Bölüm 280

avatar
8900 20

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 280


Bölüm 280: Hayat Ocağı?



Mor Felek Göksel Toprakları. Tarikatın en kutsal yeri.



Bu Göksel Topraklara dair bir çok efsane vardı. Fakat bu efsanelerin hepsi de on binlerce yıl öne Tarikatı kurmuş olan Mor Doğu Muhteremi ile ilgiliydi.



Tarikatın kuruluşundan yıllar sonra bu Göksel Topraklar yavaş yavaş Mor Felek Tarikatının tıbbi bitkileri yetiştirdiği yer haline gelmişti. En nihayetinde burada yetişen tıbbi bitki çeşitleri tüm Güney Diyarından bile fazla hale gelmişti.



Burası Doğu Hap Bölümünün Tao Stokunun konumuydu. Mor Felek Göksel Topraklarında sonsuza kadar uzanan tıbbi bitki tarlalarının en sonunda sanki sonsuza kadar yükseliyormuş gibi görünen bir dağ yer alıyordu!



(FN: Yaptığım araştırma sonucu stok kelimesi tek heceli bir kelime olduğundan dolayı yumuşamıyor, 'stoku’ oluyormuş. Yabancı kökenli olmasıyla ilgili fikirler de vardı. İlginçli. İçime sinmedi ama arada TDK’yı dinlemek lazım :D)



Bu dağ inanılmaz bir uzaklıktan bile görülebiliyordu, burası Mor Doğu Dağı olarak biliniyordu!



Bir efsaneye göre Mor Doğu Muhteremi son yıllarında bu dağın zirvesinde oturmuş ve meditasyondayken yavaş yavaş ölmüştü… Bunun ardından orası bir hac mekanı haline gelmişti.



Bu dağın eteğinde yedi renkli bir ışıkla parlayan devasa bir hap ocağı yer alıyordu. Bu ocak tıpkı Şark Doğuşu Dağındaki ocağa benziyordu ama onun çok daha gerçekçi hali gibiydi. Kadim bir aurası vardı.



Aniden dağın eteğindeki hava tıpkı bir sıvıymış gibi dalgalanmaya başladı. Buradan bir çok figür çıktı ve dalgalanmalar kaybolurken Meng Hao, Chu Yuyan, Ye Feimu ve diğerleri oraya varmıştı.



Karşılarında bu şok edici dağ yükseliyordu. Dağın eteğinden başlayan, zikzaklar çizerek kıvrılan ve dağın zirvesine doğru giden on farklı küçük yol vardı.



Hangisini seçeceği konusunda adaylar kendi hislerine güvenecekti. Her durumda kıvrılarak giden yolların arasındaki zorluk farkının az olduğu kolayca görülebiliyordu.



Meng Hao azametli dağın zirvesine doğru baktı. Dağın nispeten yüksek bölgeleri bulanıktı ve zirveyi görmek imkansızdı. Aynı zamanda dağın yüksekliğini tahmin etmekte mümkün değildi.



Dağın yukarısına doğru bakan sadece Meng Hao değildi. Diğer dokuz aday da bakışlarını yukarı doğru çevirmişti.



On yolun dışında görüşlerini dolduran ana şey devasa hap ocağıydı!



Biraz zaman geçtikten sonra Ye Feimu’nun gözleri kararlılıkla parladı. Yüzünü diğer adaylara çevirdi. Bakışları onların hiçbirinin üzerinde durmadı. Yüzündeki onlara tepeden bakan ifadeyle sanki Mor Ocak Lordunun kesinlikle kendisi olacağını ve diğer adayların ona rakip olamayacağını anlatmak istiyor gibiydi.



Onun gurur ve vakarı bu Mor Ocak Lordu unvanını alacağına dair ona mutlak bir özgüven sağlıyordu!



Hap ocağına doğru fırladı ve doğrudan onun doğu noktasına bacaklarını çaprazlayarak oturdu.



Chu Yuyan ona baktı ve derin bir nefes aldı. Onun gözleri de kararlı bir ışıkla doldu.



Sen benim çok takdir ettiğim Büyük Usta Hap Kazanı olabilirsin, ama şu an sana karşı gelme zamanım geldi….” Gözlerini kapattı, Hap Ocağının yanına oturdu.



Onun ardından Meng Hao ve diğerleri yanaştı ve farklı yerler seçerek oturdular. Yarışmanın ilk aşaması başlamıştı. Adaylar için kendi Hayat Ocaklarını kazanma zamanıydı!!



Meng Hao’nun ocağı nasıl alacağına dair en ufak bir fikri yoktu. Fakat on aday yedi renkli ocağın etrafına oturduğu anda, onun etrafındaki parıltı titreşmeye başladı ve ardından aniden adaylara doğru fırladı.



Meng Hao’nun tüm vücudunu bir titreme aldı ve aniden bir şeyi onu çağırdığını, zihninde mırıldandığını hissetti. Ruhsal Duyusuyla uzanarak ona dokundu ve aniden zihni allak bullak oldu, sanki vücuduyla iletişimini kaybetmiş gibi hissetti.



Artık ne dağı. ne de Göksel Toprakları görebiliyordu. Bunun yerine gözlerinin önünde tuhaf bir dünya uzanıyordu.



Burası sonsuz gibiydi ve kıvrılan sislerle doluydu. Her yerde altı renkli bir parıltı vardı, ama mor renk eksikti. Parıltı sisleri delip geçiyor ve her yeri aydınlatıyordu. Meng Hao, o anda sessizce etrafına bakıyordu. Vücudunu hissedemese de bir şekilde buradaydı. Aniden konsantre olunca hareket edebildiğini fark etti.



Meng Hao’nun vücudu bu dünyada değildi, sadece iradesi buradaydı. Sislerin içinde hızla ilerlerken dünya önünde kayıp gidiyordu. Hareket ederken ara sıra parlak ışık ışınları fırlayarak onu geçiyordu.



Buranın bir sonu yok gibiydi. Her şey bulanıktı…



Göksel Toprakların içindeki dağın altında yer alan hap ocağının yanında bacaklarını çaprazlamış olan Meng Hao’nun ifadesi sanki bir rüyanın içine dalmış gibi sürekli değişiyordu. Diğer adayların durumu da aynıydı. İfadeleri bazen şaşkınlıkla, bazen kafa karışıklığıyla bazen de düşünceli bir şekilde titreşiyordu.



Bu sırada Şark Doğu Dağının zirvesindeki hap ocağında aniden on tane parlak, renkli ekran çıktı. Ekranlardaki görüntüler yavaş yavaş netleşti ve sınava giren on aday ortaya çıktı.



Bacaklarını çaprazlamış olan adayların ifadeleri tüm Doğu Hap Bölümü simyacıları ve bu olaya tanıklık etmek için gelen temsilciler tarafından net bir şekilde görülebiliyordu.



Göksel Topraklardaki on kişinin her bir hareketi dışarıdakiler tarafından görülebilir durumdaydı.



Dağın zirvesi huzurluydu ve herkesin dikkati farklı farklı ekranlara bölünmüştü.



Lin Hailong onlara baktıktan sonra kendi kendine mırıldandı: “Her Mor Ocak Lordu sınavında adayların dört bölgeden geçmesi ve dört test ile yüzleşmesi gerekiyor. Fakat bu testlerle yüzleşmeden önce kendi kişisel Hayat Ocaklarını almaları gerekiyor. Hayat Ocağı anahtar role sahip… Elde edilecek olan ocağın tipi tamamen simyacının iyi talihine bağlı…



Sonsuz boşlukta ilerleyen Meng Hao artık zaman kavramını yitirmişti. Tek görebildiği şey sis ve altı renkli parıltıydı. Başka hiçbir şey yoktu.



Uzun bir sürenin ardından Meng Hao yorulmaya başladığını hissetti. Aniden ilerde mor bir parıltı titreşti. Bunu gören Meng Hao hemen ona doğru gitti. Bu mordan yoksun dünyada aniden beliren mor parıltı onun dikkatini çekmişti.



Mor parıltı hareketli değildi, sadece olduğu yerde titreşiyordu. Aniden parıltının içinde bir hap ocağı göründü, bir bebek yumruğu büyüklüğündeydi.



Hap ocağının etrafında dolanan büyülü semboller mor bir ışık yayıyordu.



Meng Hao’nun iradesi tam ilerleyip hap ocağına dokunacağı anda ocak aniden büyülü sembol akışıyla birlikte geriye doğru fırladı. Meng Hao ona yaklaşamadan uzaklara doğru hızlanıp gitmişti.



Meng Hao bir an kendi kendine mırıldandıktan sonra ilerlemeye devam etti. Çok zaman geçmeden başka bir mor parıltı gördü ve onun içinde de bir hap ocağı vardı. Bu seferki diğerinden biraz farklıydı, üç tane bacağa sahipti. Fakat Meng Hao ona yaklaştığı anda o da uzaklara doğru kaçarak kayboldu.



Meng Hao içinden düşündü, “Demek, ben bir ocak seçmeliyim, ve ocak da beni seçmeli…” Meng Hao durmaya karar verdi ve kendini sakinleştirerek iradesini yatıştırdı. “Simya Tao’mu kullanarak Ocakların Anası tarafından yaratılan bu dünyayla iletişim kuracağım. Kaderimdeki Hayat Ocağını bulmak için boşluğu araştıracağım…” Bununla birlikte mecazi olarak gözlerini kapattı.



Çok çok uzun bir zaman geçti. Meng Hao yavaş yavaş sakinleşmişti. Kısa süre sonra zihninde dokuz irade küresi gördü; bu dokuz küre sınavdaki diğer dokuz adaydı.



Meng Hao onları hissedebiliyordu ve karşılığında onlarda Meng Hao’yu hissedebiliyordu.



Bu tuhaf bir histi. Birbirlerini göremiyorlardı ama hissedebiliyorlardı. Meng Hao ve diğer dokuz aday bu dünyayı hissedebilmek için Simya Tao’larına güvenmişler ve kendi kişisel Hayat Ocaklarını ortaya çıkarma girişiminde bulunmuşlardı.



Meng Hao yavaş yavaş diğer insanların etrafında arka arkaya ışık parıltılarının belirdiğini gördü. Chu Yuyan çeşitli renklerde yedi ya da sekiz tane hap ocağının ilgisini çekmişti.



Ye Feimu’nun etrafında ise düzinelercesi dönüyordu; hepsi de onun tarafından seçilmeyi arzuluyor gibiydi.



Geri kalan insanlar da en az iki üç tane hap ocağı çekmişti.



Karşısında tek bir hap ocağı olan tek kişi Meng Hao idi. Kalbi bir an kötüleştikten sonra hemen kendini sakinleştirdi.



Benim Simya Tao’mda…” diye düşündü, “Vücudum hap ocağı, kalbim ise hap formülü. Bu felsefeye uyumlu olan çok az insan olduğu için uygun bir Hayat Ocağı çekmem zor.” Kendi kendine mırıldandı, iradesini dört bir yana gönderdi. “Hap Ocakları, eğer beni takip ederseniz, zirveye ulaşacaksınız. Benimle gelin ve ebediyete ulaşın!



Aniden hiçlikten sayısız ışık parıltısı ortaya çıktı. Dünyanın dört bir yanında on binden fazla ışık titreşti. Hap ocakları sanki Meng Hao’nun sesine tepki veriyormuş gibi titremişlerdi.



Benim Simya Tao’mda, vücudum ocak kalbim ise formüldür. Tabiattaki on binlerce şeyi arıtacağım; güneş ve ayın dönüşümünü arıtacağım. Böyle bir arıtım için bir ocak gerekli, yani Hayat Ocağım. Bir dönüşüm hayatı için beni takip edin…” Meng Hao’nun iradesi kabardı, gittikçe güçlenerek ona tepki veren ocakların sayısını yüz binlere çıkarttı. Onların yarısı şiddetle titremeye başladı, sanki heyecanlanmış gibilerdi fakat hala tereddüt ediyorlardı.



Beni takip eden hap ocağına asla yok edilemeyeceği sözünü veriyorum. O asla parçalanmayacak!” Sesi yankılanırken giderek güçleniyordu. Elli bin titreyen hap ocağından on bin tanesi monoton sesler yaymaya başladı.



Beni takip eden hap ocağına yıldızların tıbbi haplarını yapmayı ve Hap Özü meydana getirmeyi vaat ediyorum! Bu benim yeminim!” Meng Hao’nun iradesi şaha kalktı ve bir anda on bin hap ocağından bin tanesi daha da gürültülü sesler çıkartmaya ve daha parlak, ışıltılı auralar yaymaya başladılar.



Bana ait olacak hap ocağına, Tao’mu kazandığımda ona vücut şekillendireceğim sözünü veriyorum!” Meng Hao’nun iradesi gürledi. Bin hap ocağı arasından mor bir ocak bir anda fırladı ve doğrudan Meng Hao’ya yöneldi.



Meng Hao’nun şekilsiz gözleri açıldı ve önünde dokuz bacaklı mor bir ocak gördü!



Bu hap ocağının titrek bir parıltısı vardı, mor renkle onun önünde süzülüyordu. Üzerinde büyülü semboller vardı. Tek bir bakışla onun sıra dışı olduğu anlaşılıyordu.



Bu, boşluktan seçilen ve bana ait olan Hayat Ocağı…” Meng Hao’nun gözleri ışıl ışıl parladı ve yavaşça elini kaldırarak ocağa doğru uzattı. Tam o anda aniden gürültülü bir uğultu tüm dünyayı sarstı.



Meng Hao’nun önündeki hap ocağı titremeye başladı, bununla birlikte aynı şey diğer dokuz adayın etrafında süzülen hap ocakları için de geçerli oldu. Sanki hepsi de… Dehşete kapılmış gibiydi….



Şiddetli ve şok edici bir şey gerçekleşmek üzereydi!



—–








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44336 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr