Bölüm 355

avatar
7972 21

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 355


Bölüm 355: Uçan Yağmur-Ejderi Havalanıyor!



Onlara doğru yaklaşan gelişimciler sanki saldırıya hazırlanıyormuş gibilerdi. Meng Hao gözlerini kırptı. “Görünüşe göre onu kurtarmış olsam da, bunu yaptığıma kimse inanmayacak.” Grubun liderliğini son derece gergin görünen genç bir adam yapıyordu. Onun gelişim merkezi Geç Nüve Formasyonu aşamasındaydı.



Onun arkasındaki bir düzine kadar gelişimciden en zayıfı Erken Nüve Formasyonu aşamasındaydı. Üç tanesi de genç adam gibi Geç Nüve Formasyonundaydı.



Grubun önünde beş tane dönen gezegen vardı; bu büyü formasyonu ışıl ışıl parladı ve saldırırlarken ileri doğru bir rüzgar gibi fırlamalarına sebep oldu.



Aniden Hanxue Shan ileri fırladı. Onun hızı inanılmazdı ve Meng Hao’nun gözlerinin titreşmesine neden oldu. Belli ki daha önce gerçek hız sınırını gizlemişti. Kız ileri doğru uçarken ayaklarının altında buz ve kardan bir bulut belirdi ve onu ileri taşıdı. Diğer iki gelişimci de ileri fırladılar, büyülü teknik ve hazinelerle hızlarını artırdılar.



Onlar belli ki Meng Hao’nun onlara saldıracağından ya da onları durduracak bir şeyler yapacağından endişelenmişlerdi. Görünüşe göre kullandıkları teknikler ve eşyalar beyhudeydi. Meng Hao, yüzünde zayıf, esrarengiz bir gülümsemeyle onların gidişini izlemekten başka bir şey yapmadı. Yarım adım bile ilerlemeden onların gidişine izin verdi.



Bu durum iki gelişimcinin şaşkınlıkla bakakalmalarına neden oldu. Fakat çok fazla düşünecek zaman yoktu her zamanki gibi temkinli şekilde savaş alanına doğru uçan Hanxue Shan’a eşlik ettiler ve onu hayatları pahasına korumaya hazırlardı. Hanxue Shan uçarken vücudundan gümüş bir parıltı çıktı. Bu gümüş ışık her gittiği yerde çevredeki canavarların durmasına ve titremeye başlamasına neden oldu. Bu durum onların hızla mesafe kat etmelerine imkan sağladı.



Meng Hao, Hanxue Shan ve iki korumasının yüzlerce metre uzaklaştıktan sonra diğer genç gelişimci ve onun grubuyla buluştuğunu gördü. İki taraf da oldukça heyecanlanmıştı, ama aynı zamanda konuşmaya vakit olmadığını da biliyorlardı. Genç adamın grubundaki gelişimciler Hanxue Shan’ı korumak için düzene girdiler ve hep birlikte geri şehre doğru yöneldiler.



O anda Hanxue Shan nihayet rahat bir nefes alabilmişti. Gözlerinde memnun, kurnaz bir parıltıyla uzaklarda kalan Meng Hao’ya doğru bir bakış attı.



Fakat grup şehre doğru ilerlerken Sel Ejderhaları, Siyah Toprak Gelişimcileri ve büyük bir siyah kurt sürüsü onlara saldırmak için hücuma geçtiler. Uzaklardan sekiz tane Batı Çölü Gelişimcisinin de yaklaştığı görüldü. Savaş alanı tam bir kaosun içindeydi ama Meng Hao bütün bu gelişmeleri net bir şekilde görebilmişti.



Senin hayatını kurtardığım gerçeğini kolay kolay unutacağımı sanma.” diye mırıldandı Meng Hao. Şimdiye kadar Meng Hao bile bunun bir çeşit nihai savaş olmadığını görebilmişti. İki taraf da çeşitli kaygılara sahiptiler ve kendilerini tutuyorlardı.



Savaş alanındaki en güçlü savaşçı Siyah Toprak Sarayı tarafındaki Gelişen Ruh Gelişimcisiydi, ama o bile daha herhangi bir saldırı girişiminde bulunmamıştı. Hanxue Shan’a eşlik etmek için gönderilen kişi bir Geç Nüve Formasyonu Gelişimcisiydi. Kutsal Kar Şehri bile hiç Gelişen Ruh Gelişimcisi görevlendirmemişti.



Kendilerini tutuyorlar...” diye düşündü Meng Hao savaş alanını gözlemlerken. “İki taraf da gerçek güçlerini ortaya çıkartmak istemiyor. Bu savaş sadece birbirlerini yoklamak için yapılıyor. Orada benim için sıkıntı olabilecek herhangi bir şey göremiyorum.” Uzun adımlarla ilerlemeye başladı ve kafası karışık halde olan Batı Çölü Gelişimcisi de onu takip etti.



Aniden Kutsal Kar Şehrinin içinden ışık parlaması şeklinde bir figür çıktı ve ileri doğru fırlayarak şehir duvarlarından geçti. Bu gri saçlı yaşlı bir kadındı. O anda Siyah Toprak Sarayı tarafındaki gümüş maskeli Gelişen Ruh Gelişimcisi parlayan gözlerle yaşlı kadınla buluşmak için ilerlemeye başladı. İkisi de konuşmadılar, bunu yerine hemen kutsal becerileriyle saldırıya geçtiler.



Bir gümbürtü yankılandı ve savaş alanının üstündeki gökyüzü aniden sönükleşti.



Aynı zamanda savaş alanındaki katliam daha da şiddetlendi. Kutsal Kar Şehrinden savaşa katılmak için dışarı akan gelişimcilerin sayısı artmaya başladı.



Hanxue Shan’ın endişesi ise giderek arttı. Kutsal Kar Şehrinden gelen korumalara sahip olsa da yine de hala şehirden biraz uzaktalardı. Dahası etraflarındaki kurtlar, aslanlar, Sel Ejderhaları, Siyah Toprak Sarayı ve Batı Çölü Gelişimcileri grubun hareketini kısıtlayan etkenlerdi. Gruptaki bir düzine civarında Kutsal Kar Şehri Gelişimcisinden üç tanesi ölmüştü bile.



Büyülü Beş Gezegen aygıtı hızla dönmeye devam etti, ama ondan çıkan ışıltılı beyaz ışık ışınları bile içinde bulundukları tehlikeli durumun üstesinden gelemiyordu. En önemlisi de koca devlerinden birisi devasa kılıcını savurarak onlara doğru yaklaşıyordu. Bunun yanı sıra bir düzineden fazla sayıda Sel Ejderhası onu yok etmek amacıyla Beş Gezegen aygıtına doğru hücum ediyorlardı.



Eğer büyülü Beş Gezegen aygıtı yok edilirse, tehlikenin büyüklüğü daha da artacaktı.



Bir düzine kadar Sel Ejderhasının ulumaya başlamasıyla birlikte hava gürleme sesleriyle doldu. Beş Gezegen aygıtına doğru fırlarken vücutları parlak bir ışıkla titreşiyordu. Aygıt kırılmaya başlarken hava gümbürtülerle yankılandı. Kısa bir süre sonra da aygıt tamamen yerle bir oldu.



Beş Gezegen aygıtının kırıldığı sırada Hanxue Shan’ın yanındaki gelişimcilerden dört tanesi daha ölmüştü. Kız onların acı dolu çığlıklarını duyunca yüzü soldu. Hatta o gelişimcilerden birinin öldürülmek yerine kendini patlatmasını izledi. Bu güçlü patlama etrafa yayılarak düşmanlara çarptığında, gruba biraz zaman kazandırabildi.



Geç Nüve Formasyonu aşamasındaki genç adam endişeli bir şekilde Hanxue Shan’ı tuttu, kan çanağına dönmüş gözleriyle onu şehre doğru sürükledi. Genç adam yakınlarındaki canavarların ve gelişimcilerin de kendilerini patlatma yoluna gidebileceklerinden korkuyordu.



Hanxue Shan’ın daha önce Meng Hao’ya gösterdiği memnuniyet şimdi tamamen kaybolmuş, yerini kedere bırakmıştı. Önündeki genç adamı takip ederken tek yapabildiği dudaklarını ısırmaktı.



Tam o sırada Meng Hao da savaş alanına girmişti. Daha fazla yol alamadan önce yakınlardaki siyah kurtlar çılgınca bir vahşilikle ona doğru hücuma geçtiler. Meng Hao’nun sağ eli ileri doğru fırlayarak onlardan birini boğazından yakaladı. Sol elini kullanarak kurdun ağzına bir tıbbi hap attı ve bu hap kurdun şiddetle sarsılmasına neden oldu. Aniden tüyleri dökülmeye ve vücudu şişmeye başladı. Tüm bu olaylar sadece bir kaç nefeslik sürede gerçekleşmişti. Diğer kurtlar da yaklaşmaya başlayınca Meng Hao elindekini bıraktı.



Tüysüz kurt acınası bir çığlığın ardından patlayınca hava bir gümbürtüyle doldu. Geriye ne et, ne de kan kalmıştı, bunun yerine dört bir yana siyah bir sis yayılmıştı. Oraya doğru gelen kurtlar bu sis ile temas ettikleri anda vücutları çürüdü ve iniltiler içinde patladıktan sonra onlar da siyah sise dönüştüler. Kısa bir sürede Meng Hao’nun etrafındaki alan yoğun bir sis ile doldu.



Yüzünde her zamanki sakin ifadeyle yoluna devam etti. Tabii ki biraz önceki sahne herhangi bir izleyicinin tüylerinin diken diken olmasına neden olacaktı.



Meng Hao yürümeye devam ederken sis de kabardı ve ona dokunan bütün canavarları öldürmeye devam etti. Çok geçmeden Meng Hao’nun etrafındaki sisin kapladığı alanın yarı çapı onlarca metreye ulaşmıştı. Şu an savaş alanındaki birçok kişi onun olduğu tarafa bakıyordu.



Hanxue Shan da neler olduğunu görmüştü. O sırada Meng Hao’nun üzerine yirmi metreden büyük bir mavi aslan atıldı. Fakat aslan daha yaklaşamadan Meng Hao’nun sağ eli yıldırım hızında ileri uzandı ve aslanın boynundan yakaladı. Bir kez daha sol elini kullanarak aslanın ağzına bir tıbbi hap attı.



Herkesin şaşkın bakışları altında devasa aslanın kürkü aniden dökülmeye başladı. Bunun ardından aslan patladı ve geriye et ve kan yerine mavi bir sis kaldı.



Mavi sis soğuk havada yayılarak hızla siyah sisle kaynaştı. Bu yeni oluşan sis genişledi ve artık Meng Hao’nun herhangi bir mavi aslana bizzat saldırmasına gerek kalmadı. Çünkü mavi aslanlar sise dokundukları anda tüm savaş alanında yankılanan kan donduran çığlıklar atıyorlardı.



Yakınlardaki Siyah Toprak Sarayı Gelişimcilerinin nefes kesilme sesleri duyuldu.



Kim bu?!



O bir… Zehir mi? O herif bir zehir uzmanı!”



O sıradan bir zehir değil. Batı Çölü şeytansılarına ne yaptığına bak! Bu zehir… O…



Siyah Toprak Sarayı Gelişimcileri gerilemeye başladılar, maskelerinin altındaki yüzleri dehşetle dolmuştu. Batı Çölü Gelişimcilerinin Şeytani canavarlarının bile Meng Hao’nun zehrine karşı bir şey yapamadığını düşününce, onlar ne yapabilirdi?



Onlardan daha fazla şaşkınlığa uğrayan kişiler ise o sırada Meng Hao’ya korku ve hayret dolu gözlerle bakan Batı Çölü Gelişimcileriydi.



Batı Çölü grubunun arasında diğerleri kadar iri olmayan ama yine de totem dövmelerine sahip olan üç tane insan vardı. Onlar şeytansıları kontrol edebilme becerisine sahip olan Batı Çölü Ejderhacılarıydı.



Bölgedeki bütün Sel Ejderhaları, siyah kurtlar ve mavi aslanlar onların kontrolü altındaydı. Fakat onlar şu anda savaş alanındaki herkesten daha fazla korkmuş haldelerdi. Sisle çevrelenmiş Meng Hao’ya bakarken nefesleri kesildi; kalpleri hayretle dolmuştu.



Ejderhacı! O bir Ejderhacı…



Şeytansıları böyle öldürebilmek için gereken kavrayışa sadece bir Ejderhacı sahip olabilir…



Meng Hao ilerlemeye devam etti. Yukarıda vahşi çığlıklar eşliğinde üç Sel Ejderhası ona doğru geliyordu. Meng Hao kafasını kaldırdı, gözlerinde tuhaf bir ışık parlıyordu. Bu durumda zehir kullanmaya gerek yoktu. Tek yapması gereken Sel Ejderhalarına doğru ağzını açması ve derin bir nefes çekmesiydi.



Bunu yaptığında içindeki Altın Çekirdekte varlığını sürdüren Uçan Yağmur Ejderi aniden titredi. Bir anda devasa Uçan Yağmur Ejderinin hayali figürü Meng Hao’nun arkasında belirdi.



O kocamandı, yüzlerce metre uzunluğundaydı ve engin bir üstünlüğe sahip ezici bir hava yayıyordu. Sanki gökyüzünün hükümdarı oydu! Meng Hao içine nefes çektiği anda Uçan Yağmur Ejderi ağzını açtı ve Sel Ejderhalarına doğru saldırıya geçti. Açlıktan ölüyormuş gibiydi, sanki on binlerce yıldır hiçbir şey yememişti.



O anda üç Sel Ejderhası acınası ve umutsuz feryatlar koparttılar. Karşılarında bir Uçan Yağmur Ejderi vardı, vücutları titredi ve ifadeleri dehşetle doldu. Kaçmak isteseler de çok geçti.



Uçan Yağmur Ejderi onları yuttu, bu sahne savaş alanındaki herkesi serseme çevirdi. Batı Çölü Gelişimcilerinin gözleri kocaman açıldı, nefesleri kesildi ve yüzleri şaşkınlıkla kaplandı.



O… O şeytansıları yedi!!



Büyük Ejderhacı! O kesinlikle bir Büyük Ejderhacı!



O Uçan Yağmur Ejderi hayaleti kesinlikle onun Göksel Şeytansısıydı! O kesinlikle bir Göksel Şeytansıydı! Bir Büyük Ejderhacının Göksel Şeytansısı!



Siyah Toprak Sarayı Gelişimcileri, Kutsal Kar Şehri Gelişimcileri, orada bulunan herkes sahneyi izlerken başları döndü. Meng Hao’nun arkasındaki Uçan Yağmur Ejderi sessiz bir kükremeyle kafasını gökyüzüne doğru kaldırdı ve ardından diğer Sel Ejderhalarına doğru fırladı.



—–










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr