Bölüm 330

avatar
8317 21

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 330


Bölüm 330: Senden Başka Herkesle Evlenirim!



Dongluo Şehrinin ortasındaki oyuk çoktan büyük miktarda bitki ve yeşillikle dolmuştu. Hasar gören ikinci seviye de tamir edilerek eski haline getirilmişti. Fakat Dongluo Klanı ne yaptıysa da büyük ağacın üzerindeki “5”’i kapatamamıştı.



Açık artırmanın yapılacağı yer bu büyük ağaçtan çok uzakta değildi. Meng Hao açık artırmanın yapılacağı yere giderken ister istemez onu gördü. Omuzuna tünemiş olan papağan da gözlerinin kenarıyla ona baktı. Egoist bir ifadeyle sanki her şey onun aşağısındaymış gibi kafasını kaldırdı.



Açık artırmanın yapılacağı yer Mor Felek Tarikatının yaptığı gibi on binlerce gelişimcinin katılabileceği kadar büyük bir yer değildi. Açık artırma mekanında yalnızca bir kaç yüz insan vardı ve fısıltılarla konuşuyorlardı. Onların ortasında ise bir platform vardı.



Sadece yeterli emir madalyonuna sahip olan kişiler girebiliyordu. Meng Hao siyah madalyonunu çıkarttığı anda hemen iyi bir muamele gördü ve rahat bir koltuğa kadar ona eşlik ettiler.



Eğer bu açık artırma katında özel kabinler kurulsaydı, Meng Hao bu siyah madalyon sayesinde o kabinlerden birine sahip olacaktı.



Meng Hao yüzünde her zamanki ifadesiyle oturdu, ardından gözlerini kapatarak zihnini yatıştırdı. Yakınında çok fazla insan yoktu, zaten açık artırmaya gelen çok fazla insan da yoktu. Bu Dongluo Şehrinde sık görülen bir durum değildi.



Siyah Topraklarda dolanan son haberden sonra insanlar gergindi. Birçok gelişimci çoktan şehirlerden kaçmıştı. O an Birleşik Dokuza ait şehirler dış dünya kadar güvenli değildi.



Ne de olsa Siyah Toprak Sarayının hedefi Siyah Toprak Gelişimcilerinin geneli değildi, Birleşik Dokuzun Klanlarıydı.



Meng Hao biliyordu ki bu şartlar altında bu açık artırmaya katılmak için gelen insanlar kendine güvenen kişiler olacaktı. Savaşın kapıda olduğunu düşününce böyle bir açık artırma bir daha kısa zamanda yapılamayacaktı. Muhtemelen savaş bitene kadar Dongluo Şehrinde bundan başka açık artırma yapılmayacaktı.



Katılmalıyım…” dedi Meng Hao kendi kendine. Bir tütsü çubuğunun yanma süresi kadar zaman geçtikten sonra açık artırma başlayacaktı. İnsanlar içeri girmeye devam ederken Meng Hao’ya doğru bir adam ve bir kadın yaklaştı.



Onlar iyice yanaştığında Meng Hao gözlerini açtı ve Dongluo Han ile güzel Dongluo Ling’i gördü. Dongluo Han’ın yüzünde kocaman bir gülümseme vardı ama Dongluo Ling sinirli görünüyordu, sanki burada olmak istemiyor gibiydi.



Burada karşılaşmamız ne kadar da hoş bir tesadüf, Yoldaş Taoist.” dedi Dongluo Han yüzünde bir sırıtışla, ona doğru yaklaştı ve yanına oturdu. “Son görüşmemizde saygı değer ismini soramamıştım. Söylemende bir sakınca var mı?



Dongluo Ling bir an tereddüt ettikten sonra Meng Hao’nun diğer yanına oturdu.



Benim naçizane soy ismim Meng.” dedi sakince. “Ben basit bir Serseri Gelişimciyim.” Dongluo Han’a bakarak gülümsedi. Adamın buraya sıkıntı çıkartmaya gelmediğini hissedebiliyordu, daha çok bazı istekleri olacak gibiydi ve konuşmak için bu anı seçmişti.



Onun burada olması aslında beklenmedik bir şey değildi, Meng Hao zaten böyle bir şey olacağını tahmin etmişti.



Kardeş Meng, mütevazı olmana gerek yok.” diye cevapladı Dongluo Han nazikçe gülümseyerek. “Senin ne kadar güçlü olduğunu düşününce, senin diğer Serseri Gelişimcilerle karşılaştırılamayacağını düşünüyorum.” Adamın bakışları daha sonra papağanın üzerine gitti ve gözlerinde belirsiz bir korku parladı.



Dongluo Ling ise Meng Hao’nun diğer yanında oturuyordu. Geldiğinden beri papağana vahşi bakışlar atıyordu. Eğer bakışlarıyla öldürebilecek olsa, onu şimdiye kadar defalarca öldürmüş olurdu.



Meng Hao hafifçe güldü ama hiçbir şey söylemedi. Dongluo Han konuşmak istediği meseleyi gündeme getirmediği sürece Meng Hao durumdan habersiz kalacaktı. Fakat, şu an avucundaki iyi şans efsununu çevirip duruyordu, aslında bunu son günlerde sürekli tekrarlıyordu ve onu hiç depolama çantasına koymamıştı.



Tam o sırada papağan sabırsızca Dongluo Ling’e baktı ve konuştu: “Ne var lan? Deli misin? Ne diye Beşinci Lorda bakıp duruyorsun? Sen de düdüklenmek mi istiyorsun?



Bunun üzerine Dongluo Ling’in gözleri kocaman açıldı ve yüzündeki damarlar şişti. Onun güzel yüzü morardı ve ayağa fırladı, patlayıcı bir güçle doluydu. O kadar öfkeliydi ki tüm vücudu titriyordu.



Hayatı boyunca bu papağanı istediği kadar kimseyi paramparça etmek istememişti. Bu yüzden Meng Hao’ya karşı olan nefreti de inanılmaz bir seviyeye ulaşmıştı.



Dongluo Han bir an boş boş baktı, ardından acı acı güldü ve tam bir şey söylemek üzereyken papağan gözlerini devirdi. “Beşinci Lord tüysüz ve kürksüz boyunlardan nefret eder.” dedi yüksek bir sesle. “Beşinci Lord aynı zamanda kürkü ya da tüyü olmayan bellerden de nefret eder. Göğsün ve kıçın güzel ama yine tüylü ya da kürklü değil. Eğer kendini bedavaya sunsan bile Beşinci Lord seni kabul etmez.” Onun yüzündeki ifade Dongluo Ling ne söylerse söylesin onu asla sevmeyeceğini söylüyordu.



O anda Meng Hao biraz sonra başının ağrıyacağını hissetti. Boğazını temizledi.



Papağanın bu sözleri Dongluo Ling’i patlama noktasına getirmişti. Gözlerinde öfke alevleri belirdi ve kontrolünü kaybetmek üzere gibiydi. Tam harekete geçmek üzereyken aniden Dongluo Han’ın yüzü karardı.



Beşinci Kız kardeş, otur!



Dongluo Ling kafasını kaldırarak ona baktı. Dişlerini gıcırdattı, klanının güvenliğini ve Dongluo Han’ın ciddi ifadesini düşündü. Hayal kırıklığı ve öfkeyle dolu olsa da yerine oturmaktan başka bir şey yapamadı. Fakat gelecekte ne olursa olsun bu iğrenç papağanı görmeyi reddetmek konusunda kesin bir karar vermişti.



Kardeş Meng’e karşı komik duruma düştük...” dedi Dongluo Han. “Lütfen kız kardeşimin düşüncesizliğine alınmayın. Aslında onu buraya getirmemin nedeni geçen günkü olay için bir özür sunmasını istememdi.”



Çok naziksin, Yoldaş Taoist Dongluo. O sadece bir yanlış anlaşılmaydı, bu konuyu gündeme getirmeye gerek bile yok.” Meng Hao gülümsedi ama içten içe tetikteydi. Klanın en sonunda onu arayacağını zaten bekliyordu. O gün sergilediği güç gösterisi ve papağanın performansı sayesinde büyük ihtimalle klana katılmak için gereken vasıfları karşılamıştı.



Fakat Dongluo Han’ın biraz önceki sözlerine bakınca, Meng Hao onun daha büyük planlarının olduğunu görebilmişti.



Benim kız kardeşimin biraz disiplin eksikliği var ve ne yazık ki klan bir karmaşayla yüzleşiyor. Kardeş Meng, sen yakışıklı ve yeteneklisin. Senle ben en başından beri iyi geçiniyoruz. Aslında ben seni bir yabancı olarak bile görmüyorum. Kardeş Meng, acaba sen…



Meng Hao’nun gözleri aniden parladı ve tam bir şey söylemek üzereyken Dongluo Ling bir kez daha ayağa fırladı.



Sen ne diyorsun Üçüncü Abi? Beni buraya özür dilemem için getirdiğini söylemiştin! Söylemek istediğin şeyi anladım ve tamamen reddediyorum! Ne senin, ne de Klanın fikirlerini önemsemiyorum, asla razı olmayacağım. Eğer beni buna zorlarsan kendimi öldürürüm! Asla kimsenin sevgilisi olmayacağım, özellikle bu utanmaz, kaba, iğrenç serserinin!” Dongluo Ling soğuk bakışlarını Meng Hao’ya çevirdi, gözlerindeki nefreti, iğrenmeyi ve hoşnutsuzluğu gizleme zahmetinde bulunmadı. “Rüya görmeyi bırakabilirsiniz. Asla kimsenin sevgilisi olmayacağıma dair bir yemin ettim, ama yemin etmeseydim bile Birleşik Dokuzda sayısız kahraman var ve sen onların tek bir tanesiyle bile kıyaslanamazsın!



Bununla birlikte Meng Hao’ya son bir küçümseyici bakış attı, ardından kıvrak beliyle döndü ve oradan uzaklaşmaya başladı. Onun narin, esnek figürü, onu gören herhangi bir adamın kalbini titretecek güzellikteydi.



Meng Hao kaşlarını çattı. Dongluo Han’ın önerisini duyduğunda zaten reddetmek için hazırlanmıştı. Fakat Dongluo Ling’in tepkisi onun gülümsemesine ve dilini tutmasına neden olmuştu. Bakışları Dongluo Han’a çevirdi.



O anda Dongluo Han kalbinden bir iç geçirdi. Bu fikir klanın kararı değildi. Aniden aklına gelen bir şeydi. Bu Meng isimli gelişimcinin bazı akıl ermez sırlara sahip olduğunu hissetmişti. Bu yüzden onu klana katılmaya razı etmek fikri kafasında şekillenmişti.



Dongluo Ling’in sert tepkisi Dongluo Han’ın acı bir gülüşle başını sağa sola sallamasına neden olmuştu. Meng Hao’ya özür diler gibi bir bakış attı ve bu meseleyi bir daha gündeme getirmedi. Bunun yerine bir süre sessizce oturduktan sonra konuşmaya başladı: “Sanırım geliş amacımı tahmin edebiliyorsundur Kardeş Meng. Siyah Topraklar bir kaosun içine düşmek üzere. Birleşik Dokuz Şehir Birliği Siyah Toprak Sarayına denk olmasa da, bizim gücümüz onlardan çok da düşük değil. Yoldaş Taoist, Birleşik Dokuza katılırsan her isteğin emir değeri görecek.”



Meng Hao hemen reddetmedi. Bir süre düşündü, ardından yavaşça konuşmaya başladı: “Hemen bir karar veremem bayım.”



Sorun değil...” diye cevapladı Dongluo Han. Aslında Meng Hao hemen kabul etseydi bu oldukça şüpheli görünecekti. İlk başta reddetmek aslında en uygun cevaptı. “Önümüzdeki günlerde Birleşik Dokuz, Siyah Toprak Gelişimcilerinden alım yapacak. Şunu bilmeni istiyorum ki Birleşik Dokuz yeni üyelere tüm içtenliğiyle muamele edecek. Siyah Toprak Sarayıyla aramızda bir savaş patlak verse de Birleşik Dokuzun kolay kolay yok edilemeyeceğini göreceksin. Kardeş Meng, kararını bekleyeceğim. Emir madalyonunu kullanarak Dongluo Klanını bilgilendirebilirsin. Ayrıca benden bir hediye olarak bu açık artırmada kullanmak üzere madalyonu kullanarak Ruh Taşı ödünç alabilirsin.



Tam o sırada açık artırma katının merkezindeki platformda çanlar çaldı. Parlak bir ışık ortaya çıktı ve platformda bir figür belirdi. Açık artırma resmi olarak başlıyordu.



Dongluo Han ellerini kenetledi ve gülümsedi, ardından açık artırma alanındaki diğer gelişimcileri de ikna etmek için oradan uzaklaştı. Tüm Dongluo Klanı, birliği desteklemek amacıyla daha fazla Serseri Gelişimci bulma çabasıyla harekete geçmişti.



Alanda çok fazla insan yoktu ama atmosfer oldukça canlıydı. Fakat, Meng Hao hemen açık artırmada diğerlerinin yarışamayacağı üç grup insan olduğunu fark etti. En fazla karanlık ifadelerle izlerler ama dillerini tutarlardı.



Bu üç grup açık artırma katının zıt konumlarına dikkatle yerleştirilmişlerdi, birbirleriyle çekişemeyeceklerdi.



Meng Hao onlara doğru baktı, ardından bir daha ilgisini onlara yöneltmedi. Nereye gidersen git her yerde gücü ve nüfuzu çeşitli seviyelerde olan gruplar olacaktı. Böyle gruplar sürekli böyle açık artırmalarda güç gösterisi yapardı.



Belki normal şartlar altında olsalardı biraz daha dikkatli olurlardı. Fakat, buranın Dongluo Şehri olduğunu ve Siyah Topraklardaki genel kaosu düşününce, böyle gruplar öncekine göre çok daha değerli hale gelmişti.



Fakat Meng Hao’nun ihtiyacı olan şey açık artırmada on tane olan Ruh Orkidesi Yaprağıydı. Siyah Toprakların ufkunda yaklaşan fırtınaya bakınca, bunun gibi yaraları iyileştirebilen tıbbi bitkiler son derece değerli olacaktı.



Buna rağmen Meng Hao yine de bir tanesini alabilmişti. Bunun ardından yedi ya da sekiz tane gelişimci aç gözlü bakışlarla onu incelemişti.



Meng Hao ise her zamanki ifadesiyle açık artırma evinin ona bitkisini teslim etmesini bekledi, bunun ardından ise ayrılmaya hazırlandı.



Açık artırmanın sonraki eşyası bir bayrak. Bu bayrak Nüve Formasyonu aşaması için uygun bir hazinedir ve onun adı Kara Günlerin Sancağıdır. O açıldığında inanılmaz bir güç salar ve ayağının altına kapkara lekeler yerleştirir. Bu bayrak hem savunma hem de saldırıda kullanılabilir ve en tuhaf şey ise Çekirdek Qi’si ile kaynaştırılabilir olmasıdır!



Bu hazine antik bir harabeden elde edildi. Dahası, size şunu garanti ediyoruz ki bu Siyah Topraklarda bu bayraktan sadece bir tane var.” Mezatçı eşyayı tanıtırken arkasından bir kadın elinde bakır bir tepsiyle çıkageldi. Tepsinin üstünde bir yumruk büyüklüğünde bir kumaş parçası vardı.



Bu sözler söylenirken Meng Hao ayrılmak üzereydi. Aniden Papağanın gözleri kocaman açıldı ve bayrağa inanamaz gözlerle bakakaldı.



Bir an sonra papağan konuşmak yerine Meng Hao’nun zihnine tiz ve inanamaz bir ses iletisi gönderdi. “Al onu! Onu almalısın! Bu senin için büyük bir şans!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44243 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr