Bölüm 401

avatar
7501 21

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 401


Bölüm 401: Aynı Seviyede Ölümcüllük!

Konuşmalar hemen patlak verdi.

Yeşilodun Yarasası! Üç büyük Yeşilodun toteminden teknik olarak hiçbiri diğerinden daha güçlü değildir. En önemli şey Gelişimcinin şeytansı ile olan bağlantısıdır. Benim düşünceme göre, Wu Ali bu nesildeki herhangi birinden daha fazla potansiyele sahip. Denilene göre onun Yeşilodun Yarasası bizzat 5. kademe Ejderhacı Mo Fang tarafından yetiştirilmiş!

Benim gözüm de Wu Ali’nin üzerinde. Normal Kabile üyeleri Yeşilyaprak totemleri elde edebilirler, ama sadece üç büyük soydan gelenler Yeşilodun Kurdu, Yeşilodun Yarasası ve Yeşilodun Yılanı gibi özel totemlere erişim hakkına sahiptir! Büyükbaba ve Papazlar üç totemi birleştirerek bir Ata Ağaç totemi yapabilirler. Benim görüşüme göre Wu Ali kesinlikle bir Seçilmiş olarak büyüyecek.

Papazlardan bahsetmeye bile gerek yok. Onlar herhangi bir işaret yada belirti olmadan ortaya çıkıyorlar. Ne zaman bir Papaz ölürse, onun bilinci reenkarne olmak için Ata Yeşilodun Ağacına geri dönecektir. Her durumda Yeşilodun Yarasası sıra dışı görünüyor. 5. kademe Ejderhacı Mo Fang’ın yetiştirdiği bütün şeytansılar kendi seviyelerinde kesinlikle en güçlüleri. Muhtemelen ondan daha güçlü olabilecek tek şey Mo Fang’ın babası tarafından yetiştirilenler olacaktır. Onun babası Kabilenin en güçlü Ejderhacısı, 7. kademe Büyük Usta Mo Zi…

Tüm bu konuşmaları duyunca Wu Chen vücudundaki bütün kanın kafasına akın ettiğini hissetti. Bir adım öne çıktı ve tam bir şey söyleyecekken Wu Ling aniden bağırdı.

Büyük Usta Shui Mu, yardımın lazım!

Wu Ling Meng Hao’nun zafer getirebileceğine inanmıyordu. İtibar kaybetmemek adına Wu Chen’den önce konuşmuştu. Bu sözlerin hemen ardından bütün gözleri Shui Mu’ya döndü.

Shui Mu hafifçe öksürdü. Aslında ilk defa üç büyük soydan biriyle bir şeytansı düellosuna girişecekti. O büyük konuşsa da içten içe buradaki fırsata çok odaklanmış durumdaydı. Şu an itibarını artırma şansına sahipti, bunun yanında eğer kazanırsa bu durum ona diğer faydalar da sağlayacaktı.

Sağ elini sallamasıyla birlikte omuzundaki Yeşilodun Yılanı havaya uçtu. Tıpkı yeşil bir yıldırım gibi, titreşen çatal diliyle gözleri soğukça bakan Yeşilodun Yarasasına doğru fırladı.

Yeşilodun Yarasasının ifadesi değişmedi, aksine gözlerindeki soğukluk daha da şiddetlendi.

Ben Shui Mu. Hepinizin benim ismime aşina olduğunuzu tahmin ediyorum Yoldaş Taoistler. Bu Yeşilodun Yılanını bir yıldır yetiştiriyorum. Onu yetiştirmemin bu kadar uzun sürmesinin nedeni, biraz deşiğim göstermesi için bazı özel teknikleri onun üzerinde test etmemdir!” Shui Mu sağ eliyle işaret edince Yeşilodun Yılanı titremeye başladı. Aniden yılanın parlak, düz alnından bir boynuz çıktı.

O anda çevredeki Gelişimciler arasında küçük bir karmaşa yaşandı, hatta Baş Papaz bile ikinci bir bakış attı.

Yılanı inceleyen Meng Hao’nun gözleri parladı. Ardından, içten içe gülmeye başladı. Belli ki boynuz bir değişim değil, yalnızca basit bir nakildi. Onun hangi hayvandan alındığını söylemek zordu ama basitçe boynuzu yılana eklemişti. Kalabalığın içinde bunu fark eden bazı insanlar vardı ve buna önem göstermemişlerdi. Fakat, çoğu izleyici bu meseleye oldukça ilgi göstermişti.

Bu ilgi dolu bakışları gören Shui Mu daha da heyecanlandı. Tam o sırada Baş Papaz boğazını temizledi. “Pekala, başlayalım.” dedi.

Shui Mu hemen parmağını sallayarak Yeşilodun Yılanının son hızla Yeşilodun Yarasasına fırlamasına neden oldu.

Wu Ali biraz gergindi. Daha önce Shui Mu’ya çok önem göstermemişti, ama bu adamın boynuzlu bir yılan yetiştirdiğini görünce aniden huzursuz hissetmişti. Düşüncelerini odaklayarak Yeşilodun Yarasasının gözlerinin soğukça parlamasına ve ardından ileri fırlamasına neden oldu.

Göz açıp kapayıncaya kadar iki yeşil ışık ışını birbirlerine çarptılar. Keskin uğultular eşliğinde gürleme sesleri yankılandı. Dört bir yana yeşil renkli dalgalar yayıldı.

Wu Chen kafasını kaldırdı, yüzü endişe ile doluydu ve yumruğunu sıkıca kapattı. Biraz önce ablasının araya girmesine çok sinirlenmişti, ama şu an bunu düşünecek zamanı yoktu. Gözleri havadaki iki yeşil ışına sabitlenmişti.

Yan tarafta duran Wu Ling son derece kaygılıydı. Sürekli Wu Chen’e sessizce acılara katlanmasını telkin etse de o da aslında son derece öfkeliydi. Ama kardeşiyle kendisini güvende tutmak için kendini tutuyordu. Bu şeytansı düellosu için de çok uğraşmıştı. Şu an bütün umutları Shui Mu’nun elindeydi. Burada alacakları bir zafer totem madalyonunun kendi soy üyelerinin eline geçmesini garanti altına alacaktı.

Meng Hao kafasını kaldırarak Yeşilodun Yılanına ve onun boynuzuna baktı. Boynuz şu an yılanın hızını artıran kırmızımsı bir ışık yayıyordu. Başını aşağı yukarı salladı. “Demek biraz işe yarar özelliği varmış.

Tam o sırada hava aniden acınası bir feryatla dolarken yeşil ışın ışıklarından biri aniden ikiye bölündü, havada bir kan deryası ortaya çıktı.

Parçalanan yeşil ışık Yeşilodun Yılanıydı. Onun yere düşen vücut parçası Yeşilodun Yarasası tarafından kapıldı ve keskin dişlerine yem oldu. Daha sonra kafasını kaldırarak şu an vücudunun yarısı kalmış olan havadaki Yeşilodun Yılanına baktı.

Yeşilodun Yarasası bir çığlıkla birlikte oraya doğru hücuma geçti. Yeşilodun Yılanı onu atlatmaya çalıştı. Ama ne yazık ki kafasındaki kırmızı boynuzundan yayılan parıltının yardımıyla bile bu saldırıyı atlatamadı. Yeşilodun Yarasası bir anda yanında belirivermişti. Yılanı ısırarak korkunç çığlıklara boğulmasına neden oldu. Yılanın vücudu çürüdü ve bir kaç nefeslik sürede özü Yeşilodun Yarasası tarafından özümsenmiş olan büzülmüş bir cesede dönüştü.

Wu Chen’in yüzü düştü, sanki koca bir dağ üstüne çökmüş gibi geriye doğru sendeledi. Acı acı güldü.

Etrafına çaresizce bakan Wu Ling’in gözleri kederle dolmuştu.

Kalabalığın arasında hemen konuşmalar başladı.

Sonuç belliydi zaten. Wu Chen ile Wu Ali arasında bir düelloya bile gerek yoktu!”

Birisi işe yaramaz bir çöp, diğer ise bir Seçilmiş! Kıyaslanabilirler mi!?

Wu Ali şeytansısını bir Ejderhacı gibi kontrol etti ve üstünlüğü ele aldı. Sadece buna bakarak bile Wu Chen’in şeytansıları kontrol edebilme özgüvenine sahip olmadığını söyleyebilirsin.

Tabii ki tüm bu konuşmalar Wu Chen ve Wu Ling’in kulağına gidiyordu.

Shui Mu’nun ise ifadesi sakindi. Başını sağa sola salladı ve konuştu: “Görünüşe göre Yeşilodun Yılanlarımın üzerinde hala çalışmam gerekiyor.” dedi soğukkanlılıkla. “Fakat, hepinizin gördüğü gibi yılanın üzerinde yaptığım değişiklikler onun hızını oldukça artırdı. O, bugün Yeşilodun Yarasasına yenilmiş olabilir, ama bunun ana nedeni o şeytansının 5. kademe Ejderhacı Mo Fang tarafından yetiştirilmiş olmasıydı. Benim Yeşilodun Yılanımın onu yenebilmesine imkan var mıydı?” Gülümseyerek kalabalığa doğru konuştu, bir çok insanın yüzünde hala ilgili ifadeler vardı. Shui Mu amacına ulaşmıştı ve artık ondan hizmet almaya gelecek insanların sayısının artacağından emindi.

Wu Chen’in kül gibi yüzünü görmek Wu Ling’in kalbini parçaladı. Shui Mu’ya doğru döndü ve öfkeyle konuştu: “Büyük Usta Shui Mu, kazanacağına yüzde seksen emin olduğunu söylemiştin! Eğer biraz önce söylediklerini bana daha önce söyleseydin, Büyükbabaya giderek bu şeytansı düellosunu yapmak için yalvarmazdım!”

Çok çocukça!” dedi Shui Mu, sinirli bir ifadeyle elbise kolunu salladı. “Şeytansı düelloları sayısız öngörülemezlikle doludur. Eğer yüzde doksan emin olduğumu söyleseydim bile, bu sadece bir tahmin olmaktan öte geçemeyecekti. Gelişime yıllarını verdin, gerçekten de böyle basit bir şeyi anlayamıyor musun?

Seni!!” diye bağırdı Wu Ling. Fakat, yavaşça yüzünde acı bir gülümseme belirdi. Shui Mu 3. kademe bir Ejderhacıydı ve resmi bir tebaa idi. Wu Ling üç büyük soydan birinin üyesi olsa da şu an oldukça zayıf bir pozisyondaydı. Shui Mu tarafından kullanıldığını biliyordu, ama bu durum karşısında gerçekten de acı acı gülmekten başka yapabileceği bir şey yoktu.

Kesinlikle biraz çocukça.” dedi Meng Hao hafifçe öksürerek.

Onun sesi çınladığı anda, Shui Mu soğukça homurdandı. Meng Hao’ya bakınca Wu Chen’in yüzünün rengi aniden geri geldi. Onun gözlerindeki bakış tıpkı okyanusta boğulurken aniden önünde yüzen bir odun parçası gören bir adamın bakışı gibiydi.

Nefesi hızlanan Wu Chen ileri yürüdü. Başını saygıyla eğerek konuştu: “Büyük Usta, yardımın için yalvarıyorum!”

Wu Ling ona doğru baktı, gözlerinde öfke alevleri dans ediyordu. Kelimelerin üstüne basa basa konuştu: “Kazanabileceğin konusunda ne kadar eminsin?

Yüzde seksen civarında.” diye cevapladı Meng Hao gülümseyerek. Yeşilodun Kurtlarına doğru baktı ve ardından 5. Tüylüyü işaret etti.

Tüylü aniden başını kaldırdı. Gözlerinde soğuk bir parıltıyla ileri fırladı. Herhangi gösterişli bir hamle uygulamadı, bunun yerine yeşil bir ışık ışınına dönüşerek doğrudan Yeşilodun Yarasasına doğru fırladı.

Wu Ali’nin gözleri küçümsemeyle doldu. Üç büyük soy totemleri arasında Yeşilodun Kurtları en büyük olanlardı ve hız konusunda uzmanlardı. Fakat Wu Ali’ye göre onlar Yeşilodun Yarasalarının yanına bile yaklaşamazdı ve kendi Yeşilodun Yarasasının bütün 2. seviye totemleri ezip geçeceğinden emindi. İradesini gönderdi, kurdun parçalanmış cesedini çoktan hayal etmeye başlamıştı.

Wu Ali soğukça güldü. Biraz önce Büyük Usta Shui Mu karşısında biraz gergin hissetmişti. Fakat Meng Hao önemsiz bir yabancıdan başka bir şey değildi.

İradesini göndermesiyle birlikte Yeşilodun Yarasası keskin bir çığlık koparttı ve 5. Tüylüye doğru fırladı.

Fakat o daha hamlesini daha yeni yapabilmişken 5. Tüylü hızını artırdı. Bu hız artışı iki değil, üç değil tam on katıydı!

Kurt tıpkı bir hayaleti andıran bulanık bir şeye dönüştü, hızının 2. seviye şeytansılarla alakası yoktu. Havayı şiddetli bir uğuldama sesi doldurdu. Seslerin arasında ve Yeşilodun Yarasası daha tepki bile veremeden önce 5. Tüylü doğrudan onun karşısında belirdi. Soğukça parlayan gözleriyle ısırdı.

Yeşilodun Yarasasının ağzından kan donduran bir feryat yükseldi. Bu ses bir an sonra aniden kesiliverdi. 5. Tüylü el büyüklüğündeki yarasayı tek lokmada yutmuştu.

Tekrar yeşil bir bulantı belirdi ve ardından 5. Tüylü Meng Hao’nun yanına döndü. Meng Hao’nun yanından ayrılıp tekrar geri dönmesi sadece tek bir nefeslik sürede gerçekleşmişti!

Bu kesinlikle aynı seviyede bir ölümcüllüktü!

Ortama ölümcül bir sessizlik çöktü. Çevredeki insanların gözleri kocaman açılmıştı ve nefesleri kesilmiş bir şekilde bakıyorlardı. Zihinleri benzersiz bir şok ile dönüyordu.

Wu Chen olduğu yerde kalakalmıştı ve Wu Ling’in tatlı dudakları açılmıştı. Sanki rüyadaymış gibi ifadesi şok ve anlamsızlıkla doluydu.

Wu Ali boş boş bakakaldı. Yeşilodun Yarasasının ölümüne tepki bile verememişti.

Wu Hai de kalabalığın içindeydi. Meng Hao’nun hamle yapmaya hazırlandığı an endişelenmişti. Fakat şimdi gözleri kocaman açılmış, zihni allak bullak olmuştu.

Wu Ali ve onun soyundan olan diğerleri buz kesmişlerdi, zihinleri dönüyordu. Olay o kadar hızlı olup bitmişti ki titremeye bile fırsatları olmamıştı.

Büyük Kıdemlinin ise 5. Tüylüye bakan gözleri benzersiz bir parıltıyla dolmuştu. Yeryüzü Papazı derin bir nefes aldı ve bir güneş gibi parlak olan bakışlarını Meng Hao’ya çevirdi.

Uzun bir sürenin ardından hava uğultu sesleriyle doldu.

Ani… Ani ölümcüllük? Aynı seviyede ani bir ölümcüllük!!

O bir değişken Yeşilodun Kurdu! Aman tanrım, o bir değişken Yeşilodun Kurdu!!

Çok hızlıydı! Onun hızı… 3. seviye şeytansılardan bile daha yüksekti! Bu bir şeytansı düellosunun aksine, tam bir katliamdı!!

Böyle şeytansıları yalnızca… Yüksek seviye Ejderhacılar yetiştirebilir!!

Tepkilerin kendini gösterdiği o anda bütün gözleri Meng Hao’ya dikilmişti.








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44253 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr