Bölüm 362

avatar
7120 16

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 362


Bölüm 362: Hala İnanmıyor


Yan uzun bir süre bekledi, ama Zhou Dekun’un başını bile sallamadığını görünce en sonunda ellerini kenetledi ve tekrar baş selamı verdi. Samimiyetle dolu bir sesle konuşmaya başladı, “Büyük Usta Zhou, böyle bir isteğin biraz kabaca olduğunun farkındayım. Fakat, yüce Simya Tao’su konusundaki karşılıklı etkimizi düşününce, kendi yaptığım tıbbi haplardan birini, senin o hapına sadece bir bakış atabilmek için vermeye hazırım.


Adamın Gelişim merkezi Gelişen Ruh aşamasındaydı, bu yüzden onun Zhou Dekun’a böyle boyun eğmesi, onun samimiyetinin derinliğini ve Simya Tao’suna olan adanmışlığını gösteriyordu.


İzleyenlerin düşüncesi Zhou Dekun’un hapı çıkartıp adama göstermemesi son derece bencilce olacağıydı. Ne de olsa adam ondan kibarca bir istekte bulunmuştu ve tek arzusu hapa bir kez bakabilmekti. Hatta bunun karşılığında bir bedel de önermişti.


Zhou Dekun’un yüzü solmaya başladı ve tam konuşmaya yeltenecekken Yan’ın kaşları çatıldı.


Büyük Usta Zhou.” dedi hevesle. “Ben sadece hapa bakmak istiyorum. Gerçekten de böyle basit bir ricayı geri mi çevireceksin? Büyük Usta Zhou, lütfen korkma. Asla sözümden dönmeyeceğim! Sadece ona bakmak istiyorum!


Meng Hao gözünü kıptı, ama hiçbir şey söylemedi. Ağzının kenarında hafif bir gülümseme kıvrıldı ve biraz utanmış göründü.


Herhangi bir insan karşısında defalarca boyun eğilmesiyle onur hissederdi. Fakat Zhou Dekun’un her boyun eğişle kalbi daha da kaygıyla doluyordu.


Dişlerini gıcırdattı ve risk almaya karar verdi. İşler çoktan kontrol edemeyeceği noktaya ulaşmıştı. Depolama çantasına vurarak yeni yaptığı hapı çıkarttı ve onu Yan’a doğru fırlattı.


Hapı iki eliyle kaparken Yan’ın gözleri heyecanla parladı. Simya Tao’su aşkıyla dolup taşarken heyecanlı gözlerle hapa doğru baktı. Derin bir nefes aldı, gözlerini kapatarak kendini sakinleştirdi ve zihnini uygun bir duruma getirdi. Kutsal bir mekana giden biri gibi hevesli bir görünüşe sahipti.


Adam hapa doğru hevesli bir şekilde baktığı anda dört Büyük Kıdemlinin gerilmesine neden olan genç adam etrafa derin düşüncelerle bakındı.


Hala babamın aurasını hissedebiliyorum.” dedi gülümseyerek. “Görünüşe göre hala ölmemiş. Ama aurası bundan daha zayıf olamazdı. Görünüşe göre babam hala derin uykuda.


Bu sözler Birinci Kıdemliden herhangi bir tepki almadı ama diğer üç Kıdemlinin yüzleri hemen değişti. Aniden çok uzun zaman önce gerçekleşen ve Klanda tabu haline gelen bir olayı hatırladılar.


Hanxue Zong!” dedi Birinci Kıdemli sinirli bir şekilde genç adama bakarak.


R.N: Hanxue, Klanın da ismi olan Soğuk Kar demek.


Onun bu sözleri diğer üç Kıdemlinin kulaklarını ve diğer Klan üyelerinin kalplerini adeta delip geçti. İnanamaz ve şaşkın bir şekilde bakakaldılar, belli ki hepsi de bir şeyler hatırlamıştı.


Aniden Soğuk Kar Klanı Gelişimcileri arasında büyük bir uğultu yükseldi.


Hanxue Zong? O herif…. Hatırladım! Klan tarihi kayıtlarında bin yıl öncesindeki bir Soğuk Kar Klanı Seçilmişinden bahsediliyordu. Onun ismi Hanxue Zong idi!”


Öyle biri vardı! Klan tarihine göre, o benzersiz bir habisliğe sahipti, hatta yamyam olduğundan bahsediliyordu! Gelişen Ruh aşamasına yüz yıldan daha az sürede ulaşmış ve ardından o sırada Klanın iki Ruh Bölme Patriğinden biri olan öz babası Hanxue Bao’nun Gelişim merkezini ve hayat kuvvetini özümsemeye başlamış!


Bunu ben de hatırlıyorum. Fakat Klan tarihinde yenildikten sonra Hanxue Zong’a ne olduğu yazmıyordu. Patrik Hanxue Bao onu öldürmedi mi?


Orada bulunan diğer bütün Gelişimciler bunu duydular ve şok oldular. Meng Hao’nun gözleri pırıldadı. Eğer Soğuk Kar Klanı üyelerinin dedikleri doğruysa, o zaman bu kadim sesli genç adam gerçekten korkulması gereken biriydi.


Genç adam güldü. “Uzun zamandır yoktum, Klanın beni hatırlayacağını hiç düşünmemiştim.” Genç adamın ışıl ışıl parlayan gözleri Zhou Dekun’un üzerine düştü.


Zhou Dekun’un yüzü hafiften çirkinleşti. O aslında genç adamın bakışına çok aldırmadı; sürekli iç geçiren kalbi tıpkı bir kül yığını gibiydi. Bunun nedeni, tabii ki Yan isimli adamın yüzündeki tuhaf bakıştı.


İlk önce gözlerinde kuşku belirmiş, ardından kafa karışıklığı ve en sonunda inanamaz bir ifade. Onun vücudu titremeye başlamıştı.


Ben bittim, bittim…” diye düşüncü Zhou Dekun acıyla. Kalbi titriyordu.


Yan isimli adam aniden derin bir nefes aldı ve yavaşça bakışlarını Zhou Dekun’a çevirdi.


O hap…” diye başladı Zhou Dekun. Fakat sözlerine devam edemeden Yan isimli adam bir kez daha ellerini kenetledi ve içten bir baş selamı verdi.


Büyük Usta Zhou, bayım, benim Simya Tao’m seninkiyle kıyaslanamaz seviyede. Fakat, beni mahcup etmek için başka haplar çıkartmana gerek yok.” Onun ses tonu soğukkanlıydı, ama içten içe öfkelenmişti. “Bu tıbbi hapı yapmadığını biliyorum, Büyük Usta Zhou. Neden beni böyle değersiz bir şeyle utandırıyorsun!?


Ben…” dedi Büyük Usta Zhou, endişesi katlanarak artmıştı. Bir açıklama yapmaya yeltendi ama sözü kesildi.


Büyük Usta Zhou, ben sadece o tıbbi hapa bir göz atmak istedim. Eğer onu bana göstermek istemiyorsan, o zaman en azından göz atmam için yeni bir hap yapabilir misin? Büyük Usta Zhou, bu isteğimi yerine getirmen için sana yalvarıyorum!” Adam kalbindeki öfkeyi bastırmaya devam etti. Böyle bir tıbbi hapı görme isteği onun bir kez daha ellerini kenetleyerek baş selamı vermesine neden oldu.


Zhou Dekun içten içe sövüyordu. Umutsuzlukla dolmuştu ve “benim yaptığım hap oydu!” diye bağırmak istedi.


Fakat dört Büyük Kıdemli de dahil herkes ona bakıyordu. Daha da önemlisi arkasındaki iki genç kız da onu izliyordu.


Bunun yanı sıra çevredeki Gelişimciler teşvik edici sözler söylemeye başlamıştı.


“Büyük Usta Zhou, neden bu yabancının tıbbi hapına bakmasına izin vermiyorsun? Siyah Toprakların simyacılarının ne kadar harika olduğunu ona göster!”


“Evet, bu doğru, Büyük Usta Zhou! Ona bir ders ver, ona gerçek bir Büyük Usta'nın nasıl olduğunu göster!”


Büyük Usta Zhou, Bu Doğu Toprakları Gelişimcisinin dileğini yerine getir! Ona Büyük Usta'nın ne demek olduğunu öğret!


Bu tarz söylemler arka arkaya yükselmeye başladı. Normalde böyle sözler Zhou Dekun’un hoşuna giderdi. Fakat şu an onun ağlamak istemesine neden oluyorlardı.


Ben… Ben…” Zhou Dekun içten içe küfürler yağdırsa da dışarıdan görünüşü gülümseyen bir adam halindeydi. Fakat, onun gülümseyen yüzü ağlayan birine göre çok daha çirkindi. Kafasını kaldırıp Meng Hao’nun ona utangaç bir gülümsemeyle baktığını görünce buna daha fazla dayanamayacağını hissetti. Fakat tam o anda Meng Hao’nun yüzündeki utanmış sırıtışın tanıdık geldiği hissine kapıldı. Fakat gerginliğinden dolayı bunu düşünmeye zamanı yoktu.


Dişlerini sıkan Zhou Dekun depolama çantasına vurdu ve Güney Diyarında yaptığı en iyi tıbbi hapını çıkarttı. Onu Yan isimli adama doğru attı.


Yan hemen onu kaptı. Biraz inceledikten sonra kaşları çatıldı. Öfkesinin kontrolünü kaybetmeye başlamıştı ve yüzünde belirtileri görülmeye başlanmıştı. Vücudu da titremeye başlamıştı.


Büyük Usta Zhou, sürekli beni aşağılamana gerek yok! Senin Simya Tao’na harika olabilir, ama çıkarttığın bu ikinci sınıf haplar öncekiyle kıyaslanamayacak seviyede. Kendi yaptığın hapları çıkartmayı reddedecek bir seviyeye mi geldin!? Ben, Yan, gerçekten de senin tıbbi haplarına bakmaya bile vasıf değil miyim? Büyük Usta Zhou, bu ezici tavrın cidden aşırıya kaçıyor!! Ben… Ben sadece o tıbbi hapa bir kez bakmak istemiştim. Neden bana bu küçük iyiliği yapmıyorsun!?


Yan büyük bir hüsran içindeydi. İstediği iyilik çok büyük bir şey değildi. En sonunda öfkesini bastırdı ve bir kez daha ellerini kenetleyerek başını eğdi. “Büyük Usta Zhou, senden bir kez daha isteğimi yerine getirmen için yalvarıyorum. Bu son isteyişim olacak.


Bu son boyun eğiş artık bardağın som damlasıydı. Zhou Dekun çökmenin eşiğine gelmişti. Nefes nefese kalmış bir şekilde aniden öfkeyle patladı: “İyilik mi! İyilik mi!? Tek istediğin bir iyilik mi!? Sana tıbbi haplarımı verdim. Onları benim yaptığımı görebilirsin! Benim Simya Tao’m sadece ortalama düzeyde. Senin neyin var!? Ben buyum. Daha önce baktığın hapı ben yapmadım! Şu herif yaptı!!” Meng Hao’yu gösterdi. “Onun hapıydı!! Gıcık olduğunu mu düşünüyorsun? Ben senden daha fazla gıcık oldum!! Hatalı olan sendin! Eğer önceki hapa bakmak istiyorsan, o herife soracaksın!


Zhou Dekun elbise kolunu fiskeledi. Yüzü kül gibi olmuştu ve öfkeyle arkasını dönüp oradan ayrılmaya yeltendi. Kalbi güm güm atarken bu durumdan kurtulmanın bir yolunu aradı.


Yan isimli adam şaşkınlığa uğradı, ardından dönerek Meng Hao’ya baktı.


Sadece o değil, dört Büyük Kıdemli de dahil meydanda bulunan yüzlerce Gelişimcinin bakışları yavaşça Meng Hao’ya döndü. Bütün gözler ona çevrilmişti.


Bu bakışların çoğu şok ve kuşkuyla doluydu.


O hapı senin yapıp yapmadığının bir önemi yok.” dedi Yan, Zhou Dekun’a. “Bugünkü olay benim saygı gösterdiğim simyacının kim olduğunu belirlemek için düello yapılmasını gerektiren bir noktaya geldi!” Adamın bakışları Meng Hao’dan Zhou Dekun’a döndü.


Büyük Usta Zhou…” diye devam etti hevesle. “Bu herifi yenmemin ardından, umarım artık beni aşağılamazsın ve hapa bakmama izin verirsin.” Adam Meng Hao’ya bile bakmadan sağ elini kaldırdı ve bir hap ocağı ortaya çıktı.


Zhou Dekun ağlamanın eşiğindeydi. Tüm bu olanlardan sonra adamın hala neden ona inanmadığına anlam verememişti. Belki de biraz önceki sözleri yeterince ikna edici olmamıştı. Adam Zhou Dekun’un ona tepeden baktığına gerçekten kalpten inanmış gibiydi.


Meng Hao boğazını temizledi ve ardından tereddütle konuştu: “Oh, üzgünüm, ben yerli bir simyacı değilim. Biraz önce Büyük Usta Zhou’ya kaybettim ve şehirden ayrılmam gerektiği söylendi. Korkarım ki seninle simya düellosu yapamam.” Meng Hao özür diler gibi bir iç geçirdi.


Bunu duyunca Zhou Dekun’un yüzü hemen düştü ve içten içe acıyla inledi. “Sen benim atamsın, tamam mı? Benim atam! Lütfen bunu bana yapma…


Daha önce Meng Hao’nun şehirden ayrılmasını talep eden İkinci Kıdemli şimdi Zhou Dekun’a öfkeyle bakıyordu. “Neden hapı çıkartıp göstermiyorsun Büyük Usta Zhou?” diye düşündü. “Bu karmaşaya ne gerek var?







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr