Bölüm 350

avatar
8150 20

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 350


Bölüm 350: Zamanın Yenilmezliği



Zaman nedir…?



Yıllar geçse de Dongluo Han o gün altın yeşil yaprağın tepesinde dururken gördüklerini asla unutamayacaktı. Gözleri boş bakıyordu ama zihni uyanık haldeydi. Vücudunun yaşlanmaya başladığını gördü. Etrafındaki yeşil yaprakların giderek yıprandığını ve yaşlandığını gördü. Etrafındaki toprakların eskidiğini gördü.



Lotus Kılıç Formasyonu dönerken ve gücünü dışarı yayarken Meng Hao pusun tepesinden aşağı doğru bakıyor, kullandığı zaman gücünün etkisini gözlemliyordu.



Zaman gücü… Bir yandan gök ve yerde nihai bir esnekliğe sahip olan bir şeydi, diğer yandan ise yüce bir yenilmezliğe sahipti.



Hiçbir insan, hiçbir canlı ya da hiçbir varlık zamanın nazik saldırısı karşısında duramazdı. İster büyü formasyonu ya da kutsal beceriler, istersen de hayali ya da somut eşyalar kullan. Tüm bunlar yenilmez, ezici zaman karşısında bozulmaya uğrayacaktı.



Ve bu daha sadece Zaman Kılıçlarıyla yapılan tek bir Lotus Kılıç Formasyonuydu. Kılıçlardan sadece bir tanesi üç tane altmış yıllık döngüye sahipti; diğerleri ise tamamlanmamış haldeydi. Eğer bütün Zaman Kılıçları üç tane altmış yıllık döngüye sahip olsaydı, bu kombinasyon bin sekiz yüz yıllık zaman gücüne denk olacaktı. Bu da gökleri şok etmeye, yeryüzünü sarsmaya yeterli olacaktı.



Bu zamandı!



O anda çevredeki serseri gelişimcilerin nefes almaya bile güçleri kalmamış gibiydi. Şaşkın gözlerle zemine baktılar. Zemin biraz sarıydı, tıpkı yavaş yavaş çürümeye yüz tutmuş eski bir resim gibiydi.



Pusun içinde, Meng Hao’nun kontrolü altındaki Dongluo Klanı üyeleri kendilerine gelmeye başlamışlardı. Ama o anda kendilerine gelmemeyi istemişlerdi. Çünkü akılları yerine geldiğinde kendilerini yaşlanmanın eşiğinde bulmuşlardı.



Dongluo Ling ellerine baktığında onların kırışıklıklarla dolu olduğunu gördü. Vücudu kurumuştu. Tek yapabildiği şey boş boş bakmaktı.



Dongluo Şehrini saran yeşil yaprak kalkanı çürümeye devam ediyordu. O sırada kırılma belirtileri göstermeye başlamıştı ve kalkanın bazı yerleri artık şehri kaplayamıyordu. Pus içeri akmaya başladı ve bununla birlikte zaman gücü ve aşırı tesirli zehir de onu takip etti.



Bu olay şehrin içinde şiddetli bir korkuya neden oldu; bütün Dongluo Klanı Gelişimcileri kalplerinib ve zihinlerinin titrediğini hissettiler.



Daha herhangi bir karşı önlem alamadan pus şiddetle çalkalanmaya başladı. Papağan aniden pusun içinden dışarı fırladı, havaya uçtu ve keskin bir çığlık attı.



Onun altındaki pus siyah duman sütunlarına dönüşmeye başladı. Neredeyse beş bin metre çapındaki devasa pus yüzlerce siyah duman şeridi şekline bürünerek fırladı ve Papağanın etrafında dönmeye başladı. Onların içinde binden fazla Altın Işık Kilisesi Gelişimcisi vardı. Gelişimcilerin gözleri kapalıydı ve siyah dumanla sarılmışlardı, sanki büyü formasyonunun bir parçası haline gelmişlerdi.



Titreyen izleyicilerin bakışları altında siyah duman hızla toplandı ve devasa siyah bir kuzgun şekline büründü!



Kuzgunun vücudundan siyah bir aura yayıldı. Kuzgun öyle keskin bir çığlık attı ki sanki bu ses yaşamın gözlerini kapatmasına, ölümün ise gözlerini açmasına neden olmuştu. Ses gök ve yerde yankılandı, ardından Dongluo Şehrine tıpkı göklerden düşen bir meteor gibi sertçe çarptı.



Bu görüntü kalabalıktaki bazı insanlar için tanıdıktı. Dongluo Şehrinde geçmişteki bir gece vaktinde buna son derece benzer bir şey görülmüştü.* O yine buradaydı; fakat insanların bu sefer hissettikleri güç öncekine göre çok çok daha fazlaydı.

 

R.N: Burada Beşinci Lordun Dongluo Şehriyle ilk savaşından bahsediyor 329.bölüm.



Siyah kuzgun uğultular eşliğinde Dongluo Şehrinin yeşil yaprak kalkanına doğru ilerlerken insanlar bunu dehşet içinde izlediler.



Muazzam, kulakları sağır eden bir gümbürtü havayı doldurdu. Savunma kalkanı zaten zayıflatılmıştı. Şimdi ise kalkan titredi ve üzerine gelen kuvvete direnemeyerek aniden yerle bir olmaya başladı.



Kalkan patladığında Dongluo Şehrindeki çok sayıda ağaç da yerle bir olmaya başladı. Yapraklar paramparça oldu. Kalkan… Tamamen yok oldu!



Aynı sırada siyah kuzgun da dağılmaya başladı; engin bir pusa dönüşerek bir kez daha Dongluo Şehrini sardı.



Hava patlamalarla birlikte acınası çığlıklarla doldu. Aşırı tesirli zehir ile birlikte zaman gücü tüm şehri silip süpürdü. Pusun dışarısında her yere bir sessizlik hakimdi. Hiç kimse konuşmuyordu. İzleyici konumundaki yüzlerce gelişimci olayı boş gözlerle izliyor, kafaları dönüyordu. Biraz önce yaşananlar zihinlerine bir daha asla kaybolmayacak şekilde kazınmıştı.



Dongluo Şehrinin içindeki iki Gelişen Ruh Kıdemlisinin yüzleri soluktu. Etraflarını saran engin pus yüzünden yoldaş klan üyelerini göremiyorlardı. Tek duyabildikleri şey etrafta yankılanan kan dondurucu feryatlardı.



Onlar Gelişen Ruh Gelişimcileriydi. Etraftaki diğer gelişimcilere nazaran gücün zirvesindeydiler. Fakat bu büyü formasyonunun içinde hareket bile edemiyorlardı. Hangi kutsal becerilerini kullanırlarsa kullansınlar ne kaçabiliyorlar, ne de pusu aşabiliyorlardı.



Yaşlı adamların zihinleri öfkeyle doldu, ama bu öfkeleri büyü formasyonu karşısında çaresizdi.



İlk gün nasıl çıkacaklarına dair bir fikir bulabileceklerini hissettiler. İkinci gün de bu durum geçerliliğini korudu. Aslında beşinci güne kadar iyimserliklerini sürdürdüler. Fakat o günden sonra yoldaş klan üyelerinin kan donduran feryatlarını duymaz oldular. Adamlar umutsuzlukla doldu ve ifadeleri tamamen delirmişlik belirtileri gösterdi.



Çehreleri beş günden fazla süredir zaman gücü tarafından saldırı almıştı. Onlar Gelişen Ruh Gelişimcileriydi ama bu saldırıların yol açtığı değişimlere karşı koyamazlardı.



Altıncı günde Dongluo Şehrini kaplayan pus aniden kalkmaya başladı. Pus şehirden ayrıldı, artık onun içini doldurmak yerine etrafını sarmıştı. İçeride tek bir pus zerresi kalmamıştı.



O anda Dongluo Şehrinin içindeki harabiyet gözler önüne serildi. Ağaçlar, yapraklar, tüm her şey yüzlerce yıl yaşlanmış gibiydi.



Şehirde sadece üç kişi kalmıştı. Onlar Dongluo Klanının Gelişen Ruh Kıdemlileriydi. Pusun içine daha önce hapsolan kıdemli, pus kalktığı anda etrafına şaşkın şaşkın bakakalmıştı. Hemen nefesi daralmış ve gözleri dehşetle dolmuştu.



Olayın başından sonuna kadar hala kendini Altın Işık Kilisesinin yerleşim yeri olan havzada sanıyordu. Ancak şu an aslında savaşın nerede gerçekleştiğini fark etmişti.



Aynı sırada gözü diğer iki kıdemliye takıldı. Hepsi de birbirlerine baktılar, ardından sessizce pusun içinden uzun adımlarla çıkan Meng Hao’ya doğru kafalarını kaldırdılar.



Onu gördükleri anda üçü de bulanıklaşmaya başladı, gerektiği anda küçük ışınlanmayı kullanmaya hazırlardı. Artık Meng Hao kendini gösterdiğine göre adamlar her şey için hazırlanmaya karar vermişlerdi.



Meng Hao üç yaşlı adama baktı, ardından sağ elini kaldırdı. Hemen pusun içinden yüzlerce figür çıkmaya başladı. Onlar bilinçsiz Dongluo Klanı üyeleriydi ve pus tarafından dışarı itiliyorlardı.



Bu insanların ortaya çıkışı üç yaşlı adamın küçük ışınlanma kullanma düşüncelerinden vazgeçmelerine neden oldu. Bütün klan üyeleri buradayken risk almayacaklardı.



Oldukları yerde sessizce durdular.



Yeter bu kadar.” dedi Meng Hao. “Biliyorsunuz ki bu sizin hatanız. Eğer karşı koymasaydım, beni asimile edecektiniz. Aslında size katılmak kötü olmazdı, ama sanırım samimiyet konusunda biraz sıkıntılarınız var. Çok fazla klan üyesi öldürmedim. Hepsi burada. Bu harap şehir karşılığında onları sizinle takas edeceğim.” Meng Hao cevap beklercesine adamlara baktı.



Gelişen Ruh Kıdemlilerinin kalpleri acıyla doldu. Birbirlerine baktılar ve ardından İkinci Kıdemli dişlerini sıkarak başını aşağı yukarı salladı.



İşler bu hale geldi...” dedi adam. “Dediğin her şeyi kabul ediyoruz. Lakin…” Daha sözünü bitirmeden önce bakışlarını Meng Hao’ya dikti. Saygılı bir konuşmaya girişmiş gibi göründü ama aniden üç kıdemlinin vücutları yok oluverdi. Küçük ışınlanma kullanarak sanki tüymek istiyormuş gibi başka yerlerde tekrar ortaya çıktılar.



Tam Meng Hao onlara doğru bakarken, tüm zaman boyunca hiç konuşmayan Birinci Kıdemli aniden bulanıklaştı. Bununla birlikte gözleri öldürme arzusuyla doldu. Tekrar ortaya çıktığında tam Meng Hao’nun arkasında duruyordu. Eli nefretle ileri fırladı ve Meng Hao’ya sertçe vurdu.



Hava bir gümbürtü sesiyle dolarken Birinci Kıdemlinin önündeki Meng Hao paramparça oldu. Fakat vücut et ve kemik yerine çok miktarda Qi’ye dönüştü.



Daha sonra Üçüncü Kıdemli sise doğru fırladı. O kaçmıyordu, sağ eliyle bir büyü hareketi uyguladı. Vücudu aniden uğultu sesi çıkarttı ve arkasında devasa bir el belirdi. El sanki birini kavrıyormuş gibi sise doğru fırladı.



Kavradığı kişi Meng Hao’dan başkası değildi!



Geber!!” diye bağırdı Üçüncü Kıdemli. Adamın yumruğunu sıkmasıyla bir gümbürtü koptu. Fakat hava gümbürtüyle dolduğu anda yumruğun içindeki Meng Hao aniden Qi’ye dönüştü.



Kıdemlilerin yüzleri düştü. Üçünün de kalpleri güm güm atmaya başladı.



Bu planı birkaç bakışmayla tasarlamışlardı. Fakat planları bir anda bozguna uğramıştı. Aniden pusun içinden aşağı yukarı bir düzine insan dışarı yürüdü. Onların hepsi Meng Hao idi!



Dış görünüşleri tamamen aynıydı ve hepsi de soğuk gözlerle Kıdemlilere bakıyordu.



Altın Işık Kilisesinin Patriği...” dedi Üçüncü Kıdemli, utanmış bir öfkeyle. “Sadece büyü formasyonuna mı güveniyorsun? Herhangi birimizle teke tek kapışmaya cesaretin var mı?!” Adamın son günlerde biriken hüsranı bir anda patladı. Gelişen Ruh gelişim merkezinin gücü ortaya çıktı ve tüm vücudu güç ile dolup taştı.



Bir düzine Meng Hao’nun içinden bir tanesi boğazını temizledi ve konuştu. “Hayır, yok.” Biraz utanmış gibi göründü.



Bu sözler ağzından çıktığı anda İkinci Kıdemli onun karşısında belirdi ve bir saldırı yaptı. Meng Hao’nun vücudu siyah bir sise dönüşüp dağıldı. Ardından pusun içinden on tane daha Meng Hao çıktı.



Üç yaşlı adam o anda bir çaresizlik hissiyle dolmaya başladılar.



Kıdemliler, bu şekilde davranmanız sizce de biraz yersiz değil mi?” dedi Meng Hao’lardan biri çekingen bir ifadeyle. “Ben samimi bir şekilde bu olayı bir sonuca bağlamaya çalışıyorum. Dongluo Klanı Siyah Topraklarda iyi bilinen bir güç. Son zamanlarda Birleşik Dokuzdaki pozisyonunuz zayıflamış olabilir ama tüm klanın bir gecede ölmesi sizin için gerçekten de utanç verici olacak. Siz kıdemlilerden bir kez daha şehri teslim etmenizi talep edeceğim. Ne diyorsunuz?



Sözünü bitirdiği anda pusla sarılmış halde olan yüzlerce Dongluo Klanı Gelişimcisinin boğazları pus tarafından sıkılmaya başladı. İnsanlar titriyorlardı...









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr