Bölüm 396

avatar
7741 26

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 396


Bölüm 396: Gerçek Bir Şeytan Besleme Hapı!

KÜKRER!!

Sonsuz, ormanlık dağların derinliklerinden yeni bir ses yükseldi. Her şeyi paramparça etmeye muktedirmiş gibi hissedilen ses Göklere doğru yükseldi!

Bu tıpkı iki yıldırım birbirine çarpması, ardından bir uğultu şeklini alması ve daha sonra da bir sese dönüşmesine benziyordu.

“Yabancı!” Ses sanki sayısız ses bir araya gelmiş gibiydi. En tuhaf şey ise bunu duyan herhangi biri, bu kükremenin bir Gelişimciye ait olmadığını anlayabilmesiydi. Hayır… Bu ses bir insana ait değildi!

Ses ortaya çıktığı anda dört bir yanda yankılanarak dağların ve ormanların içindeki diğer seslerin anında dinmesine neden oldu.

Beş Kabilenin üyelerinin kalpleri ve zihinleri anında sarsıldı. Yüzlerinde hemen hayret dolu bir ifade göründü.

Bu….

Bu Yabancı Canavar! Bir Ölümsüzün kükremesine sahip Yabancı Canavar!!

Ölümsüz kükremesine sahip Yabancı Canavarın bu bölgede olduğuna inanamıyorum! O 7. seviye bir şeytansı olarak doğdu ve ardından büyüyerek 11. seviyeye ulaştı! O bir insan tarafından damgalanmış yada gerçekten de bir Büyük Şeytan olabilir mi?

Batı Çölünde eğer bir yaratık insanlar tarafından damgalanmış ya da mühürlenmişse ona şeytansı adı veriliyordu. Bunun dışındakiler ise Büyük Şeytanlardı!

Karga Mabudunun beş Kabilesinde bu mesele tartışılırken, zirve seviye şeytansılar titriyorlardı. Biraz önceki kükreme onların kükremelerini sadece körüklemişti. Sanki bu Yabancı Canavara, geçtiği bu bölgenin onlara ait olduğunu göstermek istiyor gibilerdi!

Aniden yer sallanmaya ve şiddetle titremeye başladı. Sanki bir dev ormanda koşuyor gibiydi. Beş Kabilenin şaşkın üyelerinin arasında, insanlar etraflarındaki dağlarda neler olduğunu görmek için gizli büyülü teknikler kullanmaya başladılar. Sarp dağların içinde engin bir canavar denizi çılgınca onlara doğru hücum ediyordu.

Bu canavarlar çeşitli seviyelerdeydiler ve hepsinin gözleri kıpkırmızıydı, çılgınca koşuyorlardı. Yukarıdaki gökyüzünde çok sayıda tuhaf uçan yaratık yığını vardı. Onlar da çığlık atıyorlardı. Uzaktan, sanki dört bir yandan beş Kabileye doğru büyük bir canavar dalgası geliyor gibi görünüyordu.

Yer ve gök canavarlarla dolmuş ve onların tam merkezinde beş Kabile vardı. Belli ki tam anlamıyla ezilip geçileceklerdi.

Beş Tarikat için bu muazzam bir felaketti, aniden ortaya çıkan bu felakete karşı tepki vermeye zamanları olmamıştı.

Uçan canavarlar kükrerken havada dalgalanmalar oldu. Sağır edici sesler yakınındaki her şeyi bastıran bir yankılanma yarattı.

Tüm bunlar yalnızca on beş nefeslik sürede cereyan etmişti!

Meng Hao yerin sallandığını hissetmiş ve Yabancı Canavar da dahil dışarıdaki kükremeleri duyabilmişti. Bu meydana gelen olaylar aslında ona öncekinden biraz daha fazla zaman kazandırmıştı.

Başını sağa sola sallayarak düşündü: “Şeytani Qi ile Şeytan Besleme Hapını birleştirince böyle şok edici bir sahne yaşanacağını hiç düşünmemiştim. Bu tıbbi hap… Belli ki herhangi bir şeytansıyı deliye çevirebilir.” Acı bir gülümsemeyle tahta kaplamaları aşarak ona ulaşmaya çalışan beş küçük kurda baktı. Aniden çatırdama sesleri duyulurken tahta kaplamaları aşmayı başardılar.

Meng Hao sağ elini salladı. Tıbbi hap ahşap kulübeye doğru fırladı. Beş küçük kurt ise tatlı ulumalarla ona doğru hücum ettiler. Son günlerde birbirleriyle sürekli oyun oynamışlardı ama şu an buna dair herhangi bir etkiye sahip değillerdi. Koşarken birbirlerini şiddetle ısırıyor ve tırmalıyorlardı.

O anda kafasında beyaz yara izi olan küçük Yeşilodun Kurdu gücünü ve vahşiliğini sonuna kadar zorladı. Diğer küçük kurtlara saldırdı ve ardından yeşil bir ışık ışınına dönüşerek hapa doğru fırladı. Hemen hapı yutuverdi.

Bunun hemen ardından beş Kabilenin dışındaki canavar sürüsü kederli uluma sesleri çıkartmaya başladılar. Gökyüzünde bir siyah bulut yığını çalkalandı ve ardından aniden ileri doğru fırladı. Bununla birlikte Yabancı Canavarın kükremesi yeri göğü inletti.

Beş Kabilenin bütün Gelişimcilerinin yüzleri soluktu. Çünkü…

Beş Kabilenin merkezinde, onların Kutsal Toprakları, eski Karga Mabudu Kabilesinin yerleşim yeri vardı. Aniden tam oradan karanlık gecenin ortasına bir ışık ışını fırladı!

O yayılarak beş Kabilenin üstünü kaplayan beş renkli bir ışındı. Bu ışığın içinden siyah bir karga çıktı.

Karga başını kaldırdı ve tıpkı şiddetli bir fırtınayı andıran tiz bir çığlık koparttı. Dört bir yana dalgalar yayıldı.

Dalgalar yayılırken ormandaki bir çok dev ağaç kökünden söküldü. Yer kabardı ve iri kayalar topraktan söküldü. Bu tıpkı beş Kabilenin etrafında tarif edilemez bir güce sahip olan bir rüzgar gibiydi.

Rüzgar hızla her şeyi silip süpüren bir burgaca dönüştü.

Meng Hao nefesini tutarak uzaklardaki eski Karga Mabudu Kabilesinin konumuna doğru baktı ve gözleri ışıl ışıl parladı.

Bu noktada artık endişesi kalmamıştı. Bütün bu karmaşaya sebep olan tıbbi hapa dair bütün izler küçük kurt onu yuttuğu anda ortadan kaybolmuştu. Meng Hao Şeytani Qi’ye karşı oldukça hassastı, bu yüzden bu durumu teyit edebilmişti.

Göründüğü üzere Şeytani Qi beyaz yaralı küçük kurt tarafından çoktan özümsenmişti ve kurt bu sırada bilincini kaybetmişti.

Bilincini kaybetmiş olmasına karşın hayat kuvveti şiddetle yükseliyordu.

Dışarıyı kaplayan şiddetli rüzgar görülebilen tek şeyin beş renkli ışık olmasına neden olmuştu. Bu görüntü Meng Hao’nun kendi Beş Renkli Felaketini düşünmesine neden oldu.

İki gün önce Meng Hao Karga Gözcü Kabilesine geldiğinde Papağanı ve Et Peltesini göndermişti. Onların çevredeki dağlarda ne yaptıklarını söylemek imkansızdı.

Onların bu şiddetli rüzgarın içinde olabileceği düşüncesi Meng Hao’nun biraz gerilmesine neden oldu. Fakat Papağanın tuhaflığını ve Et Peltesinin yok edilemezliğini düşününce endişe etmesinin yersiz olduğunu fark etti.

Burası tamamen yok edilse bile onlar mutlu ve sağlıklı olacaklardır.” Meng Hao bundan emindi.

Şiddetli rüzgar iki saat boyunca devam etti. Dindiğinde ise çevredeki ormanların çoğu gitmişti. Çok sayıda şeytansı cesedi görülüyordu. Yabancı Canavara dair ise herhangi bir iz yoktu.

Karga gitmiş ve beş renkli ışık sönmüştü. Meng Hao ilk defa Batı Çölü Gelişimcilerinin ve onların totemlerinin gerçek gizemini ve gücünü tecrübe etmişti.

Beş Kabilenin üyeleri şeytansı cesetlerini toplamak için yavaş yavaş kendi bölgelerine dağıldılar.

Şeytansı Yetiştirme kısmı ise bir çok kez Kutsal Duyu ile taranmış ancak sıra dışı bir şey görülmemişti.

Meng Hao da soruşturulmuştu. Fakat Dönüşüm Patriği Li Tian’ın değerli büyülü eşyası son derece kullanışlı olduğunu burada kanıtlamıştı. Hiç kimse Meng Hao’da en ufak bir anormallik görememişti.

Beş Kabile için felaketten kıl payı kurtuldukları düşünülünce, meselenin özünün basit bir soruşturmayla ortaya çıkmayacağı barizdi. Sonraki ay boyunca gizli incelemeler devam etti. Meng Hao ne zaman dağların dışına gitse sorguya çekiliyordu.

Fakat bir ayın sonunda bile herhangi bir şey bulunamadı. Yavaş yavaş insanlar bir çeşit tuhaf nesnenin ortaya çıktığına ve şeytanların dikkatini çektiğine, daha sonra da canavar dalgalarının ortaya çıkmasına neden olduğuna inanmaya başladılar. Bu nesneyi en son kimin ele geçirdiği ise tam bir muamma idi, fakat beş Kabilenin hepsi de birbirinden şüpheleniyordu.

Bu ay boyunca Meng Hao, küçük Yeşilodun Kurtlarıyla iyi ilgilenmeye odaklandı. Eti Şeytan besleme Haplarıyla karıştırarak küçük kurtların giderek büyümelerini sağladı. Fakat Meng Hao onların büyüme hızlarını da dikkatlice ayarlamıştı.

Şeytani Qi Hapını tüketen küçük kurt dışarıdan bakınca herhangi bir farklılığa sahip değildi. Fakat o şu an çok daha vahşiydi ve gözlerinde soğuk bir parıltı vardı. Daha da kana susamış halde görünüyordu ve diğer küçük kurtlar ona bariz bir şekilde saygı gösteriyorlardı. Diğerlerini titretmek için bir uluması yetiyordu.

Ondaki değişim açığa çıkmaya devam ederken Meng Hao bunu bastıracak herhangi bir yöntem bulamadı. Her durumda Dokuzuncu Nesil Şeytan Mühürleyici olarak Meng Hao’nun Şeytani Qi’yi algılama becerisi rakipsizdi.

Bir aylık sürecin ardından bütün gizli ve açık soruşturmalar dindi. Meng Hao’nun etrafındaki her şey bir kez daha sakinleşti ve kendi yöntemleriyle şeytansıları yetiştirmeye devam etti.

Zaman hızla geçti. Kısa süre sonra Meng Hao’nun Karga Gözcü Kabilesine gelişinin beşinci ayı bitti.

Şu an avlusunda bacaklarını çaprazlamış oturuyordu. Aniden kulaklarını tehditkar bir uluma doldurdu ve gözlerini açtı. Avluda Yeşilodun Kurtlarından biri diğer dördüyle yüzleşiyordu. O biraz zayıf ve ince görünüyordu ama attığı tehditkar uluma diğer Yeşilodun Kurtlarının korkuyla titremesine neden oldu.

Büyük Tüylü…” dedi Meng Hao soğukkanlı bir şekilde. Bu sözler ağzından çıktığı anda zayıf görünümlü Yeşilodun Kurdu Meng Hao’ya baktı. Alnındaki beyaz yara izi bariz belli oluyordu.

Meng Hao’ya baktığında gözlerindeki soğukluk kaybolarak yerini zeka dolu bir ifade aldı. Hemen yeşil bir ışık ışına dönüşerek yıldırım hızında Meng Hao’ya doğru fırladı. Onun yanına uzandı, dilini çıkartarak tıpkı eskiden Mastifin yaptığı gibi Meng Hao’nun bacağını yaladı.

Tüylü 2, 3, 4 ve 5, hepiniz buraya gelin,” dedi Meng Hao gülerek. Diğer dört Yeşilodun Kurdu da tedbirli bir şekilde oraya yürüdüler.

Meng Hao’nun kurtları artık küçük değillerdi. Her biri aşağı yukarı iki metre uzunluğundalardı ve oldukça göz korkutucu görünüyorlardı. Gözlerinde vahşi bir soğukluk parlıyordu ve vücutları yeşil bir kürk ile kaplıydı. Hızları yıldırım gibiydi ve karakterleri soğukkanlılıkla doluydu. Onlarla ilgili her şey son derece güçlü görünüyordu.

Onlar artık 1. seviye şeytansı değillerdi, 2. seviyeye geçmişlerdi. Fakat 3. seviye bir şeytansıyı öldürebilecek kadar güçlülerdi ve hatta 4. seviyeye karşı da direnebilirlerdi.

En şok edici olan Büyük Tüylü idi. O cılız ve zayıf gibi görünse de ve sadece 2. seviye olsa da aslında 4. seviye bir Yeşilodun Kurdundan daha güçlüydü. Karşısına çıkanları kolayca yenebilir ve Meng Hao durdurmasa onları öldürebilirdi.

İlk baştaki büyük karmaşanın ardından Meng Hao Kabilede bir daha probleme neden olmamıştı. Diğer insanlarla pek fazla etkileşimi yoktu, Wu Hai’nin dışında sadece bir kaç kişi daha vardı.

Wu Hai ise Meng Hao’ya büyük bir hayranlık duyuyordu ve sık sık gelerek ondan tavsiyeler alıyordu. Her seferinde ise kendini aydınlanmış gibi hissediyordu. Yavaş yavaş aralarında bir arkadaşlık oluşmuştu.

Wu Hai Meng Hao’nun bu Yeşilodun Kurtlarını hangi teknikle yetiştirdiğini bilmiyordu ama onların normal Yeşilodun Kurtlarından farklı olduklarını söyleyebilirdi. Anlamamış olsa da onun gözünde bu harika bir şeydi ve Meng Hao’ya olan saygısını daha da artırmıştı.








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44316 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr