Bölüm 254

avatar
8537 20

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 254


Bölüm 254: Bir Düzlükteki Gök Gürlemesi



Bu hap….



Meng Hao’nun yüzü her zamanki halindeydi. Onun aklından neler geçtiğini söylemek mümkün değildi. Sesi sanki akıl almaz derinlikteki bir sudan geliyormuş gibi yankılandı ve hemen izleyicilerin dikkatini topladı



Zhou Dekun da dahil herkes Meng Hao’nun çoktan kaybettiğini düşünüyordu. En ufak kazanma umudu bile yoktu. Bir Mor Ocak Lordu bile bir antik hapın hap formülünü tanımlayamazdı.



Bu hap derken?” diye araya girdi Chen Jiaxi. “Fang Mu, uzatmanın ne anlamı var? Kaybettin işte. Buna karşı direnmenin manası yok!” diye soğukça güldü.



Meng Hao ona sakin bir bakış attı.



Konuşmaya başladığında kelimeleri ne aceleci ne de ağırdı. “Hapın dış katmanı onun toprakta en az bin yıldır gömülü olduğunu gösteriyor. Ölüm aurası yoğun, hatta yeşim kutuyu bile etkilemiş durumda. Fakat hap herhangi bir zarar görmemiş.



Tuhaf olan şey hapın orta katmanının farklı olması. Sadece yedi yüz yıllık zaman barındırıyor. Üstelik, bazı bitki ve yeşillik çeşitleri ilk bakışta antik eritme tekniğiyle arıtılmamış gibi görünse de aslında üzerlerinde ateşte erime izleri barındırıyor.” Meng Hao konuşurken Chen Jiaxi’nin soğuk gülümsemesi giderek genişledi.



Hapın iç katmanı ise...” diye devam etti Meng Hao. “Oldukça tuhaf. Orada on yedi bitki ve yeşillik çeşidi var ve hiçbiri iki yüz yılı aşmıyor! Bu yüzden incelemem biraz uzun sürdü. İnsan ömrünü bin yıl uzatabilen bu Eski Göksel Yenilenme Hapının dış, orta ve iç katmanlarının neden birbirinden bu kadar farklı olduğundan emin değilim!” Konuşmasını bitirdiği anda kalabalıktan bir gürültü yükseldi.



Ne demek istiyorsun? Sakın bana hapın sahte olduğunu söyleme?



Nasıl sahte olabilir? Biraz önce kesinlikle göksel müzik duyuldu ve dans eden çocuk vardı. Bunlar sahte olamaz!



Yoksa Fang Mu sadece boş mu yapıyor?



Gelişimciler aralarında konuyu tartışırken Chen Jiaxi gürültülü kahkahalarla gülmeye başladı. Onun bu sert, soğuk kahkahaları dört bir yanda yankılandı.



Elbise kolunu fiskeledi ve alaycı bir ses tonuyla tekrar konuşmaya başladı: “Fang Mu, eğer sadece yenilgiyi kabul etseydin ben, Chen Jiaxi, senin Doğu Hap Bölümü Ocak Lordu statüne saygı gösterebilirdim. Ama bunun yerine sen alçakça yollara başvurdun, zafer elde etmek için hile yapmaya çalıştın! Onun sahte olduğunu söyleyerek bu hapa leke sürmeye mi çalışıyorsun!? Seninle rekabet etmek bana ciddi anlamda itibar kaybettirdi! Tamamen zaman israfıydı!



Doğu Hap Bölümünün senin gibi bir simyacı çıkarttığına inanamıyorum. Ne rezalet ama! Sen hiç şüphesiz hileli yolla Ocak Lordu oldun. Şimdi ben, Chen Jiaxi, meseleyi tamamen anlamış bulunuyorum.”



Li Yiming’in ifadesi de alaycılıkla dolmuştu. Zhou Dekun’un yüzü ise kıpkırmızıydı. Bir simyacı olarak yenilgi kabullenilmeli ve Simya Tao’suna saygı asla unutulmamalıydı.



Kalbinden bir iç geçirdi ve ağzını açarak durumu toparlamak için bir şeyler söylemek üzereyken Meng Hao’nun sakin sesi bir kez daha çınladı.



Bu hapın sahte olduğunu ne zaman söyledim?” diye sordu gayet sakin bir tavırla. Chen Jiaxi’nin mutluluğunun ve izleyicilerin bakışlarının tamamen farkındaydı.



Seni sivri dilli serseri!” diye bağırdı Chen Jiaxi, artık bütün gemileri yakmıştı. “Hala tartışmaya mı çalışıyorsun? Biraz önce hapın sahte olduğunu ima ettin, değil mi? Buna bir açıklaman var mı? Fang Mu, konuşmak için yüzün var mı?



Şu an bütün Siyah Elek Tarikatı öğrencileri Meng Hao’ya bakıyordu. Yüzleri tuhaf ifadelerle doluydu. Mor Elek Patriği ve yanındakiler de kaşlarını çatmış sessizce onu izliyorlardı.



Artık biraz çeneni kapatacak mısın!?” diye kükredi Meng Hao. Gözlerindeki ışıltı tıpkı gecenin karanlığındaki yıldırım gibiydi. Sesi tıpkı bir düzlükteki gök gürlemesi gibiydi, dışarı doğru yankılanmasıyla birlikte Chen Jiaxi’nin zihni bir anda sarsıldı. Farkında bile olmadan bir kaç adım geriledi, o sırada kulakları çınlıyordu.



Meng Hao ileri doğru adım attı. Nezaketten yoksun bir sesle konuşmaya başladı: “Saçmalamayı bırak artık! Doğru ile yanlışı karıştırır hale geldin! Söz konusu Simya Tao’su ya da bitki ve yeşillik bilgisi ise benimle karşılaştırılamayacak bir seviyedesin. Aynı zamanda Ani Formül Keşfinde de benim çok çok altımdasın. Fakat tüm bunlara rağmen hala dişlerini göstermeye ve pençelerini savurmaya mı cüret ediyorsun!?



Ben, Fang Mu, biraz önce üç noktaya değindim ve bunların hiçbirinde ‘sahte’ kelimesi yoktu. O kelimeyi sen uydurdun, seni ukala aptal! Bu yarışma senin fikrindi. Yenilgi ardına yenilgi alman gerçek yüzünü ortaya serdi, seni yardakçı! Bana yüzüm olup olmadığını mı soruyorsun? Peki ben de sana soruyorum, aslında burada konuşmaya yüzü olmayan kişi kim?” Meng Hao’nun sesi giderek gürleşirken her kelimesi Chen Jiaxi’nin ruhuna keskin bir kılıç gibi saplanmıştı. Gözleri öfkeyle doluydu. Fakat Meng Hao ona doğru yaklaşırken içinde bir korku yükseldi ve tekrar geri doğru çekildi.



Sen Dünya Hap Bölümünden basit bir kızıl cübbeli usta simyacısın. Dünya Hap Bölümünde senin üstündeki insanların bile beni hileli yolla Ocak Lordu olduğuma dair sürekli suçlamaya çapı yetmez. Benim bir Ocak Lordu olmamın nedeni Büyük Usta Ebedi Dağ’ın nezaketi ve benim yaptığım hapı beğenmesidir. Yani beni reddetmek demek Büyük Usta Ebedi Dağ’ı reddetmek demektir, dolayısıyla da Dünya Hap Bölümünü reddetmek demektir!” Meng Hao bir adım daha ilerledi, onun kükremesi rakibinin kulaklarında çınlıyordu.



Dünya Hap Bölümünden olan birinin bu sözleri saf etmesi kendi Tarikatına ihanet etmekle eş anlamlıdır!



Meng Hao’nun gürleyen sesi Chen Jiaxi’nin zihnini allak bullak etmişti. Gözleri kan çanağına dönmüştü. “Sen…” Vücudu titriyordu, parmağını suçlayıcı bir biçimde Meng Hao’ya doğrulttu. Chen Jiaxi normalde keskin ve sert sözler edebilen biriydi ama şu an zihni tam bir kaos içindeydi ve konuşamıyordu.



Meng Hao’nun kelimeleri gök gürültüsü gibi çınladı: “Kişisel çıkarların için Ebedi Dağ’ı reddetmeye ve kendi Tarikatına ihanet etmeye bile gönüllüsün! Sen alçak bir varlıksın, köpeklerden ya da domuzlardan daha aşağılıksın! Seni, Fang Mu’nun karşısında böyle küstah bir şekilde konuşmaya yüzün olduğunu düşündüren şey nedir? Ben simya ile ilgili ders verirken benimle aynı sahnede durma cesaretini nereden alıyorsun?” Meng Hao elbise kolunu fiskeledi. Onun sözleri Chen Jiaxi’nin kulaklarını delip geçerek vücudunun titremesine ve kafasının dönmesine neden olmuştu.



Fang Mu!” diye bağırdı cırtlak bir sesle.



Şimdi senin bu tıbbi hapın hakkında konuşalım. Onun dış katmanı bin yıllık, orta katmanı yedi yüz yıllık ve iç katmanı ise aşağı yukarı üç yüz yıllık. O sahte değil. Fakat insan ömrüne bin yıl ekleyemez. Neden mi? Çünkü bu hap bariz bir şekilde zehir hapı! Dış katmanı basit bir örtü, orta katmanı ise merkez katmanındaki zehri gizlemeye yardımcı oluyor!



Sen nasıl alçak bir simyacısın ki böyle bir hap çıkartıyorsun? Dahası onu ortaya koyarken amacın neydi? Yoksa onu Siyah Elek Tarikatının kıdemlilerine mi satmayı planlıyordun? Bu hap tüketildiğinde Qi geçitlerin tersine dönecek ve Qi ile kan akışın yer değiştirecek. Üç nefeslik süre içinde gözlerin, burnun ve ağzından kan gelecek. On nefeslik süre sonunda elbiselerin kan ile sırılsıklam olacak ve artık yaşamak istemeyecek kadar büyük bir acı içine düşeceksin. Bir tütsü çubuğunun yanma süresi kadar sonra kanın tamamen donacak ve öleceksin!” Meng Hao elini salladı, yeşim kutu ve kırmızı hapı Chen Jiaxi’ye gönderdi, o sırada Chen Jiaxi olduğu yerde kalakalmıştı, saçları darmadağın olmuş tüm vücudu titriyordu.



Meng Hao soğuk bir homurdanmanın ardından keskin bir ses tonuyla devam etti: “Bu, Fang Mu’nun cevabıdır. Eğer sahte bir şey çıkartsaydın onu kolayca tanımlayabilirdim. Ama böyle bir zehir hapı çıkartman ne kadar habis biri olduğunu gösterdi. Ölmeye değersin! Benim artık seninle yarışma yapmama gerek kalmadı!



Chen Jiaxi o anda zihninin ikiye parçalandığını hissetti. “Bu zehir hapı değil!!” diye çılgınca feryat etti.



Öyleyse neden hemen burada kullanmıyorsun!?” dedi Meng Hao, sesi bir bıçak kadar keskindi, gözleri yıldırım gibi titreşti.



Sen!” Chen Jiaxi deliye dönmüştü. Bu hapı elde etmek için bin bir zorluk çekmişti ve gerçekten de onu fahiş bir fiyata Siyah Elek Tarikatına satmayı planlıyordu. Fakat Meng Hao’nun bu sözleri Mor Elek Patriği ve yanındaki ikisinin şüpheli bakışlar atmasına neden olmuştu. Çevredeki Siyah Elek Tarikatı öğrenciler de dik dik bakıyordu, ifadeleri sertti.



Li Yiming ise o sırada iç organlarının patlamak üzere olduğunu hissetti. Durum çok çabuk tersine dönmüştü. Biraz önce Chen Jiaxi’nin bariz bir üstünlüğü vardı ama bir anda her şey tersine dönmüştü. Li Yiming’in zihni allak bullaktı.



Sadece o değil, Zhou Dekun da afallamıştı. Bu hapın gerçek olduğundan emindi ve işlerin bu yöne döneceğini hiç düşünmemişti. Meng Hao’nun söylediği her şey kusursuz bir mantığa sahipti.



Sen… Sen!!” Chen Jiaxi’nin kafası öyle dönmüştü ki artık neler olup bittiğini idrak edemiyordu. Meng Hao tarafından tam anlamıyla köşeye sıkıştırılmıştı. Eğer hapı kullanmazsa herkes ondan şüphelenecekti.



Fang Mu!!” diye bağırdı.



Ve ardından aniden hapı ağzına attı. Hemen gözlerinde kan çizgileri belirdi ve alnında mavi damarlar şişti. O anda bir çeşit şeytani varlığa benziyordu. Mor Elek Patriği o sırada bir an tereddüt etse de araya girmemişti.



Yanındaki kırmızı suratlı adam da içte içe sarsılmış olsa da hiçbir şey yapmamıştı.



Kullandım!” diye bağırdı Meng Hao’ya bakarak. “Gördün mü, Fang Mu? Eski Göksel Yenilenme Hapını kullandım!!



Bir, iki, üç…” diye saymaya başladı Meng Hao hafif bir tonla. Üç kelimesini söylediği anda üç nefeslik süre geçmişti. Chen Jiaxi’nin yüzü aniden değişti. Vücudu titremeye başladı ve yüzü yamuldu. Kan donduran bir çığlık attıktan sonra gözlerinden, ağzından ve kulaklarından kan gelmeye başladı.



O anda Siyah Elek Tarikatının elli yedinci dağında bulunan bütün Gelişimciler bir karmaşa içine girdi. Bir çoğu ayağa fırladı, gözlerinde hayret dolu bakışlar vardı.



Li Yiming’in gözlerinin önü kararmaya başladı ve zihni neredeyse bilincini kaybedecek derecede allak bullak oldu.



Zhou Dekun nefesi kesilmiş bir şekilde o sırada acınası çığlıklar atan ve yüzünden kan damlayan Chen Jiaxi’yi inanamaz gözlerle izliyordu.



Mor Elek Patriğinin göz bebekleri büzülmüş ve ardından öfkeyle dolmaya başlamıştı. Onun yanındaki kırmızı suratlı adamın kaşları çatılmış ve gözlerinde kızgın bir ifade belirmişti.



Meng Hao ise sahnede yavaşça saymaya devam ediyordu.



Dört, beş, altı….



Meng Hao saymaya devam ederken Chen Jiaxi acınası feryatlar eşliğinde yere düştü. Vücudu yerde kıvranırken her yer kan gölüne dönmüştü. Qi geçitleri tersine dönmüştü ve vücudundan yayılan patlama sesleri işitiliyordu. Ağzından sızan bir kan sisi kırmızı cübbesinin kanla sırılsıklam olmasına neden olmuştu.



Tüm bunlar tıpkı Meng Hao’nun söylediği gibi gerçekleşiyordu. Kısa süre sonra on nefeslik süre geride kalacak ve Chen Jiaxi ölecekti. Fakat Meng Hao dokuza kadar saydıktan sonra vücudu aninden ileri doğru fırladı. Sağ eliyle hırıltılar içindeki Chen Jiaxi’nin kafasının üstüne bastırdı.



Bunun üzerine hemen Chen Jiaxi’nin çığlıkları dindi. Vücudu titredi ve aurası zayıf bir hal aldı ama onun ölüme giden seyahati geçici olarak durdurulmuştu. Fakat görünüşe bakılırsa ölüme ulaşmasına sadece çok az bir süre kalmıştı.



Büyük Usta Ebedi Dağ’ın hatırına, Fang Mu bugün senin hayatını kurtaracak.” dedi Meng Hao soğukkanlı bir şekilde. Yüzü her zamanki gibi sakindi. Bu nedenle aslında kalbinde kabaran tarif edilemez heyecan dalgalarından kimsenin haberi yoktu.









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr