Bölüm 260

avatar
9125 20

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 260


Bölüm 260: Dövüşsüz Geçen Beş Yıl!



Meng Hao ay ışığının altında ufukta kaybolurken arkasına dönüp baktı ve dağın tepesinde duran Xu Qing’i gördü. Geçmişe dair anılar bir anda zihnine akın etti.



Ona ilk defa Reliance Tarikatında bir tıbbi hap vermişti. Ölümsüzler mağarasının dışında ona verdiği hap Kozmetik Gelişim Hapıydı. Onun sesi ay ışığının altındaki sesini anımsadı. Daha sonra Siyah Elek Tarikatının Kutsal Topraklarında beraber vakit geçirmişlerdi. Ve şimdi.



Bir şekilde sanki bu olaylarda çok fazla hikaye yaşanmış gibi hissediyordu.



Meng Hao bunun romantik bir aşk olup olmadığından emin değildi. Şu an hissettiği duyguyu daha önce hiç hissetmemiş, tecrübe etmemişti. Bildiği tek şey Xu Qing’i her gördüğünde hafızasının derinliklerinde gömülü olan bir mutluluğun yükseldiğini hissetmesiydi.



Bu güzel bir histi.



Aslında Mor Elek Tarikatında geçirdiği beş yıllık sürede kendini sık sık soğuk Xu Qing’in ay ışığı altındaki görüntüsünü, siyah saçlarının rüzgarla dalgalanmasını düşünürken bulmuştu.



Acaba nasıl olurdu… Eğer Reliance Tarikatı hala dursaydı, eğer Siyah Elek Tarikatı Kıdemli Kız Kardeş Xu’yu götürmeseydi? Eğer hala Reliance Tarikatında beraber olsaydık?” Meng Hao’nun kaşları bir kez daha çatıldı. Uzaklarda kaybolurken ay ışığı onun sırtına vuruyordu. Bu tip soruların herhangi bir cevabı yoktu.



Giderek uzaklarda kayboluyordu…



İki gün sonra, Çorak Dağlarına götüren ışınlanma portalı yolunda bir çift prizmatik ışık ışını havada ilerliyordu. Bunlar Meng Hao ve Zhou Dekun idi. Görevlerini yerine getirmişlerdi, artık Tarikata dönüş yolundaydılar.



Siyah Elek Tarikatından ayrıldıktan sonra Zhou Dekun boğazını temizledi ve ardından konuştu, “Ah. Tarikattan sık sık dışarı çıkmalı ve Gelişim Klanlarından daha fazla arkadaş edinmelisin. Bak sana ne diyeceğim, ışınlanma portalına giderken seni birileriyle tanıştıracağım.”



Hüzünlü bir görüntüyle konuşmaya devam etti, “Biz Ocak Lordlarıyız ve zamanımızın çoğunu Tarikatta tıkılı kalarak geçiriyoruz. Hap yapımının çok fazla kaynak gerektirdiğini inkar edemezsin. Tarikatta kazandıkların hayatta kalmak için yeterli değil. Bu yüzden… Ah, Fang Mu, Tarikattan dışarı çıktığın zamanlarda geri dönmek için acele etme. Dışarıda insanlarla etkileşime geçmeye çalış. Onlar harcayacak servetleri olan ve biz simyacılar için mükemmel yoldaşlardır.



Meng Hao kabul eder gibi başını aşağı yukarı salladı. Siyah Elek Tarikatındaki olaydan sonra Zhou Dekun ile önceki kötü hisleri ortadan kaybolmuştu. Şu an ilişkileri oldukça sağlamdı.



Bu yüzden Zhou Dekun yarım aya yakın süreyi Meng Hao ile birlikte çeşitli Gelişim Klanı bölgelerinde ve orta düzey Tarikatlarda geçirmiş ve gittikleri yerlerde büyük bir saygıyla karşılanmışlardı. Nereye giderlerse gitsinler en yüksek muameleyi görüyorlardı. Zhou Dekun’un bu Gelişimci Klanlarında takındığı gösterişçi hava Meng Hao’yu gülümsetiyordu.



Dahası, ne isterlerse yerine getiriliyordu, aslında gittikleri yerler tıbbi hap satma fırsatlarıyla doluydu bu yüzden Ruh Taşları depolama çantalarına adeta akıyordu. Bu durum Meng Hao’nun gözlerinin ışıl ışıl parlamasına neden olmuştu. Yarım ay boyunca oldukça fazla tıbbi hap satabilmişti.



Aslında sattığı hapların çoğu Chen Jiaxi’den kazandığı haplardı.



Yarım ayın sonunda Meng Hao ve Zhou Dekun Çorak Dağlara götüren ışınlanma portalına yaklaşmışlardı.



Çorak Dağlar Güney Diyarının tam merkezinde bir yerdeydi ve çoğu Tarikat ile Klanın büyük bir kesişme noktası olarak görülebilirdi. Bu ışınlanma portalı konumu sebebiyle merkezi bir seyahat noktası haline gelmişti.



Çorak Dağların doğusundaki bir vadide genelde canlı olan bir konum vardı. Fakat şimdi orası tüyler ürpertici olarak tanımlanabilirdi.



Hava kan kokusuyla kaplanmıştı ve zemin cesetlerle doluydu. Beyaz maskeli ve siyah cübbeli bir kaç düzine Gelişimci cesetlerin depolama çantalarını aramakla meşguldü. Ara sıra son nefesini vermek üzere olan insanlarla karşılaşıyorlar ve hemen onları kılıçtan geçiriyorlardı.



Siyah cübbeli Gelişimcilerin arkasında metrelerce yükseklikte siyah, demir bir kafes vardı. Kafesin havada süzüldüğünü ve gizemli bir parıltı yaydığını düşününce onun bir büyülü eşya olduğunu söylemek yanlış olmazdı. Bu kafesin içinde iki tane Gelişimci vardı.



Bu Gelişimcilerin yüzleri soluktu ve bilinçleri yerinde değildi. İkisi de kanla kaplanmıştı ve ölü olmasalar da ciddi bir biçimde yaralı oldukları aşikardı. Onlardan hafif bir tıbbi hap aroması yayılıyordu; simyacı oldukları barizdi. Onlardan birinin üzerinde hap ocağı işlemeli uzun yeşil bir cübbe vardı, bu onun Dünya Hap Bölümünden olduğunu işaret ediyordu.



Oradan çok uzak olmayan bir yerde, havada üç tane Gelişimci büyü savaşına girişmiş haldeydi. Havada dalgalanmalar yayılıyordu. Bu, Gelişen Ruh aşaması büyüsü değildi, bu dalgalanmaların güç seviyesi bu kişilerin Nüve Formasyonundan ziyade geç Temel Kurulum Gelişimcileri olduğunu ortaya koyuyordu.



Bu üç Nüve Formasyonu Gelişimcisinden iki tanesi siyah elbiseli ve azure maskeliydi. Onların saldırıları acımasızdı, erken Nüve Formasyonu aşamasında olmalarına rağmen sıradan olmadıkları hemen fark ediliyordu.



Onlar saldırırken vadi gürleme sesleriyle doluyordu.



Kimsiniz siz!?” diye kükredi etrafı kuşatılan Nüve Formasyonu Gelişimcisi. “Ben Altın Ayaz Tarikatındanım…” Geriye doğru fırlarken ağzından kanlar saçılıyordu.



Bu sorusuna bir yanıt alamamıştı. İki azure maskeli Gelişimciden birisi tıknazdı, diğeri ise cılızdı. İleri doğru hücum etmeye devam ederken saldırıları giderek şiddetleniyordu.



Tam o anda aniden vadideki üç ışınlanma portalından birisi parlamaya başladı. Parıltı yükselirken bir kaç düzine siyah cübbeli ve beyaz maskeli Gelişimci portala yaklaşmaya başladı.



Işınlanma parıltısı bir kaç nefeslik süre boyunca devam ettikten sonra aniden yavaşça ortadan kaybolmaya başladı. O anda iki figür belirmişti: Meng Hao ve Zhou Dekun.



Zhou Dekun o sırada gülerek Meng Hao’ya bir şeyler anlatıyordu.



Çorak Dağlardaki bir çok Gelişimci Klanıyla aram iyidir. Şimdi seni o Klanlara götüreceğim….



Meng Hao gülümsüyordu ama bir anda ifadesi hemen değişti. Işınlanma tamamlanırken o ve Zhou Dekun dışarıda hiçbir şey göremeseler de Meng Hao’nun içinde bir tehlike hissiyatı yükselmişti.



Daha konuşmaya bile fırsatı olmadan tehlike hissi göklere ulaşmıştı. Meng Hao’nun yüzü değişmişti. Sol elbise kolunu fiskeledi ve vahşi bir rüzgar peyda oldu, Zhou Dekun’a doğru dalgalanarak onu bir kenara itti. Bu ivmeden faydalanan Meng Hao’nun vücudu başka bir açıya doğru tıpkı bir söğüt dalı gibi kırıldı.



Meng Hao ve Zhou Dekun ters yönlere doğru ilerlediler. Neredeyse tam ışınlanma portalından ayrıldıkları anda düzinelerce Gelişimcinin oraya doğru yaptığı hamle sonucunda havayı bir gümbürtü sesi doldurdu.



Gümbürtü yankılanırken geriye doğru dokuz metre çekilen Meng Hao iki eliyle büyü hareketleri uyguladı ve ardından ellerini önüne doğru salladı. Patlama seslerinin çınlamasıyla birlikte üzerine gelen düzinelerce Gelişimcinin gücü dağıldı.



Zhou Dekun’un yüzü titreşti. Meng Hao tarafından ışınlama portalından itilmesinin ardından sağ eliyle bir büyü hareketi uygulamış ve ardından onu zemine sertçe indirmişti. Vücudundan fırlayan büyük bir ışık ışını büyülü saldırıların gücünü engellemişti. Fakat Gelişim Merkezi Geç Temel Kurulum aşamasında olmasına rağmen ağzından kan gelmişti. Saldıran kişilere bakarken gözleri hayret ve öfkeyle doluydu.



Meng Hao’nun gözlerinde soğuk bir parıltı vardı. Birisiyle büyü savaşına girişmeyeli uzun zaman olmuştu. Mor Felek Tarikatında geçirdiği beş yıl boyunca herhangi birine tek bir saldırı bile yapmamıştı. Fakat onun büyü savaşındaki yeteneği ve öldürme becerisi düşüş göstermekten çok uzaktı. Aslında onun bu beş yıllık uykusu onu daha da güçlendirmişti.



Bunun biraz Simya Tao’su ve Zehir Tao’suyla alakası vardı. Geçen beş yılda yaptığı zehir haplarının sayısı az değildi. Beyaz maskeli siyah cübbeli onlarca Gelişimciye bakarken gözlerinde öldürme arzusu titreşti.



Meng Hao onları gördüğü anda yaydıkları yoğun öldürme arzusunu hissetmişti. Zeminde uzanan cesetleri ve kafesteki iki insanı fark etmişti. Ayrıca uzak bir yerde havada devam eden savaşı da görebiliyordu.



Meng Hao tereddüt etmedi. Sağ eliyle depolama çantasına vurdu ve iki tahta kılıcı dışarı saldı. Onların kılıç auraları alevlendi; çok uzun bir süre suskun kalmışlardı ve şimdi dışarı çıkınca muazzam bir öldürme arzusuyla yanıp tutuşuyorlardı. Bu durum düşmanlardan çoğunun kafasını Meng Hao’ya çevirmesine neden olmuştu.



Ne cüretle!” diye kükredi Zhou Dekun. “Ben Doğu Hap Bölümü Ocak Lorduyum. Siz…” O da uzun bir süredir büyü savaşına girişmemişti. Ocak Lordu olduğundan beri saygı ve nezaketle dolu bir yoldan yürümüştü. Fakat biraz önce ışınlanma portalından bir adım atsaydı sinsi bir saldırıya kurban gidecekti.



Zhou Dekun daha sözlerini bitirmeden, Meng Hao siyah cübbeli adamların Zhou Dekun’a bakan gözlerinin parıldamaya başladığını gördü.



Bu iyi değil...” diye düşündü. Gözleri yıldırım gibi parladı. Bir an bile tereddüt etmeden vücudu titreşti ve ileri doğru fırladı.



Onun hızı inanılmazdı, ona uğultularla eşlik eden iki tahta kılıç, Kılıç Ejderhaları gibi ileri doğru iki siyah cübbeli adama hücum ettiler. Daha adamlar geri çekilemeden tahta kılıçlar alınlarına saplanıp diğer taraftan çıkarken kafalarını kırmızı ve beyaz bir pınara çevirdiler.



İlerlemeye devam eden Meng Hao hızla bir büyü yaptı ve ardından avucunu ileri doğru itti. O anda bir çok el görüntüsü belirdi. Bu eller gürleme sesleri yaydı ve ardından parçalanıp küçük saldırılara dönüşerek siyah cübbeli adamlara fırladılar. Siyah cübbeli adamlar anında geri çekildiler.



Kıdemli Zhou…” Meng Hao ona bir ileti gönderdi. “Cübbenin becerisini unutma! Buradan çık!” Düzinelerce Gelişimci hemen iki gruba ayrıldı, bir grup Meng Hao’ya doğru ilerlerken diğer grup Zhou Dekun’un peşine düştü.



Her şey çok hızlı olup bitiyordu. Zhou Dekun panik içindeydi. Fakat Meng Hao’nun hatırlatmasıyla birlikte ayağını sertçe yere vurdu. Ocak Lordu cübbesi parlamaya başladı ve aniden ortadan kayboldu.



Biraz önce sadece üç kez kullanabileceği cübbenin ışınlanma becerisini etkinleştirmişti. Zhou Dekun’nun kaybolmasıyla birlikte havayı soğuk homurdanma doldurdu. İki Nüve Formasyonu Gelişimcisinden tıknaz olan bir ışık ışınına dönüştü ve Zhou Dekun’u aramaya gitti.



Adam uzaklarda kaybolurken sesi havada çınladı: “Bazı Doğu Hap Bölümü Gelişimcileri kendi ayaklarıyla kapımızın önüne geldi. Kardeş Yang, kaçmaya çalışanın peşine düşeceğim!



Diğer cılız olan Nüve Formasyonu Gelişimcisi tek bir kelime etmeden ciddi bir şekilde yaralı olan Altın Ayaz Tarikatı üyesiyle savaşına devam etti. Duruma bakılırsa onu katletmesi an meselesi gibi görünüyordu.



Aşağıdaki zeminde düzinelerce siyah cübbeli adamın dikkati Zhou Dekun’dan Meng Hao’ya dönmüştü.



Meng Hao kaçmadı. Gözleri öldürme arzusuyla parlarken dudaklarının kenarında hafif bir gülümseme kıvrıldı. Birilerine saldırmayalı çok uzun zaman olmuştu. Karşısındaki bu insanlar sadece Temel Kurulum Gelişimcileriydi. Meng Hao’nun gözünde çoktan ölüydüler.



Beş yıldır kimseyi öldürmedim. Görünüşe göre siz benim bu öldürmeme orucumu bozacaksınız!” Meng Hao beş yıldır ilk defa Gelişim Merkezini tam potansiyelinde kullanacaktı!



—–









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr