Bölüm 321

avatar
9110 19

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 321


Bölüm 321: Üzeri Göklerle Kaplanan Li!



Ölümsüzler Mağarasının dışında, papağan şu an gökyüzünde süzülüyor ve tiz sesiyle bağırıyordu.



Hepiniz beni dinleyin. Beşinci Lord bir göksel kuştur, antik bir Göksel Kuştur. Ben gökleri de biliyorum, ölüler diyarını da, çünkü Beşinci Lordun bilmediği bir şey yoktur. Eğer iyi bir ruh halinde olursam size bir göksel büyü vereceğim. Göksel büyü! Bunun anlamını biliyor musunuz? Şimdi avazınız çıktığı kadar bağırarak dediklerimi tekrar edin: Beşinci Lorda iman et, sonsuz hayat kazan! Beşinci Lord ortaya çıktığı zaman sorun çıkartmaya kim cüret edebilir!” Sözlerini bitirdiği anda Huang Daxian’ın kafasına kondu, yüzünde gururlu ve kibirli bir ifade vardı, sanki bütün insanlardan üstünmüş gibi bir havası vardı.



Sen sadece cafcaflı bir kuşsun!” dedi et peltesi ciddi bir şekilde. O sırada Temel Kurulumun büyük döngüsünde olan gelişimcinin kafasına tünemişti. “Kendine göksel diyorsun ama gerçekte sadece bir kuşsun. Ve ayrıca beş sayısıyla kastettiğin şey nedir? Beş nedir? Sen en fazla Birinci Lord olabilirsin!” Onun altındaki gelişimcinin yüzünde buruk bir gülümseme belirdi, adamın yüzü soluktu.



Sana kaç hayattır bunu öğretmeye çalışıyorum!?” dedi papağan et peltesine doğru küçümseyici bir şekilde bakarak. “Hala üçten fazlasını sayamıyor musun? Sen Beşinci Lord ile konuşmaya bile vasıf değilsin!



Oh öyle mi? Sen en fazla kaça kadar sayabiliyorsun?” diye sordu et peltesi, sesi öfkeli ve aşağılanmış gibiydi.



Ben dokuza kadar sayabiliyorum!” diye cevapladı papağan kibirli bir şekilde, gözleri kocaman açılmıştı. O sırada et peltesi hemen dokuz sayısının ne derece yüksek olduğunu idrak etmeye çalışırken şok içinde kaldı. Papağana cevap olarak bir şey söylemek istedi, ama onun kibirli halini görünce dokuz son derece yüksek bir sayı olmalı diye düşündü. Aniden öz saygı konusunda kendini biraz düşmüş hissetti.



Çevredeki bütün gelişimcilerin yüzlerinde tuhaf ifadeler vardı, ama hiçbiri de papağanın sözlerini tekrar etmekten geri durmaya cesaret edememişti, çünkü son zamanlarda bu ikisi onların adeta kanını dondurmuştu. Hepsi de papağan ve et peltesinin ne kadar korku verici olduğunu biliyordu.



Et peltesi tamamen yok edilemezdi. İki ay önce yine aç gözlü bir grup gelişimci oraya varmış, ama et peltesi devasa bir baloncuğa dönüşerek onları sarmalamıştı. İçerideki ondan fazla gelişimci ne yaptıysa onun üzerinde tek bir çizik dahi bırakamamıştı.



En sonunda dışarı doğru çaresizce bakmaktan başka çareleri kalmamıştı. En nihayetinde et peltesi onların gitmesine izin vermiş, aynı sırada da papağana kışkırtıcı bir bakış atmıştı.



Daha sonra başka bir grup daha gelmiş ve ardından yerel gelişimciler gerçek deliliğin ve gerçek perişanlığın ne demek olduğunu görmüşlerdi.



O Gelişimcilerden biri papağana küfretmiş, bunun üzerine zararsız gibi görünen renkli kuş… Yüksek bir hızla, gördüğü bütün deliklerin içine dalmıştı. Göz açıp kapayıncaya kadar kan donduran çığlıklar havayı doldururken papağan, istilacı gelişimcilerin vücutlarının yarısını içinden geçtiği kanlı deliklerle doldurmuştu.



Bazı şanssız olanların ise gözlerine girip çıkmış ve insanların hala unutamadığı acınası çığlıklar kopmuştu.



Papağana küfreden adamın ise sonu kötü olmuştu. Papağan, et peltesini tehdit ederek onu adamı gösterişli bir kürke sahip olan bir maymuna çevirmeye zorlamıştı.



Ardından… Buna şahitlik eden herkese rahatsızlık vermeye devam eden bir kabus yaşanmıştı.



Papağan uğultulu kükremelerle tüylü maymuna doğru yıldırım hızında fırlamıştı. Onun hedefinde maymunun kıç tarafı vardı…



Gelişimcinin ağzından çıkan acı dolu feryatların yanı sıra papağanın meşum ve habis heyecanı hemen ortamdaki insanların ölümcül bir sessizliğe bürünmesine neden olmuştu…



FN: Çıldırıyorum :D



Bu iki savaşın ardından grubun gücü bu bölgede hakimiyet sağlamış ve kimse bir daha onlara saldırmaya cüret edememişti.



Papağanın kibri iyi bilinen bir şey haline gelmişti, aynı zamanda onun insanlara küfür etmeyi sevdiği, adiliği ve aşırı kindar olduğu da iyice öğrenilmişti.



Huang Daxian ise et peltesi ve papağanı her gördüğünde onlara yalakalık yapıyor ve onlara yaranmaya çalışıyordu. En sonunda diğerleri de ondan işi öğrenmişti. Kısa süre sonra bütün bölge papağan ve et peltesinin hakimiyeti altına girmişti.



O günden sonra, gelişimcilerin her gün “Beşinci Lorda iman et, sonsuz hayat kazan! Beşinci Lord ortaya çıktığında sorun çıkartmaya kim cüret edebilir!” sözleri günlük olarak söylenmeye başlanmıştı.



Grubun sayısı arttıkça etki alanı da artıyordu. Böylece toplanan göksel toprak miktarı giderek artıyordu.



Meng Hao Ruhsal Duyusunu geri çekti ve depolama çantasını inceledi. Aslında burada bu kadar çok insanın olması biraz can sıkıcıydı. Eğer onlara katılan insanların sayısı böyle artmaya devam ederse Meng Hao daha fazla tıbbi hapa sahip olsa da yine yetmeyecekti.



Meng Hao durumu etraflıca düşündükten sonra ayağa kalktı ve Ölümsüzler Mağarasından ayrıldı. O ortaya çıktığı anda et peltesi o tarafa doğru fırladı. Papağan ise gönülsüz gibi görünse de o da oraya yanaştı ve Meng Hao’nun etrafında dönmeye başladı. Sarmaşıklar yerden dışarı fışkırdı ve onu gördüğüne mutlu olmuş gibi ileri geri salındı. Meng Hao’nun gücüne daha önce tanık olanlar ise onu baş selamıyla karşıladılar.



Tüm bölge hemen küçük çaplı bir kaosa girmişti. Burada bulunan insanların çoğu daha önce Meng Hao’yu hiç görmemişti ama duymuşlardı ve ona bir kez bakabilmek için boyunlarını uzatıyorlardı.



Meng Hao kalabalığa kaşlarını çatarak baktı ve ardından Ölümsüzler Mağarasının yanında yer alan sarnıca doğru yürüdü. Aniden aklında bir fikir beliriverdi, depolama çantasına vurdu ve üç tane tıbbi hap havalandı.



Daha kimse bu hapların ne olduğunu tam olarak göremeden önce Meng Hao onları doğrudan sarnıca gönderdi. Daha sonra sağ eliyle hızlı bir büyü hareketi uyguladı ve parmağını sarnıca doğru işaret etti. Su kaynıyormuş gibi kabarmaya başladı ve sanki görünmez bir ateş yanıyormuş gibi yoğun bir ısı hissedildi.



Bir an sonra sarnıçtan yoğun bir ruhsal enerji sızdı ve tüm alanı sardı. Çevredeki gelişimcilerin yüzleri hemen değişti, şok ve heyecanla doldu.



Bu ruhsal enerjinin yoğunluğuna bakınca sarnıcın suyundan bir yudum almak bir tıbbi iksir içmeye eş değer olacaktı.



Herkes bu tıbbi sarnıçtan su içebilir!” dedi Meng Hao, Huang Daxian ve Temel Kurulumun büyük döngüsünde olan Gelişimciye bakarak. Meng Hao’nun bakışları onların üzerinden geçerken kalpleri titredi. Temel Kurulum aşamasındaki Gelişimcinin Tao Sütunları sarsıldı, sanki Meng Hao’nun korkunçluğunu ve şiddetini hissetmiş gibilerdi.



Herkes başını eğdi ve ardından Meng Hao döndü, son zamanlarda toplanan Göksel Toprakları aldı ve onlara çalışarak daha fazla aydınlanma kazanmak için tekrar Ölümsüzler Mağarasına geri döndü.



Bir ay daha geride kaldı. Bu sürede Meng Hao toprağa yarım tütsü çubuğunun yanması süresi kadar uzunluktaki periyotlar halinde çalışabilmişti. Bu sürelerde altın büyülü sembollerden şekillenen ufak figürleri ve onların resimlerini gözlemleyebilmişti.



Meng Hao’nun tahminine göre aslında daha yüzde birini toplayabilmişti. Aydınlanma elde etmek için daha fazla Göksel Toprak toplaması lazımdı.



Meng Hao ayrıca son zamanlarda Çekirdeğinin büyümesini de baskılamıştı. Bunun nedeni, Çekirdek Qi’sinin ortaya çıkması Meng Hao’nun Çekirdeğinin tamamen katılaştığının belirtisi olacaktı; sonraki izlenecek tek adım Yetkin Altın Çekirdeği elde etmek olacaktı.



Çekirdek Qi’sinin özü konusunda Meng Hao’nun kavradığına göre, onu Yetkin Altın Çekirdeği elde ettikten sonra geliştirmek daha iyi olacaktı. Meng Hao’nun inancına göre o zaman savaş hünerleri ani ve inanılmaz bir yükseliş gösterecekti.



O gün Meng Hao araştırmasını sonuçlandırdıktan sonra bir an dinlendi, ardından bir kez daha Erdemli Armağan Sanatını denedi. Meng Hao’nun geçen son günleri bu iki kutsal becerinin gelişimiyle harcanmıştı. Tabii ki Erdemli Armağan Sanatını ne zaman kullansa enkaz sahasına herhangi bir şekilde yaklaşmıyordu.



Onu kullandıkça kavrayışı daha da derinleşiyordu. Çoktan temel ustalığa sahip olmuştu ve kendi iradesiyle Şeytani Qi’yi kaynaştırarak bir cisimleşim yaratabiliyordu.



Meng Hao elini yere koydu ve her yerde çift görüntüler peyda oldu. Bir an sonra Ruhsal Duyusu yerel Şeytani Qi ile birleşti ve ardından onu dört bir yana gönderdi. O anda Meng Hao’nun Ruhsal Duyusu tam üç yüz kilometre etraftaki her yeri kaplayabiliyordu. Bu Geç Nüve Formasyonu aşamasının Ruhsal Duyusuna denkti.



Beş yüz kilometre sınırını aşabilmek ise sadece Gelişen Ruh tuhafları için mümkündü.



Meng Hao’nun Ruhsal Duyusuyla Şeytani Qi’nin karışımı dışarı yayıldı, sanki Meng Hao’nun Ölümsüzler Mağarasının dışında görünmez bir vücudu var gibiydi. Bu görünmez vücut iradesinin yönlendirmesiyle üç yüz kilometre yarı çapındaki alanda istediği yere gidebilirdi.



Meng Hao Ölümsüzler Mağarasının dışındaki gelişimcileri gördü. Gelişim seviyeleri çeşit çeşit olan yaklaşık 70-80 kişi vardı. Onlara verilmiş olan yalnızca bir görev vardı; her gün kamptan ayrılmaları ve ardından biraz yeşil-mor renkli Göksel toprakla geri dönmeleri gerekiyordu. Bunu yapmak için her şeyi kullanabilirlerdi. Bir kişi ne kadar fazla toprak getirirse, tıbbi sarnıçtan o kadar fazla su içmesine izin veriliyordu.



Meng Hao dışarıdaki gidişata şöyle bir göz attı, ardından kendini tuhaf duruma geçirdi, yerel bölgede dolandı ve Şeytani Qi’yi kullanmanın nasıl bir şey olduğunu tecrübe etti.



Meng Hao farkında bile olmadan bir saat geçmişti. Meng Hao’nun tecrübelerine göre Erdemli Armağan Sanatını kullanarak şekillendirdiği cisimleşme bir saatten biraz daha uzun sürüyordu. Meng Hao tam sanatın etkisini dağıtacakken cisimleşmesi aniden kafasını çevirdi ve gözlerini kısarak uzaklara doğru baktı. Herhangi bir telaşı yoktu, tamamen sakindi.



Uzaklarda baktığı yer enkaz sahasıydı. Şaşırtıcı bir şekilde oradan yayılan ve devasa bir yaşlı adam görüntüsüne bürünen siyah bir Qi pusu görüyordu.



Yaşlı adam dev gibiydi ve Meng Hao’ya bakıyordu.



Onun vücudunun alt kısmı siyah sisten şekillenmişti, üst kısmı ise siyah bir cübbeyle örtülüydü. Beyaz saçları vücudunun etrafında dalgalanıyordu ve gözleri yıldırım gibiydi. Onun ifadesi kadim bir derinlikle doluydu ve alnının ortasında bir yarık vardı. Bu yarığın içinden tıslama sesleri çıkaran ve kıpırdanan ufak siyah yılan sürüsü çıktı.



Selamlar, kıdemli.” dedi Meng Hao ellerini kenetledi ve baş selamı verdi.



Yaşlı adam Meng Hao’ya bir an baktı. “Seni izliyordum.” dedi. Ardından devam etti, sesinde herhangi bir nezaket belirtisi yoktu: “Neden üzerinde Ji Klanı Karma ipliği var? Cevap ver!”



Bunun sizinle bir alakası yok bayım.” diye cevapladı Meng Hao soğukça kaş çatarak.



Oh?” dedi yaşlı adam delici bir bakış atarak. Aurası aniden alevlendi ve tüm vücudu göksel bir kudretle taştı. Siyah sis çalkalandı ve alnından çıkan siyah yılan sürüsü Meng Hao’ya doğru baktı. Vahşi çığlıklar atarken çatallı dillerini fiskelediler.



Aynı zamanda yaşlı adamın önünde yüzden fazla devasa siyah piton peyda oldu. Sanki alnındaki küçük yılanların yansıması gibilerdi. Pitonlar ortaya çıktıktan sonra dört bir yana dağıldılar. Bu görüntü son derece şok ediciydi.



Tabii ki bunu Meng Hao’dan başkası göremiyordu ve onun ifadesi de her zamanki gibi sakindi.



Buraya daha önce de gelmiştin.” dedi yaşlı adam Meng Hao’ya bakmaya devam ederek. “Beni bastıran mührü gördün. Sahip olduğun özgüvenin nedeni bu, değil mi?” Adamın sesi gök gürültüsü gibi yankılandı, hatta gökyüzü bile kararır gibi oldu.



Doğru.” diye cevapladı Meng Hao kayıtsızca.



Adam ona bir süre baktıktan sonra aniden içten bir kahkaha attı. “Güzel cevap. Üzerine bağlanmış olan bir Ji Klanı Karması var, yani bu hayatta onların Karmasından kaçınmak konusunda sıkıntı yaşayacaksın. Dokuzuncu Dağ ve Denizin Özüyle ilgili aydınlanma kazanan Gelişimciler Ji Klanı için av olurlar.



Sen gençsin, Dokuzuncu Dağ ve Denizin Özünü hissedebiliyor olduğuna göre bir çeşit yüce miras yolunda yürüyor olmalısın. Fakat böyle bir yol… Seni Ji Klanıyla çatışmaya düşürecektir. Bana göre sen bu yolculukta çok fazla ileri gidemeyeceksin.” Adam bir kahkaha daha attı, arkasını döndü ve siyah pus kaybolmaya başladı.



Yaşlı adamın bu sözleri Meng Hao’nun kafasını biraz karıştırmıştı. Adamın ortadan kaybolmak üzere olduğunu görünce aniden konuştu: “Dokuzuncu Dağ ve Denizin Özü de ne? Ji Klanının onunla ilgisi ne?



Enginliğin içinde dokuz tane Dağ vardır. Her Dağda dört gezegen, Dağ ve Denizlerin etrafında dönen ay ve güneş vardır. Bir Dağ, bir Deniz, bir Öz. Dağ ve Denizin Özünü kazan, Dağ ve Denizin Lordu ol… Dokuzuncu Dağ ve Denizin Lordu Li(李) soy isimliydi, ama o büyük bir facia sonucunda yok olup gitti. Bunun ardından Dağ Lordsuz kaldı; bu nedenle bu pozisyon için yarıştılar!



Lord Li’nin iki tane ast göksel savaşçısı vardı. İkisi arasından en güçlü olan Gökleri(天) kullanarak Li’nin(李) üzerini kapladı ve kendini Ji(季) olarak tanıttı. Ondan sonra Ata Ji Göksel Saraya yerleşti. Antik isimleri avladı ve öldürdü, Göksel vücutların pozisyonlarını değiştirdi ve Ölümsüzleri mühürledi….



Dağ ve Denizin Felaketi! Yıldızlar arasındaki büyük bir savaş. Ölümsüzler yok oldu. Sonsuz göz yaşları sel oldu. Bütün yaşayan varlıklar kafalarını kaldırdıklarında yıldızların yerine Ji’nin Göklerini gördüler!” Yaşlı adam yavaş yavaş kaybolurken sesi hem kahkaha hem de delilikle dolu gibiydi.



Meng Hao ise havada boş boş bakakaldı. Zihni allak bullak oldu, yaşlı adamın sözleri ve acı kahkahaları sanki bir şarkının ve bir deliliğin parçası gibiydi.



Gök

Li

Ji



R.N: şimdi buradaki karakterlere bakınca Li’nin üzerine Gök karakterini koyunca Ji karakterine benziyor. Yaşlı adamın yukarıda bahsettiği “ İkisi arasından en güçlü olan, Gökleri(天) kullanarak Li’nin(李) üzerini kapladı ve kendini Ji(季) olarak tanıttı.” cümlesindeki olay bu.








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43989 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr