydana sessizlik çöktü ve ardından konuşma uğultuları baş gösterdi. Chen Jiaxi nefes nefese kalmıştı ve kalbi karmaşayla doluydu.



Meng Hao’nun arkasındaki Zhou Dekun titredi, kafası dönüyordu. Bir anda neden şimdiye kadar bir Mor Ocak Lordu olamadığını fark etmişti. “Yıllardır etrafımdakilerin Simya Tao’larına çok fazla odaklandım.” diye düşündü. “Onları rastgele aldım ve seçtim…. Ve kendi yürümek istediğim yolu unuttum… Eğer kalbin teslim olursa, nasıl kalıcı bir şey yaratabilirsin?



Mor Elek Patriği ve güzel kadın birbirlerine anlamlı bir şekilde baktılar. Sadece kırmızı suratlı adamın hala gözleri kapalıydı, tek bir kası bile kımıldamamıştı.



Siyah Elek tarikatı öğrencileri arasında bir konuşma uğultusu yükselmişti. Meng Hao’nun biraz önceki sözleri onların kalplerinde büyük duygu dalgalanmalarına neden olmuştu.



Sen…” Chen Jiaxi’nin yüzü soluktu. Onun yanındaki Li Yiming’in nefesi ağırlaşmıştı.



Meng Hao elbise kolunu fiskeledi. Sesi göklerde gök gürültüsü gibi çınladı. “Benlik asla değişmediği için kalp, ay ve güneşin sürekli dönüşümüne, Gök ve Yerin kargaşasına ve binlerce sarp kayalık ve on binlerce sağanak yağış boyunca yapılan çetin seyahate tahammül edebilir.



Simya Tao’su ebedidir. Kalbin içindeki sayısız dönüşümler hap formülüdür. Değişmez benlik ise hap ocağı.



Ben bir hap ocağıyım ve kalbim de hap formülü. Ölümsüzlüğe erişmek için içini arıt. Sonsuz Simya Tao’sunu elde etmek içinse dışını arıt. Onları kaynaştır... İşte bu Simyanın Gerçeğidir. Simya Göklerdir! Simya Yeryüzüdür! Simya dünyadır!



“İşte bu benim Simya Tao’m!” En sonunda Mor Elek Patriğinin yanındaki kırmızı yüzlü adam gözlerini açarak Meng Hao’ya baktı.



O anda bütün Siyah Elek Tarikatı Gelişimcileri Meng Hao’ya bakıyordu. Ortamda ölümcül bir sessizlik vardı ve herkesin gözleri ışıl ışıl parlıyordu.



Zhou Dekun ona heyecanla bakakalmıştı. Şu andan itibaren kalbinde şüpheye dair en ufak bir şey kalmamıştı. Onun yerini tamamen hırs ve gurur almıştı. Bu, Doğu Hap Bölümü simyacısı Fang Mu’nun sayesindeydi!



Zhou Dekun çoktan kararını vermişti. Tarikata geri döndüğünde Fang Mu’nun diğer Ocak Lordlarının onayını almasına yardım edecekti.



Aslında bu tartışmanın ardından tüm Güney Diyarının Fang Mu hakkında konuşmaya başlaması uzun sürmeyecekti.



Chen Jiaxi’nin yüzü soluktu, sanki ruhu tamamen kaybolmuş gibiydi. Onun yanında Li Yiming tamamen soğuk terler içinde kalmış ve kendi kendine mırıldanıyordu. Hiç kimse onun Meng Hao’nun sözlerini tekrarladığını ve bu sözleri kalbine kazıdığını bilmiyordu.



Meydanda tarif edilemez bir sessizlik vardı. Meng Hao’nun sözleri herkesi tamamen sarsmış durumdaydı.



Mor Elek Patriği ve diğer Gelişen Ruh Gelişimcilerinin kafalarında o sırada aynı düşünce vardı: “Bu çocuğun… Geleceği sınırsız olacak!



Saçmalık!!” diye bağırdı Chen Jiaxi, onun bu çığlığı ortamdaki sessizliği yerle bir etmişti. Hemen platforma atladı ve Meng Hao’nun karşısında durdu. Gözleri kan çanağına dönmüştü ve öfkeyle Meng Hao’ya bakarken konuştu: “Sen sivri dilli ve utanmazsın! Eğer sadece laf ile hap yapılsaydı ölümlüler bile simya pratiği yapabilirdi! Ben yıllardır Simya Tao’su geliştiriyorum. Yüz bin bitki ve yeşillik tamamen aklımda. Aynı zamanda sekiz yüz bin aşılanmış varyasyonu da biliyorum! Sen hile yolla Ocak Lordu olan birisin, gerçekte basit bir usta simyacıdan başka bir şey değilsin! Bu anlamda benimle bir yarışmaya var mısın!?” Chen Jiaxi’nin başka seçeneği kalmamıştı. Daha önceki agresifliği Meng Hao’nun acımasız hicvi tarafında ezilmişti.



Şu an yüzüne bir tokat yemiş gibi hissediyordu, göğsüne hançer saplanmış gibiydi. Bir simyacı olarak tüm bunlar ona doğrudan bir saldırıydı.



Nasıl bir yarışma istiyorsun?” diye cevapladı Meng Hao. Sesi soğuktu ve gözleri buz gibiydi. Çoktan bu Chen Jiaxi’yi tamamen ayakları altında ezmeye karar vermişti bile.









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr