Bölüm 292

avatar
8455 19

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 292


Bölüm 292: Hap Kazanı Fang Mu



Havada dönen binden fazla tıbbi hap bir araya gelerek bir kazan şekline bürünmüşlerdi. Bölge tıbbi aromayla dolmuştu. Bir anda herkesin nefesi kesilmiş, bu devasa kazan karşısında şok olmuşlardı. Her yere ölümcül bir sessizlik çökmüştü.



Lin Hailong ayağa fırlamış, Meng Hao’ya bakan gözleri benzersiz bir ışıltıyla parlamaya başlamıştı.



Onun yanındaki An Zaihai onun zaten Büyük Usta Hap Kazanı olduğunu bilse de bu yüzde doksanlık eksiksiz haplardan oluşan devasa kazan onu da şaşırtmıştı.



Diğer Mor Ocak Lordlarının durumu da farklı değildi. Bu yüzde doksanlık haplar ve üzerlerindeki kazan sembolleri kesinlikle Meng Hao’nun kim olduğunu kanıtlıyordu. Şu ana kadar onun Hap Kazanı olmadığını söyleyecek kadar aptal kimse çıkmamıştı.



Eğer o Hap Kazanı olmasaydı binden fazla yüzde doksanlık hapa nasıl sahip olabilirdi?



Eğer o Hap Kazanı olmasaydı üçüncü bölgede hiçlikten yeni bir şeyi nasıl yaratabilirdi?



Tüm bu yaşananları düşününce ve havada şekillenen hap kazanıyla yüzleşince herkes ünlü Büyük Usta Hap Kazanının Fang Mu olduğundan emin olmuştu.



Ye Yuntian’ın yüzü solgundu ve nefesi kesilerek geriye doğru sendelemişti. Gözlerinde inanamaz bir ifade vardı. Ye Feimu’nun Büyük Usta Hap Kazanı olmadığını zaten biliyordu ama nereden bakarsa baksın bu gizemli kimliğin Fang Mu’ya ait olacağı aklının ucundan bile geçmemişti. Aslında Büyük Usta Hap Kazanının kimliğine ilişkin başka tahminler yürütmüştü ve kendi sonuçlarında inatçı olmuştu. Ama şimdi her şey alt üst olmuştu. Ye Yuntian’ın zihni dönüyordu!



Büyük Usta Hap Kazanı ismi tüm Güney Diyarında yankılanmıştı, öyle ki diğer üç Büyük Usta derecesine gelmişti. Aslında bir çok insan Büyük Usta Hap Kazanının gerçekten de Güney Diyarının dördüncü Büyük Ustası olduğuna inanıyordu.



Böyle bir kimlik, böyle bir bilgi, Ye Yuntian’ın yüzüne bir tokat, yakıcı, sızlatıcı bir tokat gibi çarpmış ve zihninin uğuldamasına neden olmuştu.



Biraz önce söyledikleri ve Fang Mu’nun vasıf olmak üzerine sorduğu soruyu düşündü. Şimdi biraz önce söylediği sözler… Yüzünün daha da fazla kızarmasına neden olmuştu. O kadar utanmıştı ki adeta girecek bir delik arıyordu.



Eğer Büyük Usta Hap Kazanı bir Mor Ocak Lordu olmaya vasıf değilse, bu dünyada kim buna vasıf olabilirdi? Şimdiki sekiz Mor Ocak Lordu bu unvanı hak edebilir miydi?



Ye Feimu’nun vücudu sarsıldı ve yüzündeki kan çekildi. Bakışları Meng Hao’ya ve havada yüzen devasa kazana kilitlenmişken yüzünün rengi griye dönmüştü. Zihni allak bullak olmuş ve adeta düşünme yetisini kaybetmişti.



Zaten kendisinin gizemli Hap Kazanı olmadığını biliyordu. Onun Hap Kazanı olduğunu tahmin eden insanların sayısı artarken daima gerçeği söylemesi gerektiğini hissetse de sessizliğini korumaya devam etmişti.



Bu kimliğin yardımıyla Mor Ocak Lordu olma yolunda büyük avantaj kazanacaktı. Bu nedenle Chu Yuyan ona bu konu hakkında soru sormaya geldiğinde hiçbir şey söylememiş ve üstü kapalı olarak bunu onaylama işaretleri vermişti.



Aslında içten içe o da Büyük Usta Hap Kazanına büyük hayranlık duyuyordu. Bu yüzden bu konu hep içini kemiren bir mesele durumunda kalmıştı.



Şimdi ise Fang Mu’nun gizemli Büyük Usta Hap Kazanı olduğunu öğrenince zihni tamamen bir çöküntüye uğramıştı.



Chu Yuyan titremiş ve zihni bulanmıştı. Bu gelişme onun kabul etmesi basitçe imkansız olan bir şeydi. Onun zihninde, Büyük Usta Hap Kazanının hayali görüntüsü ile Fang Mu’nun görüntüsü asla birbiriyle bağdaşmamıştı. Doğrusunu söylemek gerekirse Büyük Usta Hap Kazanının Ye Feimu olduğuna inanmıştı.



Ama şimdi Hap Kazanının tıbbi haplarıyla yüzleşince, Meng Hao’nun sakin ve dinginliğini görünce ve onun sözleri kulaklarında çınlayınca yüzü boş bakışlarla dolmuş ve inanamaz bir ifade takınmıştı.



İlk gördüğü günden beri sinir olduğu bu Fang Mu’nun, içten içe gizlice büyük hayranlık beslediği Büyük Usta Hap Kazanı olabileceği gerçeğini anlamlandıramıyordu. Chu Yuyan’ın bunu kabul etmesine imkan yoktu. Tek yapabildiği şu an ona tuhaf bir şekilde bakmaktı.



Daha önce Ye Feimu’yu destekleyen Ocak Lordlarının ifadeleri de değişmiş, inanamaz gözlerle Meng Hao’ya bakakalmışlardı. Büyük Usta Hap Kazanı onlar için Ye Feimu ile aralarındaki sıradan ilişkiden çok daha önemliydi.



Büyük Usta Hap Kazanının yanında Ye Feimu’ya destek olmak söz konusu bile olamazdı. Usta Simyacıların kalplerinde ise Büyük Usta Hap Kazanı, Hap Şeytanıyla aynı hürmet ve saygıya sahipti.



Bu nedenle, Ye Feimu’yu desteklemiş olsalar da şimdi işler değişmişti. Artık Fang Mu’nun gerçek kimliği ortaya çıkmıştı, sözleri gök gürültüsü gibi havada yankılanmış, Ocak Lordlarının zihinlerinde patlama noktasına kadar yankılanmıştı.



Bütün Ocak Lordları sessizce bakakalmış, ağır ağır nefes alıyorlardı, yüzleri şiddetli bir hayretle doluydu.



Hiç kimse konuşmuyordu, ama zihinleri benzer düşüncelerle uğulduyordu.



Demek Ocak Lordu Fang Mu gerçekte Büyük Usta Hap Kazanıymış…



Çok fazla yüzde doksanlık eksiksiz hap. Sadece Büyük Usta Hap Kazanı bu kadarını yapabilir. Fang Mu… Gerçekten de Büyük Usta Hap Kazanı!!



Doğu Hap Bölümü üyelerinin yanı sıra dışarıdan gelen Tarikat temsilcilerinin de yüzlerinde inanmaz ifadeler vardı.



Siyah Elek Tarikatının Mor Elek Patriği şok olmuştu. Aniden Fang Mu’nun Siyah Elek Tarikatında yaptığı hapları düşünmüş ve ardından onların neden bu kadar etkili olduğunu anlamıştı. Fang Mu sıradan bir Ocak Lordu değildi, o… Büyük Usta Hap Kazanıydı!



Han Bei’nin ağzı kocaman açılmıştı, sanki nefes almakta zorlanıyor gibiydi. Meng Hao’ya sersemlemiş bir halde bakakalmıştı. Büyük Usta Hap Kazanının itibarı çok yüksekti. Onun kulaklarında gök gürültüsü gibi yankılanmıştı! Ve şimdi ise bu Büyük Usta Hap Kazanının aslında Fang Mu olduğu ortaya çıkmıştı!



Şişkonun nefesi kesilmişti ve ifadesi şiddetli bir hayranlıkla doluydu.



Chen Fan, Li Daoyi, Li Shiqi’nin yanı sırada diğer yabancı öğrenciler sadece bakakalmıştı ve Fang Mu’nun bu ani kimlik değişimiyle zihinleri sarsılmıştı.



İkincil Patrikler bile düşünceli bir şekilde bakıyordu, gözleri tuhaf ışıklarla parlıyordu. Bugünden sonra Büyükusta Hap Kazanının isminin tüm Güney Diyarını nasıl dolduracağını hayal edebiliyorlardı.



Bu olduğunda ise Fang Mu… Güney Diyarının üstündeki güneş gibi olmasa da kesinlikle onun hayali bir görüntüsü haline gelecekti!



Mor Ocak Lordu Ye…” dedi Meng Hao sakince. Soluk yüzlü Ye Yuntian’ın doğrudan gözlerine bakarak konuşuyordu. “Statüm bunun için yeterli mi?



Ye Yuntian bir şey söylemek istese de Fang Mu’nun Büyük Usta Hap Kazanı kimliğini göz önüne alınca kelimeler boğazında düğümleniyordu. Bir şey diyebilecek yüzü var mıydı?



Ben Ocak Lordu Fang Mu’yu destekliyorum!” An Zaihai aniden konuştu. Onun yanındaki Lin Hailong da hiç tereddüt etmedi. Hemen An Zaihai’nin sözlerini tekrarladı. Bunun ardından da orta yaşlı kadın konuştu. Daha sonra, önceden Ye Feimu’yu destekleyen Mor Ocak Lordları kalplerinden bir iç geçirdiler ve ardından Fang Mu’yu desteklediklerini beyan ettiler.



Bunun ardından ise Ocak Lordları desteklerini açıkladılar. Neredeyse yüz Ocak Lordunun yüzde doksanı destek söylemlerini beyan etmişlerdi.



Ben Büyük Usta Hap Kazanını destekliyorum!



Ben Ocak Lordu Fang Mu’yu destekliyorum!



Sesler yankılanmaya devam ediyordu, katman katman hava bu ahenksiz seslerle doluyordu.



—–








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr