Bölüm 344

avatar
8486 22

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 344


Bölüm 344: Altın Işığın Yüce Kilisesi!

 

Koca Kafanın kalbi acıyla doldu ama hayatını sürdürmek için yüzüne memnun bir ifade takındı ve ardından itaatkâr bir şekilde depolama çantasında küçük bir kavanoz çıkarttı.

 

Bu kavanoz bir yumruk büyüklüğündeydi ve yüzeyinde çok sayıda delik görünüyordu. Rüzgâr bu deliklerden geçerken kederli bir uğultu çıkartıyordu. Bu sesin herhangi özel bir yanı yok gibiydi ve Meng Hao kavanoza baktığında onda da eşsiz bir şey göremedi. Ruhsal Duyusuyla bile bir şey göremedi.

 

Aslında Meng Hao bu adamı öldürse ve depolama çantasını karıştırırken bu kavanoza rastlasa büyük ihtimalle onu bir müzik aleti zanneder ve önemsemezdi.

 

Yanlış anlaşılmaktan korkmuş gibi görünen Koca Kafalı Patrik hızlıca sol işaret parmağını ısırdı, ardından kavanozdaki dokuz deliğe biraz kan damlattı, bunları da belirli sırayla yapıyordu.

 

Bu Meng Hao’nun daha önce hiç görmediği bir kilit mekanizmasına benziyordu. Şu an bu kilit Patrik tarafından açılmıştı ve kavanoz siyah bir parıltı yaymaya başlamıştı. Bölgede herhangi bir rüzgâr yoktu fakat kavanoz sürekli inleme sesleri çıkartmaya devam ediyordu.

 

Aniden küçük kavanozdan büyülü sembol akışları süzülmeye başladı. Bölgede habis bir aura eşliğinde dolanmaya başladılar.

 

Meng Hao derin bir nefes aldı. Sağ elinin bir parmağını kaldırarak siyah kavanozun kendisine doğru gelmesini sağladı. Kavanoz onun avucuna kondu ve ardından onu daha dikkatli bir şekilde inceledi.

 

O sırada Meng Hao’nun heyecanı yavaş yavaş artmaya başladı. Büyülü sembollerin bir araya gelmesi uğuldayan ruh görüntüleri şekillendiriyordu. Meng Hao ona bakınca gerçekten de bunun bir çeşit miras olabileceği hissiyatına kapıldı.

 

Bu, yıllar önce bir harabede rastladığım bir hazine...” dedi Koca Kafalı Patrik, sözlerini dikkatlice seçiyordu ve hiçbir şeyi atlamamaya çalışıyordu. “Onu kafasında iki tane boynuz olan bir Şeytani Gelişimcinin vücudunda buldum. Ayrıca okuduktan sonra yok ettiğim bir de yeşim kayış vardı. Bu kayışta Habis Rüzgâr kavanozunu kullanma yöntemi tarif ediliyordu. Ayrıca Şeytani Gelişimcinin Dördüncü Dağ diye bir yerden geldiği ve ölmeden önce mirasını devretmek istediği yazıyordu.

 

Eğer Koca Kafalı Patrik Dördüncü Dağdan bahsetmeseydi, Meng Hao hala şüphelenmeye devam edebilirdi. Ama bu terimi duyduğu anda gözlerinden belirsiz bir titreşme yayıldı.

 

Dokuz Dağ ve Denizle ilgili meseleler sıradan gelişimcilerin bilmesine imkân olmayan şeylerdi. Meng Hao’nun düşüncesine göre bu konuda bilgi sahibi olan insanlar kesinlikle son derece nadirdi.

 

Hiçbir tepki vermeden küçük kavanozu topladı ve ardından Koca Kafalı Patriğe baktı.

 

Adam bunun üzerine gerilerek hızlıca konuşmaya devam etti: “Yoldaş Taoist, ben etraftayken Üç Büyük Tarikatın Hazine Köşkleri güvende olacaktı. Ama diğer iki Tarikatın Patrikleri öldüğü için öğrencilerin hazineleri paylaşmaya kalkması uzun sürmeyecektir. Bayım, sizce de oraya mümkün olduğunca hızlı bir şekilde gitmemiz gerekmiyor mu?

 

O anda, uzaklardan yüzlerce ışık ışını yaklaşmaya başladı. Bu kadar çok sayıda insanın etkileyici görüntüsü Koca Kafanın daha da gerilmesine sebebiyet verdi.

 

Meng Hao’ya karşı olan korkusu bundan daha büyük olamazdı. Endişesi kalbinin derinliklerine kadar işlemişti; eğer zamanda geri gidebilseydi, kesinlikle bu insanüstü varlığı kızdırmazdı.

 

Eğer onu bir şekilde kızdırmış olsa da, kesinlikle adamın büyü formasyonunu kırma girişiminde bulunmazdı. Aslında kendi hayatını kurtarabilmek adına diğer iki Patriği bile hemen öldürebilirdi.

 

Meng Hao tek bir bakışla adamın aklından geçenleri anlayabiliyordu. Biraz düşündükten sonra başını aşağı yukarı salladı.

 

Koca Kafa rahatlayarak bir iç geçirdi, ama sonra aniden tekrar gerildi. Gerçekten de diğer iki Tarikatın öğrencilerinin hazinelere dadanacağından endişelenmişti. Biraz sonra Meng Hao ile birlikte prizmatik ışık ışınlarına dönüşerek Dongluo Şehri bölgesine doğru fırladılar.

 

Bir kaç gün sonra Dongluo Şehrinin biraz uzağında karlı beyaz bir dağı kaplayan parlak sarı bir kalkan göründü. Dağın beyazlığı ile kalkanın sarılığı birbiriyle harmanlanınca aykırılığa rağmen ortaya son derece güzel bir görüntü çıkmıştı.

 

Meng Hao dağın dışında havada süzülüyordu. Bizzat kendisi saldırı yapmadı. Hayır, saldıranlar Koca Kafa ile bir zamanlar Siyah Dağın dokuz üyesinden biri olan kel gelişimciydi. Onlar Meng Hao’yu takip eden yüzlerce diğer gelişimciyle birlikte gökyüzünü doldurmuşlardı. Dört bir yandan gümbürtüler yankılanıyordu.

 

Koca kafa elinden geleni yapıyordu. Gözleri kan çanağına dönmüştü, kalkanı kıramayıp içeri girememekten korkuyordu. Kel gelişimci de aynı düşüncelere sahipti ve kesinlikle Meng Hao’ya bir şekilde yaranmak istiyordu. İkili adeta rekabet ediyormuş gibi bildikleri bütün teknikleri kullanmışlardı.

 

Böyle iki güçlü adamın saldırıları ve yüzlerce diğer gelişimcinin desteği karşısında bu önemsiz Büyük Tarikat sadece bir tütsü çubuğunun yanma süresi kadar direnebilmişti. Ardından kalkan sarı parçalara dağılarak yerle bir olmuştu. Kalkanın dağılmasıyla birlikte aşağıdaki dağın beyazlığı kendini ortaya koymuştu.

 

Katliama gerek yoktu, kalkan kırıldıktan sonra Han Nehri Tarikatının neredeyse yüze yakın Gelişimcisi hemen Meng Hao’ya sadakatini sundu.

 

Dahası, saygılı bir şekilde Tarikatın servetini ve hazinelerini ona teslim ettiler. Meng Hao o sırada neredeyse altı yüze kişiye ulaşan grubuyla birlikte diğer Büyük Tarikata doğru yola çıktı.

 

Hızları inanılmazdı ama bu sefer biraz dirençle karşılaşmışlardı. Bu direncin kaynağı vücudunda üç tane totem dövmesi olan orta yaşlı bir adamdı. O oldukça uzundu ve saldırılarına bir dağ ve nehrin hayali görseliyle birlikte kıpırtılı Zehirli Sel Ejderhası eşlik ediyordu. Tam herkes sadakatini sunduğu anda bu adam sinsi bir saldırıya kalkışmıştı. Rehin olarak kullanmayı düşündüğü diğer birçok öğrenciyi anında öldürmüş ve daha sonra kaçmaya yeltenmişti.

 

Tam mühürleme büyüsünü kırarak kaçmaya çalışırken Meng Hao’nun gözleri soğukça parladı. İleri doğru fırladı ve göz açıp kapayıncaya kadar adamın karşısında beliriverdi. Ona hafifçe tek bir yumruk indirdi.

 

Havayı bir gümbürtü sesi doldururken adamın ağzından kanlar saçıldı. Gözleri şiddetli bir nefretle doldu ama daha herhangi bir büyülü teknik kullanamadan Meng Hao’dan bir yumruk daha yedi. Meng Hao onu öldürmedi, bunun yerine gelişim merkezinin kontrolünü eline aldı ve ardından onu yere indirdi.

 

En sona kalan Tarikatta, Tılsım Tarikatında ise herhangi bir problem yaşanmadı. Koca Kafalı Patrik orada bulunduğundan aşılması gereken bir savunmayla karşılaşmadılar ve Tarikatın yüz kadar gelişimcisi Meng Hao’yu saygıyla karşıladı.

 

Tılsım Tarikatının ana kapısı dağlarla çevrelenmiş geniş bir havzada bulunuyordu. Tarikat sessiz ve huzurluydu, düzenli bir yapılanması vardı. Meng Hao bunu görünce şimdilik buraya yerleşmeye karar verdi.

Bir kaç gün sonra Papağan ve Et Peltesi kendilerine geldiler. Papağan karşısında yaklaşık yedi yüz kadar gelişimci görünce son derece heyecanlanmıştı. Kanatlarını çırptı ve tiz ciyaklamasıyla gelişimcileri eğitmeye başladı.

 

Et Peltesi ise miskin miskin gözüne kestirdiği birinin kafasına uçtu ve her zamanki gibi Papağanla alay etmeye ve onu eleştirmeye devam etti.

 

Meng Hao gökyüzünden rastgele düşen yıldırımları sordu. Fakat bu konuyu her gündeme getirdiğinde ikili birbirlerine hızlıca bir bakış atıyorlar ve ardından aniden ortadan kayboluyorlardı.

 

Meng Hao en sonunda Papağanı bilerek kışkırtma yoluna gitti. Onun gururuna laf edilince Meng Hao’nun yüzünde çirkin bir ifadenin belirmesine neden olan bazı sözler sarf etti: “Ne olmuş!” dedi. “Beşinci Lord Göksel Felaketi geciktirdi. Tabii ki bazı yıldırımlar arada sırada gökyüzünden kayacaktır. Onlar seni öldürmez; sadece ufak bir yıldırım, ne olacak!

 

Bununla birlikte papağan kanatlarını çırparak oradan ayrıldı ve Meng Hao’yu eskiden Koca Kafaya ait olan kapalı meditasyon odasında yalnız bıraktı.

 

Zaman hızla akıp giderken yarım ay geride kaldı. Bu yarım aylık sürede Altın Işık Patriğinin şanı tüm Siyah Topraklar bölgesinde yükselmeye devam etti. İsim çok uzaklara kadar yayılmasa da bütün yerli gelişimciler bu ismi öğrenmişti.

 

Ortaya atılan efsaneye göre Altın Işık Patriği Gelişimciler öldürmeyi seviyordu. Tao Sütunlarından içki içiyor, Çekirdeklerini tüketiyor ve akla gelebilecek bütün habis eylemleri gerçekleştiriyordu. Bu tarif giderek abartılmaya devam etmiş ve en sonunda artık onun ismi geçtiğinde insanların yüzleri korkuyla bembeyaz olur hale gelmişti.

 

Altın Işık Patriği, vahşi bir gelişimci ve bir neslin lideri... Artık bölgede hakim güç olarak kök salmış durumdaydı.

 

Siyah Topraklardaki insanlar giderek endişelenmeye başlamışlardı. On gün önce Birleşik Dokuz Şehirlerden geriye kalan sekiz Klandan biri aniden Siyah Toprak Sarayı tarafından saldırıya uğramıştı. Bu tam anlamıyla bir soykırım olmuş ve bir gecede şehir el değiştirmişti. Ardından Siyah Toprak Sarayı tüm Siyah Topraklar genelinde bir emir çıkartmıştı.

 

Bu emre göre Siyah Toprak Sarayı artık Siyah Topraklardaki tek egemen güçtü. Birleşik Dokuzdan geriye kalan yedi klanın ise kökü kazınacaktı.

 

Büyük bir savaş gerçekten başlamıştı!

 

Bu kaos ve genel gerginliğin arasında Meng Hao’nun kanatlarının altı aniden tıpkı bir güvenli bölge haline gelmişti. Onlara katılan gelişimcilerin sayısı giderek artıyordu ve katılanlara bazı Nüve Formasyonu Gelişimcileri de dâhildi.

 

Yarım aylık süre zarfında tüm bunlar olurken, Dongluo Şehri giderek boşalmıştı. Aniden Meng Hao’ya ve onun yaklaşık bin kişiden oluşan kuvvetine tıpkı avına bakan kaplan gibi bakmaya başlamışlardı.

 

Bir kaç gün sonra ‘Altın Işığın Yüce Kilisesi’ ifadesi yayılmaya başladı. Dongluo Klanının dışında, Dongluo Şehri bölgesindeki en güçlü kuvvet haline gelmişlerdi.

 

Bu savaş hali durumunda Meng Hao’nun neredeyse bin kişilik kuvveti büyümeye devam etti. Meng Hao, artık bölgede tamamen sözü geçen bir kişi haline gelmişti!

 

Aslında Meng Hao bu gelişmelerin tam olarak farkında değildi. Papağan ve Et Peltesi daha fazla gelişimci kazanma konusunda oldukça istekli gibilerdi. Bin kişiyi aynı anda yolundan çevirmek Et Peltesinin daha önce hiç yapmadığı bir şeydi ve bunu başarmak müthiş bir şey olacaktı.

 

Papağan içinse bin kişinin aynı anda Beşinci Lorda iman edip sonsuz hayat kazanmaya dair sözleri söylemesi vücudundaki bütün tüylerin dikilmesine neden oluyordu.

 

Bir kaç günde bir gökyüzünden yıldırımların düşeceğini ve Meng Hao’ya doğru fırlayacağını çoktan unutmuş gibi bir hali vardı.








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr