Bölüm 291

avatar
8781 24

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 291


Bölüm 291: Bin Hap Formülü Bir Kazan Şekillendirir!



Chu Yuyan’ın kalbinin derinliklerinden acı bir his yükseldi. Kendi illüzyon dünyasında yaşananları düşündü. Ardından kafasını kaldırarak dağın zirvesindeki iki adaya baktı.



Onlardan biri Fang Mu idi, onun orada oluşu Chu Yuyan’a bir çeşit şans eseriymiş hissi veriyordu. Fakat bazı nedenlerden dolayı da sanki bunun yaşanacağını zaten biliyormuş gibiydi.



Diğer ise Simya Tao’sunun Seçilmişi Ye Feimu idi. Zaten o orada olmasaydı Chu Yuyan şaşırırdı.



Kaybettim…” dedi iç geçirerek, ardından döndü ve dağdan aşağı doğru adım attı. Bu dağa çıkılabiliyor ama inilemiyordu. Bir adım bile geri atmak hakkını kaybetmene neden oluyordu ve Göksel Topraklardan ayrılmak zorunda kalıyordun.



Chu Yuyan adımını attığı anda görüşü bulandı. Her şey tekrar berraklaştığında kendini Şark Doğuşu dağında buldu. Önce Doğu Hap Bölümü simyacılarına daha sonra da ziyaretçi Tarikat Gelişimcilerine baktı. En sonunda da bu insanların illüzyon dünyasında neler olduğunu göremediğini anlamıştı.



Hap ocağı tarafından yansıtılan ekrana döndüğünde tek görebildiği Fang Mu’nun düşünceli ifadesiydi, içinde bulunduğu dünya görünmüyordu



Hoş geldin.” dedi Hap Şeytanı hafifçe gülümseyerek.



Chu Yuyan aniden ağlamak istedi. İllüzyon dünyasının etkisi onun gerçekliğe döndüğü ana kadar devam etmişti ve hala ikisini birbirinden ayırmak zordu. Hiçbir şey söylemeden yürüyerek Hap Şeytanının yanına geldi.



Chu Yuyan’ın ardından yaşlı adam ve orta yaşlı adam da hızla ortaya çıktılar, onlar da pes etmişti. Boş bakışlarla diğer simyacılara doğru yürümüşler ve ardından bacaklarını çaprazlayarak oturmuşlardı. Sanki ruhlarını kaybetmiş gibilerdi ve tek yaptıklar boş gözlerle bakmaktı.



Hemen tartışma sesleri ortaya çıktı.



Son testin illüzyon dünyasında nasıl bir deneyim yaşadılar acaba? Neden hepsinin de kafası karışık gibi görünüyor?” Doğu Hap Bölümü Usta Simyacılarının büyük çoğunluğu detaylar hakkında emin değildi ve çeşitli tahminler yürütmeye başlamışlardı.



Öğrencilerinin yüzlerindeki sorgulayıcı görünüşe bakan çeşitli Tarikatlardan gelen İkincil Patrikler konuyu tartışmaya başlamışlardı.



Mor Felek Göksel Topraklarındaki illüzyon dünyası kalbi bir tohum gibi kullanarak onun üzerinden illüzyonlar oluşturur. Bu sanatın etkisi altında hiç kimse doğruyla yanlışı ayıramaz, buna Gelişen Ruh Gelişimciler de dahil. İllüzyonlardan asla uyanamayabilirsin; bu nedenle o aslında başka bir hayat gibi görülebilir.



Evet, kesinlikle. İçerideyken önceki ve gelecek hayatlar önemli değildir, çünkü o bir rüyalar alemidir. Gerçek ile rüyayı, geçmiş ile geleceği ayırabilmek konusunda ise… Yani, bugüne kadar bunu çok az kişi başarabilmiştir.



Uyanırken illüzyonlar paramparça olur ve bu rüyadan uyanmış olursun. Bu yüzden onların kafası karışık gibi görünüyor.



Bu sanki basit bir konu hakkında konuşuyorlarmış gibi görünse de aslında bu Doğu Hap Bölümü sınavından faydalanarak kendi öğrencilerini illüzyon ve gerçeklik arasından farklar konusunda eğitiyorlardı.



Ne de olsa böyle bir şey sık sık görülemezdi; bundan kazanılabilecek herhangi bir aydınlanma iyi talihten başka bir şey değildi.



Li Shiqi bir an kendi kendine mırıldandıktan sonra sessizce sordu: “İllüzyonlar parçalandığı anda mı uyanış gerçekleşiyor? Eğer bir kişi aydınlanma elde ederse ama illüzyonlar parçalanmazsa ne olur? Bu durum o kişinin daha derin aydınlanma kazanmasını mümkün kılar mı?



Onun yanındaki Yu Luo soğukkanlı bir şekilde cevapladı, “Şimdilik, böyle bir aydınlanmanın değerini düşünemeyiz bile. Eğer birisinin aklı başına gelir ve illüzyon dünyasının yerle bir olmasını engelleyebilirse, yani… Bunun için inanılmaz güçlü bir Ruhsal Duyu gerekli olacaktır. Aslında bunun için Tao aydınlanması gerekecektir! Bu yüzden öyle bir şey yalnızca şans eseri olabilir, bu bir seçim sonucu olamaz. Hayatım boyunca bunu gerçekleştirebilen sadece tek bir kişi gördüm.



Yan tarafta onların konuşmalarını işiten Tek Kılıç Tarikatının İkinci Kılıç Lordu ekledi, “Dahası, böyle bir şey yapmak son derece tehlikelidir. Zaman geçtikçe kişinin o sırada sahip olduğu duyularının kaybolma olasılığı artacak ve asla geri kazanılamaz hale gelecektir.



Herkes kendi arasında tartışmalara giriştiği sırada bir kişinin Ye Feimu’nun uyandığını fark etmesiyle birlikte havayı bir uğultu dalgalanması doldurdu. Ye Feimu Meng Hao’ya bakarken izleyiciler de ona bakıyordu. Yüzünü karanlık bir ifade kapladı. Fakat en sonunda geri çekilmeyi seçti, Kutsal Topraklar dünyasından ayrılarak Şark Doğuşu Dağının zirvesine döndü.



Dağın zirvesinde ortaya çıktığı anda diğer simyacılar onu bağırışlarla karşıladılar.



Kazanmak için verdiğiniz çaba için sizi kutlarım Ocak Lordu Ye. Sizin Mor Ocak Lordu rütbesine yükselişiniz Doğu Hap Bölümüne altın çağını yaşatacaktır!



Ocak Lordu Ye, Büyük Usta Hap Kazanı olarak, kazanma çabanız basit bir formaliteydi. Ben sadece diğer Tarikatlardan gelen ziyaretçilerin bu konudaki detaylar hakkında meraklı olabileceğini varsayıyorum.



Tebrikler Ocak Lordu Ye…



Kalabalıktan arka arkaya tebrikler gelirken, Ye Feimu’nun ifadesi artık gururlu değildi. Hafifçe gülümseyerek kalabalığa doğru ellerini kenetledi. Hap Kazanı unvanı konusunda ise tereddüt ediyordu, bunu ne onaylıyor ne de bir açıklama yapıyordu. Bu tabii ki sözsüz kabul hissi yaratıyordu.



Herkes Ye Feimu’ya bakarken Ocak Lordu Ye Yuntian içten bir kahkaha attı. Ayağa kalktı ve övgü dolu gözlerle Ye Feimu’ya baktı.



“Feimu, neden hap ocağını çıkartmıyorsun, böylece herkes senin Mor Ocak Lordu olmaya vasıf olduğunu görebilir!” Hemen çevredeki simyacıların gözleri ışıl ışıl parlamaya başlamıştı.



An Zaihai kaşlarını çatsa da hiçbir şey söylemedi.



Ye Feimu derin bir nefes aldı ve ardından bir kez daha yüzü o eski, gururlu ifadeyle doldu. Sağ eliyle depolama çantasına vurarak bir hap ocağı çıkarttı. Bu hap ocağı onun Ocakların Anasından aldığıydı. İlk başta beyaz olmasına rağmen şu an mordu ve izleyenlerin gözlerinde yansıyan mor bir parıltı yayıyordu.



Ye Yuntian mor ocağa baktı ve hemen gürültülü bir kahkaha attı. Hap Şeytanına doğru döndü, ellerini kenetledi ve içten bir selam verdi.



Tebrikler, usta…”dedi heyecanla. “Bu Mor Ocak Lordu terfi sınavında yeni bir çırağınız oldu ve biz de yeni bir Küçük Kardeş kazandık. Feimu, neden hala yeni ustana selam vermiyorsun?



Ye Feimu’nun gözlerinde de bir heyecan parıltısı belirdi. Derin bir nefes aldı ve tam ileri doğru yürüyecekken An Zaihai konuşmaya başladı. “Küçük Kardeş Ye…” dedi sakince, “Bu biraz uygunsuz bir protokol.



Onlar arasındaki bu konuşma hemen diğer altı Mor ocak Lordunun da ifadelerinin titreşmesine neden oldu. Fakat, ne düşündüklerini belli etmediler. Fakat tüm Ocak Lordlarının ifadeleri değişmişti; doğal olarak neler olduğunu hemen anlamışlardı.



Ye Yuntian’ın amacı çok belliydi. Bununla birlikte Ocak Lordlarının geneli Fang Mu’dan hoşlanmıyor ve çoğu Ye Feimu’yu seviyordu. Bütün Ocak Lordları bu olayı çeşitli düşüncelerle izliyor ve kafalarında farklı farklı fikirler dolanıyordu.



Tabii ki sıradan Usta Simyacıların ise çoğu neler döndüğünü anlayamamıştı. Fakat tabii ki bazı tahminleri vardı. Sessizce izliyor ve neler olacağını görmek için bekliyorlardı. Diğer Tarikatların İkincil Patrikleri de tecrübeli ve ferasetli kişilerdi; neler olup bittiğini anlamamalarına imkan var mıydı?



Aslında bu gelişmeyi bir süre önceden fark etmişlerdi. Tabii ki ortaya çıkan bu sahneyi izlerken oldukça mutlulardı.



Şişko, olayı kocaman açılmış gözleriyle izliyordu. Ye Feimu’ya baktı ve içten içe ona sövmeye başlamıştı bile.



Hap Şeytanı büyük bir istisnaydı. En başından beri tek bir kelime bile söylememişti. Sanki ortaya çıkan hiçbir şeyi görmemiş ya da duymamış gibiydi.



Bütün gözler bu olaya odaklanmışken Ye Yuntian hafifçe gülümsedi. “Oh?” dedi, sesinde tuhaf bir ton vardı. “Kıdemli Kardeş An, bu Küçük Kardeşiniz gerçekten ne dediğinizi anlamadı. Kafamı karıştıran bu konuyu açıklığa kavuşturabilir misiniz?



Dağın zirvesine ulaşabilen tek kişi Ye Feimu değil.” diye cevapladı An Zaihai sakince.



Ye Yuntian gürültülü bir kahkaha attı. “Oh, bahsettiğin protokol buydu… Kıdemli Kardeş An, bu Küçük Kardeşiniz tabii ki böyle bir meseleyi atlamayacak. Fakat…” Tam konuşmasının yarısına gelmişti ki aniden Kutsal Topraklar dünyasını gösteren ekrandan bir gümbürtü sesi yükseldi.



Gümbürtü sesi ortaya çıktığında, onun Göksel Toprakların kendisinden geliyor olduğu çok belliydi. Tüm Göksel Topraklar sarsılıyor ve bu sarsıntının merkezinde Mor Doğu Dağı yer alıyordu. Hemen bütün izleyicilerin gözü o tarafa yönelmişti.



Ye Yuntian’ın sözleri bile bu gümbürtüyle sönüp gitmişti.



Hiç kimse fark etmese de Hap Şeytanının gözlerinden aniden daha önce hiç görülmemiş bir parıltı yayılmıştı ve yüzünde yavaşça bir gülümseme belirmişti. Bu tatminkar gülümseme, duygu ve gönül ferahlığıyla doluydu.



Meng Hao illüzyon dünyasında hala Şark Doğuşu Ülkesinde yaşamaya devam ediyordu. Üç yıl daha geçmişti. Meng Hao şu an doksan dokuz yaşındaydı ve bir kez daha ustasının mezarının başına gelmişti. Mezar taşına bakarken yüzünde bir duygusallık oluşmuştu.



Gök ve Yer sadece sayısız yaşayan varlık için dinlenme yerleridir. Zaman, yüzlerce nesilden ölüp giden gezginlerin geçip gidişini temsil eder.” Meng Hao’nun yüzünde bir gülümseme belirdi. Hayat bir yolculuktu, her köşesi yeni bir manzarayla doluydu. Onun yürüdüğü bu yol şimdi onun izlerini taşıyordu. Bu izlerin derin ya da yüzeysel olması önemli değildi. Çünkü bunlar onun seçimiydi.



Belki de benim yolum daha ortaya çıkmamıştır.” Başını sağa sola salladı. Belki de ilerde hayatın anlamının farkına varacaktı. Şu an için bunu yapamıyordu. Bu yüzden de kendini bir seçim yapmaya zorlamayacaktı. Yolculuk ederken nasıl akıl almaz şeylerin meydana geleceğini şimdiden bilmek imkansızdı. Hayatı güzel yapan şey de buydu.



Meng Hao’nun yüzünde kaygısız bir gülümseme belirdi. Bununla birlikte beyaz saçları siyahlaştı. Eğilmiş vücudu doğruldu. Siması artık yaşlı değildi, bir kez daha gençliğin verdiği enerjiyle dolmuştu.



Meng Hao derin bir nefes aldı, ardından mezar taşına baktı ve dizlerinin üstüne çökerek üçüncü secdeye gitti!



Gün Batımına Bakış secdesi!



Bu secdeyle birlikte Karma sona erdi ve usta çırak ilişkisi sağlamlaştı. Eğer bağı sen kopartmazsan, ben de kopartmayacağım…



Bu secdeyle birlikte Meng Hao’nun arkasındaki Şark Doğuşu Ülkesi saydamlaşmaya başladı ve ardından kayboldu.



Bu secdeyle birlikte Meng Hao’nun etrafındaki dünya un ufak olmaya başlarken geriye sadece mezar kaldı.



Bu secdeyle birlikte Gök ve Yerin arasında bir gürleme duyuldu. her şey yerle bir olmaya başladı. Meng Hao gözlerini açtı ve dünya ortadan kayboldu. Bir kez daha gökyüzünü gördü, burası Göksel Topraklardı. Ve orada Mor Doğu Dağının zirvesinde duruyordu.



Uzaklara doğru baktı ve ardından bir adım ilerledi. Bunun üzerine tıpkı bir su yüzeyindeymiş gibi dalgalar yayıldı. Vücudu eridi. Tekrar ortaya çıktığında Göksel Toprakları terk etmiş ve Şark Doğuşu Dağında hap ocağının dışında duruyordu.



Onun ortaya çıkışı Ye Feimu’nun karanlık bakışları ve Ye Yuntian’ın soğuk gülümsemesi de dahil oldukça ilgi çekmişti!



Her şey bir anlığına sessizliğe büründükten sonra Ye Yuntian’ın soğuk sesi yankılandı.



Biraz önce konuşmamı bitirememiştim. Kıdemli Kardeş An, iki kişi dağın zirvesine adım atabildi. Fakat son karar bu iki kişi tarafından verilmeyecek, onun yerine senin, benim ve diğer Mor Ocak Lordlarının yanı sıra Ocak Lordları tarafından belirlenecek. Biz son kararı verdik. Mor Ocak Lordluğuna terfide protokol budur. Bu açıklama yeterli mi Kıdemli kardeş An?” Ye Yuntian gülümsedi. Diğer taraftan An Zaihai hiçbir şey söylemedi. Sadece elbise kolunu fiskeledi.



Tarikat protokolüne göre dağın zirvesine iki kişi adım attığı bir durumda, karar bizler tarafından verilecek. Hangi taraf daha fazla destek alırsa Mor Ocak Lordu o kişi olacak. Ben Mor Ocak Lordu Ye Yuntian. Lütfen bütün Mor Felek Tarikatının Yoldaş Taoistleri bu olaya şahitlik etsin. Ben Ye Feimu’nun Fang Mu’ya göre buna daha vasıflı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden Ye Feimu’yu seçiyorum.



Mor Ocak Lordu Chen Xuyang Ye Feimu’yu seçiyor!



Mor Ocak Lordu Shen Long Ye Feimu’yu seçiyor!



Mor Ocak Lordu Yuan Daoming Ye Feimu’yu seçiyor!



Mor Ocak Lordu Ma Feifeng Ye Feimu’yu seçiyor!



Bir anda beş Mor ocak Lordu tercihlerini Ye Feimu’dan yana kullanmıştı. Bu durum Ye Feimu’nun ifadesinin heyecan ve gururla dolmasına neden olmuştu.



Lin Hailong bir an tereddüt etti. Meng Hao’ya bakarak biraz düşündü, hemen kararını vermedi. Onun yanında Mor ocak Lordu olan orta yaşlı bir kadın vardı. Onun ifadesi kayıtsızdı ve o da hemen konuşmamıştı.



Tüm bunlar olurken diğer Tarikatların öğrencileri de izliyordu. İkincil Patrikler yüzlerinde gülümsemeyle izliyor, hiçbir şey konuşmuyorlardı.



Mor Ocak Lordlarının arkasında duran Ocak Lordları da konuşmaya başlamıştı.



Ocak Lordu He Jin Ye Feimu’yu seçiyor!



Ocak Lordu Sun Zexuan Ye Feimu’yu seçiyor!



Sesler çınlarken, Ocak Lordlarının büyük kısmı Ye Feimu’yu seçmişti.



An Zaihai’nin yüzü son derece çirkindi. Tam ağzını açıp bir şey söylemeye yeltenecekken aniden Meng Hao’nun sakin sesi havayı doldurdu.



Mor Ocak Lordu Ye, size bir soru sormak istiyorum...” dedi. “Lütfen bana neden Ocak Lordu Ye’nin benden daha vasıflı olduğunu açıklayabilir misiniz?” Soruyu sorarken yüz ifadesi her zamanki gibi sakindi.



Ye Yuntian ona baktı ve son derece kaba bir tonla cevap verdi: “Şu an senin Simya Tao’nu ya da itibarını ya da yeni tıbbi hap yapma konusundaki becerin hakkında konuşacak değiliz. Benim hükmüme göre Ye Feimu her anlamda senden daha vasıflı. Daha da önemlisi Ye Feimu Güney Diyarında on yıl önce ünlü oldu. Yarım yıl önce yüzde doksanlık bir eksiksiz tıbbi hap yaptı. Mor Ocak Lordu olmak onun kaderinde var. Sen ise buna vasıf değilsin!” Onun bu sözleri azarlar gibiydi ve aslında bir Mor Ocak Lordu olarak bir Ocak Lorduna böyle şeyler söylemeye hakkı vardı.



Vasıf değil miyim?” diye cevapladı Meng hao, bir an Ye Yuntian’a baktı. Ardından elbise kolunu önüne doğru salladı ve bir tıbbi hap ortaya çıktı. Ardından on oldu. Ardından yüz. Bin…



Bir an sonra ortaya binden fazla tıbbi hap fırlamıştı. Meng Hao elbise kolunu havada çevirdi ve haplar havada dönmeye başladı. Bu haplardan her birinin üzerinde bir kazan sembolü vardı. Bu sembol tıpkı Delirtme Hapının üzerindekine benziyordu!



Haplar ortaya çıktığı anda hava daha önce hiç kimsenin görmediği bir yoğunlukta tıbbi aromayla dolmuştu. Bu şok edici gösterideki haplardan her biri yüzde doksan tıbbi kuvvet içeriyordu. Bunların hepsi de yüzden doksanlık eksiksiz haplardı!



Bu haplar Meng Hao’nun Delirtme Hapından sonra yaptığı en değerli haplardı. Bir fırsatını bulup satma umuduyla böyle hapları sık sık yapmıştı. Fakat bugün hepsini de bir gösteri için kullanmış ve şok edici bir etki yaratmıştı!



Tıbbi haplar havada dolanıyordu. Üzerlerindeki kazan sembolü hemen bütün simyacıların kafasını döndürmeye yetmişti. Chu Yuyan hemen ayağa fırlamıştı, yüzünde inanamaz bir ifade vardı.



Ziyaretçi Tarikatların öğrencilerinin zihinleri allak bullak olmaya başlamıştı, hatta buna İkincil Patrikler de dahildi.



Havayı dolduran tıbbi haplarla birlikte ortaya çıkan tıbbi aroma bir pus kadar yoğundu, etrafta dolanıyor ve Şark Doğuşu Dağının zirvesini dolduruyordu. Topraktaki otlar yukarı doğru hareketlenmeye başlamıştı. Gökyüzü kara bulutlarla dolmuştu. Tüm Şark Doğuşu Eyaletinin üzerinde hava gürlüyordu.



Daha da şaşırtıcı olan şey ise Meng Hao tıbbi hapları havaya fırlattığında hepsi bir araya toplanmaya başlamıştı. Yavaşça bir araya gelerek devasa bir kazan şekli oluşturmuşlar ve göklere kadar ulaşan göz kamaştırıcı bir parıltının yükselmesine neden olmuşlardı!



Meng Hao’nun sakin sesi ört bir yanda çınladı: “Benim Büyük Usta Hap Kazanı olduğum gerçeğini de eklersek, hala buna vasıf olmadığımı söyleyebilecek misiniz?









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr