Bölüm 293

avatar
8775 19

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 293


Bölüm 293: Miras Çırağı



Ye Feimu üzgün bir şekilde Meng Hao’ya baktı. Kalbindeki yenilmişlik hissiyatı nihai bir seviyeye ulaşmıştı. Mor Ocak Lordu olma arzusunu yerine getirebilmek için gelişimini ihmal etmiş ve tüm zamanını inatla Simya Tao’suna harcamıştı.



Her zaman yeterince sebatkar olursa Simya Tao’su yeteneğinin onu Mor Ocak Lordluğuna yükseltebileceğine inanmıştı. Ye Yuntian ona bu garantiyi vermişti, hatta diğer Mor Ocak Lordları bile onaylamıştı.



Niçin… Niçin kendini göstermek zorundaydı? Neden Mor Felek Tarikatının Doğu Hap Bölümü Ye Feimu ve Fang Mu’ya aynı anda sahip olmak zorundaydı?” Acı bir gülüşle geriye doğru sendeledi ve bir ağız dolusu kan tükürdü.



Ye Feimu ikna olmamış değildi. Fang Mu’nun Büyük Usta Hap Kazanı olduğunu öğrendiği anda, bunun doğru olabileceğini anlamıştı. Diğer insanları Fang Mu’yu destekledikleri için suçlayamazdı. Sadece güldü, acı acı güldü.



Kendi kendine gururlu bir şekilde eğer rakibi bu kadar güçlü olmasa ve Büyük Usta Hap Kazanı olmasaydı, o zaman Doğu Hap Bölümünün Ocak Lordlarının zirvesinde bulunan kendisine karşı ikinci bir rakip olamayacağını düşündü. Kesinlikle başarılı olacaktı ve Mor Ocak Lordu terfi sınavında birinciliği elde edecekti.



Fakat şu an yenilmişti. Hatta bundan sonra Tarikatta insanların ona hor gören gözlerle bakacağını hayal edebiliyordu. Bu hor gören bakışların sebebi onun Simya Tao’su değil, kendini üstü kapalı Büyük Usta Hap Kazanıymış gibi göstermesi olacaktı.



Bu nedenle sadece acı acı güldü, ümidini tamamen kaybetmişti.



Ağzının kenarlarından kan sızdı. “Benim Simya Tao’m, yenilemez…. Bir kez kaybetmeyi kabul edebilirim, ikinciyi de kabul edebilirim, ama sürekli kaybetmek… Simya Tao’mu yok edecektir. Hayır. Yenilmiş olan benim Simya Tao’m değil, bizzat benim!” Ağzındaki kanı sildi ve gözleri bir kez daha kararlılıkla doldu. “Benim Simya Tao’m asla yenilmeyecek. O benzersizdir, tektir, Gök ve Yerde özgündür! İşte bu benim büyük Simya Tao’m!” Meng Hao’ya bakarken nefesi düzensizdi.



Chu Yuyan hiçbir şey söylemedi. Yavaş yavaş zihnini sakinleştirirken Meng Hao’ya bakmaya devam etti. Kalbinde benzersiz bir acı yükseldi. Chu Yuyan zaten uzun zaman önce yenilmişti. Göksel Topraklar dünyasına adım attığı anda yenildiğini fark etmişti.



Eğer orada Fang Mu ya da Ye Feimu olmasaydı kesinlikle Mor ocak Lordu olacaktı. Yine de kendini kanıtlamak istemişti, ama şu an artık herhangi bir şansı yoktu.



Mor Ocak Lordu sınavında sadece tek bir simyacı Mor Ocak Lordu olabilirdi.



Bu fırsatı kaçırdıktan sonra ilerde ne kadar şok edici başarılar elde edersen et, yine de hayatın boyunca pişmanlık yaşayacaktın. Bu sınav için ikinci bir şansın olmayacaktı.



Tıpkı kayıp hayat kıvılcımını arayan Simya Tao’m gibi. Bugün, o hayat kıvılcımı tamamen ortadan kayboldu ve onu tekrar bulmamın bir yolu olmayacak. Tıpkı Simya Tao’m gibi…” İçinde yükselen bu acıyla birlikte ağzının kenarlarından kan sızmaya başladı. İçinde hissettiği acının sebebi Simya Tao’suydu.



Herkes sessizlik içindeydi. Ye Yuntian acı içindeydi, herhangi bir şey söyleyecek halde değildi. Acılar tam kalbine saplanıyordu ve tek düşünebildiği şey artık Ye Feimu’nun yolun sonuna geldiğiydi. Artık onun geleceği bir mezardan farksızdı.



Çevredeki Gelişimciler bu olayı zihinlerinde farklı farklı düşüncelerle izliyorlardı. Hepsinin de Simya Tao’suna dair kendilerine özgü anlayışları vardı. Bu yüzden herkesin inatçılığın anlamına ilişkin farklı bir anlayışı vardı. Herkesin kendine ait bir yolu vardı.



Böyle şeyleri karşılaştırmak kolay değildi. Ne de olsa yenilgi yaşayan sadece bir birey değildi, bir Simya Tao’suydu. Buna dayanmak imkansız olacağı için çöküntü yaşamak kaçınılmazdı.



Bölge sessizliğe boğulmuşken aniden sanki çok uzaklardan geliyormuş gibi hissedilen hafif bir iç geçirme sesi duyuldu. Büyük Usta Hap Şeytanı yavaşça ayağa kalktı. Bakışlarını simyacıların üzerinde gezdirdi. Onun bakışlarının düştüğü kişiler yavaşça başlarını eğiyor, yüzleri saygıyla doluyordu.



En sonunda bu bakışlar Ye Feimu’nun üzerinde durdu.



Simya Tao’su yenilmezdir.” dedi. “Daha da yenilmez olan şey ise Simya Tao’su geliştirme kararlılığıdır. Eğer bu kararlılık var olmaya devam ederse on bin yenilgiden sonra bile Simya Tao’n hala yerinde durmaya devam eder. İyi iş çıkarttın. Tarikata katıldığın günden beri inatla kendi yolundan yürümeye devam ettin.



Senin yolun dolambaçlı ve ilerleyişini yavaşlatan diken ve kengerlerle dolu. Sadece bitmek tükenmek bilmeyen kararlılıkla yenilgilerle yüzleşme cesaretine sahip olabilir ve amacına ulaşmak için ilerlemeye devam edebilirsin. Bu yolda yürü, senin yolun yenilmez olacaktır. kaybetmekten korkma. Pes etmekten kork!



Hap Şeytanına boş gözlerle bakan Ye Feimu’nun vücudu titredi. Sessizce ellerini kenetledi ve saygılı bir selam verdi. “Verdiğiniz aydınlanma için çok teşekkürler, Patrik.



Sen bir Mor Ocak Lordu olabilirsin.” dedi Hap Şeytanı sakince. “Bugünden itibaren, sen benim müridimsin.



Ye Feimu titredi ve yüzü heyecanla doldu. Bu onun rüyasıydı ve en sonunda gerçek oluyordu. Yol dolambaçlıydı, ama bir Mor Ocak Lordu olmak yıllardır hayatında kovaladığı en önemli amaçtı.



Çevredeki Mor Ocak Lordlarının zihinleri bunu izlerken allak bullak olmuştu. Hiç kimse bir şey söyleyememişti ve Hap Şeytanının bakışları Chu Yuyan’ın üzerine gelmişti.



Sen yaşadığımıza benzer bir hayatı kucaklayacak bir Simya Tao’su aradın. Var olmayan hayat kıvılcımını bulmayı istedin. Böyle bir Simya Tao’sunun zirvesine ulaşmak ziyadesiyle zordur. Bu dolambaçlı değil, zor bir yoldur.



Doğrusu, bazen hiçbir hayat kıvılcımı olmaz. Böyle durumlarda ne yapacaksın? Senin Simya Tao’su yolun hap yapımı üzerine değil, kalp arıtımı üzerinden ilerliyor. Sen uzun süredir benim bir çırağımdın. Ama diğerlerinin aksine Kişisel Çırağımsın. Sen de... Bir Mor Ocak Lordu olabilirsin.” Hap Şeytanının sözleri çınlarken Chu Yuyan’ın yüzünde göz yaşları sel olmuş akıyordu. Hemen Hap Şeytanına içten bir selam verdi.



Doğu Hap Bölümünün bütün simyacıları dilini yutmuş gibiydi. Sadece Mor Ocak Lordları konuşmak ister gibi duruyor, ama dillerini tutuyorlardı.



Lin Hailong bir an tereddüt etti. O, Mor Ocak Lordlarının en kıdemlisiydi. Kendini tutamayarak ağzını açtı. “Usta, Mor Ocak Lordu terfi sınavı geleneklerine göre sadece tek bir kişi seçilebilir…



Ebedi Dağ ayrıldığından beri, Simya Tao’nda herhangi bir gelişme gösteremedin. Onca yıldır bir adım bile ilerleyemedin. Bunun nedenini biliyor musun?” Hap Şeytanı Lin Hailong’a doğru sakince baktı. “Sana onca yıldır söylemedim çünkü bunu kendi başına fark etmeni istedim. Ama hala anlayamamışsın. Gelenekler… Gerçekten de önemli mi?



Lin Hailong biraz utanmış hissetti ve yüzünde zorlama bir gülümsemeyle konuştu: “Ama… Gelenekler sizin tarafınızdan başlatıldı, usta.



Gelenekleri ben başlattıysam, doğal olarak değiştirebilirim de. Öyle değil mi?” Hap Şeytanı elbise kolunu fiskeledi ve Lin Hailong ile daha fazla ilgilenmeyerek bakışlarını Meng Hao’ya çevirdi.



Bunun üzerine Lin Hailong içten içe rahat bir nefes aldı ve hemen geriye çekildi. Aslında konuşmasının nedeni töreni izleyen yabancıların olmasıydı. Mor Ocak Lordlarının en kıdemlisi olarak boş da olsa bir şey söylemesi gerekmişti.



Hap Şeytanı Meng Hao’ya baktı. “Vücudu hap ocağı, kalbi de hap formülü olarak kullanmak. Ay ve güneşi arıtmak, kadimliği ve yıldızları arıtmak. Böyle bir Simya Tao’su…” Hap Şeytanı bir an duraksadı. “Ustan senin yolunun gelecekte nereye varacağını görmeyi merakla bekliyor.” Yüzünde bir gülümseme belirdi.



O konuştuğu anda izleyiciler onun sözlerinde farklı bir şey olduğu görmüşlerdi. Çünkü, Hap Şeytanı kendini “Usta” olarak çağırmıştı!



Mor Ocak Lordları benim müritlerim olur ve bu yüzden sadece bir kez secde etmeleri gerekir. Sen Hap Kazanı olduğun için iki secdeyle Kişisel Çırağım olabilirsin.



Fakat… Senden zaten yüklü bir çıraklık harcı aldım, yani bugünden sonra ikinci bir Miras Çırağım var. Şimdi, önümde üç kez secde et!” Meng Hao’ya doğru gülümserken, gözlerindeki kibarlık Meng Hao’nun illüzyon dünyasındaki ustasıyla örtüşüyordu.



Meng Hao’nun yüzünde tuhaf bir ifade vardı. “Çıraklık harcı” kelimeleri aniden ona 200,000,000 Ruh Taşını hatırlatmıştı…



Fakat daha bir şey söyleyemeden önce Hap Şeytanı sağ elini kaldırdı ve elbise kolunu fiskeledi. Hemen havada dalgalar belirdi, Meng Hao’nun etrafını sardılar ve ardından vücudunun içinde kayboldular.



Hailong…” dedi Hap Şeytanı. “Lütfen diğer Tarikat dostlarımıza haber etmek konusunda ustana yardım et. Bütün Güney Diyarına Fang Mu’yu Miras Çırağım olarak kabul ettiğimi duyur!



Onun bu sözleri havayı doldurduğu anda herkes ayağa kalktı ve ellerini göklere doğru kenetlediler. Lin Hailong bu sözleri duyduğunda içten içe titremişti ve bakışları Meng Hao’nun üzerine gelmişti. Bu durum diğer Mor Ocak Lordları için de geçerliydi. Hepsi de bir Miras Çırağının ne anlama geldiğini biliyordu.



Han Bei’nin gözlerinde bir kıskançlık parladı. Biliyordu ki Fang Mu bugünden itibaren Güney Diyarında herhangi birinden farklı olacaktı.



Şişko ise kalbinden iç geçirdi, büyük kardeşinin ne kadar muhteşem biri olduğunu bir kez daha hatırladı. Bu sefer, Bu sefer de Hap Şeytanının Miras Çırağı olmayı başarmıştı.



Çıraklığın üç seviyesi vardı. Müritler, Kişisel Çırak ve Miras Çırağı.



Müritler soru sorma hakkına sahipken sadece basit tavsiyeler alabilen kişilerdi. Kişisel Çıraklar Ustanın yanında yürüyebilenlerdi. Bu kişiler sözlü ve örnekleme yoluyla talimat alabiliyorlardı. Bu kişilere bazı gizli teknikler de dahil kişisel yetenekler devrediliyordu.



Miras Çırağı ise onların arasında en önemli olan kişilerdi. Onlar bir ömürlük bilgi alıyorlardı; onlar gelecek için umut bağlananlardı. Bu çıraklardan hiçbir şey esirgenmeyecekti. Böyle bir çırak bir oğuldan bile daha önemliydi!



***



Mor Felek Tarikatının derinliklerinde, Doğu Hap Bölümün içindeki bodur bir dağda. Bu dağın çevresindeki dağlar ondan daha yüksekti; fakat bu bodur dağ sanki onurlu derin bir havayla şekillenmiş gibiydi, sanki bütün dağların en kıdemlisi gibiydi.



Bu dağ aslında Doğu Hap Bölümünde bütün dağların zirvesiydi!



Hap Şeytanı Meng Hao’yu bu dağların zirvesinde bulunan bir binaya getirmişti. Meng Hao bunu gördüğü an ağzı açık kalmıştı. Bu bina tıpkı illüzyon dünyasındaki ustasının binasına benziyordu.



Hap Şeytanı kapıyı iterek açtı ve içeri yürüdü, arkasında Meng Hao vardı. Hap Şeytanı yürürken konuşmaya başladı: “Sen masumiyet secdesini tecrübe ettin. Gezinme secdesini yürüdün. En sonunda da Gün Batımı Bakışı secdesini yerine getirmeyi seçtin. Bu üç secdeyle birlikte beni Ustan olarak aldın.



Meng Hao yürürken yaşlı adamın arkasından bakıyordu. Aniden bu adamın kendisine hiç yabancı gibi gelmediğini fark etmişti. İllüzyon dünyasındaki hayatı ile gerçek hayat birbiriyle örtüşüyordu. Meng Hao aniden ellerini kenetledi ve Hap Şeytanına içten bir selam verdi.



Bu çırağınız ustasını selamlıyor.” dedi.



Göksel Topraklarda ustan sana sadece iki durumda secde etmen gerekeceğini söylemişti. İlk secde üç kısma ayrılıyordu. Usta Karmayı ekti ve sen onu bozmadığın sürece, ben de bozmayacağım! İkinci secdeyi ise o zaman açıklamamıştım.



Şimdi öğrenme zamanın geldi. İkinci secdenin zamanı ben toza dönüştüğüm zaman olacak. O zaman Karmamızı bozmalısın, böylece kaderlerimiz artık birbirine bağlı olmayacak. Sana ustan olarak bir hayat boyu iyilik vereceğim. Senin ise bana tek vermen gereken şey ölümümden önce gülümseme becerisi. Bu gülümseme, bu hayatımın mirasının nesilden nesile geçeceğini bilmemden kaynaklanan bir gülümseme olacak.



Eğer çıraklığın sırasında sen de ilk Miras Çırağım Liu Rufeng gibi bir yol seçip beni bırakırsan, o zaman ikinci secdeyi yapmana gerek kalmayacak.



Ayakların sana ait ve yürüyeceğin yol da ayaklarının altında. Gelecekte yapacağın seçim hakkı sana ait olacak.” Hap Şeytanı aniden Meng Hao’ya döndü.



Fakat…” diye devam etti yavaşça. “Eğer sana Diriliş Zambağının zehrini gideremeyeceğimi söylesem, hala beni ustan olarak almaya gönüllü olacak mısın?



Fullbringer Notu: İfşalandın dostum.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44302 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr