Bölüm 256

avatar
8986 18

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 256


Bölüm 256: Kırmızı Çizgi



Gözlerindeki boş bakış sanki ruhunu kaybetmiş gibi hissettiriyordu, ruh hali yaralıydı.



Soluk cildinde en ufak bir kan belirtisi yoktu, sanki bin yıldır buzdan bir tabutta gömülü kalmış bir ceset gibiydi. Ona doğru esen rüzgar sütunun üstünde duran Xu Qing’in boş bakışlarını alıp götüremiyordu.



Elbisesinde kurumuş kan lekeleri vardı ve orada çok çok uzun süredir bulunuyor gibilerdi. Asla yıkanmamışlar, orada kurumuşlar ve kendilerini kumaşa bütünleştirmişlerdi.



Alnında ise bir yara vardı, bu kesiğin orada ne zamandır var olduğunu kestirmek zordu. Sanki iyileştirilemeyen bir kılıç yarası gibiydi.



Elbisesi rüzgarla dalgalanırken sağ bileği göründü. Orada ikinci kılıç kesiği vardı.



Xu Qing öncekine göre daha inceydi.



İnce olmasının yanında öncekinden daha soğuktu. Sanki kar fırtınası soğuğundan çıkmış gibiydi. Elbisesi maviydi, uzun saçları elbisesini bir pelerin gibi donatmıştı. Cildi o kadar narindi ki sanki bir meltem bile ona zarar verebilirdi. Meng Hao onun güzelliğini izlerken göz kırpmak bile istemiyordu.



Eğer gözünü kırparsa her şey kararacak, ışık ortadan kaybolacak ve karşısında duran bu güzel figürü bir daha göremeyecekmiş gibi hissediyordu.



Onun vücudundaki kılıç yaralarının yanı sıra boş bakışlarını görmüştü. Ayrıca kan damarlarının hasar aldığını da görmüştü. O anda sanki tüm dünya ortadan kaybolmuş, sadece dağın zirvesinde rüzgara karşı dikilmiş olan Xu Qing kalmıştı.



Meng Hao aniden kalbinde bir sancı hissetti.



Han Bei’nin sırrını görmezden gelebilirdi. Zhou Jie’nin tuhaf hareketlerini de önemsemeyebilirdi. Şeytan Mühürleme Yeşimi onunla iki kez konuşmuştu, ama ister Han Bei olsun ister Zhou Jie olsun, bu konuların kendisini ilgilendirmediğini hissetmişti. Onların ölüm kalım meseleleri, tuhaf durumları Meng Hao’nun karışmak istemediği şeylerdi.



Ne de olsa tüm bunların kökeninde Siyah Elek Tarikatı vardı!



Meng Hao bir bilgin olarak yetişmişti ve doğuştan gelen bir zekaya ve ileri görüşlülüğe sahipti. Şeytan Mühürleme Yeşiminin sözlerinin anlamını kavrayamaması mümkün müydü? Özellikle Zhou Jie’nin yaptıkları dövüşün en sonunda kullandığı kutsal beceriyi ve ortaya çıkan ayrılmış ruhları düşününce. Han Bei’ye ve Zhou Jie’ye olanları anlamaması mümkün müydü? Ve Siyah Elek Tarikatının korkunç gücü onun gözünden kaçabilir miydi!?



Meng Hao anlamıştı. Aslında Siyah Elek Tarikatının kuvvetleri insanların konuştuğundan çok daha büyüktü!



Vücuda sahip olan ayrılmış ruhlar...” diye düşündü kendi kendine. “Ayrılmış ruhlar o yıl Zhou Jie’nin kutsal becerisiyle birlikte ortaya çıkan şeylerdir, onlar çoktan ölmüş olan Gelişimciler. Görünüşe göre Siyah Elek Tarikatının Yüz Bin Dağ bölgesinin altında sayısız ayrılmış ruh barınıyor…



Bu Siyah Elek Tarikatı, bir Yeraltı Tarikatıdır!



Öbür taraftan geri dönmek, insanların dünyasına katılmayı arzulamak, Gelişimcilerin vücutlarını ele geçirmek ve canlı parazit olarak yaşamak. Zhou Jie tam da bu durumda, onun vücudu ele geçirilmiş halde. Kendi zihinsel yeteneklerini yenilemekten aciz ve geçen gün yaptığı gibi ölümü aramaya çıkmamalıydı. Belli ki onun sahiplenilmesinden sonra beklenmedik bir olay meydana geldi.



Beklenmedik olaydan ötürü onu ele geçiren ayrılmış ruhlar yaralanmış olması onun kendi ruhunun yeniden uyanmasına neden oldu. Onun kafa karışıklığının, deliliğinin ve mücadelesinin sebebi buydu.



Han Bei konusunda ise bariz bir şekilde yanlış bir şey yok. Fakat yabancıların onun vücudunun da başarılı bir şekilde ele geçirildiğini düşünmesini istiyor. Bunun nedeni onun içinde iki tane değil üç tane ruh olması! Birisi kendi ruhu, birisi Siyah Elek Tarikatının ayrılmış ruhlarından biri ve üçüncüsü de… Siyah Elek Tarikatının Kutsal Topraklarında heykelden çıkarak onun vücuduna giren Han Klanı Patriğinin ruhu!



Meng Hao bunları tabii ki de anlamıştı.



Bunu anladığı için de bu olaya çok karışmak istememişti. Ama zaman geçmeye devam etmiş ve Xu Qing’e dair bir iz bulamayınca gerilmeye başlamıştı. En sonunda bugün onu görebilmişti…



Ve şimdi artık bu durumu görmezden gelemezdi. Xu Qing’in ruhunun ele geçirilmesi Meng Hao’nun kırmızı çizgisiydi.



Meng Hao derin bir nefes aldı, ardından uzun adımlarla doğrudan dağın zirvesine doğru yürüdü. Vücudu prizmatik bir ışık ışınına dönüştü. Bir anda Xu Qing’in durduğu sütunun arkasına ulaştı.



Ona arkadan baktı ve tam yaklaşmaya yeltenirken Xu Qing arkasını döndü. Onun soğuk siması artık boş bakışlarla dolu değildi. Bunun yerine ifadesi sert bir hal almıştı.



O anda Meng Hao’nun kalbinin derinliklerinden yaklaşan tehlikeye dair bir hissiyat yükseldi. Xu Qing’e baktığında artık bir Temel Kurulum Gelişimcisi göremiyordu. Bunun yerine sadece bulanık bir görüntü vardı.



Meng Hao’nun ifadesi değişmedi. Ona bakarken bir yandan da gizlice sağ eliyle bir dizi büyü hareketi uyguladı. Zihninde Sekizinci Şeytan Mühürleme Nazarı belirmişti. Büyüyü uygulama yöntemine göre Nazar değişmişti. Nazar zihninde süzülmeye devam etmiş, olduğu yerden en ufak bir kımıldama göstermemişti.



Fakat Sekizinci Şeytan Mühürleme Nazarı zihninde ortaya çıktığı anda gözleri farklı görünmese de şu an dünyayı tamamen başka bir şekilde görüyordu.



Dağlar hala yeşildi; aşağıdaki topraklar da önceki gibiydi. Ama Yüz Bin Dağ bölgesinin yeşilliği artık siyah bir aurayla kaplanmıştı. Bu siyah aura dağlardan taşarak havaya karışıyordu. O anda Meng Hao Siyah Elek Tarikatını tam anlamıyla bir yeraltı Tarikatı gibi görüyordu.



Xu Qing’in vücudundan sızan siyah aura iplikleri onun etrafından dönüyordu. Bu auranın çekirdeği onun midesiydi, midesinde siyah bir sis küreciği titreşiyordu. Meng Hao bu siyah küreciğin derinliklerinde Xu Qing’in sanki mühürlenmiş gibi uyuyan ruhunu görebiliyordu.



Bu siyah aura sürekli dışarı sızıyordu ve aslında Xu Qing’in arkasında bulanık bir kadın figürü şekline toplanıyordu.



Bu hayali figür sonsuz bir korku verici auraya sahipti. O tuhaftı ve Xu Qing ile birlikte Meng Hao’ya bakarken yoğun bir ölüm aurası yayıyordu.



Kimsin sen?” dedi Xu Qing, sesi aceleci değildi. Meng Hao’nun bakış açısına göre bu ses Xu Qing’e ait değildi, sadece onun arkasında süzülen habis ayrılmış ruhun sesiydi.



Bu kelimeler ağızdan çıktığı anda Meng Hao çevredeki siyah auranın onlara doğru akın ettiğini hissetti. Bu aura etrafta fırıl fırıl dönerken Meng Hao’ya doğru bakarken yüzlerinde habis sırıtışlara sahip sayısız surata dönüştü.



Tabii ki Meng Hao’nun onları görebildiğinden haberleri yoktu.



Ben Mor Felek Tarikatından Fang Mu…” diye cevapladı gülümseyerek. “Kıdemli Kız Kardeş, sen Siyah Elek Tarikatının Oturum öğrencisi misin? Bir kaç gündür buradayım ama seni ilk defa görüyorum.” Meng Hao ellerini kenetleyip baş selamı verirken Sekizinci Şeytan Mühürleme Nazarının çözülmesine izin verdi ve dünya normale döndü.



Oh, demek sen Büyük Usta Fang’sın,” dedi Xu Qing soğukkanlı bir şekilde. “Burası yasaklı bir bölge, lütfen ayrılın.” dedikten sonra arkasını döndü ve Meng Hao’yu umursamayarak uzaklara bakmaya devam etti. Yine yüzünde boş bir bakış belirmişti.



İfadesi her zamanki gibi olan Meng Hao bir kez daha baş selamı verdikten sonra bir ışık ışınına dönüşerek dağdan uzaklaşmaya başladı. Geri dönüş yolunda manzaranın tadını çıkartmıştı. Siyah Karşılama Zirvesine geldiğinde ay gökyüzünde parlıyordu.



Binaya girdi ve hemen Ocak Lordu madalyonunun koruyucu kalkanını etkinleştirdi. Yüzü aniden sert bir ifadeye büründü. Geri dönüş yolunda aslında oldukça temkinli davranmış, kuşku çekecek bir şeyler yapmaktan kaçınmıştı. Fakat ayrılmış ruhlar onu takip etmişti. Yol boyunca onun etrafında dolanmaya devam etmişler ve Siyah Karşılama Dağına girdiğinde artık ortadan kaybolmuşlardı.



Xu Qing’i kurtarmak için ona yaklaşmalıyım,” diye düşündü. “Dahası, kimsenin bunu anlamasına izin vermemeliyim. Siyah Elek Tarikatı belli ki ayrılmış ruhların etrafta cirit attığı bir yeraltı Tarikatı…” Biraz önce açık bir hamle yapmıştı ve bunun sonucunda sadece Xu Qing’i kurtaramamakla kalmayıp, aynı zamanda kendi gizliliğini de boşa çıkartabilirdi.



Oturduğu yerde düşünmeye başladı, gözleri titreşiyordu. Biraz zaman geçtikten sonra gözlerini kapattı.



Sonraki sabahın erken vakitlerinde gözleri aniden açıldı. İçinde bir takım bilgiler olan bir yeşim kayışı kaldırdı, ardından elbise kolunu fiskeleyerek onu binanın dışına gönderdi.



Meng Hao’nun sakin sesi yankılandı: “Mor Elek Patriğiyle hap yapımı konusunda konuşmak istediğim bir kaç şey var.



Yeşim kayış havada uçup gittiği anda, hiçlikten bir Gelişimci meydana çıkarak onu kavradı. Onun Gelişim Merkezini saptamak imkansızdı ama üzerinde siyah bir cübbe vardı. Bu kişi hemen uzaklarda kayboldu.



Meng Hao içten içe soğukça güldü. Chen Jiaxi karşısında simya şovu yaptığı günün ardından Siyah Karşılama Dağlarının dışında bir aura hissetmeye başlamıştı. Belli ki birisi onu izliyordu.



Bir kaç saniye sonra gürültülü bir kahkaha eşliğinde Mor Elek Patriği göründü, Fang Mu ile konuşmak için bizzat kendisi gelmişti. Yüzünde gülümsemeyle olduğu yerde durdu, ellerini kenetleyerek Meng Hao’ya doğru baş selamı verdi.



Büyük Usta Fang…” dedi gülümseyerek. “Lütfen kızma. Güvenliğinden emin olmak için dışarıda durması için bir öğrenci görevlendirmiştim. Ne de olsa bizim Tarikatımız karmaşık bir yer ve her şeyi maalesef kontrol edemiyorum. Yeşim kayıştaki bilgiye göre Ruh Arıtım Hapını yapabileceğini söylemişsin. Çok güzel….



Meng Hao iç geçirdi ve ardından çekingen bir ses tonuyla konuşmaya başladı, “Kıdemli Mor Elek, aslında Ruh Arıtım Hapını daha önce hiç duymamıştım. Bunun yanı sıra tuhaf isminden de anlaşılacağı üzere bu hap ruhlarla ilgili bir hapmış gibi gözüküyor. Korkarım ki bu tip hapları yapması son derece zor olacak. Bir çok değişken yüzünden oldukça bunaltıcı olacak. Bu yüzden daha önce kabul etmekte tereddüt ettim.



Mor Elek Patriği cevap vermedi. Bunun yerine Meng Hao’nun sözlerine devam etmesini bekledi. “Normal tıbbi hap olsa kolay olurdu ama yeni ve tuhaf tıbbi hapları yapmayı istesem bile yorucu olacağından endişeleniyorum. Dahası, gerçekten de uygun bir hap ocağına sahip değilim….” Meng Hao acı bir gülümseme eşliğinde daha da utanmış göründü. “Ayrıca, gereken tıbbi bitkilerin hepsine sahip olduğumu düşünmüyorum. Ve eminim ki gereken tıbbi bitkiler oldukça değerlidir….



Tabii ki aslında size yardım etmekten mutlu olacağım. Yorgunluk önemli değil. Fakat, benim endişelendiğim nokta zaman israfı olma ihtimali… Dahası, bu hap yapımı sürecinde hiç kimse tarafından rahatsız edilmemem gerekiyor, böylece tamamen kendimi işe verebilirim….



Mor Elek Patriği bir anda kaşlarını çattı, ardından aniden gülmeye başladı. “Anladım Büyük Usta Fang. İhtiyacın olan bütün materyalleri bulabilirim. Ve en sonunda hapları yapamasan bile önemli değil. Dahası, sana bir miktar Ruh Taşıyla teşekkür edebilecek bir otoriteye sahibim. Hap ocağı konusunda ise… Siyah Elek Tarikatının hazine deposunda bir On Bin Arıtım ocağı olması gerekiyordu. Bu ocağı sana hediye edebiliriz, Büyük Usta! Ayrıca hap yapımı sürecinde kimsenin seni rahatsız etmeyeceğini garanti edebilirim. Bu Siyah Karşılama Zirvesinde mühürlenmiş gibi olacağız.



Meng Hao’nun gözleri titreşti, ama ifadesi hala çekingendi, sanki hala utanıyor gibiydi. “Bayım ben burada, Siyah Elek Tarikatında kendi Tarikatımı temsil ediyorum. Sizin onurlu Tarikatınızın değerli eşyalarına elimi sürmeme imkan var mı…?



Mor Elek Patriği onun ifadesini gördüğü anda gülümsedi ve elini kaldırarak  Meng Hao’nun sözünü kesti.










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44237 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr