Bölüm 397

avatar
7970 23

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 397


Bölüm 397: Wu Chen

Meng Hao Karga Gözcü Kabilesi üyesi Wu Hai’den çok şey öğrenmişti. Şu an Kabilede oldukça yüksek ve saygın bir pozisyona sahip olan 7. kademe bir Ejderhacı olduğunu biliyordu. Büyükbaba ve Rahipler bile ona karşı oldukça nazik davranıyordu.

Ayrıca Karga Asker Kabilesine son zamanlarda yanında bir Vahşi Dev olan 7. kademe bir Ejderhacının katıldığını öğrenmişti. Bu yeni Ejderhacı Kabilede hemen son derece yüksek bir pozisyona sahip olmuştu ve bu durum diğer Kabilelerde büyük bir hareketliliğe sebebiyet vermişti.

Meng Hao bu haberi duyduğunda yüzünde tuhaf bir ifade belirdi ve buraya ışınlanırken ortadan kaybolan Gu La’yı düşünmüştü.

Bu şekilde yarım yıl geride kaldı. Meng Hao Karga Gözcü Kabilesinde oldukça huzurluydu. Bu durum ona Mor Felek Tarikatındaki zamanlarını hatırlatıyordu.

Tıpkı o zamanlarda olduğu gibi onu kimse rahatsız etmiyor ve sıra dışı hiçbir şey gerçekleşmiyordu. Sırlarını kendine saklıyor ve kendi planlarının peşinden gidiyordu.

Meng Hao beş Yeşilodun Kurduna baktığında aniden kahkaha attı. Aradan geçen yarım yılda elde ettiği en büyük başarılardan birisi bir Şeytan Mühürleyicinin ne olduğu hakkında daha derin kavrayışa sahip olmasıydı.

Bu kavrayış Meng Hao’nun kişisel algılarından ve Erdemli Armağan ile mühürleme tecrübelerinden geliyordu!

Biliyordu ki istese Büyük Tüylüyü göz açıp kapayıncaya kadar mühürleyebilirdi. Büyük Tüylünün içindeki Qi Şeytani Qi idi ve bu Meng Hao’nun mühürleyebileceği alemin içindeydi.

Benzer şekilde eğer istese diğer Yeşilodun Kurtlarını da tıpkı Büyük Tüylü gibi yapabilirdi.

Meng Hao yarım yıllık sürede Erdemli Armağan sanatı hakkında çok düşünmüştü. Şu an bütün şeytansılar için Erdemli Armağan gerçekten bir çeşit iyi talih ve onay demekti.

Bu neredeyse tıpkı onlara bir unvan vermek gibiydi!

Bir şeytansı ne kadar yüksek seviyeye sahipse Erdemli Armağana olan açlığı o kadar fazla olacaktı. Erdemli Armağanı arzulamayan bir şey gerçek bir Şeytan olamazdı!

Yarım yılda Şeytan Mühürleyicilere dair derin kavrayış elde etmesine ek olarak avlusunu da lotus çiçekleriyle doldurmayı başarmıştı. Kısa sürede avlusu tıpkı Kutsal Kar Şehrindekine benzemişti.

Yabancılar buna pek dikkat etmedi. Gelişimciler genelde belli bir seviyeye kadar başkalarının karışamayacağı bir özgürlüğe sahiptiler. Her durumda lotus çiçeklerinin Meng Hao için önemi hakkında hiç kimsenin bir fikri yoktu.

Tabii ki bu çiçekler Meng Hao’nun Lotus Kılıç Formasyonuna dair aydınlanma ve kavrayışı için kritik öneme sahipti. Kılıç formasyonunu elde ettiği günden şimdiye kadar sürekli çiçek açan ve kuruyan lotuslara çalışmaya devam etmişti. Şu an lotuslar Meng Hao’nun zihnine kesin olarak ekilmiş durumdaydı.

Bu durumun yarattığı hissiyatı tarif etmesi zordu. Gözlerini kapattığında kafasının içinde lotuslar açıyor gibiydi. Bu duruma ulaştığından beri kılıç formasyonunu hiç kullanmamıştı ama eğer kullanırsa sonucun öncekine göre daha farklı olacağından emindi.

Meng Hao totemlere dair araştırmasını daha fazla ileri taşımadı. Fakat onlarla ilgili daha derin tahminlerde bulunmaya devam etti.

O sırada dışarısı karanlıktı. Bakınca gece mi olduğunu yoksa gökyüzünün kara bulutlarla mı engellendiğini söylemek zordu. Fakat havadaki nemi hissedebildi.

Yine yağmur başlıyor.” diye mırıldandı. Son zamanlarda çok yağmur yağmıştı. Bazen öyle yağıyordu ki sular yerde birikiyor, ve akarsular ile dereler oluşuyordu. Yağmurun yağma sesi sanki Gök ve Yere karşı savaş veriyormuş gibiydi.

Bazen damlalar yere o kadar sert çarpıyordu ki tekrar Göklere geri dönmek istiyormuş gibi havaya geri sıçrıyordu. Ama en sonunda su buharına dönüşüyordu.

Fakat, sis yağmurun gösterdiği aynı inatçılığı sürdürüyordu.

Meng Hao dışarıdaki düşen yağmur damlalarına baktı ve yağmur iradesinin inatçılığını hafiften algılayabildi. Sise dönüştükten sonra bile tekrar uçarak Göklere dönmeyi istiyordu.   “Yeryüzüne gömülmüş ama Göklerdeki hayata geri dönmeyi arzuluyor…” Meng Hao kafasını kaldırarak Gökleri kaplayan kara bulutlara baktı. Uzun bir zaman sonra gözlerini kapattı.

Belki bir Şeytan Mühürleyicinin yolu da böyledir...” diye mırıldandı. Meng Hao şu anki Gelişim Merkezi seviyesiyle artık Gök ve Yerde var olan bazı gerçekleri algılayabiliyordu. Her bir aydınlanma zerresi onun ruhundaki bir gelişmeyi temsil ediyordu. Bu daha sonra Ruh Bölmede güç olarak kullanılacak bilme yetisine dönüşüyordu.

Ama hangisi daha iyi… Göklerin altındaki bütün Şeytanları mühürlemek mi? Yoksa onları Erdemli Armağan ile onaylamak mı?” Meng Hao düşüncelere daldı. Beş Yeşilodun Kurtları onun yanında uzanmış sessizce yağmuru izleyişine eşlik ediyorlardı.

Şafağa doğru artık yağmur dinmeye başladı. Sabahın ilk saatlerinde Şeytansı Yetiştirme kısmı sessizdi. Herhangi bir şeytansı kükremesi yoktu; her yere sessizlik hakimdi.

Tam o sırada ayak sesleri bu sessizliği bozdu. Su birikintilerinde suyun şapırdama sesleri duyuldu ve tanıdık olmayan bir koku gelerek sessizliğin son bulmasına neden oldu.

Bu kişi yirmilerinin başında olan genç bir adamdı. Üzerinde sadece Kabilenin elit üyelerinin giydiği elbiselerden vardı, ipek ya da saten işlemeli uzun yeşil bir deri cübbeydi. Elbise sabah ışıklarının altında parlıyordu ve genç adamın nispeten düşük Gelişim Merkezine rağmen oldukça sıra dışı görünmesini sağlıyordu.

O sırada bölgenin kötü kokusuna katlanmaya çalışırken kaşları çatılmış haldeydi. Elinde bir şemsiye ile hızlıca uzaklardaki bir avluya doğru ilerledi.

Wu Ali bu sefer çok ileri gitti. Babam hayattayken onun soyundan gelen insanlar beni gördüklerinde daima saygılı ve nazikti. Ama şimdi…” Genç adam öfkeyle yürümeye devam etti.

Bu kişi Karga Gözcü Kabilesinden Wu Chen idi, Kabilenin üç büyük soyundan birinin üyesiydi. Üç büyük soy önceki nesillerin Büyükbabalarının geldikleri soylardı. Sıra dışı durumların haricinde gelecekteki Büyükbabalar bu soylardan gelenlerin arasından seçilecekti.

Wu Chen de tabii ki böyle biriydi. Onun babasının ismi yıllar önce Karga Mabudunun beş Kabilesini sallamıştı. Ne yazık ki bir kaç yıl önce Kabilenin dışındayken ölmüş ve bunun sonucunda yasal meseleler karara bağlanamamıştı. Sonuç olarak onun soyu en güçlü pozisyonunu kaybetmişti. Wu Chen’in ise önceki itibarı artık bir hayale dönüşmüştü; içinde bulunduğu ıstıraplı durumu gizlemesi imkansızdı.

Gelişim dünyasındaki orman kanunlarından dolayı güçlü bir uzmanı olmayan herhangi bir soy daha önce ne kadar itibarlı olursa olsun hedef haline gelecekti. Bu durum Karga Gözcü Kabilesinde de geçerliydi.

Son yıllarda Wu Chen önceki itibarlı pozisyonundan düşmüştü. Bu onun gururunun el vermeyeceği bir şeydi ama gerçekte yapabileceği pek de bir şey yoktu. Rakiplerinin alay etmesine ve yoldaş kabile üyelerinin ona giderek yükselen saygısızlıklarına katlanmak zorunda kalmıştı. Onun için ablasının isteklerini yerine getirmek ve başını eğmekten başka seçenek yoktu.

Fakat böyle bir duruma sessiz kalmayacaktı. Onun düşüncelerine göre ablasının seçimi yanlıştı. Wu Chen daha yeni bir Gelişim ilerlemesi elde etmişti ve şu an Qi Yoğunlaştırmanın sekizinci seviyesindeydi. Şu an 3. seviye bir şeytansı elde edebilmek için her şeyini vermeye hazırdı, hatta diğer kabilelerden çok miktarda Ruh Kristali borç almıştı.

3. seviye bir şeytansım olursa Kabilede benim neslimdeki bütün üyelerin bana dikkat etmekten başka seçenekleri kalmayacak. Onların hepsinde 3. seviye var, ben onlardan geri kalamam!” Wu Chen dişlerini sıktı ve kalbindeki acıyı önemsemedi. Borcunu nasıl geri ödeyeceğini düşünmemeye çalışarak yürümeye devam etti.

Onun planı 3.kademe Ejderhacı Shui Mu’yu bulmaktı, ancak ondan ucuz bir 3. seviye şeytansı alabilirdi.

Bütün Karga Gözcü Kabilesi üyeleri belli bir Gelişim Merkezi seviyesine ulaştıklarında ve Kabileye katkı yaptıklarında 1. seviye şeytansı alacaklardı. Bir kişinin Gelişim Merkezi ne kadar yüksekse ve katkısı ne kadar iyiyse, alacakları ödül o kadar büyük olacaktı.

Üç büyük soyun üyeleri ise daha özeldi. Hiçbir şey yapmadan bir tane 1. seviye şeytansı elde edebilirlerdi. Dahası, Gelişim Merkezleri yükseldikçe bedavadan daha iyi şeytansılar alabileceklerdi.

Anahtar nokta güçlü olmaktı; gerçek bir sınırlama yoktu. Fakat eğer bir kişi çok pahalı bir şeytansıya sahip olmak istiyorsa o zaman elbette ki bir katkı yapmak zorundaydı.

Wu Chen şu anki durumda 2.seviye bir şeytansıyı bedava elde edebilirdi. Eğer 3.seviye istiyorsa o zaman bir miktar Ruh Kristalini gözden çıkartmak zorundaydı.

Meng Hao da dahil bütün Şeytansı Yetiştiricileri Karga Gözcü Kabilesinin bir parçasıydı. Onların Kabiledeki görevleri şeytansı yetiştirmekti; yani şeytansıların sahibi onlar değildi.

Prensip olarak bir emir madalyonuyla gelen herhangi bir şeytansıyı alıp götürebilirdi. Ama bu sadece prensipti. Gerçekte bunun olmasını engelleyen yazılı olmayan bir kural vardı. Şeytansı Yetiştiricileri aslında kademeleri yetiştirebildikleri en yüksek seviye şeytansıya göre karar verilen düşük seviyeli Ejderhacılardı.

Bu yüzden, Ejderhacılara gösterilen saygı sebebiyle onlar kızdırılmamalıydı. Batı Çölündeki bütün Kabilelerde aynı gelenek vardı. Ejderhacılar yetiştirdikleri şeytansıları diğer insanlara verip vermeyeceklerine karar verme hakkına sahiptiler.

Ayrıca Ejderhacılar yetiştirdikleri şeytansıları satın alma konusunda önceliğe sahiptiler.

Sert suratlı Wu Chen hedefindeki avluya doğru hızla ilerledi. Sabahın havası onun biraz rahatlamasına neden oldu. Onun buraya gelerek sessizliği bozması sebebiyle bölgedeki çeşitli avlulardan şeytansı ulumaları yükselmeye başlamıştı.

Bu durum Wu Chen’in biraz canını sıktı. Çoğunlukla 1. ve 2. seviye şeytansıların bulunduğu bölgeyi hızla geçti ve ardından bir çok 3. seviyenin olduğu kısma geldi. O sırada Meng Hao’nun avlusunun önünden geçiyordu

Tam yoluna devam edecekken Meng Hao’nun Yeşilodun Kurtları da diğer uluyan şeytansılara katıldılar.

Ses sıradan gibi görünse de Wu Chen onu duyduğu anda kalbi ve zihni titredi, yüzünde şaşkınlık ifadesi belirdi. Yeşilodun Kurtlarının uluma sesleri çok yüksek değildi ama çok yakındı ve bu ses onun başını döndürmüştü. Wu Chen bir anda sanki büyük bir baskı üstüne çökmüş gibi kendini titrerken buldu.

Şaşkın bir şekilde Meng Hao’nun avlusuna doğru baktı. Daha önce 2. seviye şeytansı ulumaları duymuştu ama hiçbirisi onu bu şekilde sarsmayı başaramamıştı. Hiç tereddüt etmeden kapıyı iterek açtı ve içeri baktı. İçeride nazik ve bilgin görünümlü bir gencin bacaklarını çaprazlayarak oturduğunu ve gecenin gökyüzü gibi berrak gözleriyle ona baktığını gördü.

Gencin etrafında Wu Chen’e soğuk ve vahşi gözlerle bakan beş tane Yeşilodun Kurdu vardı. İçlerinden bir tanesi biraz cılız görünüyordu; Wu Chen ona baktığında vücudu kontrolsüz bir şekilde titremeye başladı ve yüzü şok ile doldu. Üzerine şiddetli bir baskı çöktü ve nefesi hızlandı. Kalbi sanki ölmek üzereymiş gibi güm güm atmaya başladı.

Wu Chen avludaki Yeşilodun Kurtlarından yayılan baskıya neredeyse direnemeyecek haldeydi. Kendini patlayacakmış gibi hissetti.

Nasıl yardım edebilirim, Yoldaş Taoist?” diye sordu Meng Hao, ses tonu soğukkanlıydı.

Meng Hao bu hafif sözleri söylediği anda baskı aniden yok oldu. Wu Chen vücudunun aksadığını hissetti ve neredeyse yere düşecekti. Yüzü soluktu ama çenesini kaldırdı ve yüzü kibirli bir ifadeyle kaplandı.

Ben Wu Chen, üç büyük soydan gelen bir Kabile üyesiyim. Senin şuradaki 2. seviye Yeşilodun Kurdun artık bana ait!” Aslında biraz gergin ve heyecanlıydı. 3. seviye şeytansı fikrini çoktan unutmuştu. Neredeyse mutluluktan çıldıracak gibiydi, çünkü bu Yeşilodun Kurtlarının sıradan olmadığını görebiliyordu. Hissedebildiğine göre onlar muhtemelen 3. seviye ile kıyaslanamazlardı ama kesinlikle 2. seviyenin en yüksek kalitesindeydiler.

Tam elini uzatarak Büyük Tüylüyü işaret edecekken bir an tereddüt etti ve bunun yerine daha gösterişli duran diğer Yeşilodun Kurtlarından birini gösterdi.








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43989 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr