Bölüm 258

avatar
9099 19

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 258


Bölüm 258: Yüce Anka Matronu



Üç Göksel İnci yaprağı. Toz Rüzgarı kökünden dokuz sap. Altmış yıllık Öz Akışı bitki özü….” Meng Hao yavaş yavaş neredeyse yüz çeşit tıbbi bitki sıraladı. Onun yanındaki Zhou Dekun hemen bu saydıklarını depolama çantasında çıkartarak ona verdi.



Toprak ateşi kristali alevlendi ve havada süzülen hap ocağı hemen kıpkırmızı oldu. On Bin Arıtım ocağından güçlü bir tıbbı bitki aroması süzüldü. Meng Hao tıbbi bitkileri uygun etkileşimler yoluyla besledi. Onları özenle kullanıyor, israf etmemeye çalışıyordu. Ardından parmağını kesti ve hap ocağına bir damla kan damlattı.



Hap yapım işlemini pür dikkat uygularken üç gün geride kaldı.



Üç günlük işlemin ardından parlak kırmızı bir tıbbi hap yaratılmıştı. Meng Hao hiç tereddüt etmeden bu hapı genç adamın ağzına yerleştirdi.



Hap adamın ağzına girdiği anda vücudu kasılmaya başladı. Adam çığlık atmadı ama vücudu sarsılıyordu ve gözleri boş bir bakışla doluydu. Verdiği mücadele giderek şiddetleniyordu. Bu durum bir tütsü çubuğunun yanma süresi kadar devam etti. En sonunda adamın vücudu titredi ve sonra aniden durgunlaştı.



Genç adam başını eğdi ve hareketsiz kaldı. On nefeslik sürenin ardından vücudundan korkunç bir Qi yayılmaya başladı. En sonunda kafasını kaldırmıştı. Gözlerindeki boş bakışın yerini ağırbaşlı bir ifade almıştı.



Çok teşekkürler Büyük Usta.” dedi genç adam yavaşça. Bu teşekkür sözcüğü inanılmaz bir kibirle söylenmişti, sanki bir dilenciye para veriyormuş gibiydi. Adam ayağa kalktı, Meng Hao’yu görmezden gelerek arkasına döndü ve uzun adımlarla binadan ayrıldı.



Bu durum karşısında Zhou Dekun hoşnutsuz bir şekilde kaşlarını çatmıştı.



Meng Hao’nun ifadesi her zamanki gibi olsa da içten içe soğukça güldü. Görünüşe göre genç adamın vücuduyla içindeki ayrılmış ruhun arasındaki denge sağlanmıştı. Fakat Meng Hao kendi kanını damlattığı için artık nihai bir güce sahipti; eğer gerek duyarsa ayrılmış ruhu doğrudan yok edebilirdi.



Bir Şeytan mühürleyicinin bir damla kanı bir ayrılmış ruhu doğrudan yok etmeye yeterdi!



Mor Elek Patriği, güzel kadın ve kırmızı suratlı adam bu genç adamı Siyah Karşılama Dağının eteğinde bekliyordu. Onun yaklaştığını görünce hepsinin de nefesleri ağırlaştı. Hemen ellerini kenetlediler ve ona selam verdiler.



İyileşmenizi kutlarım, Küçük Patrik!



Tabii ki bu olanları başkalarının görmesine izin vermemişlerdi. Bulundukları alanı çoktan mühürlemişlerdi.



Genç adam Gelişen Ruh Gelişimcilerine baktı. “Bu gökyüzünden düşen uhrevi ceset cidden sıkıntı yarattı. Aslında lordumuz bu yüzden bir kez daha derin uyku haline geçti. Biz insanların dünyasına geri döndük ama lordumuz tarafından verilen görevi hala yerine getiremedik… Fakat, siz üçünüz bu kişiyi kullanmakla iyi iş başardınız. Ne de olsa benim iyileşmeme olanak sağladı. Şimdi, hala bir şansımız var.



Diğer Patriklerin de gelmesi için gerekli düzenlemeleri yapın. Yüce Anka Matronunu taşıyan kişi… Yani, hiç şüphesiz onunla birlikte olmalı. Diğerlerinde bir sıkıntı olmazsa, onu da gönderin.” Genç adam sözlerini bitirdikten sonra vücudu titreşerek siyah bir dumana dönüştü ve toprağın içinde eriyerek ortadan kayboldu.



O ayrılırken Mor Elek Patriği ve diğerleri saygı dolu bir selam verdiler. Ardından birbirlerine acı dolu bakışlar attılar. Bunun ardından oradan ayrılarak diğer on iki kişiyi de birer birer Meng Hao’ya göndermek için hazırlıklara başladılar.



Zaman yavaşça geçti. Meng Hao bu Küçük Patrik denilen kişilerle birer birer ilgileniyordu. Şu an Siyah Karşılama Zirvesi Tarikatın en önemli konumlarından biri haline gelmişti.



Meng Hao ne isterse anında yapılıyordu. Tabii ki Meng Hao’nun bu durumu kullanmaması söz konusu olabilir miydi? Tek yapması gereken istediği tıbbi bitkinin ismini söylemekti, onu anında getiriyorlardı. Bu yolla Yetkin Altın Çekirdek için gereken bir çok bileşeni depolama çantasına atmıştı. Neler olduğunu izleyen Zhou Dekun ise biraz kaygılanmaya başlamış ve aynı zamanda bazı tıbbi bitkiler talep etmeye başlamıştı.



Hapları yaptıkça ödüllerini de yavaş yavaş topluyorlardı.



Meng Hao bu yolla bir çok üç nesil kan takımı toplamıştı. Onların yaptığı haplarla bir alakası yoktu; onlar kan klonu yapmak için gerekliydi ve Meng Hao doğal olarak böyle bir fırsatı sonuna kadar kullanıyordu.



Eğer kan elde edilebilecek bir ata yoksa, Meng Hao durumu üstelemiyordu. Sadece hap yapım süresini biraz uzatıyordu.



En sonunda bir gün binaya soluk yüzlü Zhou Jie girdi. Meng Hao onu delirdiği günden beri ilk defa görmüştü. İçeri girer girmez bacaklarını çaprazlayarak oturdu. Meng Hao bir süre konuşmadı, ardından hap yapımına başladı.



Zhou Jie ayrıldıktan sonra sıra Han Bei’ye gelmişti. Yüzünde temkinli bir bakış vardı. Meng Hao’nun önüne oturduğunda, Meng Hao ona baktı ve ardından kıkırdadı.



Büyük Usta Fang…” dedi gülümseyerek. Aniden oldukça gergin hissetti. Zihninde aniden Han Klanı Patriğinin sesi yankılandı.



Bu adama dikkat et! O karmaşık biri ve büyük ihtimalle benim varlığımı hissedebilir!!” Atasından ilk defa bu sözleri duymuyordu. Siyah Elek Tarikatının dışında Fang Mu ile ilk karşılaştığında gerilmesinin sebebi Han Klanı Patriğinin ona söylediği sözlerdi.



Meng Hao’nun ifadesi her zamanki gibiydi. Gülümsedi, ardından hap yapım işlemine başladı. Hap ortaya çıktığında bakışlarını Han Bei’ye çevirdi. Han Bei’nin ifadesi de her zamanki gibiydi. Fakat içten içe kalbi titriyordu. Zihninde Han Klanı Patriğinin sesi duyuluyordu.



Bu hap… Onu kullanmamalısın!! Bu kişi… O…



Büyük Usta Fang...” dedi yumuşak bir sesle, sakince ayaklandı. “Hapı alacağım ve onu sonra kullanacağım.



Meng Hao Zhou Dekun’a döndü, ellerini kenetledi ve konuştu: “Kıdemli Kardeş Zhou, Yoldaş Taoist Han ile özel olarak konuşmama gereken ufak bir mesele var.



Zhou Dekun güldü. Çoktan ters bir şeyler olduğunu fark etmişti zaten. Fakat, son günlerde bu kadar çok tıbbi bitki elde ettiği için bu durumu göz ardı etti ve hemen binadan ayrıldı.



Zhou Dekun’un ayrıldığını gören Han Bei’nin kalbi titredi. “Büyük Usta Fang….” dedi, ifadesi her zamanki gibiydi, bir çiçeğe benziyordu. Tam konuşmaya devam edecekken Meng Hao onu engelledi.



Eğer hapı kullanmak istemiyorsan tamam. Ama bu durumda bana ilerde bir iyilik borcun olacak.” Han Bei’ye attığı bakış o kadar derindi ki sanki zihninin derinliklerine kadar işliyordu.



Han Bei de ona baktı ve dişlerini sıktı. O normalde entrikalarla dolu bir insandı ama şu an aklına yapabilecek bir şey gelmiyordu. Gözlerinde boş bir bakış belirdi.



Büyük Usta Fang...” dedi. “Ne demek istediğinizi tam olarak anlamadım. Ama, sanırım bu iyiliği kabul edebilirim.



Senden bir iyilik istemiyorum.” diye cevapladı Meng Hao sakince. “İyilik istediğim, senin vücudundaki üçüncü ruh!



Bu sözler Han Bei’nin kulaklarında gök gürültüsü gibi çınladı. İfadesi bir anda tamamen değişti.



Tam bir şey söylemeye hazırlanırken aniden kafasının üzerinden mavi bir Qi yükseldi. Ardından bir araya toplanarak bir adam şekline büründü. Adam Meng Hao’ya bir süre baktıktan sonra başını aşağı yukarı salladı.



Han Klanı sana bir iyilik borçlu.” dedi kadim bir sesle.



Bunun üzerine Meng Hao ellerini kenetledi ve selam verdi. Figür ortadan kaybolduktan sonra Han Bei ona bir süre yüzünde korku ve şaşkınlıkla bakakaldı. Uzun bir süre geçtikten sonra arkasını döndü ve hızlıca oradan ayrıldı. Binadan ayrılırken kendini toparladı, ardından yüzüne soğuk, ağırbaşlı bir ifade takındı. Dışarıdan ona bakanlar sıra dışı bir şeyler olduğunu fark etmeyecekti. Han Bei kısa sürede uzaklarda kaybolup gitti.



Bir aylık hap yapım işi en sonunda bitmek üzereydi, Siyah Elek Tarikatı son kişiyi Meng Hao’ya göndermişti. Bu kişi Xu Qing idi.



Meng Hao bu bir aylık tecrübelerinin ardından onun en son gönderilmesinin çok şey ifade ettiğini anlamıştı. Onun içindeki ayrılmış ruh Siyah Elek Tarikatı tarafından ciddiye alınan, en yüksek kıdeme sahip biri olmalıydı.



Tam da Meng Hao’nun şüphelendiği gibi o geldiğinde Siyah Karşılama Zirvesinin etrafındaki işler hemen değişmişti. Dağı koruyan koruyucu kalkan daha da güçlendirilmiş, ve sayısız ayrılmış ruh etrafta cirit atmaya başlamıştı. Onların hepsinin de gözü Siyah Karşılama Zirvesindeydi.



Tüm bunları görmek Meng Hao’nun yüreğini biraz ezmişti. Hislerini yüzüne yansıtmıyordu. Xu Qing’in yavaşça binaya girişini ve gelip karşısına oturuşunu izledi. Xu Qing sakin görünüyordu ve gözlerinde daha az anlamsızlık vardı.



Meng Hao ona doğru baktı, alnındaki yarayı gördü, ardından Ocak Lordu kalkanını etkinleştirdi. Yüz ifadesi her zamanki gibiydi, ama hap yaparken içine normal kanını değil Gelişim Merkezinin kanından damlatmıştı!



Bu kan onun Dokuzuncu Şeytan Mühürleyici kimliği ve onun kararlı iradesi de dahil hayat kuvvetinin özünü içinde barındırıyordu.



Kan hapın içine girdi ve çeşitli etkileşimlere katıldı ve dahası, Meng Hao et peltesinin gücünün bir kısmını kullanarak geriye herhangi bir ip ucu bırakmadığından emin oldu. Yapım işlemi bittiğinde hapı Xu Qing’e sundu. Xu Qing hapı narin elleriyle aldı ama kullanmadı.



Demek herkesin iyileşmesine yardım eden hap bu öyle mi?” dedi, Meng Hao’ya bakarken sesi soğuktu. Onun cevap vermesini bile beklemeden ayağa kalktı ve uzun adımlarla binayı terk etti.



Meng Hao onun gidişini izledikten sonra bir süre düşünceli şekilde orada oturdu. Hapı şimdi kullanmamış olsa da eninde sonunda kullanacağından emindi.



Bunun nedeni kendini yenileme sürecindeymiş gibi görünse de, bu aslında dışarıdan görünen kısmıydı. Onun vücudundaki ayrılmış ruhun problemi diğerlerinden en az iki-üç kat daha fazlaydı. Daha doğrusu onun durumu Meng Hao’nun şimdiye kadar gördükleri arasında en vahim olanıydı. Buna kanıt olarak onun alnındaki yaranın ilk gördüğü haline göre çok daha kötü olması gösterilebilirdi.



Sonraki günün akşamında Siyah Elek Tarikatının yedinci dağında, Xu Qing ölümsüzler mağarasının içinde bacaklarını çaprazlamış oturuyordu. Yüzü soluktu ve gözleri bir çaba içindeydi ve anlamsızlıkla doluydu. Vücudu titriyordu.



Xu Qing saatlerce bu durumda kaldıktan sonra elini depolama çantasının üstünden kaldırdı. Avucunda Meng Hao’nun yaptığı tıbbi hap vardı. Hapı kaldırıp ağzına götürme süreci neredeyse on nefeslik zamana denk gelmişti.



Eğer Meng Hao orada olsaydı, Xu Qing’in vücudunun etrafında çok sayıda ayrılmış ruhun gezindiğini görebilirdi. Hepsi de etrafta uçuşurken gergin bir şekilde Xu Qing’e bakıyordu.



İşin aslı, dışarıda Zhou Jie ve Han Bei de dahil Meng Hao’nun kurtardığı herkes ölümsüzler mağarasının önünde diz çökmüş, saygılı bir şekilde başlarını eğmişlerdi. Sanki içeri girmek için bir çağrı bekliyor gibilerdi.



Xu Qing hala hapı elinde tutuyordu. Uzun bir süre geçtikten sonra gözlerinde anlamsızlığı ve çabayı alt eden korkunç bir soğukluk belirdi. İçindeki ayrılmış ruh iç geçirdi. Ruhtaki yaradan dolayı bu vücuttaki dengenin yenilenemeyeceğini biliyordu. O bir yol haline geliyordu ve vücudunun orijinal ruhu da yok oluyordu. Vücudun hayat kuvveti ortadan kayboluyor, ve alnındaki yara giderek kötüleşiyordu. Biliyordu ki işleri daha fazla uzatırsa vücut çürümeye başlayacaktı.



En başta bu dünyada yaratılan tıbbi hapları kullanarak bu iyileşmenin sağlanabileceğine asla inanmamıştı. Fakat diğer ayrılmış ruhların yenilendiğini görünce bu düşüncesini sorgulamaya başlamıştı. Hapı bir süre inceledikten sonra onun gizemlerini çözmekte başarısız olmuştu. Bu nedenle, onu kullanmaktan başka çaresinin olmadığına karar vermişti. Hapı ağzına yavaşça yerleştirdi.



—–

 

Fullbringer Notu: Kayserili Torbacımız Meng Hao, milleti haplarken aynı zamanda zenginlik yolunda emin adımlarla yürümeye devam ediyor. Sevdiği hatun için DMT yapan bu büyük torbacı, hiçbir masraftan kaçınmıyor. Arkandayız koca yürekli torbacı Meng Reyiz <3

 

DMT: Google amcaya sorun, Ayahuasca yapacak Şaman falan bulursanız da haber verin.








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr