Bölüm 345

avatar
8390 20

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 345


Bölüm 345: Lotus Kılıç Formasyonu!

 

Boom!

 

Bir sabah erken saatlerde zarif havzanın üzerinde, binaların birinin dışında bir yıldırım kendini gösterdi.

 

Binanın çatısı çoktan gitmiş, yok olmuştu. Her yerde kara küller görülüyordu. Şu an o alanda yaklaşık bin kadar gelişimci vardı ve hepsi de artık az çok yıldırımlara alışmıştı.

 

Papağan havada süzülürken gökyüzüne doğru baktı ve acıyan bir iç geçirdi, bunun ne kadar işe yarar olabileceğini düşündü. Bunun ardından kararlılıkla dolu bir şekilde daireler çizerek Göksel Büyü Formasyonu konusunda gelişimcileri eğitmeye gitti.

 

Bu formasyon temelinde insanları kullanır! Yüzlerce kişiyle Nüve Formasyonunu şok edebilirsiniz. Binlercesiyle Gelişen Ruhu başarısızlığa uğratabilirsiniz. On binlercesi karşısında ise Ruh Bölme bir bok yapamaz! Milyonlarca kişiyle Ölümsüzleri sarsabilirsiniz! Beşinci Lord eskiden Dokuz Büyük Dağ ve Denizi ezip geçerken hiç kimse ona boyun eğmeyi reddedemedi!” Papağanın gözlerinde özlem dolu bir bakış belirdi ve zaferle dolu geçmişini hatırlayarak bir iç geçirdi. Ardından gelişimcileri eğitme konusunda çabasını iki katına çıkarttı.

 

Biraz önce yıldırımın çarptığı binanın içinde Meng Hao’nun yüzü çirkindi. Ama yüzü daha çirkin olan ise son demlerini yaşıyormuş gibi görünen Li Klanı Patriğiydi.

 

Sen benim atamsın!” diye inledi, ruh şekillenmesi titriyordu. Sanki delirmenin eşiğine gelmiş gibiydi. “Benim atamsın, tamam mı? Bırak beni artık… Artık dayanamıyorum. Yıldırımın beni ikiye bölmesine izin ver, tamam mı?”

 

Meng Hao hiçbir şey söylemedi. Li Klanı Patriğinin ruh şekillenmesini bir kenara koydu, ardından gökyüzüne doğru baktı. Gökyüzü berrak ve tamamen yıldırımdan yoksun gibi görünüyordu. Artık bu duruma karşı tamamen hissizleşmiş olmasa da biraz alışmıştı.

 

Biraz pratik yaptıktan sonra Li Klanı Patriğini daha hızlı çıkartmak için bazı yöntemler geliştirmişti. Şu an bir çeşit önsezi geliştirmiş haldeydi, yıldırım ortaya çıktığı anda, Li Klanı Patriğini hemen çağırıyordu.

 

Meng Hao mevcut durumda ilk başta tam bir başarı durumuna ulaşmamıştı. Fakat tehlikeli eğitim yöntemi işe yaramış ve kısa sürede bu tekniği neredeyse her seferinde kusursuz bir şekilde kullanır hale gelmişti.

 

Bu şartlar altında Meng Hao’nun yıldırım önsezisi yavaş yavaş bir çeşit içgüdü haline dönüşmüştü.

 

O sırada, Meng Hao yüz ifadesini tam anlamıyla sakin tutamıyordu, Li Klanı Patriği kadar olmasa da hala biraz acı çekiyor gibiydi. Meng Hao titreyen vücudu, soluk yüzü ve hareket edemeyecek haldeki vücuduyla önünde uzanan orta yaşlı adama doğru baktı. Bu adam Li Klanı Patriğinden bile daha kötü haldeydi.

 

Bu Gelişimci Siyah Topraklardan değil, Batı Çölündendi. Bu adam Meng Hao’nun daha önce ele geçirdiği üç totem dövmeli adamdan biriydi. Onu buraya getirmiş, mühürleyerek hareketsiz bırakmış ve onun üzerinde çalışmaya başlamıştı.

 

Meng Hao çalışma yapmayı seviyordu. Eskiden bir bilginken kitaplara çalışmayı severdi. Gelişim dünyasına girdikten sonra da büyülü tekniklere çalışmış ya da simya konusunda kafa yormuştu.

 

Ne zaman olduğu önemli değildi, elinde biraz zamanı olduğu sürece bunu bir şeylere çalışarak geçirecekti. Bu durum daima onun kavrayışını ileri taşıyan bir şeydi.

 

Fakat hayatında ilk defa bir insan üzerinde çalışıyordu.

 

Meng Hao üç gündür bu adamın içine ve dışına çalışıyordu. Ne zaman anlamadığı bir alanla karşılaşsa, orayı kesip biçiyor ve anlayana kadar ona odaklanıyordu.

 

Meng Hao bu üç günlük süreçte onu oldukça heyecanlandıran birçok şey öğrenmişti. Fakat bu durum orta yaşlı adam için tam bir kâbustu, sanki cehenneme düşmüş gibiydi. Bu hissiyatı tarif etmek güçtü. Onun kayıtsızlığı perişanlığa, küfürlere ve deliliğe dönüşmüştü. En nihayetinde de inlemeye başlamış ve Meng Hao’nun gerçekten de gelişim dünyasındaki en korkunç insan olduğuna inanmıştı.

 

Meng Hao o sırada gelişimcinin kanına çalışıyordu. Adamın kesikler ve kabuk bağlamış yaralarla dolu olan koluna doğru uzandı. Bazı kısımlarında etleri bile alınmıştı. Meng Hao adamın koluna uzun bir çizik attı ve ardından biraz kan aldı.

(DN: Bizim Kayserili bildiğin çılgın bilim adamı olmuş :D Sitede bir tane daha çılgın Kayserili var, ama onun konumuzla alakası yok :D)

 

Ardından bu kanı hap ocağına yerleştirerek onu arıtmaya başladı.

 

Adamın yüzü bembeyazdı, gözleri yorgunluk ve umutsuzlukla doluydu. Bu muamelenin daha ne kadar süreceğini bilmiyordu ve artık zihni çökmenin eşiğine gelmişti. Aslında önceki gece Meng Hao onun beynine çalışmaya hazırlandığında, korkudan gözlerinden yaşlar sızmıştı.

 

O anda Meng Hao tereddüt etmiş ve ardından bundan vazgeçmişti.

 

Meng Hao Batı Çölü Gelişimcilerinin totem dövmelerine daima ilgi duymuştu. Onca analizin ardından bu totem dövmelerinin tıbbi haplara benzer, gelişimcinin vücudunun dışından gelen bir güç barındırdığı sonucuna ulaşmıştı.

 

Örneğin totemler kullanılarak Qi Yoğunlaştırma aşamasından Temel Kurulum aşamasına, onun ardından ise Nüve Formasyonuna ulaşılabilirdi. Bu kavrayış Meng Hao’ya oldukça aydınlanma kazandırmıştı.

 

Meng Hao uzun zamandır Orta Yetkin Nüve Formasyonu aşamasından Geç aşamaya ilerleyebileceğini hissetmişti. Bu hissiyat giderek şiddetlenmiş ve en sonunda Geç Nüve Formasyonuna ilerlemek için Göksel Felaketinin tamamen üstüne çökmesine izin vermesi gerektiğini fark etmişti. Onu aşmayı başardıktan sonra Geç Nüve Formasyonuna geçebilecekti.

 

Fakat onun ardından Gelişen Ruh aşaması konusunda kendine güveni oldukça azdı. Gelişen Ruh aşaması gerçek anlamda çok az kişinin adım atabildiği büyük bir basamaktı.

 

Yıllar boyunca birçok gelişimci Geç Nüve Formasyonu aşamasına ulaşabilmişti. Fakat çok azı Gelişen Ruha ilerleyebilmişti. Dünyada çok sayıda Gelişen Ruh Gelişimcisi görünse de bunun sebebi onların ömürlerindeki engin artıştı. Aslında her nesilden çok az sayıda gelişimci bu aşamaya ilerleyebiliyordu.

 

Meng Hao için en kritik etkenlerden birisi Yüce Ruh Yazıtının Altın Çekirdek ile ilgili kısmının eksik olmasıydı. Uygun teknik olmadan Yetkin Gelişen Ruhu elde etmek zor olacaktı.

 

Aynı zamanda el kitabını da büyük ihtimalle elde edemeyecek gibiydi. Onun nerede olduğuna dair bir fikri yoktu. Fakat Meng Hao’nun içinde Batı Çölü Gelişimcilerinin totemlerinin, onun kendi Yetkin Gelişen Ruh yolunu yaratabilmesine olanak sağlayacağına dair güçlü bir his vardı.

 

Meng Hao yavaşça bir sise dönüşen hap ocağının içindeki kana odaklandı. Kan en sonunda yok oldu ve bunun üzerine gözlerinde parlak bir ışık belirdi. “İlginç. Kanda hiç totemik aura yok.

 

Deri, kas, kemik ve kan. Bunların hepsi de tamamen sıradan!” Meng Hao bir süre düşünceli şekilde oturdu ve ardından karşısındaki adama doğru baktı. Adamın kalbi titredi ve tam ağzını açıp Meng Hao’ya yalvaracakken Meng Hao’nun sağ eli adamın kolundaki totem dövmesine düştü.

 

Bu totemde aynı zamanda Dokuzuncu Dağ ve Denizin Özü olarak da bilinen zayıf Şeytani Qi izleri mevcut.” Meng Hao’nun eli tekrar havaya kalkarken adamdan bir feryat yükseldi. Totem dövmesi yavaşça derisinden ayrılırken, en sonunda tamamen sökülerek Meng Hao’nun elinde tıpkı bir deri parçası görünümünde kaldı. Ayrılmanın ardından dövme hızlıca yok olarak tamamen ortadan kayboldu.

 

Demek gelişimcinin vücudundan ayrıldıktan sonra totem kayboluyor.” Meng Hao kaşlarını çattı. “Totem tam olarak ne? Gök ve yerin bir çeşit yüce şeytan tezahürü mü?

 

Meng Hao dışarı baktığından akşam vaktinin çöktüğünü ve gökyüzünün bulutlarla dolduğunu gördü. Kafasında birçok soru dönüp durdu ama hiçbirinin cevabı yoktu.

 

Meng Hao bir süre sonra elini salladı ve orta yaşlı gelişimcinin bağlama mührünü ortadan kaldırdı. Adam titreyerek ayağa kalktı. Hemen ellerini kenetledi ve Meng Hao’ya baş selamı verdi, bu sırada şiddetli bir şekilde titremeye devam ediyordu.

 

Gidebilirsin.” dedi Meng Hao soğukkanlılıkla.

 

Adama bu sözler sanki Göksel bir varlığa aitmiş gibi geldi. Kalbi öylesine bir minnettarlıkla dolmuştu ki neredeyse ağlama üzereydi. Hemen oradan çıktı ve olabildiğince hızlı bir şekilde bu kâbus topraklarından uzaklaşmaya çalıştı.

 

Biraz zaman geçtikten sonra Meng Hao başını eğdi ve güldü. “Sanırım kendimi aştım.” diye mırıldandı. “Şeytani Qi bahşetme gücüm var, ama totemleri anlamam için biraz zamana ihtiyacım var. Tam aydınlanmayı kısa bir sürede kazanamayacağım.” Fakat buna rağmen gözleri kararlılıkla parladı; totemleri anlama arzusundan vazgeçmeyecekti.

 

Depolama çantasına vurarak kenarları düz olmayan, yumuşak, kumaş benzeri toprak sarısı şerit şeklinde bir kâğıt çıkarttı.

 

Bu onun Altın Işık Patriği olmasına yol açan olaylar zincirinin başlamasına neden olan, Papağanın açık artırmadan çalmasına yardım ettiği bayraktı. Papağan uyandıktan sonra Meng Hao’ya onu arıtmada yardım etmişti.

 

Siyah Topraklardaki büyülü sembollere dair aydınlanma kazanmama yardım edebilecek, bir Ölümsüz tarafından kullanılan tılsım. Bunun kesinlikle çok yardımı dokunacak.” Meng Hao kâğıdı okşarken artık Altın Işık Patriği olmasıyla birlikte takipçilerinin Göksel Toprak aramak için yayıldıkları bölgenin ne kadar arttığını düşündü. Aranan bölge bariz bir şekilde öncekinden çok daha büyüktü.

 

Ona çok miktarda Göksel Toprak getiriliyordu. Şu an tek yapması gereken toprağı bu tılsımlı kâğıda dokundurmaktı, bunun ardından kâğıt hemen toprağın aurasını emecek ve geriye sadece sıradan toprak bırakacaktı.

 

Aurayı emdikten sonra kâğıdın üzerinde yavaş yavaş bir mühür şekline bürünen büyülü semboller belirecekti.

 

Meng Hao yeterince zaman geçtikten ve yeterince toprak toplandıktan sonra kâğıdın üzerinde daha fazla büyülü sembolün belireceğinden emindi. Sembollerden daha fazla aydınlanma kazandıkça kesinlikle bazı şok edici kutsal beceriler kullanabilecekti.

 

Bu yolla, Gelişen Ruh aşamasına hazırlık için tamamen eşsiz Göksel Büyüye sahip olmayı planlıyordu!

 

Sonraki günün şafağında Meng Hao tılsımlı kâğıdı bir kenara koydu ve ardından Tahta Zaman Kılıcını çıkartarak onu daha fazla arıtmaya başladı. Siyah Topraklara geldiği günden beri inatla bu kılıç üzerinde çalışıyordu ve şu an onun içinde üç tane altmış yıllık Zaman Döngüsü bulunuyordu.

 

Buna ek olarak, depolama çantasında içinde iki tane altmış yıllık döngü barındıran çok sayıda Bahar ve Güz ağaçları vardı.

 

Tek altmış yıllık döngü içeren bir Zaman Hazinesi işlemek çok zor değil...” diye düşündü. “Sadece biraz çaba gerektiriyor. İki tane altmış yıllık döngü içinse sadece yüzde otuz başarı şansına sahibim. Başarısızlık bütün kaynakların boşa gitmesi anlamına geliyor. Ama bu çok da büyük bir kayıp değil. Asıl korkutucu olan üç tane altmış yıllık döngüye sahip Zaman hazineleri. Başarı şansım sadece yüzde bir bile değil. Bakır ayna olmasa muhtemelen öyle bir şeyi tüm hayatım boyunca bile yaratamazdım.” Meng Hao elindeki kör edici bir mavi ışık yayan kılıca baktı. Onun yüzeyi akan bir su gibiydi ve kılıcı havada savurmak dalgaların yayılmasına neden oluyordu. Bu dalgalar ise hemen çevredeki yapıların eskime belirtileri göstermesine neden oluyordu.

 

Meng Hao tam kılıcı yerine koyacakken aniden kafasını kaldırdı ve uzaklardaki bir şeye doğru baktı. Kaşları çatıldı.

 

Demek Dongluo Klanı gerçekten de kendini tutmayacak...” diye mırıldandı. Ruhsal Duyusunu dışarı göndererek Papağanı buldu ve ona bazı önemli bilgiler aktardı. Daha sonra vücudu bulanıklaşmaya başladı ve çift görüntüler peyda oldu. Biraz sonra ikinci bir Meng Hao ortaya çıktı. Birisi yerde bacaklarını çaprazlamış oturuyorken diğeri yavaşça zeminin içine doğru battı.

 

Meng Hao’nun sağ elini sallamasıyla birlikte on tane Tahta Zaman Kılıcı onun yer altı odasından fırlayarak yukarıda daireler çizmeye başladılar.

 

Kılıçların uçları dışarı doğru bakıyordu ve dönerken lotus çiçeği şeklinde bir burgaç şekillendirmeye başladılar. Lotus şekilli kılıç formasyonundan yayılan güç, Meng Hao’nun içinde bulunduğu binanın çürümeye başlamasına neden oldu. Kısa süre sonra ondan geriye sadece küller kaldı. Bölgedeki tüm aura kısa sürede kadimlik ve eskimişlikle dolmaya başladı. Bin civarı gelişimcinin kalpleri ve zihinleri titredi. Hemen etrafa dağılarak kocaman açılan gözleriyle kafasının üzerinde devasa bir lotus dönen, bacaklarını çaprazlayarak oturmuş Meng Hao’ya baktılar. Havzada, onun etrafındaki her şey çürümeye başlıyordu.

 

Tam o sırada ay yükseldi. Ay ışığının hüzmeleri kılıçların üzerine düşünce onların gümüş bir parıltı yaymasına sebep oldu. Kılıçlar yeni açan bir lotus gibiydi, tuhaf ve güzeldi… Bu sahneyi gören herkes onu hayatlarının sonuna kadar unutamayacaklardı.

 

Lotus dalgalanırken onun altındaki Patrik kafasını kaldırdı ve soğukkanlı, yankılanan bir sesle konuştu: “Bu benim Zaman Kılıç Formasyonum!

——








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44234 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr