Bölüm 359

avatar
7676 20

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 359


 

Bölüm 359: Zhou Dekun ve Meng Hao



Meng Hao’nun ifadesini gören Hanxue Shan tam ağzını açıp bir şey söyleyecekken aniden bir şey aklına geldi. Gözlerinde acıma dolu bir bakış belirdi.



Kendi kendine iç geçirerek düşündü, “Onun gülümsemesi normal görünüyor, ama belli ki Büyük Usta Hap Kazanına karşı olan kıskançlığını gizliyor. Bu çok açık!” Kız daha sonra onun tarafından iki kez kurtarıldığını ve onun aslında genel anlamda çok kötü biri olmadığını düşündü. Ve tabii ki zihninde geçen seferki savaş alanında meydana gelen bir kaç olay canlandı.



Kızın kalbi aniden yumuşadı.



Kız Meng Hao’nun biraz önceki sözlerini ve tavrını düşündü ve ardından onun aslında biraz utandığını fark etti, bu yüzden o şekilde tepki vermişti. “Hayal kırıklığı hissetmene gerek yok.” dedi onu rahatlatmak ister gibi. “Büyük Usta Hap Kazanı dünyadaki nadir yeteneklerden biri. Yani, cesaretinin kırılmasına izin verme.



R.N: Ben bu kızı sevdim ya, çok masum :)



Meng Hao ağlasa mı yoksa gülse mi bilemedi. Karşısındaki kıza kendisinin aslında onun taparcasına hayran olduğu ve evlenmek istediği Büyük Usta Hap Şeytanının gerçek Miras Çırağı, Sönmeyen Alevin sahibi, Simya Tao’su Dönüşüm Büyüsünün kullanıcısı ve Güney Diyarının büyük yıldızı Büyük Usta Hap Kazanı olduğunu söylemesine imkan yoktu.



Hanxue Shan hemen konuyu değiştirdi. Aklına birden bir problem geldi. Kaşlarını çatarak konuştu, “Ne yapacaksın? Eğer Büyük Usta Zhou’ya yenilirsen, bir Soğuk Kar Larvası alma şansın kalmayacak. Büyükanne bile bu konuda bir şey yapamayacak. Üstelik büyüyebilecek sadece iki tane genç larva var ve büyümeleri bir yıl alacak. Aksi takdirde bir tane alabilmen için sana yardım ederdim. Fakat, ben onların nasıl yetiştirildiğini bilmiyorum…” Kız konuşmaya devam devam edecekken Meng Hao’nun yüzündeki bakışı gördü, gördüğü şey sanki kabul edilemez bir şeymiş gibiydi.



Bu bakış onun hemen canını sıktı. Kızgın bir şekilde ayağını sertçe yere vurdu. “Pekala, unut gitsin.” dedi. “Eğer sen kendin için endişelenmiyorsan ben senin için neden endişeleneyim ki?



Onun tavrı Meng Hao’nun daha önce hiç görmediği tarzdaydı. Ne Xu Qing ne de Chu Yuyan böyle fevriydi. Meng Hao ister istemez onu bir kez daha gözleriyle ölçüp biçti.



Neye bakıyorsun?” dedi kız Meng Hao’ya gözlerini dikerek, onun genç kalbi hızlanmaya başlıyordu. Farkında olmadan vücudunu biraz daha doğrulttu ve tehditkar bir ifade takındı.



Sana bakıyorum, güzelim.” diye cevapladı Meng Hao gülerek ve göz kırparak.



“Seni…” Kızın yüzü aniden kıpkırmızı oldu ve kalbi panikle sıkıştı. Bir kaç adım geriledi, dilini uzun bir süre tuttuktan sonra bir patlama yaşadı. “Sen bana mı yürüyorsun!



Meng Hao kafasını kaşırken yüzündeki gülümseme daha da genişledi. Aniden bu kıza takılmanın oldukça eğlenceli olduğunu fark etti. Boğazını temizledi ve tam bir şey söyleyecekken aniden Hanxue Shan tekrar ağırbaşlı bir tonla konuştu: “Büyükannenin anlattığı Klan kurallarına göre bir Soğuk Kar Klanı üyesine asılan herhangi biri buz heykeline dönüştürülecektir! Bunun dışında tek seçeneğin kendini bana adamak olacak!



Meng Hao’nun şaşkınlıktan ağzı açık kaldı. Hayatında ilk defa böyle saçma bir kural duymuştu.



Bunu unutma!” dedi Hanxue Shan, “Bana bir bağlılık borcun var!” Meng Hao’ya bakan gözleri kurnazlıkla titreşti. Eliyle gülümsemesini gizleyerek arkasını döndü ve yürümeye başladı. Onun ince bacakları, esnek beli ve kıvrak kalçası sadece onun gençliğini vurguluyordu ve ona sinirli bir şekilde yürürken derin bir cazibe katıyordu.



Meng Hao onun gidişini izlerken kendi kendine güldü. Daha sonra elindeki davetiye kartına bir kez daha baktı, en üstte yazan Zhou Dekun’un ismini okudu. Bunun ardından gülümsemesi daha da parlak bir hal aldı.



Pekala. Üç gün sonra gidip şu Büyük Usta Zhou’yu göreceğim. Bakalım Siyah Topraklarda geçirdiği yıllarda Simya Tao’su ilerleme göstermiş mi.” Meng Hao gülümseyerek davetiye kartını bir kenara koydu, gözlerini kapattı ve lotusların arasında bacaklarını çaprazlayarak oturdu. Lotus çiçekleri şeklinde meditasyon yaptı ve onların özlerine dair aydınlanma aradı.



Vahşi Dev uyurken hafif hafif horluyordu. Diğer taraftan zavallı Gu La ise uyandığında yemesi için Deve et hazırlıyordu.



Adamın yüzünde üzgün bir ifade belirdi. Batı Çölündeki hayatını özlemişti fakat Hanxue Shan ile Meng Hao arasındaki konuşmayı duyunca aniden bu gizemli Büyük Usta Hap Kazanını görme arzusuna kapılmıştı.



Eğer bir köle olacaksam.” diye düşündü kendi kendine, “Güney Diyarının bir Simya Tao’su Seçilmişinin kölesi olmalıydım. Bu bana, Gu La’ya daha uygun olurdu. Ahh. Ne kadar yazık…



DN: İyi güldüm ya :D



Zaman hızla geçti ve üç gün geride kaldı. Bu süreçte Hanxue Shan iki kez ziyarete gelmiş ama her seferinde Meng Hao’nun ilgisiz tavrını görünce delirmişti. Onun son ziyareti üçüncü günde, yarışmanın yapılacağı günde gerçekleşmişti. Karanlık bir yüz ifadesiyle yaklaşmış, bir yeşim kayış vermiş ve ardından hiçbir şey söylemeden oradan ayrılmıştı.



Bu yeşim kayışın içinde basit bir hap formülü vardı. Meng Hao bu hap formülünün içinde Zhao Dekun’un Simya Tao’sunu hissedebilmişti. Meng Hao Hanxue Shan’ın bunu nasıl ele geçirdiğini bilmese de belli ki ona çalışması için Meng Hao’ya bir fırsat vermek ve böylece ağır bir yenilgi almamasını istemişti.



O gerçekten de iyi kalpli bir kız.” diye düşündü Meng Hao gülerek. Yeşim kayışa biraz çalıştıktan sonra onu küle dönüştürdü. Ardından ayağa kalktı ve uçarak Vahşi Devin kafasına indi. “Pekala gidelim. Kim bilir belki de Zhou Dekun’a biraz tavsiye verebilirim. Bu onun Simya Tao’sunun ne kadar gerilediğine bağlı.” Meng Hao başını sağa sola sallarken Vahşi Dev gözlerini açtı. Biraz telaşlı görünerek ayağa kalktı. Doksan metrelik boyuyla tıpkı küçük bir dağ gibiydi. Büyük bir kükremeyle birlikte aşağı uzandı, bir et parçası aldı ve onu ağzına attı.



Et… Et…” diye homurdandı, belli belirsiz bir sesle. Ardından uzun adımlarla avludan çıktı.



Kutsal Kar Şehrinin bu bölgesinde çan sesleri yankılanıyordu. Bunu duyan yakınlardaki Gelişimciler aniden bugünün Zhao Dekun’un belirlediği gün olduğunu hatırladılar. Hemen hepsini bir heyecan bastı.



Son günlerde Kutsal kar Şehri çeşitli gelişim ihtiyaçları doğrultusunda çok sayıda büyülü eşya ve teknikler üretmişti, tüm bunlar Siyah Toprak Sarayı istilasına karşı dirençlerini kuvvetlendirmek içindi.



Böyle eşyalar savaştaki başarılar doğrultusunda kazanılabilirdi. Birleşik Dokuzun büyük Klanlarından biri olan Soğuk Kar Klanı böyle eşyalar konusunda büyük bir stoğa sahipti.



Herkes Zhou Dekun’un savaş başarısına göre on kişi için hap yapacağını biliyordu. Bu haber tüm şehirde büyük yankı uyandırmıştı. Şimdi ise çanlar çalıyordu, büyük bir Gelişimci grubu şehrin doğusundaki Kutsal Kar Meydanına akın ediyordu.



Enerjik Vahşi Devin üzerindeki Meng Hao oldukça dikkat çekiciydi. Uzaktaki insanlar bile devin büyük cüssesini görebiliyordu.



Hava fısıltı sesleriyle dolarken Vahşi Dev hızla ileri doğru yürüdü. Onun uçmasına gerek yoktu tek bir adımla yüzlerce metre ilerliyordu zaten.



Devin kafasında bacaklarını çaprazlamış oturan Meng Hao’nun kulaklarında rüzgar uğulduyordu. Soğuk havada kar taneleri dans ediyordu. Meng Hao izleyicilere herhangi bir ilgi göstermiyordu; sadece gözleri kapalı bir şekilde Vahşi Deve bazı sessiz talimatlar iletiyordu.



Yaklaşık on nefeslik sürenin sonunda Meng Hao gözlerini açtığında Vahşi Devin şehrin ortasından geçen donmuş bir nehri atlayarak geçtiğini gördü. Ardından Kutsal Kar Meydanına vardılar.



Meydan çoktan yüzlerce Gelişimci tarafından tıklık tıklım doldurulmuştu. Vahşi Devin ortaya çıkmasıyla hemen ona bir yol açıldı. Üzerine doğru doksan metrelik bir devin koştuğunu gören biri hiç düşünmeden geriye çekilecekti.



Meydanın merkezi boştu. Kutsal Kar Şehrindeki pozisyonunu düşününce Zhou Dekun tabii ki orada oturarak milletin gelmesini beklemezdi.



Vahşi Dev meydana girdiği anda Meng Hao’nun vücudu yıldırım gibi çakarak ileri doğru uçtu. Meng Hao üzerlerine doğru sakin bir yüz ifadesiyle süzülürken çevredeki yüzlerce Gelişimcinin gözleri onun üzerine kilitlendi. Meng Hao meydanın ortasına indiği sırada etrafa mutlak bir sessizlik hakimdi.



Vakit neredeyse öğlendi; fakat her zamanki gibi gökyüzünden kar taneleri süzülüyor, izleyicilerin vücutlarına düşüyor ve onların saçlarında uzanıyordu. Meng Hao beklediği sırada onlara sakince baktı.



Demek Soğuk Kar Klanıyla Soğuk Kar Larvası karşılığında zehir hazırlama hizmeti sunacak olan zehir uzmanı oymuş.



Eğer bu herif başka bir şehirde olsaydı büyük bir etki yaratabilirdi. Ama Kutsal Kar Şehrinin Büyük Usta Zhou Dekun’a sahip olması onun için bir şanssızlık.



Savaşın olduğu gün Büyük Usta Zhou hap yapımında kritik bir noktaya ulaşmıştı ve bu yüzden katılamamıştı. Bu yüzden karşı tarafa yaptığı zehirlerin gücünü gösterme fırsatı bulamadı.”



İzleyiciler bu konuşmaları yaparken kısa bir süre sonra dört tane prizmatik ışık ışını ortaya çıktı. Dört insan düzinelerce Soğuk Kar Klanı üyesiyle birlikte meydanda kendilerini gösterdiler.



Onlardan biri kaygılı bir şekilde Meng Hao’ya bakan Hanxue Shan idi.



İlk dört kişi ise Soğuk Kar Klanının Büyük Kıdemlileriydi. Birinci Kıdemli oraya oturdu, bir cüce kadar kısaydı ama Gelişim Merkezinden yayılan güç çevredeki Gelişimcileri bastırmak için yeterliydi. Herkes hemen ona saygı dolu gözlerle baktılar.



İkinci ve Dördüncü Kıdemlinin yanı sıra Üçüncü Kıdemli olan yaşlı kadın da Gelişen Ruh uzmanıydı. Onların ortaya çıkışı hemen insanların susmasına sebep olmuştu.



Meng Hao’nun ifadesi her zamanki gibiydi. Kıdemlilerin gelmesinden yaklaşık beş nefes sonra Zhou Dekun da ortaya çıktı. Meydana doğru uzun adımlarla yürürken iki tarafında güzel genç kadınlarla birlikte son derece gururlu görünüyordu.



Meydandaki bütün insanlar ona saygı dolu ifadelerle baktılar, gülümsediler ve ellerini kenetleyerek onu selamladılar.



Selamlar, Büyük Usta Zhou!



Bize sağladığınız tıbbi iksirler için çok teşekkürler Büyük Usta Zhou. Bir şekilde Gelişim Merkezimde ilerleme elde ettim. Eğer bir isteğiniz olursa hemen yerine getiririm!



Haha, son görüşmemizin üzerinden bir kaç gün geçti, Büyük Usta Zhou. Öncekinden bile daha zarif ve endamlısınız.



Bu tip cümleler havayı doldururken Zhou Dekun’un gururlu bir şekilde gülümsemesine neden oldular. Meydana girdikten sonra dört Büyük Kıdemliyi selamladı ve ardından kendini beğenmiş bir tavırla Meng Hao’ya baktı.



Senin adın ne?” diye sordu soğukkanlılıkla, tam anlamıyla Simya Tao’sunun kıdemli bir üyesi havasına sahipti.



Fang Mu.” diye cevapladı Meng Hao hafifçe öksürerek. Zhou Dekun’a baktı ve ister istemez kalbinden bir iç geçirdi. Bu adam için uzun süredir endişeleniyordu, ama şöyle bir bakınca, kesinlikle rahatı yerindeydi.



Fang Mu ismini duyunca Zhou Dekun şaşkınlıkla bakakaldı.



—–










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44311 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr