Bölüm 322

avatar
8823 21

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 322


Bölüm 322: Ji Klanı Depolama Çantası



Biraz zaman geçtikten sonra Meng Hao’nun figürü yavaş yavaş kayboldu, titreşen auraya dönüşerek hiçliğe karıştı.



Ölümsüzler Mağarasında gözlerini yavaşça açtı. Gözleri anlamsızlıkla doluydu ve aynı zamanda bir nebze de korkunun verdiği bir utanma hissiyatı vardı.



Nefesi biraz ağırlaşmıştı. Yaşlı adamın söylediği her şey, her kelime, her cümle Meng Hao’nun zihninde gök gürültüsü gibi yankılanmaya devam etti.



Zihninde çeşitli anılar titreşti ve gözleri parladı.



Sonsuz Dokuzuncu Dağ… Yedinci Dağın Kaplan Kafesi Gezegeninden Choumen Tai ve onun katıldığı Dokuzuncu Dağın büyük savaşı adı verilen olay… Bu olay yaşlı adamın bahsettiği Yıldızlar arasındaki büyük savaş olmalı!



R.N: Choumen Tai, Meng Hao’nun 301. bölümde karşılaştığı “Ölümsüzün Cesedi”.



Ayrıca, Sekizinci Nesil Şeytan Mühürleyici, Altıncı Dağda Yedinci Nesil Şeytan Mühürleyicinin mirasıyla karşılaştığını ve nasıl Şeytan Mühürleyiciler Birliğine girdiğini anlatmıştı. Altıncı Dağın Denizinin yarısını arıtarak kendi Şeytan Mühürleme Yeşimini şekillendirdiğini söylemişti!



R.N: Sekizinci Şeytan Mühürleyicinin hatıraları 102. bölümde ortaya çıkmıştı.



Meng Hao’nun zihninde dağınık halde bulunan ipuçları yaşlı adamın sözleriyle artık bir araya gelmişti. Şu an büyük resmi daha net görmeye başlamıştı.



Enginlik, tarif edilemez büyüklükteki Dokuz Dağ ve Deniz de dahil bu dünyanın çok ötesinde. Her Dağın kendine ait bir ay ve güneşi var… Her Dağda dört tane gezegen var! Choumen Tai’nin söylediğine göre ben şu an Dokuzuncu Dağın dört gezegeninden biri olan Güney Gök* Gezegenindeyim!” O anda Meng Hao’nun bildiği dünya kavramı yerle bir olmuştu. Her şey onun hayal ettiğinden çok daha genişti. Şu an Meng Hao’nun zihni sadece Ölümsüzlerin anlayabildiği göklerin bilgisiyle dolmuştu.



R.N: İlk bölümleri çeviren arkadaş Güney Cenneti olarak çevirdiği için ben de şimdiye kadar öyle bırakmıştım ama böylesi daha doğru olacağı için bundan sonra Güney Gök olarak çevireceğim, kusura bakmayın.



Ji Klanı sadece Güney Gök Gezegeninde değil, diğer üç gezegende de güçlü durumda.  Bunun nedeni Ata Ji’nin Dokuzuncu Dağ ve Denizin Özünü ele geçirmesi ve en güçlü varlık haline gelerek en sonunda Dokuzuncu Dağın Göklerini değiştirmesi! Ata Ji (季) Li (李) ismini Gökler (天) ile kapladı! Ne kadar da cesurca!” Meng Hao derin bir nefes aldı; aniden üzerinde büyük bir baskı hissetti. Gerçek anlamda Ji Klanının ne kadar güçlü olduğunu idrak edebilmesi mümkün müydü? Bu hayallerin ötesindeydi.



Dahası Meng Hao’nun karşılaştığı sadece Ji Klanının Güney Gök Gezegenindeki bir ikincil dalıydı.



Karma ipliği…” diye düşündü. “Bu Ji Hongdong’u öldürdükten sonra üstüme bağlanan görünmez bir iplik olmalı. Üzerimde bu iplikle Dokuzuncu Dağ ve Denizde hiçbir yere kaçamayacağım. Hmm… Acaba Fang Klanının elinde bulundurduğu pozisyon ne?” Meng Hao kaşlarını çattı, bu soruya verebileceği bir cevabı yoktu.



Dokuzuncu Dağ ve Denizin Özü… Yoksa bu benim Erdemli Armağan Sanatını kullanarak hissedebildiğim Şeytani Qi olabilir mi? Dokuzuncu Dağın Özü bir şeytan mı?” Meng Hao kaşlarını çattı. Gelişim Merkezini ve tecrübelerini göz önüne alınca bu tarz şeyler onun kavrayışının üstündeydi.



Yedinci Dağdan Choumen Tai. Altıncı Dağdan Sekizinci Şeytan Mühürleyici. Altıncı Dağdaki Yedinci Şeytan Mühürleyicinin mirası… Ben ise Reliance Tarikatından… Dokuzuncu Şeytan Mühürleyiciyim.” Meng Hao’nun zihni allak bullak olmuş durumdaydı. Sanki gizemli ve engin bir tomar yavaşça karşısında açılıyor gibiydi. Daha fazla şey görmek istiyorsa bu tomarın daha fazla açılması gerekiyordu.



Ve bir de Tek Kılıç Tarikatındaki Shan Ling adındaki kadın var. Şeytan Mühürleme Yeşimi Dokuzuncu Dağdan bir taşın oraya düştüğünü ve bir ruh olduğunu söylemişti…” Meng Hao burnunun üstünü ovuşturdu. Kafasının içi kazan gibi olmuştu.



R.N: Shan Ling 180. bölümde görünmüştü. Ayrıca bu kadının ismi sürekli geçiyor, var bunda bir şeyler :D



Daha önceki Şeytan Mühürleyiciler acaba nasıl insanlardı? Onların büyülerini geliştirerek Dokuzuncu Dağ ve Denizin Özünü hissedebilirim. Onlar gerçekte ne kadar güçlülerdi? Ve Ata Ji neden Şeytan Mühürleyici Birliğini onaylamadı…” Meng Hao bir kez daha kaşlarını çattı. Aslında düşünmeyi seven biri olsa da bildiği her şeyi ne kadar gözden geçirse de bütün parçaları bir araya koyamıyordu. Eksik olan çok fazla bilgi vardı.



Ufak bir bilgi kırıntısını kullanarak büyük bir resmi anlamaya çalışmak hayal kırıklığıyla sonuçlanacaktı.



Şeytan Mühürleyiciler, Şeytan Mühürleyiciler… Eğer Dokuzuncu Dağ ve Denizin Özü Şeytani Qi ise, o zaman Şeytan Mühürleyiciler Birliği Dokuzuncu Dağ ve Denizin üzerinde bir pozisyona sahip olmaz mı? Eğer durum buysa, ben…” Meng Hao’nun kalbi bu sorunun habisliğiyle güm güm atmaya başladı. Fakat hemen bu düşünceyi aklından çıkartmaya karar verdi.



İmkansız. Eğer bu doğru olsaydı daha önceki sekiz neslin Şeytan Mühürleyicileri ölür müydü? Ve ben, Dokuzuncu Nesil Şeytan Mühürleyicisi, böyle kötü bir durumda olur muydum? Benim tek Tao Koruyucum uzun zaman önce kaçan yaşlı bir kaplumbağa.” Meng Hao acı acı güldü. Bu düşünceden ne kadar kurtulmaya çalışsa da bu imkansız gibi görünüyordu; bu düşünce zihninde kök salmıştı.



Sekizinci Nesil Şeytan Mühürleyici Dokuz Dağ ve Denizlerdeki Tao Felaketini tecrübe etti… O, Dokuzuncu Dağ demedi, Dokuz Dağ dedi. Yani kastettiği Dokuz Dağ ve Denizin hepsiydi…” Meng Hao bir süre düşündü ve ardından bunları analiz etmeyi bırakmaya karar verdi. Uzunca bir iç geçirdi. Biliyordu ki tahmin yürütmeye çalışmak onun için iyi olmayacaktı; o basit bir Nüve Formasyonu Gelişimcisinden başka bir şey değildi.



Kim bilir, belki bir gün Güney Gök Gezegenini terk edebilirim. Bunu yapabilmemin tek yolu Ölümsüzlüğe Yükselişe ulaşmak olacak.” Meng Hao başını sağa sola sallayarak zihnini yatıştırdı.



Ölümsüzlüğe Yükseliş onun için belirsiz bir kavramdı, şu an en büyük önceliği Yetkin Altın Çekirdek yoluydu.



Erdemli Armağan Sanatı pratiğiyle geçirdiği sonraki aylarda Meng Hao bir daha enkaz sahasındaki yaşlı adamı hissedemedi. Fakat onun kendisini sürekli izlediğine dair içinde bir hissiyat vardı.



Aradan geçen bu aylarca sürede Ölümsüzler Mağarasının dışındaki gruba katılan gelişimcilerin sayısı yüzü geçmişti. Şu an tüm bölgedeki en güçlü grup haline gelmişlerdi.



Küçük dağın etrafı yüzden fazla insanla doluydu. Tıbbi sarnıç oranın ikinci kutsal yeriydi, birincisi ise Meng Hao’nun Ölümsüzler Mağarasıydı.



İnsanlar her gün Beşinci Lorda iman edip sonsuz hayat kazanmaya dair sözleri tekrarlıyorlardı. Sayıları iyice arttığı için bu düsturu bağırarak söylediklerinde gök gürültüsü gibi yankılanıyordu.



Bu sayı artışı Meng Hao’nun yararınaydı. Ne zaman bir şeye ihtiyacı olsa büyük bir gelişimci grubu emrine amade idi. Et peltesi ve papağan bütün bu gelişimcileri yönetmek konusunda oldukça ilgili görünüyorlardı. Bu nedenle Meng Hao onlarla ilgilenmek yerine onları kendi haline bırakıyordu.



Günün birinde Meng Hao meditasyonda otururken aniden gözleri hızla açıldı. Ji Hongdong’un depolama çantasındaki büyülü sembolün sonunda yok olduğunu hissetmişti.



Acaba bir Ji Klanı üyesinin depolama çantasında neler var... Ji Hongdong’un bir küçük nesil üyesi olduğunu hesaba katınca bunu tahmin etmek zor.” Meng Hao artık Ji Klanının gerçek gücüne dair bir şeyler anlamış durumdaydı, beklentisi daha da yükselmişti. Depolama çantasını çıkarttı ve onu Ruhsal Duyusuyla inceledi.



Bunun üzerine hemen yüzü değişti, nefesi kesildi.



O gerçekten de bir Ji Klanı üyesi olmaya değer birisi…” diye mırıldandı. “Bu sefer turnayı gözünden vurdum!” Uzun zamandır bu depolama çantasının içeriği konusunda hayal kırıklığına uğramasının imkansız olduğunu düşünmüştü. Fakat Ji Klanının kaynaklarının ve gücünün engin olmasına rağmen Ji Hongdong küçük neslin ufak bir üyesiydi. Bu yüzden Meng Hao hayal kırıklığına uğramayacağını farz etse de beklentisini de çok yüksek tutmamıştı.



Fakat, görünüşe göre bir Ji Klanı Yarı Düzen üyesinin kaynaklarını hafife almıştı…



Aşırı yüksek kalitede Ruh Taşları…” Meng Hao’nun sağ elinde bir parıltıyla birlikte bir Ruh Taşı belirdi. Ruh Taşının içi bulanıktı, saydam değildi. Sıradan bir görünüşe sahipti ve çoğu insanın daha önce görmediği bir şeydi. Fakat Meng Hao bu Ruh Taşına aşinaydı.



Yıllar önce tahta kılıcı kopyalamak için kullandığı aşırı yüksek kalite Ruh Taşıyla tıpa tıp aynıydı!



Böyle Ruh Taşları son derece kullanışlıydı. Meng Hao’nun sahip olduğu bu tip Ruh Taşları biteli çok olmuştu. Geriye dönüp onları nasıl israf ettiğini düşününce kalbi sızladı. Aslında o tahta kılıcın sadece kısmen güçlü olduğunu düşündüğü için bunun israf olduğunu hissetmişti.



O zamanki cahilliğinden gerçekten pişmandı. Şu ana kadar gelişim pratiği yaparken aşırı yüksek kalite Ruh Taşlarının gerçek değerini anlamıştı. Bütün Güney Diyarında yüksek kalite Ruh Taşları bulunabilirdi ama aşırı yüksek kalite Ruh Taşları son derece nadirdi.



Meng Hao elindeki Ruh Taşına bakarken aniden Gelişim Merkezinden bir güç kabardı. Ruh Taşı göz alıcı bir ışıkla parlamaya başladı. Aynı zamanda muazzam miktarda ruhsal enerji dışarı çıkarak tüm Ölümsüzler Mağarasını doldurdu.



Mağaraya yayılan ruhsal enerji dışarıya da sızdı. Dışarıdaki yüzden fazla Gelişimci bu ruhsal enerjiyi hissedince gözleri şaşkınlıkla kocaman açıldı.



Elli tane aşırı yüksek kalite Ruh Taşı!” diye düşündü Meng Hao. Heyecanını bastırdı; ona göre bu Ruh Taşları son derece kullanışlı olacaktı. Bu Ruh Taşları belli büyülü hazinelerde ya da büyü formasyonlarında çekirdek olarak kullanılabilirdi.



Ayrıca onlarla ömrünü artırmak için ihtiyacı olan Eski Göksel Yenilenme Hapını da kopyalayabilirdi. Ardından Kan Ölümsüzünün maskesini tekrar kullanarak onun şok edici gücünden yararlanabilirdi.



Meng Hao Ruh Taşını tekrar yerine koymaya yeltendi. “Pekala, Ruh Taşlarından başka ne var… Oh!?” Aniden vücudu titredi ve yüzünde inanamaz bir ifadeyle ayağa fırladı.



Bu… Bu….” Meng Hao hızlı hızlı nefeslenmeye başladı, yüzünde hayret dolu bir ifade vardı. Biraz önce uzun zamandır hissetmediği bir şey meydana gelmişti… Ruhsal enerji vücuduna aktı!



Burası ne Kan Ölümsüzü bölgesi ne de Song Klanıydı. Ama aniden alandaki ruhsal enerjiyi özümsemeye başlamıştı. Ruhsal enerji doğrudan vücuduna akıyor, gözeneklerinden girerek onu dolduruyordu.



Gök ve Yerin ruhsal enerjisini bir kez daha özümseyebilme hissiyatı Meng Hao’nun gözlerini kapatmasına neden oldu. Yetkin Temeli şekillendirdiğinden beri Song Klanı ve Kan Ölümsüzü Miras bölgesinin dışında hiçbir yerde ruhsal enerjiyi özümseyememişti.



Bir an sonra gözlerini açtı, gözleri yoğun bir ışık ile parladı. Hemen Ölümsüzler Mağarasının dışı da dahil bölgedeki bütün ruhsal enerjiyi özümsedi.



Bu bile başlı başına depolama çantasına dair izlenimini değiştirmeye yetmişti. Zihni enkaz sahasındaki yaşlı adamın sözlerini duyduğu zamankinden bile daha şiddetli dönüyordu.



Aşırı yüksek kalite Ruh Taşları…” Meng Hao bir kez daha elindeki Ruh Taşına baktı. Gelişim Merkezini deveran etti ve sınırsız ruhsal enerjinin içine aktığını hissetti. Bu onun tahminini kanıtlamıştı; bu bir illüzyon değildi.



Bunun benim Gelişim Merkezimle bir alakası olmalı. Her hâlükârda, Yetkin Altın Çekirdeğimi şekillendirdikten sonra yine aşırı yüksek kalite Ruh Taşlarını kullanarak ruhsal enerjiyi özümseyebilirim. Bu Ruh Taşlarıyla birlikte kendimi iyileştirmek için sadece Mor Göz Bebeği Dönüşümüne ve tıbbi haplara bel bağlamak zorunda kalmayacağım.” Meng Hao depolama çantasındaki elli Ruh Taşına baktı. O anda Meng Hao için bu taşlar öncekinden bile daha değerliydi.









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr