Bölüm 418

avatar
8593 21

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 418


Bölüm 418: Kader Havuzu

Zaman hızla geçti ve yarım aylık süre geride kaldı. Karga Mabudu Kabilelerinin Ataya kurbanlarını sunacakları gün hızla yaklaşıyordu.

Beş Kabile için bu kurban günü son derece önemli bir olaydı. O gün ritüel ve törenlerin yanı sıra Kabileler kendi aralarındaki kuvvet sıralamasına da karar vereceklerdi.

Tüm bu törenin en önemli nedeni Karga Mabudu Kutsal Topraklarındaki miras totemiydi. Bu miras hayali bir şey değildi, ona Kader Havuzu deniliyordu!

Bu gölet aslında her yıl temiz su ile dolan derin bir sarnıçtı. Su son derece tuhaftı. Karga Mabudu Kabilelerinden bir üye bu suya girdiğinde ve içinde meditasyon yaptığında son derece büyük bir totemik güç patlaması tecrübe edecekti.

Göletin suyu beş elementten değildi fakat kimin girdiğine bağlı olarak herhangi bir elementi değiştirebilirdi. Aslında yıllar boyunca Karga Mabudunun beş Kabilesi totemik güç artışı sayesinde bir çok üyesinin Gelişim Merkezi ilerlemesi elde ettiğine şahit olmuştu.

Kader Havuzu Karga Mabudunun beş Kabilesi için en önemli nesneydi ve aynı zamanda bu Kabilelere bir çok tebaanın girme sebebiydi.

Fakat… Kader Havuzunun suyu sonsuz değildi. Su sınırlıydı. Bu nedenle gölete girecek ilk kişi en fazla kazanç sağlayan kişi olacaktı. Daha sonra girenlerin kazançları giderek azalacaktı.

Bu nedenle Ata Ayini Yarışması adı verilen şey kimin daha önce gireceğine ve Kader Havuzunun talihinden faydalanacağına karar veriyordu.

O sırada Karga Gözcü Kabilesinin Büyükbabasının sesi dağın zirvesinden çınladı: “Üç yüz yıldır, Karga Gözcü Kabilesi daima en son giren grup olmuştur. Aynı zamanda bu üç yüz yılda ilk giren ise hep Karga Asker Kabilesi olmuştur….

Meng Hao meydanda 7. kademe Ejderhacı Mo Zi ve onun oğlu Mo Fang ile birlikte duruyordu. Karga Gözcü Kabilesinin Gökyüzü Papazına ve Büyük Kıdemlisine katılmışlardı.

Yeryüzü Papazı ise geri döndüğünden beri kapalı meditasyondaydı ve hala dışarı çıkmamıştı.

Ayrıca elbiselerinden anlaşıldığı kadarıyla Karga Gözcü Kabilesinden olmadıkları belli olan birçok Batı Çölü Gelişimcisi de vardı. Onlar inanılmaz Gelişim Merkezlerine sahiptiler ve öldürme arzusu yayıyorlardı. Bu insanlar da tıpkı Meng Hao gibi tebaa idi. Belli ki onlar Ejderhacı değil Totem Gelişimcileriydi.

Ayrıca meydanda Wu Ling, Wu Chen ve Wu Ali gibi bir çok Karga Gözcü Kabilesi üyesi de vardı. Hepsi de gergin ve heyecanlı görünüyordu.

Wu Ling sık sık Meng Hao’ya doğru bakışlar atıyordu, Meng Hao ise o sırada her zamanki ifadesine sahipti ve gözleri kapalı bir şekilde sessizce duruyordu. Wu Ling’i fark etmemiş gibiydi.

Ata Ayini Yarışması kısa bir süre sonra başlayacak.” diye devam etti Büyükbaba. “Ata tarafından koyulan kurallara göre Kutsal Topraklarda yoldaş Kabile üyelerinin kanlarını dökmek ve onları öldürmek yasaktır. Bu nedenle, şimdiye kadar yapılan Ata Ayini Yarışmalarında bu gelenektir, yarışmaya siz tebaalar katılacaksınız ve Kader Havuzuna girme şansı elde edebileceksiniz. Hepinize en içten teşekkürlerimi sunuyorum.” Büyükbaba önce Meng Hao’ya sonra diğer tebaalara baktı ardından ellerini kenetleyerek baş selamı verdi.

Onun yanındaki Gökyüzü Papazı ve Büyük Kıdemli herkese derin bir bakış attılar ve ardından onlarda ellerini kenetleyerek başlarını eğdiler.

Karga Gözcü Kabilesinin diğer üyeleri de başlarını eğdiler, yüzleri saygı dolu bakışlarla kaplanmıştı.

İlk cevap veren kişi Mo Zi değil, oğlu Mo Fang oldu. “Korkmayın Büyükbaba, ben ve babam burada olduğumuz sürece Ejderhacı yarışmasında birinci olacağımızı söylemek zor olsa da kesinlikle sonuncu olmayacağız.” Konuşurken Meng Hao’ya doğru da sert bir bakış atmayı ihmal etmedi.

Büyük Usta Mo Zi ise kayıtsızca gülümsedi. “Ben Mo, elimden gelenin en iyisini yapacağım.” Onun cırtlak sesi mutlak bir özgüven ile doluydu.

Meng Hao’nun gözleri açıldı ve ifadesi her zamanki gibiydi. Mo Fang’ın kışkırtmasına cevap vermedi, daha doğrusu onu önemsemedi. Bakışlarını diğer tebaalara yöneltti ve gözüne iri yarı ama gösterişsiz bir görünüşe sahip olan bir adam çarptı. Onun Gelişim Merkezi Nüve Formasyonu aşamasındaymış gibi görünüyordu ama adamda tuhaf bir şeyler vardı. Meng Hao onun etrafında sanki sis gibi bir şeyin dolandığını ve içini göremediğini hissetti.

Meng Hao ona bakınca adamda ona döndü. Gözleri bir anlığına buluştuktan sonra adam hemen bakışlarını çevirdi. Fakat tam o anda Meng Hao’nun gözleri pırıldamaya başlamıştı.

Bu herifte bir şeytansı aurası var.” diye düşündü. “Zayıf bir aura, ama kesinlikle bir totem aurası değil. Sanki… Adamın kendisi bir şeytansı aurası yayıyormuş gibi!

Aniden çan ve boynuz sesleri havayı doldurdu. Bu ses dağların merkezinde yer alan Karga Mabudu Kutsal Topraklarından geliyordu. Ses dört bir yana dağılırken beraberinde muazzam rüzgarlar yaratan dalgalar getiriyordu. Kısa bir süre sonra yerde ve gökteki her şey sallanıyordu.

Daha sonra yayılan dalgalar sanki her şeyi mühürlüyormuş gibi göründü. Ardından Karga Mabudu Kutsal Topraklarından altın bir ışık fırladı. Işık Göklere daldı, etrafa yayıldı ve muazzam bir baskı çıkarttı.

Karga Gözcü Kabilesinin Büyükbabası bu altın ışığa bakarken derin bir nefes aldı. Gözleri kararlılıkla doldu ve konuşmaya başladı, “Gidelim!

Elbise kolunu fiskeledi ve havalandı, bir ışık ışınına dönüşerek altın ışığın çıktığı konuma doğru fırladı.

Diğerleri de hemen uçmaya başladılar. Vücutları totemlerle süslenmiş olan bir çok tebaanın dövmeleri şu an titreşiyor ve parlıyordu. 7. kademe Ejderhacı Mo Zi elbise kolunu salladı ve büyülü bir şekilde karşısında iki başlı bir Sel Ejderhasının çıkmasına neden oldu. Ejderha kafalarını havaya doğru kaldırdı ve kükredi. Mo Zi ejderhanın sırtında durdu ve Mo Fang da aynısını yapmak için yaklaştı.

Bu iki başlı Sel Ejderhası belli ki son derece güçlüydü. Ortaya çıktığı anda çevredeki Gelişimcilerin dikkatini üstüne çekmiş ve herkesi şaşırtmıştı. Ayrıca bir çok kişi bakışlarını Meng Hao’ya çevirmişti, onun bineğinin ne olacağını merak ediyorlardı.

Meng Hao her zamanki sakinliğiyle yeşil renkli bir depolama çantasına vurdu. Aniden beyaz bir ışık ışını dışarı fırlayarak Büyük Tüylüye dönüştü. Büyük Tüylü zayıf ve cılız gibi görünüyordu ama on metreden daha uzundu. Meng Hao onun sırtına atlarken Büyük Tüylü de kafasını yukarı doğru kaldırdı ve uludu.

Dört bir yana yayılan bu ses son derece şok ediciydi. Çevredeki Kabile üyeleri şaşkınlığa uğradılar. Hatta iki başlı Sel Ejderhası bile biraz geriledi.

Mo Zi soğukça homurdandı, Sel Ejderhasına hafifçe vurdu ve renkli bir ışık ışınına dönüşerek uzaklara doğru fırladı.

Büyük Tüylünün sırtında oturan Meng Hao’nun gözleri uzaklardaki altın parıltıya odaklanmıştı. Aslında Karga Mabudu Kutsal Toprakları fazla ilgisini çekmiyordu ama buraya gelmişken orada biraz araştırma yapabilirdi.

Meng Hao ileri doğru harekete geçerken Karga Gözcü Kabilesi üyeleri dağın zirvesinden havalandılar. Havada Meng Hao diğer dört Kabileden harekete geçen Gelişimci gruplarını gördü, hepsinin de hedefinde merkezdeki bir konum vardı.

Beş Kabileden toplam birkaç yüz üye vardı ve hepsi de hızla altın parıltıya doğru gidiyorlardı.

Meng Hao aynı zamanda Vahşi Devin üstündeki Gu La’yı da gördü. Onun yüzü gururla doluydu, çevresi ise Karga Asker Kabilesi üyeleriyle sarılıydı.

Ayrıca diğer Kabilelerden Ejderhacılar da vardı. Karga Savaşçı Kabilesi Ejderhacıları arasında en kuşku uyandıran kişi yüzünde koyu yeşilimsi çiller bulunan yaşlı bir kadındı. Onun üzerinde uzun bir cübbe vardı ve nispeten çirkin biriydi. Fakat bineği habis bir auraya sahip olan devasa bir Tepegöz Maymundu.

Karga Alev Kabilesinden üç Ejderhacı vardı, onlardan birisi sıra dışı bir yüce varlık havasına sahip olan beyaz cübbeli yaşlı bir adamdı. Üzerine bindiği şeytansı devasa bir beyaz turnaydı, zarif ve güzeldi. Turna havada süzülürken sanki Ölümsüzler dünyasından inmiş gibi bir auraya sahipti.

Sonuncusu da Karga Kasvet Kabilesi idi. Onların sadece iki tane Ejderhacısı vardı; bir tanesi diğerlerinden tamamen farklı bir şekilde giyinmişti. Kafasında yüzünü tamamen gizleyen koni şeklinde bir bambu şapka vardı ve üzerindeki yağmurlukla birlikte tıpkı bir balıkçıya benziyordu. Onun altında şok edici, akışkansı bir sıvıyla kaplı olan düzinelerce metre uzunluğunda devasa bir solucan vardı. Solucan, havada uğuldayarak ilerlerken son derece acayip bir koku yayıyordu.

Yan Song ve diğerlerinin Ejderhacılarla birlikte olduklarını sanmıyorum. Onlar büyük ihtimalle diğer Kabilelerin totem tebaalarıyla birlikteler.” Meng Hao diğer grupları incelerken, onların Mo Zi’ye ve kendisine baktıklarını görebiliyordu.

R.N: Burada hızlı bir hatırlatma yapalım. Kabilelere sızma grubundaki kişilerden Yan Song, grubu toplayan kişiydi ve Meng Hao onunla ilk olarak Kutsal Kar Şehrinde tanışmıştı. Kendisi Doğu Topraklarından gelen bir simyacıydı. Mo Li ve Wang soy isimli elemanların ise gay bir çift oldukları iması yapılmıştı. Son grup üyesi Li Tao ise ekiptekilerin Güney Diyarı Gelişimcisi auralarını ve kendilerini gizlemeleri için yardım eden kişiydi.

Mo Zi yakındaki Ejderhacılara doğru baktı ve sertçe konuştu, “Büyük Usta Meng, yarışmada beni hayal kırıklığına uğratmasan iyi olur.” Bununla birlikte iki başlı Sel Ejderhası altın ışığa doğru fırladı.

Meng Hao hafifçe kaşlarını çattı ve kalbinden iç geçirdi. Batı Çölüne geldiğinden beri diğer insanları kızdırdığı nadir olmuştu. Ama yavaş yavaş gücünü göstermeye başlamasıyla birlikte doğal olarak diğer insanlar onu fark etmeye başlamışlardı. Meng Hao istemese de ihtilaflar doğal olarak artacaktı.

Bu ihtilafı er yada geç halletmeliyim.” diye düşündü, gözlerinde vahşi bir bakış belirdi. Bu noktaya kadar Gelişim pratik etmiş biri olarak orman kanunlarını çok iyi biliyordu. Kararlılık gerektiği zamanlarda Meng Hao yumuşak kalpli olmayacaktı.

Kısa süre sonra herkes altın parıltıya yaklaştı. Orada, tıpkı bir arenayı andıran yüzen bir altın platform görünüyordu. Onun etrafı dönen, altın bir kalkanla çevrelenmişti.

Çok geçmeden beş büyük Kabilenin bütün üyeleri altın platformun çevresinde toplanmışlardı. Kabilelerin Büyükbabaları ve Papazları çok fazla konuşmadılar. Birbirlerine soğuk bakışlar attılar ve en ufak bir nezaket belirtisi göstermeden dövüşlerin başlamasına karar verdiler.

Karga Gözcü Kabilesinin Büyükbabası dönerek tebaalara baktı ve konuşmaya başladı: “İki tur savaş olacak ve her biri de meydan savaşı şeklinde yapılacak. Birisi Totem Gelişimcileri için, diğeri ise Ejderhacılar için! İki savaşı da kazanmalıyız!

Her turda, Kabileler savaşa üç kişi gönderebilecek. Eğer bir Kabile iki savaşı da kazanırsa doğal olarak birinci olacak. İkinci ise tebaaların performansına göre belirlenecek; hala katılıp katılmayacağına karar verecek olan bir çok kişi var.

Tarihte bu savaşlarda sıradan ölümler meydana geldi. Tebaalar, sizden rica ediyorum, eğer kendinizi üstün gelirmiş gibi hissederseniz… Lütfen karşılaşmadan çekilin. Zafer yada yenilginin önemi abartılamaz, fakat sizden yoldaşlık hissiyle birlikte çalışmanızı istiyorum.

İlk savaş Totem Gelişimcilerinin savaşı olacak!” Büyükbaba konuşmasını bitirdikten sonra, grubun içinden üç tane tebaa öne çıktı. Ellerini Büyükbabaya doğru kenetlediler ve ardından altın ışığa doğru fırladılar.

Bu üçlüden bir tanesi Meng Hao’nun daha önce gözüne çarpan tuhaf, gösterişsiz adamdı. Meng Hao adam giderken onu gözlemledi, gözleri titreşiyordu. “Ölümsüz Yol Gösterir”in Ölümsüz Qi’sini deveran etti, ardından sağ gözünü arka arkaya bir çok kez kırptı.

Bu sefer adama baktığında, göz bebekleri büzüldü.

Şimdi bu adamın bir Batı Çölü Gelişimcisi olmadığını net bir şekilde görebiliyordu. Vücudunun etrafı bulut benzeri bir sisle kaplıydı, onun içinde… Aylar önce Papağanın kovaladığı Yabancı Canavarı vardı.

Daha da şaşırtıcı olan Yabancı Canavarın üzerinde Et Peltesine dair izler de vardı. Meng Hao hatta Göksel görüşüyle Papağanın aurasını da görebiliyordu.








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr